• kuzey londra dolaylarında şöyle esprilere de maruz kalmakta:

    - what ship doesn't go to liverpool?*
    - the premiership.
  • tey tey buralar hep futbol entrysiydi bir vakit, o zamanlar bu guzide sehrimiz icin ara ki birkac kelam bulasin. basliklar ayrilmis, yeni entryler eklenmis iyi olmus amma hala yeterli gormedigimden burada yasamis biri olarak (mazi kalbimde bir yaradır) bir kultur hizmeti de benden olsun dedim, usenmedim maddeliyorum. yaz kizim:

    genel bilgi: bildigimiz gibi burasi buyuk ve islek bir liman ve isci kenti idi bir vakit, hala onun etkileri gozlenir (ozellikle irlanda'dan yapilan alisveris neticesi irlanda aksaninin etkileri var, o konuya gelicem birazdan). the beatles'ın memleketi, futbolun ana merkezlerindedir (bunlar biliniyor zaten, kısa gecicem hep buraları), sicak insanlar memleketi, 2008 kultur baskentidir. university of liverpool, liverpool john moores university ve liverpool hope university olmak uzere uc adet universitesi bulunur, bunlarin icinde en koklu ve iyi olani elbette ki university of liverpool'dur (canim). yasam, ingiltere standartlarinda konusursak pahali degil, arkadaslarim ayni aylik bursla londra'da surunurken ben burada gayet rahat yasayip gezmistim misal.

    iklim: bu sehir soguk. cok soguk. aman ben yanima tisortlerimi alayim, sipidik terliklerimi giyip gezeyim dersiniz hata edersiniz, soylemis olayim. ingilizlere bakmayin, onlar kar yagdiginda bile aksamlari askili, ultra mini elbiselerle gezip insanin agzini acik birakirlar ama turk standartlarina sahipseniz usursunuz burada. her daim ruzgarli bi kere, ki soguk olmasinda en onemli etkenlerden biri bu. hava gunesli bile olsa o ruzgar mahveder, iliklerinize kadar isler. genel havanin disina cikan, sicak, ruzgarsiz havayi yil icinde anca birkac defa gormusumdur herhalde, o kadar. londra'nin havasi buranin yaninda bahar gibi kaliyor genel olarak.

    aksan: bu sehre gelirken dusulecek ikinci hatalardan biri de "oh oh buraya gideyim de dilimi ilerleteyim" dusuncesi. nasil ki turkce ogrenen birini karadenizin koylerine salmiyorsak ingilizcesini gelistirmek isteyen birini buraya alip koymak da pek mantikli degil. feci koyu bir aksanlari (scouse accent deniyor) ve kendilerine ozgu terimleri var (kitapcilarda liverpool terimleri kitapciklari satilir), o yuzden anlamasi zor. manchester'da havaalaninda inip gumrukteki eleman tarafindan bayagi uzun bir sure "hani okuldan aldigin yazi bik bik" diye sorguya cekildikten sonra "yea ingiliz aksani dedik, gayet guzel anlasiliyor iste" deyip rahatlamayin, liverpool'a varip taksiye bindiginizde anlayacaksiniz ne demek istedigimi. hatta bkz: liverpool aksani

    halk: genel olarak oldukca sicak, sen sakrak ve kafa tipler bunlar, kendilerine scouser veya liverpudlian denir. ingiliz insanin soguk olduguna dair genel kaniyi daha lime street tren istasyonundan taksiye bindiginiz anda silip supururler (ozellikle istasyon taksicilerinin ayri bir geyik potansiyeli var, ve bunun icin taksiye binmenize gerek yok, istasyonun onunde dizilmis taksilerin yanindan yurumeniz yeterli kimi zaman), muhabbet etmeyi ve -tum ingilizler gibi- birayi cok severler. futbol asigidirlar, turk oldugunuzu ogrendikleri anda cinsiyetinize bakmaksizin muhabbet aninda futbola kayar, zaten liverpool istanbul'da uefa sampiyonlar ligi kupasini aldigindan ortalikta "istanbul 2005" tisortu giymis liverpoollular gormek olasidir. zaten liverpool erkekleri genelde tisort yerine liverpool formasi ustu giyip gezmeyi tercih ederler, forma ozellikle cocuklarin resmi kiyafeti gibi bir sey olsa gerek. buranin halki londra veya komsusu manchester gibi onlarca milletle hasir nesir yasamadigindan (turk aramayin, yok pek) kendi kulturlerini, aliskanliklarini guzel devam ettirmislerdir, seviyorum ben kendilerini.

    liverpool kizlari diye ayri bir paragraf acmak istedim, cunku hakikaten kendilerini ilginc buluyorum. inanilmaz susludurler, saclar her daim kabartilir, yelpaze gibi takma kirpikler markete giderken bile takilmazsa olmaz, tuylu, kurklu, abartili ne tur kiyafetler varsa giyilir oyle cikilir. mesela soyle:

    http://img.dailymail.co.uk/…excurranbas_800x545.jpg

    aslinda universite bolgesinde gorulmez bahsettigim grup ama cuma veya cumartesi aksami carsiya inip yarim saat gecirirseniz ne dedigimi anlarsiniz. ha bu arada kafalarinda kocaman bigudilerle rahat bir sekilde alisverise cikma kulturunu dunyaya tanitip bi de bunu kendilerince trend'e ceviren de tabi ki yine liverpool kizlarimizdir:

    http://www.liverpoolecho.co.uk/…ls-100252-23059069/

    gezelim gorelim:
    *albert dock: liverpool'un en onemli tarihi dokusunu olusturdugundan ilk gorulmesi gereken yerlerden, liverpool'un liman kismi. mersey nehrinin kenarinda bulunur, altindan liverpool'un iki yakasini baglayan iki tup gecit gecer. gun batimi izlemek, hediyelik esya almak icin iyi bir yerdir. ayrica beatles story, ve tate modern'in liverpool ayağı olan tate liverpool da burada bulunur. yellow duckmarine diye buradan baslayan (yanilmiyorsam) bir tur otobusu var, once sehirde tur atiyor, sonra mersey nehrine girerek gezinin kalaninda su uzerinde gidiyor (ciddiyim, resmen yuzuyor). suya girerken herkes vuhuu diye alkisliyor falan.

    *anfield: burayi gezmeden, hic olmazsa onunde fotograf cekmeden doneni dovuyorlar. 14 pounda (ogrenci 8) 1 saatlik muze turuna katilmak, soyunma odalarina gitmek, kupalari gormek, tarihceyi dinlemek ve bir suru fotograf cekmek de mumkun. tabi imkaniniz olursa maca gitmek ve you'll never walk alone'u canli dinlemek su hayatta yapabileceginiz en guzel seylerden biri olacaktir, garanti ediyorum (gerci bunu soylememe gerek yok galiba).

    * matthew street: the beatles'in bir zamanlar sahne aldigi cavern club'i ve bir adet john lennon heykelini barindiran the beatles sokagi.

    * katedraller: ingilterenin en buyuk, dunyanin 5. en buyuk katedrali olan liverpool katedrali (liverpool cathedral church of christ) ve ona yürüyüş mesafesinde metropolitan cathedral adinda, garip bir yapiya sahip olan (arkadas disaridan spor salonu zannetmisti) iki katedrale sahip. ilginizi cekiyorsa gezin gorun. liverpool cathedral'dan asagi dogru yururken bi de chinatown var, onun kapisi da cin sinirlari disindaki en buyuk chinatown kapisi. ha bi de katedral demisken camiyi atlamayalim, ingiltere'nin ilk camisi de liverpool'da ama ne yazik ki ismini hatirlayamadim (aramaya usenmek)

    * penny lane: penny lane iste, ne diyim.

    bunlarin arasinda penny lane ve anfield disinda hepsi liverpool one adi verilen acik hava alisveris merkezinin etrafina dagilmislardir, yuruyerek oradan oraya gidilebilir (haritadan yardim alin tabi). bi de magical mystery tour diye bir tur var (kendisinden bahsedilmis zaten gerci), penny lane, strawberry fields* gibi yerleri gezdiriyor. yemek icinse liverpool one yakinlarinda kimos var hint restorani, bi de boyle seylere dikkat ediyorsaniz burada helal et kullandiklarini (soylediklerini en azindan) ekleyeyim. onun disinda liverpool'un ic taraflarinda bi yerde elif diye bir turk lokantasi var (turkiye'den gezmeye gittiyseniz gitmeniz manasiz da liverpool'a okumaya giden biri olursa diye seyapiyorum). yemekleri guzel, ama merkeze hafif uzak gibi, bi de gitmeden rezervasyon yaptirmak gerekiyor (bayagi bi populer). alisveris icin de, eger uzun sureli kaliyorsaniz 1 saat uzaklikta cheshire oaks var, butun gununuzu ayirabileceginiz koca bir acik hava outlet center. merkezden kalkan otobus hemen onunde indiriyor. son olarak cheshire oaks demisken aklima geldi, yine 1 saat uzaklikta (trenle) chester da sevdigimiz, tatlis bir yer.

    öğrenciler için kalacak yer olarak ise kendi kaldığım st andrews gardens'ı hararetle tavsiye ederim, hem fiyatı uygun hem de konumu sayesinde ne okula ne çarşıya giderken otobüse binmeme gerek kalmadı.

    boyleyken boyle, simdiye kadar yazdigim en uzun entry olmus olabilir, bu da boyle bir amme hizmeti olsun bakalim.
  • son derece nazik insanlara sahip olan bir şehir burası. insanların neden bu kadar nazik ve de yardımsever olduğuna şaşırıyor insan hatta. şaşırıyor zira yıllar yılı ingilizler şöyle soğuk insanlar, böyle asil insanlar, şöyle burunları büyük nidalarıyla geçti günler.
    fakat ben bunu gördüm ki nubar terziyan gibi şoförler var bu şehirde.. bilet keserken şakalar yapıp kahkahalar atıyordu resmen.. arkadasımla, elimizde harita kaybolmuş bir halde ayı gibi kavga ederken teyzenin biri geldi ve bizi alıp gideceğimiz yere götürdü. esnerken gören bi amca "yorgunsun haa, hohaha" diye takıldı.. liverpool mu ayşecik filmi mi belli değil..
    bundan sonra ingilizler soğuktur diyen karşısında beni bulur arkadas.. alır nubar terziyan'a benzeyen şoför amcayla tanıştırırım kendisini direk, çürütürüm iddiasını..
  • sıradan bir ingiliz kenti gibi, 10 dakikada gezilebilecek bir meşhur caddesi, akşam 17.00 gibi kapanan bir alışveriş merkezi, beatles story, tate liverpool gibi müzelerin bulunduğu albert dock denen bölgesi, bunu yapan insan olamaz dedirten devasa bir katedrali, chinatown'u ve tabi ki futbol kulüpleriyle tanınan şehirdir. görülebilecek fazla bir mekanı olmayan liverpool'da yapılabilecek en eğlenceli aktivitelerden biri magical mystery tour alarak bir otobüsle the beatles'la alakalı ne kadar yer varsa gezmektir. penny lane, strawberry fields, meşhur cavern club, john lennon'ın evi gibi birçok yeri gezip 60'lı yıllara yolculuk yaptıktan sonra, "yeter bu kadar müzik, biraz da futbol kardeşim" deyip anfield road'a akarak liverpool keyfi zirveye çıkarılabilir. old trafford gibi günün her saati turistle dolan bir stadyum olmadığı için kesinlikle randevu sistemini bozmazlar ve "ben geldim" demekle içeri giremezsiniz. bir gün önceden randevu almak gerekiyor. önce müzeyi gezip ard arda sıralanmış 5 tane şampiyonlar ligi kupasına iç geçirerek baktıktan sonra, stadyum turuyla "this is anfield" yazan çıkış koridorundan geçip tribünleri selamlayarak nirvana'ya ulaşılabilir. bu kadardır liverpool. küçüktür, sevimlidir, yağmurludur...
  • ciger havuzu
  • helin sterk adlı yazarın geçen hafta döndüğü ve 3 hafta sonra yeniden gideceği şehir.

    mesela easyjet ezy 7103 numaralı uçuşta yer alan yolcuların da bugün döndüğü/ayrıldığı şehir olacak.

    liverpool, merseyside'da yer alan önemli bir liman şehri ancak en çok helin sterk'in dönüp, geri gittiği şehir olarak bilinir.
  • yaklaşık 8 aydır eşimle yaşadığımız şehir. buraya gelmeden önce "ingiltere'de nerede yaşarım?" incelemelerimizin sonucunda bu şehre yerleşmeye karar verdik. burası dahil, liverpool'la ilgili her platformu okuduk, tanıtıcı videoları izledik.
    iyi ki liverpool'a gelmişim demeye de yeni yeni başladım. herhalde para kazanmaya başlayınca insan rahatlıyor. çünkü öncesinde biraz stresli bir dönem yaşamadım değil.
    velhasıl madem başlık liverpool; burayı anlatayım size biraz. bir turist gibi değil, vergisini ödeyen, pazar sabahı terliği ile marketine giden bir yerlisi gibi...

    - öncelikle tipik ingiltere havasını burada da hissedebiliyorsunuz. bol yağmur ve insan tokatlayan rüzgar burada da sizi hiç yalnız bırakmıyor. ancak liverpool birçok ingiliz şehirine nazaran daha ılıman bir iklime sahip. bunun da sebebi muhtemelen deniz kenarında olması. deniz dediğim de çamur renginde bir kanal. eski haliç gibi.
    bir küs bir barışık havasının yanında şehir öyle aman aman temiz gelmeyebilir. bunun da nedeni insanlarından kaynaklanıyor. çok bizden insanları var. adamların yüzlerinden fanatizm okunuyor. ama her şeyin fanatizmi. sadece futbol değil. gürültülü değişik aksanlı konuşmaları, kahkahaları ve orta gelirin kokusu.
    yağmur, grilik ve orta gelirliliğin görüntüsünü buram buram hissedebilirsiniz bu şehirde. evet sokaklarda çok güzel arabalar görebilirsiniz ancak burada zaten o arabaları almak çok zor bir şey değil.
    - kadınları şıkır şıkır. hele cuma-cumartesi sokaklar ışıl ışıl kadınlarla doluyor. yağmur çamur demeden o topuklular giyiliyor. bu arada hiç de fit değiller ancak özgüven o biçim. adamlar desen çirkin. ama umurlarında değil. eğlenmeyi ve gece hayatını çok iyi biliyorlar.
    sabah başlıyor içme faslı gece geç saatlere kadar içiliyor. dalda sallanan armuta dönene kadar.
    - liverpool denilince aksandan bahsetmemek olmaz. ben ingilizceyi çok iyi bilirim diyen kim varsa gelsin şu insanlarla iki dakika konuşsun. inanın bana tarzan gibi el kol hareketleriyle derdini anlatmaya başlar. bakınız örnek veriyorum;
    "come back"
    nasıl okunur?
    "kam bek."
    bu insanlar sıklıkla bu cümleyi kullandıkları için her gün duyarım. "kom bah"
    evet, ne yazık ki okunuşu böyle.
    liverpoollular'da "kh" harfleri var alfabelerine ek olarak.
    bir garsona "ingilizcem çok iyi değil, sizi anlamıyorum" dedim. "merak etme liverpoollular'ın da ingilizcesi iyi değildir" dediğini hatırlıyorum.
    velhasıl aksan büyük problem burada.

    şehri anlatmak gerekirse;
    - albert dock ve queens dock gibi tarihi limanlara sahip. mersey nehrini izleyebileceğiniz bazı publar ve kafeler burada konumlanmış. titanic müzesi ve kölelik müzesi gibi önemli müzeler de albert dock'ta bulunmakta.
    - beatles ile geçimini sağlayan bir şehir liverpool. her yerde beatles'ın izlerini görmek mümkün. biraz ilgili iseniz içiniz dışınız come together ile dolacaktır muhtemelen.
    - şehir merkezinde birbirine çıkan önemli birkaç cadde vardır. radyo kulesinin dibindeki seksenlerden kalma avm tarzı ile saint jones bulunur. burada çok matah dükkanlar olmasa da aranılan her şeyi bulabilirsiniz. kulenin önünde bulunan williamson square huzurlu alanlardan biridir. liverpool fc büyük bir mağazaya burada sahiptir.
    -müzeleri ile de ünlü bir şehirdir. sanat galerisi muhteşemdir. az önce bahsettiğim albert dock'taki müzeler harici, birçok ünlü sanatçının eserlerini görebileceğiniz walker art gallery görülmesi gereken bir mekandır. ayrıca national museums ve büyük liverpool kütüphanesi de uğranılacak yerler arasında sayılabilir. ha bir de tabi ki beatles müzesi var. onu da eklemezsem olmaz.
    - parkları bahçeleri de gayet güzeldir. şehir merkezinden uzaklaştıkça yeşil alanların artışı olur. en ünlü parkı sefton park'tır. baharda manzarası olağanüstüdür.
    bunun yanında princess park da vakit geçirilesi sevimli bir parktır.
    - ünlü mafyatik dizi peaky blinders liverpool'da çekilmektedir. toxette mahallesinde bu dizi için özel set inşaa edilmiştir. hatta bu dizinin ismiyle aynı bir de pub vardır. birçok kişi kasketini takıp, yeleğini giyerek tommy shelby edasıyla bara gelir.
    - liverpool genel olarak yağ ve bira kokar. bu istenmeyen kokular mekanların fazlalığından kaynaklanıyor elbette. publar çok şıktır. eski publar haricinde içi yenilenmiş olağanüstü mekanlar da vardır. ve demokrasinin beşiği denir ya... en iyi mekana da gitseniz içkiye ya da yemeğe vereceğiniz rakamla en leş mekanda yiyeceğiniz içeceğiniz şeyin parası hemen hemen aynıdır. arada 3-5 pound oynar. bu konuda çok da iddialı değilim ama şimdiye kadar edindiğim tecrübe bunu gösteriyor.
    - kiraları soracaklara da ufaktan yazayım. bir londra kadar pahalı değil, ümraniye kadar da ucuz değildir. 550-650 pounda oturulacak bir sürü ev bulabilirsiniz. marketteki ürün fiyatları da zaten ingiltere'de yaşam başlığında anlatılabilir. ben bu yazımda liverpool'dan biraz bahsetmek istedim.

    yazılacak belki daha fazla şey var ancak şimdilik aklıma gelenler bunlar.
  • takım değil şehirdir.
    takım olan için tıklayınız.

    (bkz: liverpool fc)
  • garry neville formasıyla gezildiğinde insana çeşitli bonus hediyeler kazandıran mükemmel şehir. bedava yemek ve kızların ilgisini çekmek isteyen insan bu şehirde garry neville formasıyla gezip hedefine rahatlıkla ulaşabilir.
  • beatles'in memleketi. bir liman kenti. mersey nehri civarinda.
hesabın var mı? giriş yap