• "true love isn't an event but rather a process" diyerek, 3 saniye süren bir hmmm'a sebebiyet veren eğlencelik film.
  • orlando bloom ve gwyneth paltrow'un "göründüğü", geneli brittany murphy, matthew rhys, santiago cabrera, catherine tate tarafından götürülen cici bir alek keshshian filmi. brothers and sisters'daki ailenin en yıkılan ve en gay üyesini canlandıran matthew phys ile heroes'da insanüstü olmasına bir saniye bile şaşırmadığımız isaac mendes'i canlandıran santiago cabrera'yı aynı kadraja sokan herkese kucak dolusu sevgiler gönderiyor, cennette yeriniz hazır diyorum.
  • çok sevimli bir filmdir. brittany murphy'nin o muhtesem havası filme çok şey katmış kesinlikle ama arkadaşının yanındayken tuvalete girmesi falan nedense beni rahatsız etti izlerken. ne biliyim kiminle ne kadar yakın olursan ol biri dişlerini fırçalarken diğeri tuvaletini yapmamalı bence. breakfast at tiffany's izledikleri sahnede birbirleriyle ilişkilerini kıskanmadım desem yalan olur. iyi hissettiren ve "aşk"ın gelirken diğer felaketleri de beraberinde getirdiğini gördüğün sıcacık bir film işte. film boyunca brittany murphy'nin kıyafetleri ve bazen de kıyafetsizliği o kadar yakışmış ki kendisine sadece onun için bile izlenebilir. hatta evde izleyecek bir şey bulamadığın zamanlarda canın sıkılıyorsa ve yeni karakterleri, yeni öyküleri anlamaya gücün yoksa tekrar tekrar izlenebilir bir filmdir. elbette my best friend's wedding ve serendipity ile birlikte izlerseniz o sıkkın halinizden pek eser kalmaz aksine yüzünüzde salak ve umut dolu sırıtışla kalakalırsınız.
  • aşık olmaktan korkan bir kızın hikayesi yada aşkın ne olduğunu bilmeyen bir kızın hikayesi. sonuçta aşkın hayatınızda karşınıza bir anda çıkan bir şey değil, birilerine şans tanıyarak bulabileceğiniz bir şey olduğunu anlıyorsunuz. vermek istediği mesajı tam olarak vermiş bir film bence.
    ayrıca bende peter gibi bir ev arkadaşım olsun diyenlerden biriyim.
  • hakkında pek entry girilmemiş acayip eğlenceli film, bence bridget jones'ları katlar çarpar.

    the nile - denial esprisi'ne hala gülerim. hatta nerede denial kelimesi duysam aklıma geliyor.
  • her izlediğim filmi çat diye silmeme rağmen- bilgisayarımdan bir türlü silemediğim film.

    ayrıca -eğer kadınsanız- insan, bir gay ev arkadaşı da istemiyor değil. bir bu, bir de my best friend's wedding bu isteği körüklemişti zaten.*

    2. ayrıca: brittany murphy beni hüzünlere gark etmişti, film sonrası ölümünü öğrendiğimde. emma stone'a çok benzetmiştim, hem o ses tonunu hem de tipini.
  • breakfast at tiffany's havası taşıyan ve hatta bir sahnesinde breakfast at tiffany's'e gönderme yapan filmdir. kadın başrolü olan brittany murphy çok sevimli, rolü de bana hep holly golightly'yi hatırlattı.
  • sans tanimak (ama ikinci sans degil) temali guzel film. sanatcilarla ilgili fazla bilginiz yoksa, filmden sonra yapacaginiz arastirma sizi uzebilir.

    (bkz: brittany murphy)
  • filmin yürütücü yapımcısı olarak david fincher ve luc besson'ın adı gözüküyor. baştan uyarayım sadece bu isimlere kanıp filmi izlemeye kalkışanlar varsa hiç heveslenmesinler. gerçi luc besson'ın yapımcısı olduğu filmlerin gudubetliğine alıştık.
    ama bu film kötü hatta kötü filmden daha kötü bir şey varsa o da bir janrın tüm filmlerin yemiş yutmuş, klişelerini ezberlemiş olduğunu düşünen birinin yazdığı senaryoyla giriştiği ezber bozma çabasının daha kötü bir klişeye dönüştüğü bir filmdir ya, işte bu öyle bir film.
    bir de yönetmene sormak istiyorum kimin yakınısın, emmoğlusun da bu adamları arkana alıp böyle boktan film çekebiliyorsun? sinirlendim yahu.
hesabın var mı? giriş yap