• şimdilerde eski bir takım arkadaşıyla birlikte ingiltere'de futbol akademisi aşmış ve patronluğunu ilân etmiş. halı saha açmaya utanan futbol akademisi açıyor amına koyim. halbuki açsa güzel bir saha, saati 150 liradan. memlekete sir yetiştirmek muzzy izzet'e mi kaldı?
  • 2002 güney kore-japonya dünya kupasında dünya üçüncüsü olan milli takımımız kadrosunda da yer almış ve hep yedek kalmışken en nihayet yarı final maçında sonradan oyuna girmiş orta saha oyuncusu. bir dönemler menejerlik oyunlarında kadroma katmak için çok uğraştığım, sevdiğim bir oyuncuydu ayrıca.

    "muzzy: my story" adlı bir kitabı basılmıştı, burada kendi ağzından okuyabilirsiniz dünya kupası ve a milli takım ile alakalı olan kısmını.

    şöyle bir okudum başlıkta hortlayınca ben de öğle arasında: ilginç ifadeler var hayatımın en uzun yazıydı diye bahsettiği 2002 senesi için.

    turnuva devam ettikçe, yedek kulübesinde oturup bekledikçe tek isteğim bir an önce eve dönmekti demiş. sonra hep yedek kulübesinde oturduğu maçlar devam ederken ve hiç oyuna girme ümidi yokken birisi "hazırlan oyuna giriyorsun" demiş. o anki heyecanı ve kalp çarpıntısını anlatıyor. sonuçta 1-0 yeniksiniz ama kazanırsanız dünya kupası finali oynama şansı.

    bu arada 13 sırt numarası ile oyuna girerken şenol güneş hoca omzuna dokunmuş ve 8 hafta boyunca ilk kez onunla konuşarak, ingilizce, "on the right" diyerek sağ kanatta oynayacağını eliyle de işaret ederek söylemiş. oyunun 73. dakikasında ümit davala yerine oyuna girmiş. "karşımda bir anda dünyanın en iyi takımı ve en iyi solbeki roberto carlos'u buldum. en ufak yorgunluk belirtisi yoktu."

    "normalde bencil bir oyuncu değilim. o maçta 20 dakikam vardı. gol atmak için her şeyi yapacaktım ve o maçta bencildim". ("i've got 20 minutes. i'm going to do everything i can to score." i'm not naturally a selfish player. i was that game.")

    sonrasında hızlıca geçen ve hayal meyal hatırladığı bir 20 dakika ve bitiş düdüğü ile beraber sönen hayaller. maçın tekrarını kasedi evde olduğu halde hiç izlememiş bile, izlemek istememiş daha doğrusu...

    maç sonu el sıkıştıktan sonra takas ettiği r. carlos formasını da seneler sonra hayır amaçlı bir müzayede için birilerine vermiş.

    2 ay boyunca evinden uzakta çok yalnızlık çektiğini, çok iyi bir kadro olduğunu, iyi antremanlar yaptıklarını, kamp dönemi boyunca her imkanlarının olduğunu ama kadro ile bir türlü uyuşamadığını anlatmış. kendisi türkçe konuşamadığı gibi kimsenin de ingilizce konuşmadığını ama yine de takımın soyunma odasında çok iyi bir hava olduğunu, herkesin devamlı şakalaştığını fakat kendisinin hep dışarıda kaldığını, bunun suçlusunun da aslında kendisi olduğunu, bugün en büyük pişmanlığının türkçeyi öğrenmemek olduğunu filan anlatmış bir de.

    --- alıntı ---

    my biggest regret with turkey is not the games i missed or any of my performances on the pitch. it was that i never learned the language. i should have done. it would have helped me settle in.
    --- alıntı ---

    bu arada üçüncülük maçı sonrası ertesi gün londra'ya geliyor. heathrow havalimanında durduruluyor; bir çanta dolusu amerikan doları ve bir valiz dolusu elektronik eşya (turnuva boyunca sponsorluk vs derken bir sürü hediyeler gelmiş odasına) ile şüphe çekiyor tabii...

    "görevlilere dünya kupasındaydım dedim, madalyamı ve türkiye formalarımı gösterdim ve geçmeme müsaade ettiler" diye anlatıyor, sonrasında da biraz dolar bozdurup eve gitmek üzere taksiye binmiş...

    --- alıntı ---

    i left for london the day after the third place play-off. i was stopped at heathrow with a bag of american dollars and a suitcase full of electrical equipment, which raised eyebrows at customs.

    "i've been at the world cup," i said.

    i showed them my medal and my turkey shirts. they nodded and let me through. i exchanged some of my dollars for english pounds and hailed a cab.

    "south leicestershire, mate – take me home."

    i couldn't wait to get home.
    --- alıntı ---
  • adı mustafa izzet değil de mustafa aurelio olsaydı baş tacı edilecek oyuncuydu.premier lig gibi çok az şanslı oyuncunun kendini gösterebildiği bir ligde 7-8 yıl aralıksız oynayan bir oyuncuyu milli takım için düşünmemek sadece bizim hocalara has bir özellik olsa gerek.futbolu bırakması da erken ve ani olmuştur.
  • bundan 4-5 sene evvel henüz bir çok türk tarafından adı bile duyulmamışken türk milli takımında oynaması için kendisine ingilizce bir mektup yazdığım, mustafa denizli'nin milli takıma çağırmasıyla halaylar çekmeme vesile olan ancak milli takımda kendisine yeterli şans tanınmamasıyla üzüntü duyduğum futbolcu; ada'da muzzy izzet denir kendisine.
  • arsenal'ın namağlup şampiyon bitirdiği ve leicester city'nin düşen 3 takımdan biri olduğu 2003-04 premier lig sezonunda leicester formasıyla 14 asistle sezonu asist kralı tamamlamış futbolcudur.
  • türk milli takımında kendisine şans tanımayanların futbol bilgisi ve mentalitesi daima sorgulanacaktır. muzzy ortasaha da yaratıcılığı yüksek, oyun kuran, iyi bir oyun zekasına ve pas görüşüne sahip, çok koşan bir orta saha oyuncusudur. a takım kadrosunda kendisine yer bulamaması anlamsızdır, yazıktır..
  • ingiliz milli takımına seçilmemesi sözkonusu olmayan insan..zira bizim onu takımda oynatmak için girişimlerde bulunduğumuz sırada ingiliz medyası kuş yuvadan uçuyor elinizi çabuk tutun diyerek yetkilileri uyarmıştır..o zamanlar muzzy premier league'in önemli oyuncularından biri olarak gösteriliyordu..fakat elimizi çabuk tutup olayı bağlamışızdır..tabi pek bi boka yaramamıştır orası ayrı..
  • muzzy - my story adında bir otobiyografi yazmış. milli takıma katıldığında takımdakiler bunun takımları görmek istemişler:

    "6 yaşında sünnet oldum. unutamadığım anılardan bir tanesi, hoş değil. milli takım'a gittiğimde soyunma odasında oyuncular bir anda etrafımda toplandılar. 'iyi bir türk erkeği' olup olmadığımı sordular. herkes bilmek istiyordu. sonra onlara penisimi gösterdim. kafalarını sallayıp onay verdiler. daha önce erkeklere penisimi göstermemiştim. bu uyum sürecimde bana yardımcı oldu"

    http://www.radikal.com.tr/…gormek_istediler-1432183
  • patlama yaptığı dönemlerde ingiltere milli takımına en azından yedek oyuncu olabilecekken, bir maç sonrası, stadın tüm çevresini sırtında türk bayrağı ile turlayarak ingilizlere "ben yokum demiş" ve türkiye milli takımını seçmişti. ama şenol hoca sağolsun ki onu bu takımda hiç düşünmedi ve kulübeye mahkum etti. sonrasında zaten hiç çağırılmadı. keşke diyorum ingiltere milli takımını seçmiş olsaydı ve ingilizler lampard'ı yaptıkları gibi onu da ilah yapsalardı. sonucunda, yazık etti kendisine.
  • kariyerindeki ilk dunya kupasi macini, 26 haziran brezilya turkiye yari final macinda umit davalanin yerine girerek oynayan ve akillica tek top oyunuyla begenimi kazanan futbolcu. eskilerin soyledigi gibi "topu bilen bir topcu".
    ayrica, mac oncesi turkce bilmez hali ile istiklal marsini soylemeye calismasi da pek bir sevimli geldi bana.
hesabın var mı? giriş yap