• "küçük ve orta bütçeli işletmeler"in kısaltılmışıdır, çok şirindir bu mesafeden.
  • devlet aldığı vergilerle bu firmaların en büyük ortağı konumundadır.

    büyük holdingler devleti her fırsatta sömürüp kanını emer, hatta tepesine binerken, devlet de bu adı geçen küçük ama onurlu, çalışkan ve üretken firmaların tepesine biner. böylece voltran oluşturulmuş olur.
  • yıllardır bir fabrika alacak kadar bile para kazanamayıp 1 milyon tl vergi verenleri vardır..

    bu firma başlı başına, türkiye'de neden üretim yapılamadığının kanıtıdır..
  • türkiye'de dokuz ayrı tanımı olan "küçük ve orta ölçekli işletmeler"in kısaltılmışı. en bilinen tanım kosgeb'inkidir: "imalat sanayiinde, hisselerinin %25'in fazlası büyük işletmelerin elinde olmayan, 1'den 150'ye kadar işçi çalıştıran" şirketler. ab müktesebatıyla uyum çalışmaları kapsamında yeni bir kanunla tüm tanımlamaların standardlaşması hedeflenmektedir. ab tanımı, "250 işçiye kadar işçi çalıştıran ve 50 milyon euroya kadar ciroya sahip işletmeler"dir. bu tanıma göre türkiyedeki işletmelerin %99,4'ü kobi tanımı içine girer.
  • teenager fabrika.
  • "‘iş kazalarının %83’ü kobi’lerde yaşanıyor’
    çalışma ve sosyal güvenlik bakanı ömer dinçer, iş kazası sayısı itibariyle dünya ortalamasının altında olan türkiye’nin, ölümlü iş kazalarında dünya ortalamasının üstünde olduğunu belirterek, 2009’da 64 bin iş kazasında 1.171 kişinin hayatını kaybettiğini bildirdi ..."

    http://ekonomi.milliyet.com.tr/…t.htm?ref=othernews
  • mevcut konjonktür göz önüne alındığında, yakın zamanda büyük bir kısmının ciddi problemler yaşayacağını düşündüğüm kuruluşlar. ben elektronik sektöründe faaliyet gösteren bir üretim firmasında çalışıyordum ve pratiğe yönelik bilgilerim bu alanda olduğu için bu örnek üzerinden gidip, krizin etkilerini açıklamaya çalışacağım. amacım bu yazıyı okuduğunuzda kobilere dair belli bir fikir edinmenizi sağlamak.

    gereksiz not: 10 yıllık sözlük yazarlığı hayatımda ilk kez bu kadar kötü bir ilk paragraf yazdım, iyi ki "hele toplanın gençler, anılarımı anlatıyorum, durun bir sigara yakayım" falan demedim. gerçi bir sigara yaktım yine. her neyse..

    üretim işletmeleri farklı sektörlerde ve üretimin belli aralıklarında faaliyet gösterebilir. ilk önce buradan başlamak gerek. direkt olarak hammadde üretiyor olabilirsiniz, hammadde alıp yarı maddeye dönüştürüyor olabilirsiniz, yarı maddeleri mamule dönüştürüyor olabilirsiniz. piyasada bir de satış üzerinden çalışan işletmeler vardır ki, bunlar da işin üretim kısmına girmez; mamulleri alıp satarak para kazanırlar. bir işletmenin üretime yönelmesi riskli bir karardır, çünkü büyük yatırımlar yapılır ve karlılık direkt olarak stokların finansmanına bağlıdır. daha basit tabirler kullanayım; üretimdeki kullanılan malzemeleri ne kadar ucuza alırsanız o kadar çok kazanırsınız. üretim işletmelerinde, satış işletmelerine kıyasla daha fazla kar etmek mümkündür; lakin krizlere karşı çok daha hassas bir konumda bulunursunuz. bir cephaneliğe, üzerinize benzin döküp girmek gibi.

    şöyle özetlenebilir; bir üretici toplam 5 liralık hammadde alır, 7 liraya mal ederek yarı maddeye dönüştürür ve 10 liraya satar. 10 liralık yarı madde alan üretim işletmesi bunu 15 liraya mamule dönüştürür ve 20 liraya satar, 20 liralık mamülü alan pazarlama şirketi bunu 30 liraya satar, 30 liralık mamulü alan satış şirketi bunu 45 liraya raflarına koyar. buradaki karlılık oranları sırasıyla 3tl - 5tl - 10tl - 15tl şeklinde olsa da, satış hacimleri ve net gelirler düşünüldüğünde esas karlılık sıralamasının üretimin başından satışa doğru azaldığı söylenebilir. yani kilo başına 3tl kazandığınız bir plastik enjeksiyon hammaddesinden haftalık 10.000 kilo sipariş edilirken, tanesinden 15 lira kazandığınız bir fotoselli aydınlatma cihazından aylık 500 adet satamayabilirsiniz.

    üretim işletmelerinde bir de kapasite kullanım oranları denilen bir istatistik vardır; bu istatistik makinelerinizin ne kadar çalıştığını ve ne kadar atıl kaldığını gösterir. kko' nın yüksek olması, mevcut stok yönetimine ve satış ekibinizin ne yapıyor olduğuna bağlıdır. başka bir deyişle, ürettiğiniz her şeyi satabiliyorsanız tam kapasite çalışabilirsiniz. bir saniye bir saniye; her şey bu kadar kolay olmamalı, değil mi ? evet, çünkü stok yönetimi denilen bir şey var. (ve yine gereksiz bilgi; benim de uzmanlık alanım tam olarak bu. ) örneğin a ve b mamullerini üretiyoruz; a için 3 adet x, 4 adet y kullanmak gerekiyor. b için ise 2 adet x, 7 adet y kullanmak gerekiyor. soru şu; stokta ne kadar x ve y bulundurmanız gerekir ? işler burada daha keyifli bir hal alıyor, çünkü işler bu kadar basit değil; x ve y gibi 2500 kalem malzeme olduğunu ve a ve b gibi 20 adet mamul olduğunu düşünün.

    işleri biraz daha karışık hale sokan ve aslında işletmeyi de krizlere karşı daha hassas bir noktaya getiren durum ise, üretimde kullanıyor olduğunuz hemen hemen her parçanın fiyatının döviz kurları üzerinden hesaplanıyor olması. "kriz" denilen olgunun tek gözle görülür etkisinin döviz kurlarının artışı olmadığını söylemek gerek burada, iç piyasadaki oyuncuların alım gücünün düştüğünü, alım gücü olsa dahi daha az harcama eğilimine girdiğini ve tüm o bahsettiğim satış karlılıklarının düştüğünü de belirtmek gerek. yani bir kriz, satışa yönelik kobiyi bir yönden vuruyorsa, üretim işletmesini iki üç farklı yönden vuruyor. adedini 0,0008 dolara aldığınız bir led çok önemli görünmeyebilir, fakat bundan aylık 1 milyon adet alıyorsanız ve bunun gibi 2500 tane daha farklı parça kullanıyorsanız bir anda stoklarınızın maliyeti ürkütücü değerlere yükseliyor. satış ekibinizin ofisine indiğinizde adamların saçlarının başlarının dağınık olduğunu ve telefonla konuşmaktan bitap düştüklerini görüyorsunuz; normalde ayda 1000 kalem malzeme satan adamın "7 günde 30 sipariş aldım" dediğini duyuyorsunuz. bunu bir de kapasite kullanım oranı ile birlikte düşünün; satışlar düşünce etkinliğiniz de düşüyor, makineleri ve işçileri kullanamıyorsunuz. "işçi çıkarayım" deseniz bunun da bir sorumluluğu var, "çıkarmayayım" deseniz ürettiğiniz şeyi satamıyorsunuz, "fiyat düşüreyim" deseniz borçları nasıl ödeyeceksiniz ?

    borçlar demişken, elektronik piyasasında ödemelerin genellikle 3-6 ay döneminde yapıldığını, yani mevcut durumun etkilerini bu süre içinde görebileceğimizi söyleyeyim.

    para politikalarını günlük politikalardan ayrı tutmak ve bazı şeyler için "dış mihrakların oyunu" söyleminden daha tatmin edici açıklamalar yapmak ve daha sağlıklı düşünebilmek şart. tüm bunları ne kadar yapıyor olduğumuz ise gayet tartışılır durumda.
  • bunların birinde bir sene çalıştım. bir çoğu ile de mülakat yaptım. bu kadar kan emici, vampir bir oluşum olamaz. verdiği maaş asgari ücretin azıcık üstü ve cumartesi de çalıştırıyorlar. bunların hepsi batsa hiç acımam. ülkeye katkılarını da sikiyim. bunlardan ne ülkeye ne millete bir hayır gelmez.
  • banka reklamlarında sanki altan alta dalga geçilen ekonomik birimler. "gülüyor gülüyor kobim gülüyorr" derken böyle bir gülen esnaf tipini zorla ekrana sokarak, böyle sanki farklı bir canlı türüymüş gibi smurfs , gremlins ya da furby gibi davranılmaktadır kendilerine.
hesabın var mı? giriş yap