• şimdi ben her üç günde bir iki saat boyunca üçlü koltuğun orta kısmını oturup aklıma gereksiz şeyler getirme seansı uygularım. benim hiçbişey yapmadan üçlü koltuğun ortasına oturmaya istidadım var. ben bu zamana kadar, napıyosun diye sorduğumda ''hiiiç oturuyorum'' diyen bütün arkadaşlarım sonrasında mutlaka o oturma işine ilave başka bir aktiviteden bahsettiler. mesela; hiiiç oturuyorum, tv'ye bakıyorum - napiym yaa oturuyorum, film koydum şimdi - evdeyim oturuyorum, dergi bakıyodum - eve geldim şimdi oturuyorum, viski al gel - oturuyorum yaa, içim geçmiş yatıcam şimdi... gibi. bense sadece otururum. zira oturmak ilave işe gerek duyulmayacak kadar önemlidir. yanına garnitür eklenerek tadının bozulmasına izin verilmeyecek kadar lezzetli bir yemek gibidir. neyse... bu konuyla ilgili derin maneviyatımı daha önce paylaşmıştım lafı uzatmayayım.

    geçenlerde yine bizim el oyması salon takımının üçlü koltuğunun orta bölümünde oturuyordum. ama ne oturmak, içli içli. hakkını vererek. lezzetli bir çipet pet gibi. oturma seansının gereksiz şeyler düşünme bölümüne geçmiştim ki kendimi bir anda hukuk sektörünün sorunları ana başlığında buluverdim. ya hu dedim, acaba dedim, hukuk fakültesini bitirdikten sonra ''ben küçük mutluluklar insanıyım. makamda mevkide gözüm yok. mütevazı bir hayat istiyorum. yere batsın staj, adın batsın baro. mübaşir olucam ben. hem tipi de iyi. kafam rahat olur'' deyip kariyerine mübaşir olarak devam eden hukuk fakültesi mezunu kimse var mıdır?
  • alexandre dumas borçları yüzünden sık sık mahkemelere düşer, haliyle mübaşirlerle de muhatap olduğundan onlardan hiç hazzetmezmiş...
    bir gün iki arkadaşını kara kara düşünürlerken görünce nedenini sormuş. demişler ki "cenazesi kaldırılacak fakir bir adam var ama bir türlü masrafını toparlayamadık." dumas, adamın kim olduğunu, ne iş yaptığını sorunca "mübaşirlik yapardı" demişler. "peki" demiş dumas, "kaç para lazım gömmek için?" "25 frank yeter" demişler. elini cebine atan dumas "alın size 50 frank, mümkünse iki mübaşir gömün!" demiş.
  • adliyenin en rahat adamı.

    deyim yerindeyse siki daşşaaana denk.
  • vaktinde; hukuk okuyorum duruşma izlemeye geldik dediğimizde burası ceza mahkemesi, hukuk okuyorsan hukuk mahkemesi şu tarafta diyen meslek erbabı.*

    edit:imla
  • dinozor bir avukattan öğrendiğim kadarıyla, ne kadar doğrudur bilemem, kendilerine vaktü zamanında "başefendi" denirmiş. ne alaka, bilemiyorum.
  • yargıçların hangi takımı tuttuklarını öğrenebileceğiniz kutsal bilgi kaynağı.
  • muhtemelen o mahkemelerde sıranın gelmesi bile müjde sayıldığından, salona çağıranlara mübâşir denmiş.

    edit: zhang'ın uyarısı ile kelimenin müjdeleme ile harf benzerliği dışında bir ilişkisinin olmadığını öğrenmiş bulunuyoruz. kendisine teşekkürler
  • savcılığa hakkınızda açılan davanın dosyasının fotokopisini çekmek için gidersiniz, sulh cezanın kapısından girer, durumu anlatırsınız. fazlasıyla bezmiş ve mesai saatinin bitişini inanılmaz bir sabırla bekleyen memur ablamız cevaplar,
    - direkt olarak fotokopi çekemezsiniz, mübaşir vardı burada ama şimdi yok, mübaşir bulun onaylayıp çekelim fotokopiyi.

    daha önceden mahkemenin yakınından bile geçmemiş genç arkadaşlar olarak bu mübaşir nedir hiç bir fikrimiz yoktur. sormaya da utanmaktayızdır delikanlı adamlar olarak. ve o an tahminler yürümeye başlar, o tahminlerden önce diğer sulh cezaya girip sorarız.
    - hee, onu mübaşirle yapacaksınız, mübaşir vardı da postada şu an gelecek işte.
    + bugün gelir mi? (mübaşir ne abla mübaşir nee?)
    - bilmiyorum belli olmaz postada işte.

    elimizde 2 kişiyle diyalog ve yeterli veri olduğuna göre mübaşir'in ne olduğuyla alakalı tahminlere başlarız:
    - bence bu mübaşir dediği şey mühür falan kanka, postada diyor herhalde burası yeni açıldı, postayla gönderecekler yeni mühürü onay falan da dedi çünkü.
    + mübaşir bence böyle postadan dosya falan taşıyan büyük bi adam olmalı başka bi ihtimal yok. ya da damgadır. bilmiyorum anlamadım ben.
    - ekşiye bakalım (bu esnada iphone'dan mayhoş açılır, mübaşir yazılır.) olm insanmış ya bu?
    + yok hacı bi yanlışlık var, onay falan diyor.

    diğer sulh cezalar sırayla dolaşılır ama kimsenin mübaşiri yoktur. ilk sorduğumuz yere geri dönüp "tamam abi nedir bu mübaşir bulamadık ne olacak şimdi" diye sormaya yeltenirken, tam o esnada ilk abla bize "bak bak mübaşir orada yakalayın" der, beyaz gömlekli, kısa boylu ve işinden bir hayli bıkmış bir amcayı işaret eder.

    amcaya gideriz, önce "ama o benim işim değil" tarzı memur kaytarmaları çeker, sonra fotokopiye ineriz beraber, bu da tatlı bir anı olarak kalır.

    özet: mübaşir, bir damga veyahut posta taşıyan kaslı bir amca değildir. genel olarak bezmiş ve sıkılmış görünümlü, işinizi yaptırmanız için bi onluk sıkıştırmanız gereken gereksiz bir devlet memurluğu biçimidir. ha biz tek kuruş atmadık o da onun kısmetiymiş ne yapalım, öğrenciyiz abi.
  • hakimlerden sonra en yetkili abi. joker!
  • anchorman'in arapçası.
hesabın var mı? giriş yap