• mor rengin dünyaya egemen oluşunun öyküsü, oxford caddesi'ni aydınlatan gaz lambalarının, city of london school'da okuyan bir öğrencinin dikkatini çekmesiyle başlıyordu. 1851 yılında, 13 yaşındaki william perkin, ek olarak verilen kimya dersine çok büyük ilgi duyuyordu. babasını, her yarıyıl için kendisine ek yedi şilin para vermek konusunda ikna etmişti. paranın kalan bölümünü de öğle yemeğini yemeyerek artırıp ödeyecekti. fazla boş zamanı yoktu. ancak, akşam olunca kendine ayırabildiği 1-2 saati, oxford caddesi'nde dolaşarak geçiriyordu. cadde boyunca dikilen ve ışıltısıyla bütün londra'yı aydınlatan yeni gaz lambalarını büyülenmiş gözlerle seyrediyordu. derslerde öğrendiği bilgilerden, bu lambalarda kullanılan gazın, kömür madeninin arıtılmasıyla elde edildiğini biliyordu. buluş, o dönemde kömür kimyasıyla ilgilenen bilim adamları arasında devrim olarak nitelendiriliyordu. gelişme william'ı da heyecanlandırmıştı: kömürden gaz elde edilebiliyorsa, bu maden kim bilir içinde daha hangi sırları saklıyordu. hemen deneylere başladı. bulduğu yanıt, 5 yıl sonra onu zengin edecekti.
    yanıt şöyleydi: kömürden boya da elde edilebiliyordu. taşkömürü katranından "anilin" maddesini elde etmiş, bunu oksitlenmeye tabi tutarak, sonucunda erguvani-menekşe renginde bir boya maddesi ortaya çıkarmıştı. perkin'in "movein" (mor renkli boyarmaddeler grubunu tanımlayan terim) adını verdiği renk, bugün leylak, mor, eflatun, macenta, patlıcan moru ya da frambuaz tonlarıyla da biliniyor.

    aslında, kimyacıların deneyler sırasında yeni renklere rastlamaları pek özel bir durum sayılmazdı. hemen her hafta farklı bir renk keşfediyorlardı. ama durumu, asıl çalışmalarının bir yan ürünü sayıp önemsemiyorlardı. gelişmelerle, boyacılar da hiç ilgilenmiyorlar, doğada bulunan hazır renklerden üretilen boyaları tercih ediyorlardı. peki perkin'in buluşunu ilginç kılan şey neydi?
    doğa, verdiği renkleri insanlara pahalıya mal ediyor ve hazırlanması binbir zahmet gerektiriyordu. kumaş, resim ve baskı işlemleri için gereken boyalar, hayvanlar, mineraller, böcekler, yumuşakçalar, kökler ve yaprakların çok hassas işlemlerden geçirilmesiyle elde ediliyordu. ama bu yöntemde hem verim düşüktü hem de seçenekler sınırlıydı. dokumacılar, boyacı küplerinde ve çanaklarındaki boyaları kullanmak zorundaydılar. moda renkler, zevkler doğrultusunda değil, hazırdaki boya hammaddesine göre belirleniyordu.

    perkin'in keşfettiği renk ise, istenilen miktarlarda üretilebiliyor ve renk yoğunluğunu koruyabiliyordu. ayrıca, etkileyici bir gerçekliğe sahipti. perkin, eflatuna boyadığı bir mendili defalarca yıkadığı ve uzun süre güneşin altında bıraktığı halde, kumaş parlaklık ve yoğunluğundan hiçbir şey yitirmemişti. ayrıca eflatun, boyacılar ve kumaş baskısı yapanların o güne kadar gördüğü renkler içinde en verimlisiydi. 50 kilosu, 100 kilo pamuklu kumaşı boyayabiliyordu.
    bu renk tonu, eşsiz ve tamamen yepyeniydi. ama, perkin'i asıl kaygılandıran olay da buydu. süreç içinde, önde gelen bilim adamları arasına yükselen araştırmacı, buluşunu ticari olarak da değerlendirmek istiyordu. ama, keşfettiği rengin seri üretimini nasıl gerçekleştireceğini ve satış için pazar oluşturup oluşturamayacağını bilemiyordu. ya boyacılar? bu renge nasıl tepki göstereceklerdi acaba? ya toplum eflatun rengi benimseyebilecek miydi? ayrıca, yeni bir işe başlarken bugün bile karşılaşılan bazı engeller vardı: perkin'in sermayesi ve fabrika kurmak için uygun bir arazisi yoktu. endüstriyel boya üretimi konusunda bilgiye de sahip değildi.
    işe başlarken yaşanan bu sıkıntılar, 1857 yılının aralık ayında atlatılmıştı. ilk ipek kumaşlar eflatun ile boyanmış, british colour council (ingiliz renk konseyi) yeni renk tonuna, boya endeksinde 225 numarayı vermişti.

    başlangıçta işler pek yolunda gitmedi. çoğunlukla, boyacılar çekimser davrandılar. ama sonra, perkin'in yaşamını değiştiren iki gelişme oldu. kraliçe victoria, kızının düğününde eflatun renkli bir elbise giydi. bir de dünya modasının en gözde kadını fransa kraliçesi eugenie, bir gardırop dolusu movein renkli giysi siparişi verdi. eflatunun göz rengine çok uyduğunu düşünüyordu. modaya yön veren bu iki kadın, avrupa'daki kadınlar arasında gerçek bir eflatun furyası başlattı.
    eflatun hareketi, 1856 yılının sonunda başka bir gelişmeyle daha da güçlendi. londra ve paris sokaklarına krinolin etekler hakim olmuştu. krinolin, altı demir kafesle desteklenen, çadır gibi kabarık bir etekti. bu gösterişli etek için en uygun renk, kuşkusuz en gözde renkti. 1859'da giysilerin krinolin etekleri en geniş çapa ulaştı, 3-4 kattan oluşuyordu ve çok sayıda kuşakla süsleniyordu. bir tek elbise, metrelerce kumaştan dikiliyordu. boya üreticileri, elde ettikleri bu fırsata inanamıyorlardı. sipariş defterleri kalınlaştıkça kalınlaşıyordu... perkin, tahmin edemediği bir zenginliğe ulaştı.
    ancak, bu patlama sadece 10 yıl sürdü. 1869'da eflatun renk neredeyse unutuldu. sadece mektup zarflarının üzerindeki yarım penny, bir penny ve altı penny’lik eflatun renkli pulları süslüyordu. perkin, bu sonu önceden tahmin etmiş ve tam zamanında yeni girişimlerde bulunmuştu. bu süreçte kimyacılar boş durmamış, taşkömürü katranını incelemeyi sürdürerek koyu renkli, yağlı bir türev elde etmişlerdi. perkin bu türevden yapay "kumarin" üretti. bu ilk yapay koku maddesi, sabun, deterjan, gıda maddeleri ve tütünün kokulandırılmasında kullanılmaya başladı.
    böylelikle eflatun, ikinci çıkışını yakaladı. movein'den, sabun parfümü ve kumaş boyasının dışında, her geçen gün daha çok ve çeşitli şeyler türetili-yordu. tıp, ordu ve sanat alanında çok sayıda yararı keşfedildi. bugün, başka hiçbir rengin dünyamızı eflatun kadar değiştirmediğini biliyoruz.

    berlinli kimyacı robert koch, 1860'ta doku örneklerini mikroskop altında daha iyi inceleyebilmek için, eflatun boya ile boyadı ve bu yöntemle tıpta sansasyon yarattı. anilin boyası metilen mavisiyle, verem hastalarından aldığı akciğer doku örneklerini renklendirdi ve böylece mikroskop altında küçük, çomak şeklindeki tüberküloz basillerini görmeyi başardı. bilim adamları, perkin'in keşfi sayesinde, tıbbi gelişmelerin de bir kuşak kazançlı çıktığını düşünüyorlar. gerçekten de anilin boyaları ve öteki boyaların kullanıma girmesi, biyoloji ve tıpta çok büyük yeniliklerin kapısını açtı. boya moleküllerinin kimyasal değişime uğratılmasıyla, vücut içinde hastalıklara yol açan mikroorganizmalar belirlenebiliyor ve bunlara karşı tedavi yöntemleri geliştiriliyordu. böylelikle modern kemoterapinin de temelleri atıldı.
    ama dahası da vardı. araştırmacılar, anilin boyası metilen mavisinin (bleu de metilene), mikrop öldürücü özelliğe sahip olduğunu da ortaya çıkardılar. hâlâ, yara temizlenmesinde antiseptik madde olarak büyük önem taşıyor. anilin boyaların kullanıldığı alanların listesi büyük bir hızla uzuyordu. sözgelimi, marmelatlarda, şekerlemelerde ve pastalarda, besin maddesi renklendiricisi; savaşta, hedef belirlemeye yarayan aydınlatma roketlerinde de katkı maddesi olarak... 550 nanometre dalga boyuna sahip mor renk, ileri teknolojinin kullanım alanına da girdi. protein ve dna'ların saptanmasında yararlanılan boya jelinin bir parçasını oluşturdu. perkin'in keşfi sayesinde, "gen taraması" ve bundan hareketle, kalıtıma ilişkin araştırmalar yapılmaya başladı. yine gen çözümlemeleri sayesinde, kriminolojik araştırmalar yapılıyor ve ağır suç işleyenlerin izi sürülüyor.
    perkin'in bulduğu bu rengi, sanatçılar da çok sevdiler. çözülmesi zor "anilin cilası", tablolarındaki mor renge inanılmaz bir parlaklık katıyordu. eflatun, zamanla moda renkler içinde yine tartışmasız bir numaraya yükseldi. günümüzde temsillerde, partilerde ve moda gösterilerinde, sanatçıların üzerlerini süsleyen birbirinden güzel elbiselerde mordan eflatuna kadar bütün tonları görebiliyoruz. yaşamımızın her alanında önemli bir yere sahip: mor kruvaze ceket, leylak rengi kayak ceketi, metalik eflatun porche otomobil... eflatun rengin ulaştığı aşama, geçtiğimiz yüzyıldaki kötü imajı düşünüldüğünde oldukça etkileyici. eflatun, uzun zaman "düş kırıklığı"nın rengi olarak görüldü; "zehir", "acı" ve "ümitsizlik" simgesi sayıldı. ressam wassily kandinsky'ye göre, bu rengin hastalıklı, üzüntülü ve sonu çağrıştıran bir yönü vardı. renkler hakkında kapsamlı yazıları olan johann wolfgang von goethe, bu rengi yaşlılıkla ilişkilendirmişti. renk testlerinin uygulandığı denekler, eflatun için "kuşkulu", "gizli", "yasak", "yozlaşmış" ve "hastalıklı" nitelendirmelerini yapıyorlardı. 1989 yılında, 14-83 yaş arası kişilerle yapılan bir anket çalışmasında mor, sevilmeyen renkler listesinde 3. sırada yer aldı.

    ama piskoposlar, bu rengi çok beğenmişlerdi. ortaçağ'ın başlarında başpiskoposlar, kendi sınıflarına uygun olarak mor rengi seçmişlerdi, bu seçim hâlâ önemini sürdürüyor. bunda belki de, roma imparatorlarının, suriye'nin antik kenti tyrus'ta (sur) üretilen mor ile (tir moru) boyanmış togalar giymelerinin de etkisi vardı. katolik kilisesinde bir din adamı, hiyerarşide ne kadar yükselirse, cüppesindeki mor tonlar ve beneklerin sayısı da artıyordu. piskoposlar leylak rengi giyinirken, erguvan giysili kardinaller, ayrıca mor ametist taşı olan bir yüzük takıyorlardı.

    yas rengi eflatun, katolik inancına göre, büyük perhiz sırasında ve noel'de, tövbe ve pişmanlığı simgeliyor. doğru yola dönüş ve pişmanlığın rengi, daha sonra kadın hareketinin de simgesi haline geldi. kadın hareketinin üyeleri, eylemlerine kilisenin de desteğini alabilmek için ayin günlerinde eflatun bir boyun bağı ya da papazların boyun atkılarından takıyorlardı. kilisenin dışındaysa, bu kadın hareketinin üniforması eflatun askılı pantolondu.
    feminist kadınlar hareketlerinin simgesi olarak, neden özellikle de eflatun rengi seçmişlerdi? tanrıbilim ve psikanaliz uzmanı ingrid riedel'e göre, bu psikolojinin altında, insan psikolojisinin derinlerinde bir yerlerde hâlâ varlığını gizlice koruyan bir simge yatıyor: "hermafroditler" ... hermafrodit, yunan mitolojisinde yarısı kadın yarısı erkek bir tanrıydı ve iki cinsliliği simgeliyordu. hırçın erkeğin rengi kırmızı ile sakin kadının rengi mavinin bireşimi olan bu renk, daha ortaçağ'dayken, "zıtlıkların birleşme noktası"nın simgesi sayılıyordu. iki rengin karışımı olan mor, iki gerçekliğin ortasında yer alıyor ve aralarında bir köprü oluşturuyordu. renk psikolojisi uzmanı harald braem'e göre, erkeksi kırmızı ile kadınsı mavinin karışımı, kadın hareketi için hakların eşitliğini simgeliyordu.
    ne soğuk, ne sıcak; ne kadınsı, ne de erkeksi olan eflatun, gizem, mistisizm, büyü ve son olarak da erotik çekiciliğe duyulan özlemi dile getiriyor. erotizmin bastırıldığı her yerde, bir tür dışavurum niteliğinde ortaya çıkıyordu. öte yandan, "son denemenin rengi" olarak da görülüyor. bazı yaşlı kadınlar saçlarını bu tona boyatarak ya da bu renk aksesuarlar takarak, gizlice, erotizme olan ilgilerinin henüz kaybolmadığı sinyalini veriyorlar.
    bastırılmış şehvet duygusunun rengi, aynı zamanda ruhun acı çekmesini ve "ruhsal huzursuzluğu" da simgeliyor. psikolojik sorunları olan insanlarla yapılan bir ankette en sevdikleri rengin sorulması üzerine, birçoğu "mor" yanıtını vermişti. araştırmacı braem'in yaptığı renk testleri, sosyal başkaldırı hareketlerinin de yoğun olarak moru tercih ettiğini orta koydu. sınır tanımayan ve alışıldık sosyal normların dışında davranan insanlar da, sevdikleri rengi mor olarak tanımladılar. almanya'da, üçüncü reich yönetimi sırasında, homoseksüeller mora yakın renkte bir işaretle damgalanıyordu. aynı zamanda, fransa'daki homoseksüeller ve travestiler, tepkisel olarak kendilerini "les violets" (morlar) olarak nitelendirmişlerdi.
    mor rengin latince'deki aslı "violenti" sözcüğünün etimolojisi de çok ilginç... "violentia", şiddet; "violare" de tecavüz etmek anlamına geliyor. ingilizce'de "violence", şiddet anlamında kullanılıyor. bu kelimeler, latince'deki "viola"dan türetilmiş. viola, menekşe demek ve mor rengi de niteliyor...

    günümüzde, mor gerçek bir devrimin keyfini sürüyor. anlam yüklü bu renge karşı, artık daha esnek bir tutum sergiliyoruz. eflatun eşofmanlarla koşuya çıkıyor, erguvan telefonlarla konuşuyor, mor aksesuarlarla evlerimizi süslüyoruz. yapılan son anketlerde mor, "modern ve sıcak" bir renk olarak tanımlanıyor.
    bu rengin bir tonu, milka çikolatalarının "eflatun inek" reklamını da başarıya götürdü. kampanya için, çok sayıda ödül almış isviçreli sığır adelheid, fotoğrafçılar tarafından 12 kutu zehirsiz püskürtme boyayla iyice boyandı. reklamı hazırlatan kraft-jacobs-suchard şirketi yetkilileri, eflatun ineğin izleyicide yarattığı etkiyi "olağanüstü" olarak nitelendiriyor: televizyon ekranında ne zaman bir inek çıksa, insanlar hemen çikolata reklamını hatırlıyorlar. "milka ineği"nin reklam etkisi, yasal bağlamda da koruma altına alınmış; ineğin boyandığı eflatun tonu, başka hiçbir reklamda kullanılamıyor.
    reklam dünyası, mor rengin çekiciliğini sonradan keşfederken, doğa bu rengi, en nadide yerlerde her tonuyla asırlarca kullanmıştı. açık eflatundan koyu mora kadar her tonuyla yıldız çiçeğini, hercai menekşesini, sümbülü, kır menekşesini, laleyi, güz çiğdemini, leylakları, kuru dağ çiçeklerini ve lavantayı süslüyor. mürdüm eriği, mürver, frenküzümü, patlıcan, kırmızı soğan ve kırmızı lahana gibi sebze ve meyveler de morun en güzel tonlarını sergiliyor.
    bu renk, hayvanlar dünyasında da geniş bir yelpazeye sahip; kelebekler, denizanaları morun büyüleyici tonlarını taşıyorlar. toprak ana, en derinliklerinde bile yer vermiş bu renge: ametist, eritrit, kuvars, kalkedon, fluorit, tansanit gibi değerli ve yarı değerli taşlar, bunlardan bazıları. eflatun, kahverengi-siyah kömür kaynaklarının olduğu yerlerde bile gizli. işte, william perkin bu güzelliği gün ışığına çıkarmayı başardı.

    http://www.focusdergisi.com.tr/bilim/00148/
  • asillerin giymesinin sebebi "über şahane, müthiş güzel" olması değildir, bu renk için gerekli karışımın zor elde edilmesindendir. o zamanlarda boyama için kimyasal pigmentler olmadığından, çiçekler ve bitkilerden yararlanılırdı, mor renk elde etmek için en çok kullanılanlardan biri de mor iristi. http://www.google.com/…p=15&ved=1t:429,r:9,s:0,i:83

    yine kraliyet armalarında en çok kullanılan lacivert de aynı sebeple "asilzade" rengi olmuştur. (zaten iki renk için de yakın pigmentlere ihtiyacınız var) asilzadeler için mühim olan kendini halktan farklılaştırmaktır, öyle "moru taşıması çok zor, herkese yakışmıyor, ondan mor asil rengi" filan derseniz komik duruma düşersiniz. mor ve lacivert rengi veren pigmentler yerine, yeşil rengi veren pigmentler zor elde edilseydi, o zaman yeşil kraliyet rengi olurdu, bu kadar basit.

    bu bilgi mesela kariye müzesi gibi tarihi yerleri gezerken işinize yarar. mozaiklerde, tablolarda gördüğünüz mor/laciverdi renklerde pelerin giyen birisi muhtemelen orayı yaptıran kraldır. zira mor renk giymek yalnızca saray efradına mahsus haktır, bu hakkı bireylere kral dağıtır.

    ayrıca unutmayalım ki, bu kastedilen renkler avrupa ve yakın doğu için geçerlidir. dünya avrupa'dan ibaret değil ve çin'de mor "asaletin rengi" filan olarak algılanmıyor. "mor asaletin rengi bi' kere" demek avrupamerkezcilik yapmaktır. (bkz: eurocentrism)
  • efsaneye gore bir sumuklu bocegin renkli sumugunden asillere gecmis bir renk. rivayete gore, fenike tanrisi merqat, cok sevdigi bir tanrica ile yuruyuse cikar,bu arada merqat in yaramaz kopegi, buldugu bir salyangozla oynamaktadir, inanilmaz bir renkle salyangoz kopegin burnunu boyar. kopegin burnundaki rengi goren tanrica merqat'a " bana bu rengin aynisinin tipkisindan bir elbise yaparsan seninle evlenirim" der. bunun uzerine merqat sahilde ne kadar salyangoz ve salyangoz kabugu varsa toplar ve ise koyulur. o gunden sonra mor asilzade rengi olarak hukum surer. (bkz: murex snail)
  • hande yener'in defalarca dinlediğim yeni şarkısı.

    defalarca dinleme sebebim ise mütevazı kelimesini yanlış okuması. bana kalırsa mütemazi diyor.
  • ne güzeldir ki elfçede de bir rengi karşılayan bir sözcüktür: siyah anlamına gelir. morwen (kara kadın), mormegil (kara kılıç), morgoth (kara düşman) gibi.
  • roma imparatorlugu'nda sadece imparatorun kullanabildiği renk.
  • bu rengi sevenlerin birtakım ortak özellikleri vardır ki sanırım bu durum başka hiçbir renk için bu denli belirgin değildir.
  • elde edilmesi zor bir renk olduğundan ortaçağ'da asillerin giyebildiği bu nedenle asaletle bağdaştırıldığı düşünülen renk.
  • melankoliklerin moda rengi. bir de bunu sevenler sürekli bu sevgilerine vurgu yaparlar, sevmeyenlerine de bunu söyleme fırsatı verir bu durum. kimin sevip kimin sevmediği bellidir bu rengi. en gizlisi saklısı olmayan bir gizemli renktir mor.
  • hande yener burda gercekten mütemazi demektedir.

    tipki yillar evvel volkan denen sarkicinin anani niyolay şarkisinda anani yiyolar demesi ama bunu her turlu inkar etmesi gibi.

    kayit hatasi olmus sonra duzeltmemisler muhtemelen.
hesabın var mı? giriş yap