• en güzel pagan geleneklerinden. (hristiyan falan denmiş ama, düpedüz pagan geleneğidir bu! zira semavi dinlerden çook öncesine dayanır pagan gelenekler...)

    1 mart malum, bahar başlangıcı, doğanın uyanışı. doğa ise daima kadın imgesiyle kaim. işte bizim bilge, yaşlı marta ninemiz ("baba" burada yaşlı kadınlara hitap etmek için kullanılan bir kelime), ak sakallı kışı kovuyor, ortalığa çiçek tohumları serpiyor, bereket getiriyor.

    bahar zaten başlı başına bereket demek, çünkü şimdikinin aksine, sütün ve yumurtanın ancak bahar aylarında bulunup tüketilebildiği, sanayi öncesi zamanların adetleri bunlar. (bu adetin hristiyanlığa geçişi esas paskalya formatı altında olacak tabii.) haçlı seferleri sonrası azalan erkek nüfusunun karşısında mal mülk kadınlara kalıp kadınlar da güç edinince onları "cadı" suçlamasıyla yakmaya başlayan engizisyon yahut yaşlı kadınların sahip olduğu sağlık, sağaltım ve doğum bilgilerinden korkup onları büyücülükle suçlayan çürümüş kültüre dek, "yaşlı kadın" kötü bir şey değildi zaten. bilgiydi, doğaydı, huzurdu; iyi şeylerle özdeşleştirilmişti. tüm balkanlar'da ve kafkaslar'da envai çeşit etnik grup tarafından yaşlı bir kadın imajıyla kutlanıyorsa baba marta bayramı, emin olun katolik cinsiyetçiliğinin yozlaşmışlığından bir parça uzak olduğu içindir.

    işte baba marta, o yaşlı, pamuk, tombik kadın. bahar da onun bize getirdiği bayram seyran. o zaman, çestita baba marta!

    hamiş: marteniçkamı taktığımın ertesi günü leylekleri gördüm, hem yuvada hem havada! bu sene daha da çok gezeceğim işalla ^^

    güncelleme: uzak doğu'dan yakın avrupa'ya kıta kıta ülkeler gezdiğim bir yıl oldu gerçekten, teşekkürler baba marta ^^ umarım bu mart ayında da leylekleri görür, leylek gibi gezerim gene!
  • bir ışıltı. akıp giden hayatta bile isteye yaptığımız en ender şeylerden bunu takmak. yoksa doğmakmış, yaşamakmış, birdenbire bir kamyon çarpmasıymış falan gibi devasa eylemlere hükmümüz yok. anca işte böyle minik ışıltılar elimizde.

    geçen yıl taktığımı mart sonunda gülhane parkı'nda erik olduğunu düşündüğüm çiçekli bir ağaca bağlamış, rüzgarın henüz hevesli bir sevgili gibi saçlarımla oynaşmasıyla, güneşin teneffüste üst sınıftaki hoşlandığı çocuğu görebilmek için kantinin orasından burasından fırlayan yeniyetme bir kız çocuğu gibi, bulutların arasından bir çıkıp bir kaybolmasıyla birlikte elime kabanımı alıp bir banka çökmüş yüzümü güneşe dönmüştüm. güneşle o kadar oturduk tek kelime etmedi. kadim şeyler hep susar. konuşmak insanoğlunun büyük cahilliği. toprak konuşmaz. güneş konuşmaz ama insan sessiz kalmayagörsün, içindeki kaosa su verir. hep konuşulsun ister. kelime sanki bir şeye muktedir?

    'bu anda ne düşmek dalgalara
    bu anda ne kavga,
    ne hürriyet, ne karım
    toprak, güneş ve ben.
    bahtiyarım.'

    kainatta her şey birdi ve ben de o anda nazım'dım.

    bu yıl taktığımı ise ilk leylek gördüğüm an çıkaramadım. baş sağlığına gittiğim en yakın arkadaşlarından biri, annesinin son günlerinden bahsediyordu. her dokunduğu yeri kanıyordu dedi. böyle şeyleri 'otobüs az önce kalktı.' der gibi kayıtsızlıkla söylemeye hep şok olurum ancak ben yok muyum ben dinlerken de 'otobüs az önce kalktı demek, tüh.' kayıtsızlığıyla dinlerim ancak. insanım, şaşıracak çok şey var idareli olmalıyım. insanım, şaşıracak hiçbir şey yok.
    yaklaşık on gün önce bir tek annesini toprağa vermişti. herkesin tek bir annesi olması bunu normalleştirmesin. bir şey birinin başına bir kez gelirse yeganedir. milyarlık dünyada kimsesiz kalmak için geçerli yegane sebep. annem öldü sonra, dedi. leylek karşıdaki çatıdan havalandı. bütün ağaçlar sessiz kaldı ve ben ağaçlardan aldığım sufleyle hiç kıpırdamadım.

    sonra tatsız bir ameliyat olacağım gün ameliyathanede çıkmış muhtemelen benimki veyahut odada. 'anam ölmüş dün. belki de bugün.' umursamazlığı camus'un yabancı'sındaki. bu edebiyatçılar olmasa kime yaslardım sırtımı bu bu yaban ellerde. bu yaban eller: dünya. bunu herkes bilir.

    sonra kimileri çıktı işte ameliyattan. raydan. zıvanadan kimileri. kimi marteniçkalar bilekten. bu yıl dileğim güzel yerlerde çıkarmak bir sonrakini. güneş altında illa. çünkü hayat bir zamandır tok olmayı gerektiren bir ilaç için kantinden alınmış yavan bir tosta benziyor. çünkü hayat bu aralar, sadece o ilacı içebileyim diye yemeye zorlandığım sası bir tat.

    çünkü hayat.
    umutla bağladığımız ve umut bağladığımız her şey gibi güzel. ağaca as ya da zamana bırak.
  • her yıl mart ayı gelince kutlanan balkanlarda bilinen adıyla martenitsa bir nevi baharı selamlama geleneğidir. kırmızı beyaz iplerin birbirine dolanmasıyla mis gibi örülen bileklikler bu ay takılır. bilekler dilek ağacına döner*

    her gelenekte olduğu gibi marteniçka için de binbir hikaye var. hikayelerin birinde baba marta'ya çocukları olması için dua eden bir çiftin bu dileği gerçek olduğu rivayet edilir. öyle ki baba marta çocuklardan biri kız olursa ilerde o kızı alacağını söyler. o zaman söz veren ailenin bir kız bir erkek evladı olur. zaman geçer baba marta kız çocuğunu almaya gelir ama anne vermez. bu duruma sinirlenen baba marta kızı kiraz ağacına çevirir. bunun üzerine kardeşine aşırı üzülen erkek kardeş baba martya yalvarır, yalvarsa da baba marta kabul etmez ama onları yıllarca yaşayacağının sözünü verir. ve diyorlar ki o gelenek bu sözden ortaya çıkmıştır.

    başka bir rivayet de pijo ve pendanın birbirine olan büyük aşkıdır. savaşa giden pijo sevdiğinden ayrı düşer, ona kırlangıç kanadına ip bağlayarak haber gönderir. beyaz ip her şeyin yolunda olduğunun haberidir. günlerden bir gün kırlangıcın ayağındaki beyaz ip kana bulanmış halde gelir. ağaçlara bağlanan kırmızı beyaz renkli kuklaların da buradan geldiği rivayet edilir.

    geleneğe göre kırlangıç veya leylek göründüğünde bileklikler çıkarılıp yeni çiçek açmış ağaç dalına bağlanır.
    hikaye her ne olursa olsun bize hissettirdikleri güzeldir bu geleneğin. sağlık, uzun ömür, güç ve iyilik görür gözlerimiz bilekliklerimize baktıkça.

    hepimize şans getirdin bu mart
    çestita baba marta!
  • yarın itibariyle bulgaristan göçmenlerini ya da göçmen arkadaşları olanları ayırt etmeyi sağlayacak olan kırmızı - beyaz bileklikler.

    baharın gelişini kutlamak amacıyla havada ilk leyleği görene kadar bileğe bağlanan bileklikler daha sonra dilek tutularak meyve veren bir ağacın çiçek açmış dalına ya da bir taşın altına koyulur.

    marteniçkalar satın alınamaz, sadece hediye edilebilir. bu akşam hazırladığım bileklikleri yarın tanıdıklara dağıtarak bu hayır görevimi de yerine getirmiş olacağım.
  • bir ay geriden takip ettiğim bulgar geleneği.
    dün gece martenickamı ördüm, dilek tuttum ve bileğime bağladım. hava da zaten pek bahar gelmiş gibi olmadığı için bu gecikmeyi çok dert etmiyorum. bileğimde gördüğüm kırmızı beyaz ip bana dileğimi hatırlatıyor, yüzümde bir gülümsemeye sebep oluyor ve her geçen gün, dilediğim günlere daha da yaklaştığımı hissettiriyor. mütevazi dileklerimin gerçek olması için bu motivasyon bile yeterli.
    senelerdir bu geleneği kendime göre yorumluyorum. martenickamı leylek gördüğümde değil, ya dileğim gerçekleştiğinde ya da kendimi çok mutlu hissettiğim ege sahillerinde küçük bir ritüelle terk ediyorum. her ilkbaharı sabırsızlıkla bekliyorum.
  • instagram çıkana kadar kimse bilmiyordu. kadınlar tek merkezden yönetiliyor. 3-5 influencer ne yaparsa aynısını yapıyorlar.
  • mart ayına girerken takılır, mart ayında esen rüzgarın kötü esmerliği üzerimizde kalmasın diye.
    yani, mart karasını atmasın diye takar, mart ayı bitince çıkarırız kırmızı-beyaz ipi.
  • geçen sene havada leylek gördüğümüzde bulgaristanlı bir arkadaşım bahsetmişti marteniçkadan. bulgaristan'da mart ayı geldiğinde kırmızı-beyaz iplerden süs yapıp saçlarına ya da bileklerine takarlarmış. havada gördükleri ilk leyleğin ardından ya bir taşın altına saklarlarmış ya da çiçek açan ilk ağacın dalına bağlarlarmış; dilekleri kabul olsun diye.

    anlattığında nisan ayındaydık. çok üzülmüştüm vakti geçmiş diye. zira severim böyle eğlenceleri, dilek tutup beklemeyi, umut etmeyi...

    çocukluğunda bugaristan'dayken dört gözle beklermiş arkadaşım marteniçka takmayı. ben bu sene ondan daha hevesli bekledim mart ayının gelmesini.

    yarın büyük gün. beraber hazırladık marteniçkalarımızı. tuttuk dileklerimizi. gerisi bahara kalmış. heyecanla bekliyorum ağaç dallarında göreceğim ilk çiçeği...
  • gün itibariyle bileklere dolanması gereken takı. dünyada pek çok medeniyette çeşitli yöntemlerle var olan baharın gelişini kutlama ritüellerinin bulgar versiyonu. baharın gelişi yılın başlangıcı, doğanın uyanışı olarak kabul edilir. kutlanmayı hak eden gerçek yılbaşı baharın gelmesi olduğu halde neden kışın ortasında yeni yıla girdiğimizi kabul ediyoruz diye düşündürtüyor insana.
  • kazıkçı instagram butiklerinde tam 40 (kırk, bildiğimiz kırk) liraya satıldığını görüp şok olduğum mart bilekliği. yahu bu marteniçka bir parça kırmızı ve beyaz yün örgü ipinden yapılan, isteğe bağlı olarak ucuna kıytırık bir nazar boncuğu takılan, maliyeti 1 lirayı geçmeyecek bir ürün. yılların trakyalısıyım, çocukluğumdan beri marteniçka takarım ve cebimden 10 lira bile çıkmamıştır bu zamana kadar. hal böyleyken 40 lira nedir arkadaş, o paraya gidip birkaç top yün alın, torunlarınızın çocuklarına bile yetecek kadar bileklik yaparsınız.

    sanmıyorum ama şayet bir marteniçkaya 40 lira veren varsa leylek gördüğünde kendine akıl fikir dilesin, bilekliği de ağaca bağlayıp ziyan etmesin, çoluğuna çocuğuna miras bıraksın.
hesabın var mı? giriş yap