• aristofanes in savas karsiti oyunu
    savasa son vermek icin kadinlar erkeklerle yatmama karari aliyolar falan..muzikalide yapilmis zamaninda
    hatta mujde arin salvar davasi filmi lisistrata dan uyarlanmis
  • aristophanes'in, peloponnesian savaşlarından bıkmış usanmış kadınların, eşlerini kaybetmemek ve soylarını devam ettirmek amacıyla kendilerini acropolise kapatıp erkeklerle, savaşa katılmaları durumunda, kesinlikle ilişkiye girmeme kararını ve bunun için düzenledikleri ve uyguladıkları planları anlatan komedi türündeki eseridir... aristophanes bu oyununda atina ve sparta arasındaki savaşın arkasında yatan saçma politik nedenleri de taşlayan bir tutum içindedir...aynı zamanda oyun, ilk feminist hareketin görüldüğü eser olma özelliğini de gösterir...
  • donemin sosyal yasaminda kadinlar iki ye ayrilir gerci. ev kadinlari ve heteira lar . bu ikinciler bi nevi escort girl fuckmate tadında eslikcilerdir, site nin tum yasam alanlari bunlara acik olmakla birlikte ev kadinlari sadece kendi nomoslarinda takilirlar ve birincil ihtiyaclari gidermek icin disari cikarlar. erkeklerin butun cinsel aktiviteleri ile heteiralar ilgilenirken , digerleri ev isleri coluk cocuk fatura orgu kabul gunu vs. ye bakar. dolayisi ile eslerin savasa cıkmasın diye uyguladıkları cinsel yaptırım ne perhizdir ne lahana tursusu. gerci aristophanes de mainstream e oynamaktadir , donem elestirisi bahanedir.
  • m.ö. 411 tarihinde sahnelenen bu oyunda ba$ kahramanımız lysistrata bir ce$it eylem planlayarak acropolis'i ele gecirtir kadınlara. sparta'lı kadınlar da bu eyleme dahil olurlar. dil bakımında oldukca acık secik bir dil kullanılmı$tır. oyun sahnelendiginde ise atina coktan icinde bulundugu durum dolayısıyla sava$ hazırlıkları yapmaktadır, hatta oy birligi ile $ehir sparta ile sava$a devam kararı almı$tır. bu bakımdan oyun eglendirme amacı guden ancak o gunki politikaya etkisi gorulmeyen bir oyun olarak nitelendirilmelidir.
  • profilo liseler arası tiyatro buluşmasında oynadığımız ve hiç bir ödüle layık görülmediğimiz oyun.
  • şehir tiyatrolarında izledim. oyuncuları gerçekten başarılı olmasına rağmen izlediğim en kötü şeydi. eskiye saygı bir yere kadar. hafızamdan silmek istiyorum. bu kadar ağır ve net eleştirmek adetim değildir; bunu izleyeceğinize olacak o kadar'ın tekrarını izleyin.
  • bugün ankara küçük tiyatro'da izlediğim sivas dt oyunudur.

    bu sezon ankara dt oyunları ile kıyaslandığında pek çoğuna açık ara fark attığı rahatlıkla söylenebilir bu oyunun.

    sanıyorum bunun sebepleri önemli o nedenle saymak isterim.

    birincisi oyunun dekor tasarımıdır. oyunda daha önce ankara dt'nin dolores claiborne'unda gördüğüm atlı karınca misali dönebilen bir platform var. üstelik iki katmanlı. bu makine oyundaki aksiyonlara çok farklı bir gerçeklik katarken, mekansal değişimi keyifle izlenebilir kılıyordu.

    ikincisi oyuncuların şarkı söyleme ve dans edebilme becerileriydi. performanslarından ötürü kendilerine teşekkür ederim. izleyici olarak şahsi beğenim bu yöndedir. bir oyuncunun şarkı söyleyebilmesi ve dans etmesi seyirci için büyük bir keyif. ve elbette bunun için koreograf sibel erdenk ve orkestra 'yı tebrik etmeli. sağolsun varolsunlar.

    üçüncüsü kostüm ve aksesuarların verimli kullanımıydı. öyle güzel bir tasarım vardı ki. kostümün kendi adeta isyanı, hayalperestliği, kadının güzelliğini ve bunlardan bağımsız olarak gücü çağırıştırıyordu. üstelik yetmezmiş gibi rol değişimlerindeki estetik eylemler, el çabuklukları bizlere oyunu akıcı ve enerjik kıldı.

    dördüncüsü ve elbette ki en önemlisi oyunun rejisi. barış erdenk sade olanı etkileyici, geçmiş olanı güncel ve komik olanı ince kılmış. o kadar kararında bir anlatım vardı ki, oyun ne yordu ne de aç bıraktı. bunun için kendisini tebrik ederim. bu günümüz seyircisini avucunun içi gibi bilmekten başka bir şey değildir. keşke tüm yönetmenler böyle bir yaratıcılığa sahip olsa.

    oyunda eleştirilecek iki şeyden bahsetmek gerekirse,

    bunlardan biri ışık olabilir. gobo kullanımında sanıyorum bir miktar kalın figürler vardı. şöyle ki bazı sahnelerde aktrislerin yüzlerinin tamamen gölgede kaldığı oluyordu. bunun bilinçli olduğunu görmek güzel olurdu ancak çoğunlukla tesadüfi olduğu için daha ince bir desen olması gerektiğini düşünüyorum. zira görmek ya da görmemek işte bütün mesele bu.

    ikincisi ise sahne geçişlerindeki karanlığın seyirciyi biraz oyundan koparması. bu karanlık anlarda orkestra seyirciyi besliyor ve ardından oyuncular bu geçişin özrünü gani gani diliyorlar ancak yine de bir iki geçişin - ki maalesef hangi sahneler arasında olduğunu hatırlayamıyorum- uzadığının altını çizmek gerek.

    son olarak hikayeye can veren, performanslarıyla ayakta alkışı fazlasıyla hak etmiş şu beş kadın oyuncuya, bugüne kadar tiyatro için harcadıkları her dakikaları için teşekkür ederim. teşekkür ederim ki hep böyle güzel işler çıkarsınlar. bilsinler ki o karanlığın içinde bir çift göz bugün onları izledikçe kendi toplumuna, bu toplumdaki kadınaların cevherine yeniden inandı. ruhunuza sağlık filiz demiralp, begüm atak, filiz uysal, göksu girişken, neyra karaböcü, alkışınız bol olsun.
  • lysistrata sivas devlet tiyatrosunun çok beğendiğim oyunlarına eklendi, onlar bunu her sene yapıp bizi hem oyun seçimi hem oyunculukları ile kendine hayran bırakıp gidiyor:) özellikle filiz uysal son derece başarılı bir tiyatrocu. buraları okuyorsa kendisinin ve enerjisinin hayranı olduğumu belirtmek isterim. enerji derken tamamen güçlü bir dişi enerjisinden bahsediyorum; anaç ama hem de kadın olduğunu da unutturmuyor. bildiğin güzel bir kadın, hakkını vererek. bunun üstüne bıyık takıp büründüğü atinalı asker rolünde de pek beğendik kendisini. erkeklerin istekleri olmayınca büyük beylik lafları bırakıp çocuklaşmalarını çok güzel yansıttı, bunu en iyi bilen biz kadınlar çok güldük. erkeklerse fark ettim, askerin cinsel açlığına gülüyorlardı. algı farkı:)
    hep söylerim oyunda kostüm önemli bir öğe, ben klasik yunan kostümü göreceğiz yaşasın falan derken oyuncuların modernize edilmiş punk-rock kostüm ve makyajlarını görünce biraz canım sıkıldı ama aceleci davranmışım, gayet yerinde olmuşlardı. 5 kadın oyuncunun idareli kullanılarak (!) atinalı askerleri de oynamaları, o da yetmedi tüm kostüm işinin gözümüzün önünde olup hiç sırıtmaması dahiyaneydi. rejiyi ciddi anlamda takdir ettim. dekor minimal ama çok fonksiyoneldi, bir platform akropolis oldu, hatta oyun başlamadan dur bakalım nasıl yapacaklar merakımla az buçuk tahmin etmeme karşın dönen platformun merdivenleri, zincirler tahminlerimin ötesinde yerli yerinde kullanıldı.
    lysistrata lisans döneminde klasik edebiyat dersinde üstünde çalıştığımız bir oyundu ve isa' dan dört yüz yıl önce yazılmış bir oyunun 2500 yıl sonra sahnelenmesi kadar güzel bir şey düşünemiyorum. siz hep gelin sivas devlet tiyatrosu, ankara seyircisi olarak herkese yetecek, taşacak ilgi ve sevgimiz var.
    bir kez daha yaşasın tiyatro.
  • bu yıl ankara'ya gelen bütün turne oyunları gibi muhteşem olan sivas dt oyunu.
    lysistrata'yı ilk defa 10 yıl kadar önce irfan şahinbaş'ta izlemiştim. izlediğim ilk dt oyunu olması hasebiyle farklı bir anlamı olan oyunu sivas dt çok daha güzel uyarlamış. beş kadının aynı zamanda beş erkeği de canlandırdığı oyun 2500 yıl önce atina'lı kadınların kocalarını savaşa göndermemek için kendilerini manastıra kapatıp cinsel grev yapmaları sürecini mizah unsurunu öne çıkararak anlatıyor. canlı orkestranın da bulunduğu oyunda hem erkek hem de kadın karakterleri canlandıran, kostüm değişikliğini sahnede yapan, şarkı söyleyip dans edebilen ve oyun boyunca koşturup durarak müthiş bir efor sarf eden oyuncular tek tek tebrik edilmeyi hak ettiler.
    sahnenin döner platform şeklinde dizaynı kostüm değişikliklerine ve zaman-mekan değişimini aktarmaya olanak sağlaması ve görsellik açısından iyi bir tercih olmuş.

    100 dakikaya yaklaşan süresine rağmen tek perdeli oluşu sonlara doğru dikkat dağılmasına neden olsa da güçlü bir mizaha sahip olması bitse de gitsek dedirtmedi.
    savaş karşıtı mesajları ve erkek egemen bir toplumda kadının dengeleri değiştirebilecek bir rol oynayabileceğini gösteren kadın merkezli yaklaşımıyla sezonun en iyilerinden arasında sayılmayı hak eden kalite bir oyun. bunda en büyük katkının rejideki, "yanık" adlı şaheseri de yöneten barış erdenk'e ait olduğunu belirtmeden geçmemek lazım.
  • politikadaki testosteron baskınlığını anlatan bir oyun. öyle ki doğa, kadın ve erkeğin dengesi üzerine kuruluyken, hayati konularda kadını ekarte edip karar mekanizmasını sadece erkekler yürütünce sağduyu ortadan kalkıyor ve her ihtiyaç anında birbirine omuz vermiş iki şehir arasında anlamsız bir savaş başlıyor. tabii bunun ceremesini en az erkekler kadar kadınlar da çekiyor. kocalarını, babalarını, oğullarını kaybediyorlar. hasret, yitirmişlik, acı ortak ama erkek gibi söz hakları yok. isyan bayrakları çekiliyor ve hak mücadelesi başlıyor. görmezden gelinen kadınlar, erkeklerin hayatlarından çekilerek onlara yaşamlarının nasıl sekteye uğradığını gösteriyor.

    sene m.ö. 410, aristophanes toplumdaki bir eksikliği görüp yazmış. üstünden 2400 sene geçmiş, hala bu oyundan alınacak mesaj varsa, oyunun güncelliğini takdir etmekle birlikte daha çok mesajı alması gereken ilkel formların mevcudiyetine söverim.

    2400 sene yav, hiç mi evrim geçirmedik!
hesabın var mı? giriş yap