• delirmenin sinirinda ya$arken bundan delicesine bir zevk almak, bu zevkin sebebini sonucunu, gelmi$ini gecmi$ini hepsini, her $eyini bilebilmeyi delicesine bir merakla istemek, delilige dur diyebilmek, ama asla demeyecek olmayi bilebildikten sonra kontrolu elinde tutmak da super zevkli, super delirtici ve kimi zaman yorucudur, yorucu olmanin sirri da guzeldir ama yorula yorula yorulmamayi ogrenmek de sabir ister.
    sabir da guzeldir.
    guzel guzeldir ve bunu hic kimse saklayamaz.
    sorgulamak gerekir mi?
    sorgulami$, buna cesaret etmi$ biri, dipte ne gordugunu biliyorsa bunu her zaman yapabilir, yapacaktir.

    esinlenilmi$ ve bir daha esinlenilmeyecek bolum of the centuries *:

    eger atan bir kalp ve ustunde tum dunyanin agirligi var ise ve simsiyah komur baglami$ oldugunu coktan kabullenmi$ligin icinde bir tek noktadan cikan korkunc i$ik gozleri kor edebilecek kadar kama$tiriyorsa bu dipleri secmesinin sebepleri hep ust uste bindigi gun,

    patladiginda butun suyu yeniden yaratacaksa sadece vurgundan korkmayan bir dalgic cozebilir bunu, suyun hep en ustunde yuzmu$, ama dibinde ne oldugunu da bir titanik filminden gormu$; sembolleri delice birle$tirip korkunc bir anlam cikarmi$, $imdi de bunlarin hepsini unutmak degil "yuklenmek", "payla$mak" isteyen biri, dunyadaki korkunc tekrardan sikilmi$, bir $eyleri yerle bir etmek istemi$ ama o kalpte gordugu i$igi unutmamak icin aptalca cali$an hafizasina bile guvenemeyip, bir kalbi kirma ihtimali oldugunu bile bile, yine de umuda tutunmu$ bir son silah$or var ise hala, "sadece kalbi ile ate$ ediyor" demektir.*
    eger ka-tet tekrar olu$turulabilirse, sona bir dur diyebilmek mumkun ise;
    atlantis'i batiran, denizin dibine gonderen eger bilme isteginin kor oldugu noktadaki korkunc sabirsizliksa ogrenilecek tek $ey sabirli olmak ve susmasini bilmektir.
    bir gun gelecek butun hesapla$malar kar$iliksizca yapilacaktir.

    ama o gune kadar kar$ilik gormeden kar$ilik verebilenler, "her $ey kar$ilikli" sozunu 13 ya$indan beri duymu$ ve hep "tabi tabi" diyerek alayci bir gulumsemeyle kar$ilami$ olanlara bir tek $ans, sadece son bir $ans vermedikce bunlar birikmeye devam edecektir.

    zaman her yerde farkli hizla akmaktadir ama onun cok daha ustunde korkunc bir hizla hedefine ula$ip ula$mama konusundaki kararsizligindan kendi etrafindaki donu$unu etkileyebilen biri,
    bir gun insanliga neden uyuduklarini,
    gecenin icinde nelerden korktuklarini,
    kah conan the barbarian'in thulsa doom'undan ogrenmi$,
    kah john nash'in dogaya degil, tarihe bakmadigi icin dogayi cozemedigini cok gec anlami$ biri;
    her yaptigi i$te bir gec kalmi$lik hissini ya$amaktan kurtulamayan biri,
    bu ruyalardaki du$me hissini ilk kez 7 ya$inda bir mezarligin ustunde salincakla sallanirken hissetmi$ ve alabildigine korkmu$ biri, dogadaki erdemi neden ye$ilde gordugunu, neden et yerken ne yediginin farkinda bile olmadigini sordugu zaman heyecandan atiyor sandigi kalbini aslinda beynine dolan kandan oldugunu bulabiliyorsa
    soyleyecek daha soz var demektir.
    "ilk once soz yoktu."
    diyebiliyorsak, bu bize unutturulmayacaksa bunun da bir sebebi vardir.
    eger ilk once soz vardi diyen bir italyan, bir kitaba ba$liyorsa bu kelimelerle, kitabin kaynagini unutmu$ demektir.
    kitabin en sonunda da "en son isimler kalir aklimizda" deyip isimleri soylememeyi secmiyorsa onun da bir nedeni vardir.

    yorulmak bilmeyenler kontrolu kaybetmemeyi de bilirler, kelimelerin ikinci anlamlarini da cikarabilenler ancak geri kalan manalari ogrenmeye layiktirlar.
    (bkz: moderator)
    (bkz: ara bulucu)
    (bkz: ara)
    (bkz: time intervals)
    (bkz: ram abbalah)
    (bkz: time of gypsies)
    (bkz: tarot)
    (bkz: algoritma)
    (bkz: no more)
    (bkz: doom)
    (bkz: mono blaine)
    (bkz: mono patricia)
    (bkz: topeka)
    (bkz: undying lands)
    (bkz: mardin)
    (bkz: minas tirith)
    (bkz: nusaybin)
    (bkz: the world has moved on)

    "time to believe, the end is closer, just the patience will guide you.
    i hear them coming"
    (bkz: follow the white rabbit)
    (bkz: where the path of the one ends)
  • hükmetmek. bebeklikten sıyrılıp büyüyen insanın içine damla damla düşen his. acziyetten uzaklaştığını düşünerek (git gide genişleyen halkalar şeklinde) hakimiyet kurmak şeklinde tezahür ediyor. aileden ya da çevreden bağımsız karar alma isteği ile ikinci kademeye geçtikten belli bir zaman sonra ise sınırlarını ihlal etmekte de beis görmüyor. başkalarının haklarına da el uzatmaya başlıyor. hak görüyor kendinde. yeri geliyor kardeşin, arkadaşın, eşin ve büyüse bile çocuğunun üzerinde de otorite kurmaya kadar vardırabiliyor limitlerini.

    kontrolün, toplumsal olarak ortaya çıkmış şekli herhalde devlet diye isimlendirilebilir. tüm toplumu bir bütün olarak en huzurlu biçimiyle var edebilmek amacına binaen zuhur etmiş bir düşünceye dayıyor sırtını, devlet. tabii bu durum bizim ülkemizde pek kaale alınmıyor, esas huzursuzluğun kaynağı da bu noktada. bir hekim nasıl ki hastalığın semptomlarını görür de teşhisi koyar ve problemin olduğu asıl noktaya eğilirse, toplum için yapılması gereken de budur. bizim toplumumuz sürekli semptomlarla (belirtilerle) uğraşmakta ve sorunun kendisine odaklanmamakta ısrar ediyor. bizde devlet-millet çatışması, milletin devlete her zaman boyun eğmesi gibi bir düşünce hakim. işin doğası gereği devlet adı verilen seçkinler zümresinin, bunu belli bir maske ardında gerçekleştirmesi gerekiyor. layıkıyle yerine getiriyor devlet bunu. mesela hukuk çarpık bir zihniyete inşa edilerek, yani minare kılıfına uydurularak çalınıyor haklar ve hürriyetler. milletine güvenmeyen kaç devlet vardır ki küre-i arz üzerinde.. ne demeli bilinmez.

    gerçek savaşını ise insanın iç dünyasında çaktırmadan kazanır, kontrol güdüsü. göz açıp kapayıncaya dek harcar irade'yi ve nefsin ya da diğer bir ismiyle egonun önüne altın tepside sunar kendisini. kontrolü iradenin ele alması ise insanı insan olabilme sürecine başlatan en büyük adım. insan işte, değeri sabit değil, değişken-dinamik.. sayı doğrusu gibi.. bir yanı eksi sonsuz (esfel-i safilin), diğer yanı artı sonsuz (sidret-ül münteha). ipleri kimin eline verdiğine göre değişiyor insanın konumu.

    adaletsizlikler, savaşlar ve kirlenmişlik; doğayı ve insanları yönettiğini sanan insanın, aslında kendini bile yönetemediğini gösteriyor sanırım. ne tuhaf bir manzara bu.. insan herşeyi yenmiş ama kendine mağlup olmuş.
  • kontrolü elinde tut sözüne karşı '' bak kont bana değil sana söyleniyor bunlar . kontrolü elinde tut yoksa başrolden alınacaksın'' espirisini yapmamı sağlayan kelime.
  • ikinci 110 albümünün adı. parça listesi de şöyle;

    01. kimse bilmez
    02. uyuduysan
    03. çünkü
    04. dünya
    05. tek tek
    06. kayıp kentin insanları
    07. hayat
    08. ağlama
    09. düştüm
    10. sustum
    11. çocuk parkı
  • insanoğlunun elindeki (elinde sandığı) en büyük illüzyon (yanılsama).

    bütün çözümlere önce bunun farkındalığına erişerek ve asla unutmayarak ulaşabileceğimizi düşünüyorum.

    insan egosunun silahlarından birisidir ayrıca. sizi/bizi onunla "kontrol" (!) eder. (çelişkiden doğan gerçek. / birşey paradoks ise gerçektir.)
  • iki ayrı anlamda kullanılmakta ve bu nedenle zaman zaman anlam karışıklıkları yaşanmaktadır.
    a) tetkik, yoklama, muayene
    b) yönetim, denetim, idare

    örnek cümle:
    a) arabayı kontrol et (garajda mı, diye; ya da anahtar koltuğun altına mı düşmüş acaba, diye.)
    b) araba kontrolden çıktı
  • özür dilemek için diz çökmekle; sevgi ve saygıdan diz çöken birinin gözlerine bakmak arasındaki farktır.
  • mekanizması geliştiren kişiye has olmakla beraber, başkasının kontrolünde de kişiyi kuklaya çevirebilir. kontrol önemlidir ama nereye kadar? aptal bir aşık da kendini kaybedebilir, rakamlara anlam yükleyen bir mühendis de. duygular ve mantıklar bile kontrollü değilken ben soyut bir kavrama nasıl söz geçirebilirim?

    beynimde kaynayan bir algı bu sanki. ne zaman yerleşti, hangi travma bunu tetikledi?

    sanırım bu soruların cevabı yok. en azından bir güle ömür veren toprak olana kadar.
  • hakim olduğu zamanki yakınlaştırmasını seviyorum çünkü bu, ortadan kaybolduğu zamanki yakınlığın da önünü açıyor fakat, yokluğu akla düşüp paniğe yol açarsa, işte o an uzaklık devreye giriyor. paniğe mahal vermemek gerek; varlığında da, yokluğunda da ,samimiyet olduğu sürece, kavram güzel.
hesabın var mı? giriş yap