122 entry daha
  • yaklaşık 8 aydır eşimle yaşadığımız şehir. buraya gelmeden önce "ingiltere'de nerede yaşarım?" incelemelerimizin sonucunda bu şehre yerleşmeye karar verdik. burası dahil, liverpool'la ilgili her platformu okuduk, tanıtıcı videoları izledik.
    iyi ki liverpool'a gelmişim demeye de yeni yeni başladım. herhalde para kazanmaya başlayınca insan rahatlıyor. çünkü öncesinde biraz stresli bir dönem yaşamadım değil.
    velhasıl madem başlık liverpool; burayı anlatayım size biraz. bir turist gibi değil, vergisini ödeyen, pazar sabahı terliği ile marketine giden bir yerlisi gibi...

    - öncelikle tipik ingiltere havasını burada da hissedebiliyorsunuz. bol yağmur ve insan tokatlayan rüzgar burada da sizi hiç yalnız bırakmıyor. ancak liverpool birçok ingiliz şehirine nazaran daha ılıman bir iklime sahip. bunun da sebebi muhtemelen deniz kenarında olması. deniz dediğim de çamur renginde bir kanal. eski haliç gibi.
    bir küs bir barışık havasının yanında şehir öyle aman aman temiz gelmeyebilir. bunun da nedeni insanlarından kaynaklanıyor. çok bizden insanları var. adamların yüzlerinden fanatizm okunuyor. ama her şeyin fanatizmi. sadece futbol değil. gürültülü değişik aksanlı konuşmaları, kahkahaları ve orta gelirin kokusu.
    yağmur, grilik ve orta gelirliliğin görüntüsünü buram buram hissedebilirsiniz bu şehirde. evet sokaklarda çok güzel arabalar görebilirsiniz ancak burada zaten o arabaları almak çok zor bir şey değil.
    - kadınları şıkır şıkır. hele cuma-cumartesi sokaklar ışıl ışıl kadınlarla doluyor. yağmur çamur demeden o topuklular giyiliyor. bu arada hiç de fit değiller ancak özgüven o biçim. adamlar desen çirkin. ama umurlarında değil. eğlenmeyi ve gece hayatını çok iyi biliyorlar.
    sabah başlıyor içme faslı gece geç saatlere kadar içiliyor. dalda sallanan armuta dönene kadar.
    - liverpool denilince aksandan bahsetmemek olmaz. ben ingilizceyi çok iyi bilirim diyen kim varsa gelsin şu insanlarla iki dakika konuşsun. inanın bana tarzan gibi el kol hareketleriyle derdini anlatmaya başlar. bakınız örnek veriyorum;
    "come back"
    nasıl okunur?
    "kam bek."
    bu insanlar sıklıkla bu cümleyi kullandıkları için her gün duyarım. "kom bah"
    evet, ne yazık ki okunuşu böyle.
    liverpoollular'da "kh" harfleri var alfabelerine ek olarak.
    bir garsona "ingilizcem çok iyi değil, sizi anlamıyorum" dedim. "merak etme liverpoollular'ın da ingilizcesi iyi değildir" dediğini hatırlıyorum.
    velhasıl aksan büyük problem burada.

    şehri anlatmak gerekirse;
    - albert dock ve queens dock gibi tarihi limanlara sahip. mersey nehrini izleyebileceğiniz bazı publar ve kafeler burada konumlanmış. titanic müzesi ve kölelik müzesi gibi önemli müzeler de albert dock'ta bulunmakta.
    - beatles ile geçimini sağlayan bir şehir liverpool. her yerde beatles'ın izlerini görmek mümkün. biraz ilgili iseniz içiniz dışınız come together ile dolacaktır muhtemelen.
    - şehir merkezinde birbirine çıkan önemli birkaç cadde vardır. radyo kulesinin dibindeki seksenlerden kalma avm tarzı ile saint jones bulunur. burada çok matah dükkanlar olmasa da aranılan her şeyi bulabilirsiniz. kulenin önünde bulunan williamson square huzurlu alanlardan biridir. liverpool fc büyük bir mağazaya burada sahiptir.
    -müzeleri ile de ünlü bir şehirdir. sanat galerisi muhteşemdir. az önce bahsettiğim albert dock'taki müzeler harici, birçok ünlü sanatçının eserlerini görebileceğiniz walker art gallery görülmesi gereken bir mekandır. ayrıca national museums ve büyük liverpool kütüphanesi de uğranılacak yerler arasında sayılabilir. ha bir de tabi ki beatles müzesi var. onu da eklemezsem olmaz.
    - parkları bahçeleri de gayet güzeldir. şehir merkezinden uzaklaştıkça yeşil alanların artışı olur. en ünlü parkı sefton park'tır. baharda manzarası olağanüstüdür.
    bunun yanında princess park da vakit geçirilesi sevimli bir parktır.
    - ünlü mafyatik dizi peaky blinders liverpool'da çekilmektedir. toxette mahallesinde bu dizi için özel set inşaa edilmiştir. hatta bu dizinin ismiyle aynı bir de pub vardır. birçok kişi kasketini takıp, yeleğini giyerek tommy shelby edasıyla bara gelir.
    - liverpool genel olarak yağ ve bira kokar. bu istenmeyen kokular mekanların fazlalığından kaynaklanıyor elbette. publar çok şıktır. eski publar haricinde içi yenilenmiş olağanüstü mekanlar da vardır. ve demokrasinin beşiği denir ya... en iyi mekana da gitseniz içkiye ya da yemeğe vereceğiniz rakamla en leş mekanda yiyeceğiniz içeceğiniz şeyin parası hemen hemen aynıdır. arada 3-5 pound oynar. bu konuda çok da iddialı değilim ama şimdiye kadar edindiğim tecrübe bunu gösteriyor.
    - kiraları soracaklara da ufaktan yazayım. bir londra kadar pahalı değil, ümraniye kadar da ucuz değildir. 550-650 pounda oturulacak bir sürü ev bulabilirsiniz. marketteki ürün fiyatları da zaten ingiltere'de yaşam başlığında anlatılabilir. ben bu yazımda liverpool'dan biraz bahsetmek istedim.

    yazılacak belki daha fazla şey var ancak şimdilik aklıma gelenler bunlar.
47 entry daha
hesabın var mı? giriş yap