• bu adamın ntv'deki yemek programı gerçekten insanı hasta eder. beni ediyor en azından. kardeşim bir mutfak bu kadar mı mükemmel, kusursuz, iyi dizayn edilmiş, ergonomik olur ya. nedir bu mutfak, niyedir? sevmem ben öyle mutfak bi kere. sonra en sikindiriğinden bir tutam karabiber, yarım baş soğan için de özel metal öyle kulllanışlı küçük kaplar mı olur be. al bi yerden soğanını karabiberini bir tutam, at içine, canın yandığım. insanda biraz empati olur be kardeşim. ben tiksinirim öyle şıkır şıkır, postmodern, dizayno, zanussi, italyano, bangolufsen tipi mutfaklardan. rahatsız olurum yani. "kaç kişide var kardeşim böyle mutfak?" muhabbetine girecek değilim, ki girersem de girerim yani hakkım var böyle bir şeye ama denecektir ki işte "kardeşim ab grubu izliyor bunu ntv'de. caddenin, etiler'in, kemerburgaz'ın insanları izliyor, sana ne oluyor, pardon yani.." falan. iyi izlesinler banane, ama dediğim gibi o kusursuz mutfak, ve o titiz havalar insanı deli ediyor. bilmemne karıştıracak, hop alet hazır. bilmemne kesecek, hop özel bıçak var zaten. bilmemne çıkaracak, hop o özel kabında duruyor çoktan. bir şey de olmasın, bir şeyi de bulama, böyle saat gibi işler mi yemek yapma işi yahu. bir de mehmet gürs bazen saatlerce uğraşıp acayip sandviçler filan hazırlıyor mangalolu, domingolu (uyduruyorum) filan. sonra da arkadaşlarına götürüyor, tekneye, hep beraber tekne yolculuğuna çıkıyorlar, yolda mehmet gürs arkadaşın hazırladığı süper sandviçleri yiyorlar, ölçülü bir neşeyle filan. daha da mide bulandırıcı bir manzara oluyor o zaman.
  • adamda, böyle hem artistik modernist heyecanlar, hem de ontolojik kaygılar uyandıran bu herifçioğlunun; küçücük bir veled iken bile anasının/ananesinin mayası, unuyla ekmek yapıp, mahalleliye [finlandiya mahallesi tabii orası] sattığını ve daha o zamanlardan ileride bir 'kusursuz yaşam kumkuması' olacağını muştuladığını kendi ağzından dinledim bugün. evet dinledim, ntv'deki programını ağzı açık ayran budalası rolünde eli mahkûm izliyorum zira, neden? çünkü içimdeki miele aşkı bambaşka, valla ondan.

    adamın mutfağı, evi, jipi, yelkenlisi, hatta gittiği her yere mehmetçe döşenmesi - bozcaada'da deniz kenarında hop odun fırını yapı yapıvermesi, efendime söyleyeyim, abant'ta bir dağ evinde hop dört başı mamur bir barbekü icat edi edivermesi - bir yana, bunları beraber paylaştığı ahbapları ne biçim insanlardır kuzum: beni asıl o dağdağaya sürüklüyor doğrusu.
    misal ben bu adamın yanında iki dakika dursam, üçüncü dakkada "mehmet alla'sen bu ne biçim rozbif ya, solucan etmişin hayvanı" ya da "mehmet o taraklarla, ıstakozlarla, pavuryalarla oynama da iki dakka seda sayan'dan konuşalım" demeden duramam yahu!
    bu ahbapların hepsi sanki bir 'mehmet büyüsü'yle büyülenmiş de, hayatlarında gözleri brunch'dan, şeftali marmelatlı şaraptan, kuşkonmazlı krepten, siki taşağına denk bir yemek ortamından başka bir şey görmüyor gibiler be.

    sene 2009'da düzeltmek farz olmuş. dilimize ne gelirse yazmışak bir dönem.
    şimdi diyeceğim şu, oryantalist olmayıp orient'in kendisiysen sorun yok. seda sayan da fena bozdu gözümde, konuşmam, aklıma gelmez hiçbir ortamda. vesselam oturur adam gibi yemeğimi yerim, üstüne de ohh ne şahane ortammış derim açıkça, yalana dolana lüzum yok. ha yine de rozbif filan boş işler, biz önümüzdeki dolulara bakalım.
  • kuccuken ailesinden birileri etiler'de otururdu, hatta kendisi bile olabilir, uzun sure mahallenin kopilleri olarak kendisini yabanci zannetmistik, ardindan bir gun bakkal ya da cakkal gibi bir yerden hepimizden daha iyi turkce konusarak bisiy istedigini gordugumuzde o donemki modaya uygun olarak birbirimizi iteklemis, kafalarimiza vurmus, salaksin olum salaksin demistik. sonra da galiba kola ictik.
  • bir arkadaşın erkek arkadaşının annesinin tabiriyle: aşçı beckham
  • buraya yazıyorum, varlığıyla kendisi, tipik turk erkeği imajına aleni bir saldırıdır.

    (bkz: magnifico)
  • ayşe arman ın röportajından anladığım kadarıyla bir insanın sahip olmak isteyeceği herşeye sahip olan adam... anlayışlı ve birbirine aşık ebeveynler, liseden bu yana aşık olduğu ve kendisine aşık bir kadın, o kadının doğurduğu, kendi deyimiyle "şahane bir herif", süper bir kariyer ve istanbul trafiğine takılmama lüksü... (işine zodyakla gidiyormuş) insan başka ne ister diye düşünüdürüyor...mesela ben sadece yanında eğitim görüp, aşçı olmak isterim, gerisini kendim hallederim! yamak falan arıyorsa bilgisi olsun...

    http://www.hurriyet.com.tr/…/4444739.asp?yazarid=12
  • sarışın, mavi göz
    scooter var
    sörf tahtaları, kanosu var
    ünlü aşçı
    kahve zinciri var
    dedesi finlandiyalı
    işine bebek'ten karaköy'e, elinde starbucks kahvesiyle, zodyak botla gidiyor.

    biz de güneş gözlüğü takınca kendimizi cool olduk zannediyoruz.
  • vedat milor'un yukarıda adı geçen*programında görünce acilen bitirmem gereken ödevimi tamamen unuttuğum insan. yaptığı ayva tatlısına resmen bakakaldım. mekanın manzarasından, kendisinin dehşet sevimli hallerinden/dövmesinden falan hiç bahis açmayacağım. nitekim her entarinin düzgün bir sonu olmalı.
  • ayşe arman'ın röpörtajında söylediğine göre anneannesinden sörf yapmayı öğrenmiş olan kişi. anneannesi gündüz sörf yaparmış gece de örgü örermiş. gezmeye gidiyoruz die çıkıp finlandiya dan ispanya'ya giderlermiş...
  • kendisini ruhun doysun programıyla tanımak benim ayıbım muhtemelen fakat çok farklı bir çekiciliği var. kadın olsaydım, türkiye'de beraber olmak isteyeceğim ilk sıradaki kişi olabilirdi.

    adam karizmatik, adam yakışıklı, adam kültürlü, adamın sesi inanılmaz, adam efendi, adam piç, adam becerikli ve adam dövmeli. saygılar adam.
hesabın var mı? giriş yap