• iki gun evvelden tekerim patlamisti. aksam saati oldugundan her yer kapaliydi. bende garaja cekip diger gunu bekledim. sabaha tekerin havasi iyice inmis. gidecegim yer 3 dakika uzakliktaydi bu yuzden risk alip 3 dakika dayanir diye dusundum.

    yola ciktim saatte 10 km ile yavasca gidiyorum. arkamdan gelenler neden yavas gittigimi anlamadiklarindan korna caliyorlar ama elimi camdan cikartip durumu anlatmaya calisiyorum. bu yuzden ara sokaga girerek kimsenin yolunu kesmek istemedim. orada da yolda yuruyen mahalle sakini, durumu farketmedigimi dusunerek beni uyarmaya calisiyor, bende biliyorum diye el isareti yapiyorum ama tekerden degisik sesler cikmaya baslayinca anladim ki lastik iyice tekerin disina cikmis . sansima havada yagmurlu.

    sonra sagdan soldan bana dogru yonelenler oldugunu gordum. kosu yapmakta olan siyahi biri sokagin basindan kosturup; bekle bekle, boyle gitmez bu, saga cek, dedi. diger taraftan baska biri kosturdu. simdi pompa getirecegim sen saga cek dedi. evine dogru kosarak gitti. ben de arabayi saga cektim. pompa geldi ama lastik iyice janttan,tekerden ciktigi icin hava almiyordu. arabada acil durumlar icin yedek lastik vardi. ama ben anlamazdim ki lastik degistirmeden... arabada kriko vardi. lastigi degistirmeye koyulduk. benim kriko cok eskimis oldugundan pas tutmustu. ucuncu bir kisi olarak bizi izleyen sahis, ben getiririm diyerek arabasina dogru yoneldi.

    yagmur yagiyor, ben arkada vidali lastigi buz tutmus elimle acmaya calisirken, hepsi kanada dogumlu; siyahi eleman benim kriko ile cebellesiyor, asyali eski tekerin lastigini cikartmaya calisiyor, ispanyolda kendi krikosunu getiriyordu. velhasil kelam, acil durum lastigini taktik. ben nasil tesekkure decegimi bilemezken onlar lafi bile olmaz havasinda, ayni mahallenin cocuguyuz geyikleri yapiyorlardi. hepsiyle ayri ayri kucaklastik ve vedalastik.

    iste boyle bir ulke kanada. bir insanin yardima ihtiyaci oldugunda, zor kosullara aldirmaksizin, dusunmeden yardim edebilecek iyi insanlara ev sahipligi yapiyor.

    not: artik lastik degistirmeyi de biliyorum. *
  • yeni tür ırkçılığın en çok gözlemlendiği yer. ırkçılık bile denemez aslında, yerellikçilik? belki.

    ülkeye yeni gelen yabancı öğrenciler internete yazıyor mesela: 20 saat çalışma iznim var fakat daha fazla çalışmak istiyorum, bir yolu var mıdır?

    bizim klasik beyaz sömürgeci tipler hemen atlıyor; paran yoksa neden geldin? (neden acaba). hayır çalışamazsın, bu ülke seni çalış diye almadı. hapise girersin vs vs. bunlara alışığız zaten.

    asıl şaşırdığım konu bu olayın oraya yerleşen yabancılarda da gözlenmesi. geçen gün facebook'da kanada dayanışma platformu isimli bir gruba girdim. güya kanada'daki türklerin birbirine yardımcı olacağı bir platform.

    bir doktor yazıyor mesela, kanada'ya gelmek istiyorum doktor olarak, yardım olabilecek var mı?
    direkt bir hıyar atlıyor, "öyle kolay değil o işler :)". bu kadar ama. o kadar kolay değilmiş. neden olduğunu söylemiyor ama beyefendi. ee kolay mı, kendisi kanada'ya yerleşme başarısını göstermiş.
    başka birisi, "git kanada hükümet sitesine bak, orayı anlamıyorsan hiç uğraşma bile" yazmış.

    atılan gönderilerden neredeyse hepsinde böyle aşağılayıcı tavırlar var. adamların tek işi ego mastürbasyonu yapmak böyle iğrenç yorumlar yazıp. hayır bari dedikleri gibi olsa tamam belki anlarım, ama bunların hepsi de o süreçlerden geçmiş ve orada meslek sahibi olup yerleşmiş. senin gibi bir öküz yapabiliyor da o doktor neden yapamasın?

    liberal kılığında faşistler.
  • trafik cezası yiyenler, itiraz etmek isteyenler ve trafik cezasında indirim veya tamamen kurtuluş isteyenler ile daha 6 aydır kanada'da olmamasına rağmen mahkeme tecrübesi yaşamış bir göçmen hikayesi paylaşıyorum -hikayedeki göçmen de benim :)

    kanada'daki ilk aylar...
    arabayla bir plazanın otoparkından çıkacağım, tabii ki "stop" işaretinin orada durdum, bekliyorum, soldan arabalar geliyor, baktım bir tanesini jantları klasik polis jantı ama polis arabası gibi boyanmamış.

    burada "sivil" polis arabaları da aynı jantı görsel
    kullandıkları için kolaylıkla ayırt edilebiliyorlar, üstlerindeki küçük telsiz antenleri de işi kolaylaştırıyor.

    her neyse, polis olduğu için biraz daha dikkat ettim, dedim noolur noolmaz, çıktım arkasından yola, ileride ışıklardan u çekip ters istikamete döneceğim...
    ışık yeşil, karşı şerit boş, u çektim devam ettim.

    biraz ileride başka bir plazaya girdim derken, aklımı çıkartan bir polis siren sesi ile zınk diye durdum. az önce önümden geçen sivil polis geri dönüp beni takip etmiş...

    tabi tedarikliyiz, hem filmlerden hem genel sohbetlerden bildiğimiz üzere, kuzey amerika'da polis durdurdu mu arabadan inilmez -onlar söylemedikçe. efendi gibi bekliyorum ben de direksiyonda, bir yandan da "neden durdurdu beni acaba?" diye düşünüyorum...

    sebebi neyse nasılsa ceza yazmaz, hep duyuyorum polisler burada pek tatlış diye, iki sohbet eder, "he gardaş yeni geldik" muhabbeti ederiz biter diye.

    neyse gençten bir oğlan çıktı polis arabasından üniformalı falan. geldi yanıma, dedi "seni neden durdurdum biliyor musun? "
    hayır dedim -ki burada nedenini bilseniz bile hayır demeniz lazım, suçu itiraf etmek diye bir durum var malum.
    "u dönüşü yapılmaz yerden u dönüşü yaptın" dedi.
    dedim "yok öyle bir şey, yol boştu, yasak işareti falan da yoktu, döndüm ben de".
    "hayır" dedi, "işaret var, sana dikiz aynasından bakıyordum ve döndüğünü gördüm!".
    dedim ki "ya olur mu öyle şey, senin polis olduğunu anladım jantlarından, neden bile bile kanunsuz iş yapayım"...

    neyse mevzu biraz uzadı ama cezayı yazdı verdi bana. daha s.tığımız b.klar ontario gölüne varmadan trafik cezası yedik iyi mi?! bir de burada trafik cezası yediniz mi zaten yüksek olan trafik sigorta priminiz iyice artıyor, tadım tuzum kaçtı...

    cezayı aldıktan sonra "gel gidelim bakalım orada tabela var mıymış yok muymuş" dedim.
    "tamam düş arkama" dedi delikanlı polis, neyse efendim, o önde ben arkada gidiyoruz, az önce dönüş yaptığım yere gelmeden bir de baktım lan hakikaten "u dönüşü yapılmaz" işareti var...

    polise selektör yapıp, arkadan evrensel "eyvallah" el hareketimizi çekip kös kös eve döndüm.

    halbu ki dikkat ederim trafikte kurallara mümkün oldukça, hele medeniyete geldikten sonra iyice dikkat eder oldumdu, ama ben bunu niye göremedim diye içim içimi yerken arabadaki kamera aklıma geldi.

    kamerayı bilgisayara bağlayıp, olay anını adım adım incelediğimde, u dönüşü yapılmaz tabelasının tam benim plazadan çıkıp sola döndüğüm yerde olduğunu ve yoldaki arabalara bakarken kaçırmamın olası olduğunu fark ettim.

    "tamam hata etmişiz ama kasıt olmamış" diye düşünürken, tabelada bir şeylerin doğru olmadığını fark ettim. tekrar baktığımda tabelanın normalden küçük olduğunu gördüm. ardından, tabeladan hemen sonra, daha benim u dönüşü yaptığım ışıklara gelmeden, yolu ayıran bölümün normal kaldırım yüksekliğinden çok daha kısa bir seviyeye inip sonra tekrar yükseldiğini fark ettim.

    eureka! diyerek, aslında o boşluğun yolun karşısındaki binanın garajına giriş çıkış yapılabilmesi için konduğunu o yüzden "u dönüşü yapılmaz" tabelasının daha küçük ve trafik lambalarından daha uzakta olduğuna uyandım.

    dedim ki itirazım var!
    yerel trafik cezalarına itiraz yapılan adliyeye gidip itiraz edeceğimi ve bu itirazımı mahkemeye taşıyacağımı belirttim.
    bu arada kameradan adım adım sabit fotoları çıkartıp, benzer u dönüşü olmayan drivewaylerin ve normal boyutlardaki u dönüşü yapılmaz fotolarını da bunlara ekledim.

    mahkeme gününü belirlediler ama o tarihte bir toplantı için amerika'da olmam gerekiyordu, ulan tam o günü buldular derken, tarihi erteleyebileceğimi öğrendim, onu da kolayca yaptım.

    derken mahkeme günü geldi... okulun ilk günü hevesle giden öğrenci gibi erkenden oradaydım, salonda benden başka savcı olduğunu öğrendiğim bir kadın vardı. böyle büyükçe bir oturma odasından hallice büyüklükte bir salondayız.

    hakim, savcı ve kendim için 3 kopya hazırladığım dosyayı savcı hanıma sundum ve kendi kendimi savunacağımı (ie: avukatım olmadığını) belirttim.
    derken salon dolmaya başladı. trafik cezalarına itiraz eden diğer kişiler ile bu trafik cezalarını yazan bir sürü polis geldi...

    bir tek benim polis gelmedi, normalde size ceza yazan polis mahkemeye gelmezse cezanız neredeyse otomatik olarak yanıyor gibi bir şey, pek sevindirik olurken bir baktım bana ceza yazan oğlan zaten gelmiş. suratına kondurduğu bıyıktan tanıyamamışım!

    neyse bekliyorum sıranın bana gelmesini ama bir türlü gelmiyor.
    genelde itirazlar basit, "hatalıyım evet kabul ediyorum" deyip cezada indirim ve ödeme kolaylığı alıyor hemen hepsi. hatta bir kadın ingilizce bilmiyordu, ona bile aynı muameleyi yaptı hakim amca.

    her neyse herkes gitti salonda bir ben bir benim polis bir de hakim ve diğer görevliler kaldı. sanırım savcı "başımı ağrıtacak bu" diyerekten sona attı benim dosyayı zira benim gibi hazır gelen yoktu.

    neyse efendim çok uzadı laf, ben meramımı anlattım, aha da şu numaralı fotoda görüldüğü üzere şu şu işler olmuşkene diye law & order yüksek hukuk fakültesi mezunlarına yakışır şekilde durumu kendimce izah etmeye çalışıyorum...

    savcı önce polisi çağırıp dinledi bu arada, ben de notlar aldım. polis ya üfürüyor ya yanlış hatırlıyor olacak "benim yanımda giderken u dönüşü yaptı" dedi.

    konuşma sırası bana gelince, "yanımda olduğuma emin miydiniz?" diye sormak istedim, izin verdi savcı, "evet" dedi polis de...

    işte o an içimdeki saul goodman şahlanarak, içimden "şimdi yedim seni bıyıklı" derken, 3 numaralı fotoğrafta ben dönüş yapmak için beklerken arabanın çoktan geçip gittiğini kanıt olarak gösterdim.
    savcı itiraz etti, "nereden bilelim bunu o gün çektiğinizi" diye, "videosu da var kesintisiz olarak gösterebilirim" dedim.

    üstüne "peki sizin olduğunu nereden bilelim belki başka arabadandır görüntüler" diye itiraz etti bu sefer artık bana pek de sevimli gözükmeyen savcı hanım, dedim "hem içeri hem dışarı senkronize kayıt alıyor bu kamera, onu da gösteririm ama zaten benim dönüşümde illegal bir durum yok, siz hatalısınız" diye ekledim.

    bunun üstüne savcı bir şeyler daha söyleyecekti ki, o vakte kadar sessizce bizi dinleyen hakim amca "kızım bir sus artık adam haklı" minvalinde bir şeyler söyledi savcıya :)

    içimdeki yağ oranı eriyerek %5'lere gerilerken, "zaten sonraki fotoğraflara baktığında bu u dönülmez işaretinin oradaki garaj yolu için olduğu aşikar, oturup baksaydın oturumdan önce sen de görürdün" diye de kitleyiverdi savcı hanım kızımıza...

    sonuçta benim ceza düştü.
    mahkeme çıkışında polis oğlana "naber?" dedim "ya ben ne bileyim orada o işaret vardı, hata yapmışım kusura bakma" dedi,
    "olur öyle genco ama şu bıyığı bir kes allasen" dedim, bir kahve içip helalleştik.
    sonra savcı hanımla karşılaştık koridorda, gevrek gevrek sırıtarak "have a nice day" deyiverdim, o da "thanks to you too" diye cevap verirken, içinden "şeytan görsün yüzünü" diye geçirdiğine yemin edebilirim ama kanıtlayamam.

    her neyse efendim, halımız yok idi okuyamadık diyenler için özet:
    1. kanada'da trafik kurallarına uymazsanız ceza yersiniz.
    2. yediğiniz cezaya itiraz edebilirsiniz.
    3. hakkınızı savunma hakkınızı sonuna kadar kullanabilirsiniz; haklı iseniz de ceza falan ödemezsiniz.
    3i. haklı değilseniz bile bireysel cezalarda iyi hal indirimi alırsınız.
    4. polis siz yenisiniz diye size kıyak geçmez.
    5. hakim siz yenisiniz diye hakkınızı yedirmez.
    6. t: kanada bir güzel ülkedir, tadından yenmez!
  • önümüzdeki ay pride month malumunuz, gidicem yozgat'a, çorum'a gökkuşağı renginde şeyler giyip biji cici mici falan diyip dayak yicem. sonra bunu bahane olarak gösterip iltica edicem.

    bekleyin aq.

    ben semi,
    geliyorum.
  • neymiş soğukmuş.

    ulan ben doğduğumdan beri kışları üşüyorum zaten. allah sizi inandırsın hiç merkezi ısıtmalı veya doğalgazlı evim olmadı. olsaydı da cayır cayır yakmaya götüm yemezdi. çok pahalı çünkü.

    evin içi sıcak mı, iyi montlar kabanlar ucuz mu, evden işe gidebileceğim arabayı zorlanmadan alabiliyor muyum bana bunları söyleyin. bunlar iyi olsun benim gibi uyuşuk bir insan bile her sabah kalkar evinin önünü kürer. hiç problem değil.

    en önemlisi de insan muamelesi görüyor musun? mesela bir gün "ya justin senin yapacağın işi sikeyim moruk ya." yazsam sabah polis kapımı kırar mı? karıma çocuğuma tecavüz edip öldürseler dıdısının dıdısı çıktığı için üstü kapatılır mı? devlet vatandaşına sürekli hayatı zorlaştırmaya çalışır mı? bunlarla gelin. sikerim soğuğunu. soğuğun çözümü var.

    abd/avrupa karışımı olmasından dolayı tek başıma gidip soy ağacımı yeniden başlatmak istediğim ülke.
  • mehmet şehirli sözcü gazetesi köşe yazısı;

    --- spoiler ---

    bir arkadaşım kanada'ya göç etmişti. şimdi net hatırlamıyorum ama yerleştiği şehirde, on katlı bir apartmanın altıncı katında oturuyormuş. bir gece kapılar çalınmış; adamın biri
    -" yangın var, herkes aşağıya insin" diye bağırıyormuş kapıda...
    apartmanda oturan herkesi aşağıya indirmişler.
    kanada'nın havası malum, van gibi.. lapa lapa kar yağıyor..
    sokak her iki taraftan trafiğe kapatılmış, kısa bir süre sonra belediye kaloriferli sıcacık otobüsler göndermiş oturdukları sokağa. yangının çıktığı apartmanın sakinleri otobüslere alınmış üşümesinler diye. bir de seyyar büfe gelmiş. kahve, çay, soğuk sandviç falan dağıtıyor üstelik bedava...
    bir iki saat otobüslerin içinde kaldıktan sonra bir görevli gelmiş ve apartmanda kablolardan yangın çıktığını, durumun kontrol altında olduğunu ancak kablo sistemi yenilenene kadar kendilerini otelde misafir edeceklerini söylemiş. herkes otobüslerle otele götürülmüş, odalarına çıkmışlar.
    arkadaşım anlatıyor, ben ağzım açık dinliyorum.
    "ertesi gün, evden bir iki parça giyecek almaya gittim. görevlilerden rica ettim, birlikte eve çıktık. bir iki kot, kazak aldım torbanın içine. bir de yeni alışveriş yapmıştım. kablolar yandığına göre bir iki gün elektrik verilemez apatmana diye düşünüp buzdolabındaki yiyecekleri atayım diye düşündüm. kapağı açtım, bir de ne göreyim dolapta ne varsa atılmış, bir de atılanların listesini bırakmışlar dolaba.
    üç gün otelde kaldıktan sonra apartmaının kablo sistemi yenilenmiş ve herkes evine geçti. otele tek kuruş ödemedik, her şeyi bağlı bulunduğumuz şehrin belediyesi üstlenmiş. çıktım eve, buzdolabındaki listeyi alıp, alışverişe çıkacaktım ki,kapağı açtığımda bir de ne göreyim? atılan tüm sebze, meyva ve peynir çeşitleri dolapta. sonradan öğrendim ki, imzaladığım kira kontatında bu tür bir zarar meydana geldiğinde ev sahipleri bu zararı karşılamak zorundaymış"
    işte sosyal devlet budur.
    halkına sahip çıkmak, onun sorunlarını omuzlarından alıp, rahat ettirmektir sosyal sevlet olmak.
    çünkü biz bunun için devlete vergi veriyoruz.
    emin olun, kanada'da yaşayan arkadaşımın yaşadığı bu olay bir yangın değil, deprem olsaydı da tavır farklı olmazdı.
    çünkü orada devlet, halkın sorunlarını çözmekle görevli. çözemedikleri takdirde istifa edip giderler.
    biz van'da bu kadar rezalet yaşamamıza rağmen tek bir kişi görevinden istifa etti mi?
    hayır.
    bu yaşanmış olayı her iki devlet arasındaki farkı anlatabilmek için yazdım. eğer devlet görevlileri bu anlattıklarımdan bir şeyler anladıysa, onurları için istifa ederler.
    yok anlamadılarsa, sivrisinek saz, ne söylesek az...

    --- spoiler ---

    15.11.2011
    sözcü gazetesi
  • yaşadığım süre boyunca en az 15 tane sahte iltica eden türk'le tanıştığım ülke. pkk'lıyım, kürd'üm, eşcinsel'im, aleviyim diye beyanda bulunup bunların hiç biriyle alakası olmayan 15 insan ve aileleri iltica sürecinde hem devletten yardım alıyor hem de kaçak olarak çalışıyorlar. bu şekilde yaşayan insanlar ayda 4000 dolar gelir elde ediyorlar. ne ingilizce var ne eğitim ne diploma.

    henüz benim gibi burada okul, ielts, diploma, fransızca vs kasan ve hakkıyla pr almış sadece 1 çift ile tanıştım. biz o puanları yapmak için senelerce emek verdik paralar döktük.

    sözüm buraya gelmek için okul araştıran, para biriktiren, hayatından kısarak daha iyi bir gelecek için fedakarlık yapan arkadaşlara. buraya geldiğinizde böyle bir ortamla karşılaşacaksınız ve yer yer kerizlikle suçlanacaksınız. "ya 3 bin dolar veriyosun iltica dosyası hazırlıyolar boşuna uğraşmışın o kadar" diyecekler. onlar devletten para alırken siz alanınızda iş bulmak için, elinizde tl'den çevirdiğiniz kuş kadar dolarınızla var gücünüzle uğraşacaksınız, koşturacaksınız her işi yapacaksınız. haberiniz olsun.

    bu olay kanada'nın henüz uyanamadığı veya uyanmak istemediği bir olay fakat benim buradaki adil düzene olan inancımı azaltıyor. ilerleyen yıllarda ne olur biter göreceğiz.
  • 22 şubat 2021'de, kanada parlementosu çin'in uygur türkleri'ne ve müslüman azınlıklarına müdahalelerini genocide olarak tanımladı. göte göt demiş kanadalılar, karşılığının ne olacağını düşünmeden.
  • evet sevgili yazar arkadaşlar kanada'da 1 seneyi devirmiş biri olarak tecrübelerimi sizlerle paylaşmaya geldim. vize ile ilgili bilgi almak için bu entry'mi (bkz: #121363682) okuyabilirsiniz.

    1 senede neler yaptım, nasıl geldim, kanada nasıl bir ülke, fiyatlar nasıl vs biraz bahsedelim.

    2 senelik co-op programı ile bir college'a kayıt olarak toronto'ya geldim. ilk 1 sene bölümün dersleri var. derslerin tümünü başarılı bir şekilde geçerseniz, ikinci sene co-op dönemi başlıyor. bu dönemde okul size iş ilanlarını atıyor, siz istediklerinize başvuruyorsunuz. tamamlamanız gereken çalışma saatini (600 saat) tamamladığınızda diplomanızı alıyorsunuz. ben tüm dersleri başarı ile geçtim, bu ay itibari ile de co-op dönemi başladı. şuana kadar attıkları işlerden pek tatmin olmasam da, geçtiğimiz hafta kendi çabamla ve türkiye'de 3 senelik ıt sektöründeki tecrübemin de katkısıyla, bir ıt pozisyonunda part time işe başladım.

    part time iş ile geçinebiliyor musun soruları gelecektir. söyleyeyim, hayır geçinemiyorum. tek kişi için kiralar genellikle 900-1300 kanada doları arası değişiyor. part time aldığım ücret sadece kirama yetiyor. onun dışında yürüyerek, bisikletle veya arabayla uber eats yapabiliyorsunuz. hafta içi bir çok günde de part time olarak uber yapıyorum. bu şekilde yediğimden içtiğimden kısmayarak normal bir hayat geçiriyorum.

    gelelim market fiyatlarına. 1kg dana eti 15-20$, 1kg tavuk eti 10-15$, 1 kg dana kıyma 7-10$, 1.5 litre süt 3-5$, 750gr peynir 5-8$. bira 3-4$, şarap 10-20$. ortalama olarak ilk aklıma gelenler bu şekilde. aylık olarak cebimden 500$ markete gidiyor. he bir de benzin 1.80$ (bkz: swh)

    gelelim kanada kışına.. yani öyle çok soğuk, şöyle soğuk, böyle soğuk demeyeceğim sadece söylemek istediğim, ocak ayında calgary'de ( amerika, montana sınırında bir şehir) -36yı gördüm. arabaya benzin alırken elim pompaya yapıştı, (şaka değil) biraz zorlama ile çıkardım tabi. yolda yürürken ufak bir rüzgarda gözleriniz yaşarıyor ve bu yaşlar saniyeler içinde buz oluyor. kirpikler buzlu buzlu geziyorsunuz. bu arada tabi yolda yürürken diyorum ama 2dk markete yürüyorum içimde 2 kat içlikler, bere ve atkılarla yanlış anlaşılmasın. 4-5 ay kadar bir kar yağma durumu var, insanı bir ufak depresyona sürüklemiyor değil.

    onun dışında gerçekten kimse kimsenin umrunda değil arkadaşlar, o napmış, bu niye düşmüş, bu ne giymiş, bu gaymiş falan konuşulan konular değil. birde öyle bir doğası varki gerçekten, canlı canlı nelere şahit oldu bu gözler anlatamam. fotoğraflarını çektim tabi merak etmeyin. neyse benlik bu kadar arkadaşlar, umarım bu entry bazı sorulara cevap olmuştur.

    edit: imla
  • cin zulmunden kacan 10 bin uygur turkunu ulkesine kabul edecek ve soydaslarimizin masraflarini ustlenecek ulkedir.
    tum dunya < turkiye dahil > ulkeleri cin'in sistemli asimilasyonuna sessiz kalmayi tercih ederken kanada her zaman bu konuda duyarli olmayi basarmistir.
    soran olursa garibanlarin dostu turkiye deriz, uc bes ilahi soyler dagiliriz ama gercekler baska.
    biz sadece dini siyasi cikarlar icin kullanan ulkeyi arap coplugune dondurmeye calisan bir ulkeyiz, insan haklarina da binlerce isik yili uzaktayiz.
hesabın var mı? giriş yap