• yetenek ve yaratıcılıktan nasibini almamış, dolayısıyla kuru kuruya hırsla, yoluna çıkanları çiğneye çiğneye basamakları çıkmaya çalışan, bir yerlerde tökezleyip yeri öpmeye mahkum, acınılası kişi.
  • ukala, ben bilirimci tavrıyla dikkat çeker. kendisinden akıllı ve bilgili kişilere tahammül edemez. kendinden zeki, akıllı biriyle dostluk kurup arkadaş olunca onun tüm düşünce yapısını, kapasitesizliğinin el verdiği ölçüde kendisine kopyalayabileceği tüm kırıntıları kopyalar, sonra düşman olur. ancak bu kopya yapay durur, kendinden zeki kişiye duyduğu düşmanlığı ortak tüm dostlarına aşılamaya çalışır. ilginç olan, insanlar bu kifayetsiz kişinin yapay ışığına ilk önce kolayca aldanır. çünkü bildiğiniz kuyrukçu tabir edilen kişidir. kendine özgü bir kişiliği, kimliği yoktur. özgün bir düşünce üretemez. genelde kopyacılığı özgün düşünce gibi yansıtır.
    kendini kanıtlamak için kırk çeşit oyun yapar.
    - " ben buyum işine gelen yanımda olur, beğenmeyene güle güle diyemez. "
    alınganlığı dayanılmazdır. kendisi zeki ve akıllı olmadığı ve bunu anlamaktan aciz olduğu gibi, kendisinden zeki insana tahammülsüzdür.
    dost olarak yanında olunmaması gerektiği gibi, düşman olarak bile yaklaşılmamalıdır. uzak durulması tavsiye edilecek kişilerin başında gelir. dostluğu düşmanlıkla eşdeğerdir.
    birisi size birini özellikle kötülüyorsa dikkat edin. eğer aralarında bir husumet varsa dinleyin geçin.
    yok aralarında geçmişe dayanan bir husumet değil de düşünce bazında ( hele de aynı dünya görüşüne aynı bakış açısına sahiplerse ) bir kötüleme varsa, kötüleyen kimdir. önce kötüleyeni inceleyin. farkı anlarsınız.
    yıllarca bu tipleri aynen böyle gözlemledim. haklıymışım.

    işte kanıtı;

    new york stern school of business'te görevli psikologlar justin kruger
    ve david dunning'in tarihe geçmelerine vesile olan bulguları, yani
    dunning-kruger etkisi adıyla literatüre geçecek olan teorileri de,
    türk sağduyusunun yüzyıllardır "cahil cesareti" dediği şeydir aslında.
    journal of personality and social psychology'nin aralık-99 sayısında
    yayımlanan teorileri özetle, "cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin
    kendine olan güvenini artırır" der.

    metin çözme, araç kullanma, tenis oynama gibi çeşitli alanlarda
    yapılan araştırmaların sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır:
    -niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
    -niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
    -niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini
    görüp anlamaktan da acizdirler.
    -eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz
    insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.

    değerlendirme zaafı

    iki uzman daha sonra, bu teorilerini test etme fırsatı da buldular.
    cornell üniversitesi'nden 45 öğrenciye bir test yaptılar, çeşitli
    sorular sordular. ardından öğrencilerden "testin sonucunda ne kadar
    başarılı olacaklarını tahmin etmelerini" istediler.

    en başarısızların (yani sadece yüzde 10 ve daha az doğru cevap
    verenlerin), testin yüzde 60'ına doğru cevap verdiklerine, ayrıca iyi
    günlerinde olsalar yüzde 70'e ulaşabileceklerine inandıkları ortaya
    çıktı.

    en iyilerin (yani en az yüzde 90 doğru sonuç alanların) en
    alçakgönüllü denekler olduğu (soruların yüzde 70'ine doğru cevap
    verdiklerini düşündükleri) görüldü. (not: dunning ve kruger bu
    çalışmalarıyla 2000 yılında nobel de kazandılar.)
    iki uzman psikolog bu bilinçsizliği, "kronik kendi kendini
    değerlendirme (auto-evaluation) yeteneksizliğine" bağlıyorlar.
    çalışan, kendi kapasitesini değerlendirmekten ve eksikliğini teşhis
    etmekten acizdir. ama asıl vahim olan, bu "yetersizlik + haddini
    bilmeme" kokteylinin, mesleki açıdan, karşı koyulmaz bir itici güç
    oluşturması. kariyer açısından bir eksiyken, artıya dönüşmesi.
    işinde çok iyi olduğuna yürekten inanan "yetersiz", kendini ve
    yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve haddi olmayan
    görevlere talip olmaktan en küçük bir rahatsızlık duymayacaktır.
    aksine bunu bir "hak" olarak görecektir. "uyanıklık" bilecektir.
    bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar ise çalışma
    hayatında "fazla alçakgönüllü" davranarak kendilerine haksızlık
    edecekler, öne çıkmayacaklar, yüksek görevlere kendiliklerinden talip
    olmayacaklar, kıymetlerinin bilinmesini bekleyecekler (ve bilinmeyince
    için için kırılacaklar ve kendilerini daha da geriye çekecekler) ve
    muhtemelen üstleri tarafından "ihtiras eksikliği" ile suçlanacaklardır.
    üstleri de zaten, genelde "aynı yoldan geçmiş" insanlardır.
    buna, insan kaynaklarının, iki benzer cv arasından, "kendine güvenen
    ve iyi sonuç alma olasılığı yüksek" adayı tercih edeceği gerçeğini de
    eklerseniz, dunning-kruger sendromu'nun peter prensibi'nin (*)
    yatağını yaptığı da ortaya çıkar.

    sonuçta, "kifayetsiz muhterisler" her zaman ve her yerde daha hızlı
    yükselecekler ve daha yukarılara çıkacaklardır. etrafınıza bir bakın,
    uzmanlara hak vereceksiniz.

    (*) peter prensibi: her çalışan, iş ortamında yetersiz olduğu noktaya
    kadar yükselir, der. bunun doğal sonucu olarak, yüksek makamlar daima
    yetersiz insanlar tarafından işgal edilir.
    kifayetsiz muhterisi nasıl tanırsınız?
    1- gücünü delegasyon bahanesinden alır. ekibinin orkestra şefi havalarına girer.
    2- çok gürültü patırtı eder, çok şey yapıyormuş havası estirir.
    3- koridorlarda hızlı hızlı, düşünceli edayla yürür.
    4- "beşer şaşar" diye düşünür. ama genellikle şaşan beşer başkası
    değil, kendisidir.
    5- ne olursa olsun, hazırlıklıymış, olacakları önceden biliyormuş gibi davranır.
    6- üstlerine karşı son derece kibardır; altındakilere (özellikle de en
    çok ihtiyaç duyduklarına) kötü muamele eder.
    7- iktidar ilişkileri ve göstergeleri onun için çok önemlidir.
    astlarına kimin üst olduğunu hatırlatmayı sever.
    8- ilk denemede başarılı olamazsa, başarısızlığının belgelerini yok
    etmeyi unutmaz.
    9- talimatlarını post-it ile, e-postayla verir böylece astlarıyla
    yüzleşmekten kaçar.
    10- toplantılarda son sözü mutlaka o söyler, gerekirse başkasının
    sözünü tekrarlamak pahasına..

    http://streetstyler.sosyomat.com/blog/3709747
  • herhangi bir kifayet sahibi olmamasina karsin, utanmadan bir de muhteris olan ki$ilerin yuzune soylenmesi farz olmasa bile sunnet olan soz grubu.
  • bu kişide zannedildiği gibi hırs, çalışmak falan yoktur.
    muhteris kelimesinde ihtiras sahibi anlamı vardır, ama bu ihtiras hırs değildir, tutkudur, arzudur, hevestir şudur budur, lakin hırs değildir.
    hırs yapan insan, onu ölüm kalım, hayat memat meselesi yapar, olmazsa olmaz der, bundan hareketle de oldurur, oldurana kadar gerekirse kendini öldürür.
    muhteris ise o ihtirasın nesnesine ulaşmasını sağlayacak bir şeyle, ya da hadi insaflı olalım, tüm şeylerle mücehhez olmamasına rağmen, yine de onu arzulayan, isteyendir.
    misalen benim şuracıkta şöyle otururken otururken, elim elimin üstünde elim şeyimin üstündevaziyetinde ahlanıp vahlanıp umma olmuş kızkurusu koca ister gibi, ben artistink patinaşta niye birinci olamıyom? en büyük arzum o beyaz buzlarda beeeyle peri kibin süüzüüm süüüzüm süzülmek, yoksam öleyim daha iyi, leynet olsun beyle de hayata, yaşamak mı lan bu demem en bi business class'ından kifayetsiz muhterislikten başkaca bir herze değildir.
    sormazlar mı adama, veyahut bana bile yani, ülen kabak kemane, hele bir enine boyuna bak, buzu buzdolabından başka nerde gördün, hadi havas koydun, hiç üstüne çıktın mı? evde fasulye kırıp silit benknen banyo ovaraktan, sedda sayyannan göbek ataraktan denis bilman hareketi mi yapacaaan, yoksam
    üçlü aksel, beşli salçov mu atacan be hey yumurta turşusu? diye.
    sorsalar bana utancımdan yerin dibine geçecek değilim ya, amaaan derim geçerim.
    n'oolacaksa?
    sanki istemek paraynan.
    allah allah.
  • yetenekleri sınırlı olan fakat bunun farkında olmaksızın gerektiğinden fazla hırs sahibi olan insanlara denir .kiyafetsizliklerini kabul etmemek bir tarafa aksini iddia edebilecek kadar hırsları mevcuttur bünyelerinde.çevremizdeki pekçok insana yaraşır bir laf olması da içler acısı haliylen.
  • oguz atay ın sıkca kullandıgı ifade
  • çoğu kişinin başkalarına yakıştırdığı ve kendisine yakıştırmadığı sıfat.
  • kifayetsiz muhterisler; haddini bilmeyen, hududa riayet etmeyen, kendi kapasitesini değerlendiremeyen, eksikliklerini bilmeyen, niteliksiz olduğunu fark etmeyen veya bildiği halde kibrinden önemsemeyen, yaptıklarını ve kendilerini her zaman abartan insanlardır.
    kifayetsiz muhteris; karşısındaki nitelikli insanların yeteneklerini, becerilerini ve üstünlüklerini görmeyen, önemsemeyen veya yok sayan bu şekilde kendini her makam, her mevkie layık gören insanları en güzel tarif etme şeklidir.
    dunning-kruger etkisi de denilen bu olay bilginin getirdiği tevazuunun aksine, cehaletin, bilgisizliğin ve yetersizliğin kişinin kendine olan güvenini artırdığını ortaya koyar. burada anlatılan kapasitesizliğin, yetersizliğin ve haddini bilmemenin insanda garip bir şekilde özgüven oluşturması ve hedeflerini elde etmesi açısından kişinin negatif tüm özelliklerini pozitife dönüştürmesidir.
    bizim çok güzel bir sözümüz vardır “kişi kendini bilmek kadar arif olamaz”. fakat mesleki veya siyasi yükselme bu durumun tam tersi olan insanlara daha açık ve daha rahat bir yol sunar ve kişi kendini bilemedikçe yükselir.
    kendini her şeye, her makama layık gören ve yaptığı her işte çok iyi olduğuna inanan kifayetsiz muhterisler her an, her yerde ve her şekilde kendileriyle, yaptıklarıyla övünür, haddi olmayan görevlere talip olur, davranışlarına hudut çizmeden her şartı zorlar ve her yerde ön planda olmaya çalışırlar. üstelik bu durumu kendilerine hak olarak telakki ettikleri için bunu zekice bir davranış olarak nitelendirirler.
    gerçek bilgi, yetenek ve zekâ sahibi insanlar ise böylesi bir tavra giremedikleri ve alçak gönüllü davrandıkları için çoğu zaman geri planda kalırlar. ortada bir gerçek vardır ki atama, seçme makamında bulunanların da çoğu bulundukları yere kifayetsiz olmalarına rağmen ihtiraslarıyla geldikleri için kendi yaptıkları atamalarda da gerçek bilgi yerine ihtirası tercih ederler.
    işte bu sebepledir ki ben, ben, ben diyen, gördüğü her şeyi ve hatta insanları bile sahiplenen, övülmeyi, alkışlanmayı, pohpohlanmayı bekleyen ve bunu bulamayınca da hırçınlaşan, çevresine düşman kesilen bir sürü insanı tepemizde görüyoruz.
    yaptıkları her şeyi her an başa kakan, ben yaptım, ben ettim diyerek sanki bir diyet isteyen, konuşmalarına “ben olmasaydım” diye başlayan ve her konuşmasında mutlaka kendisiyle övünerek insanlardan alkış bekleyen kifayetsiz muhterisler kendi hatalarından dolayı meydana gelen problemleri de başkalarının başına yıkarak hemen bir suçlu bulurlar.
    hâlbuki bizim geleneğimizde “iyilik et denize at, balık bilmezse halik bilir” diye özellikle makam sahiplerine ve de hepimize söylenmiş bir söz vardır.
    şimdi; her yerde ve her zaman makamsal veya siyaseten ortalığa düşenler, düşecek olanlar, bir yerlere gelmek için çabalayan, çabalayacak olan muhterisler allah rızası için kendilerine baksınlar ve düşünsünler ben kifayetli miyim, yetenekli miyim ve becerikli miyim diye.
    gerçi bu konuda yapılan bütün çalışmalarda kifayetsizliğin ve özellikle ihtirasla birleşen kifayetsizliğin ilgili kişi tarafından görülemeyen, tespit edilemeyen bir hastalık olduğu belirlenmiştir. bu nedenle bu kişileri etrafında bulunan insanların ve özellikle onlara gerçekleri söylemeyen insanların uyarmaları gereklidir.
    kendilerini vazgeçilmez sanan, yaptıkları veya zaten dünya ile birlikte ülkemizde de oluşan her şeyi kendileri yapmış gibi insanların başına başına kakan ve hatta öyle ki insanlarda kendilerine teşekkür etme hevesi bile bırakmayan bu muhterislere söylenecek sloganlaşmış tek söz vardır; mezarlar kendilerini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur.
  • almancası "nachtigall vom osten" galiba bunun.
hesabın var mı? giriş yap