• zengin diye nefret edilmemesi gereken adam.

    bu düzenci onlar kurmadı. evet birileri zengin, birileri fakir.

    mustafa koç sanslilardandir bu dogru. koc ailesi haysiyetli bir ailedir. hırsızlıkla değil üretimle bu serveti edinmislerdir ve bir çoğumuzdan çok daha fazla bu ülkeye faydaları vardır.

    nefret edecek zengin arıyorsanız son 15 yılda bir çok zengin türedi. onlara bakın.

    kendisi ölüm için çok genç. çoluk çocuğu var. umuyorum haberler doğru değildir. allah yardımcısı olsun.
  • dede, baba parasını yiyerek bitirmeyen, daha da büyütmeye çalışan, istihdam yaratan, sosyal projelerde yer alan, milletin .. koymayan bir adam. ülkenin böyle adamlara ihtiyacı var.

    düzeltme : anlatım bozukluğu
  • koç grubunda babadan kalma işte yaptığı büyük değişim ve ulaştığı başarıyla çok takdir ettiğim iş adamıydı.
    bu karanlık dönemde de, bitmeyen baskılara karşı bir defa bile biat edip kimsenin önünde el pençe durmadı.
    iyi adamdı. üzüldüm.
  • nicki ingilizce olan ve türk olup olmadığı bilinmeyen yazar tarafından açılmış başlık.
  • bir kere şirket etkinliğinde görmüştüm kendisini. bir de şirketimizin patronu olarak bayramlarda, özel günlerde holding adına mail atardı. onun dışında görmem, tanımam. ölümünü ilk duyduğumda bir yakınım vefat etmiş kadar üzüldüm. normal şartlarda her ölüme üzülmem, herkesi sevmem.

    neden bu kadar üzüldüğümü düşündüm kısa bir süre. babası rahmi koç'u düşündüm, kardeşleri ömer ve ali koç. ne kadar yıkılmışlardır dedim. çünkü aslında sadece mustafa koç'u değil. koç ailesini sevmişim.

    holding şirketlerinden bir tanesinde çalışıyorum. maaşları yeterli değil, gece gündüz çalışıyorum karşılığını alamıyorum, batsın kapitalizm bıdı bıdıları da yapmışlığım vardır.

    ama hakkını yiyemem şirketimin, maaş günüm bir gün bile gecikmedi, ufak da olsa bayramlarda katkıları olur, çocuğunuz varsa ek bir katkı sağlarlar maaşa. belki farklı olarak bizim şirkette kuaför vardır, kuru temizleme vardır, yemekhanesi de, servis i de var. evet arkadaşım istihdam sağlıyor, bal gibi de sağlıyor, kendi de kazanıyor, evet benden kat be kat fazla kazanıyor. siz de şirket açın ve istihdam sağlayın bakalım, nasıl oluyor. siz kapitalist olmayın, şirket karının %90'unu çalışanlara verin, geri kalanıyla devlete ödemeniz gereken vergileri ödeyin, ufak bir miktarla da hayatınızı devam ettirin. biz de gelelim sizin şirketinizde çalışalım inşallah.

    bu kadar mal varlığına , türkiye'nin en büyük holding olmalarına rağmen ailenin hiç bir üyesini sağ solda saçma sapan işlerle uğraşırken görmedik. hiç bir spekülatif haber okumadık. oysa türkiye'nin en güzel mankenleri, kızları ile takılıp, bir kaç rezil sarhoş gecelerine şahit olabilirdik. kendi içlerinde yaşadılar ne yaşadılarsa dışarıya örnek olmayı başarabildiler. belli ki rahmi ve vehbi koç iyi yetiştirmişti ailesini.

    mutevazi, ölçülü ve örnek görünüp, yeri geldiğinde kendi çıkarlarına dokunacak bile olsa gerekli tavrı gösterme cesaretleri ayrıca etkileyiciydi.

    bugun internette bir yazı okudum, koç holding hayatımıza dokundu diyor. gerçekten de şirketlerinde çalıştık, beyaz eşyasını kullandık, arabalarına bindik, okuluna gittik, otelinde kaldık, marketinde alışveriş yaptık. bir yerlerden dokundu bize. bir de aile bu kadar berrak olunca, üzüldük, çok üzüldük işte.
  • servet düşmanı modunu kapatıp şöyle bi düşünelim. şu ülkede kökleri iki nesilden ötesine uzanan zengin aile sayısı zaten bir elin parmakları kadar. koç ailesi de bu ailelerin en önde geleni, bir suserin dediği gibi monarşi olmayan türkiye'nin burjuvasıdır. sonradan görme zengin müteahitlerin yanında bu adamları övmek yalakalıksa öyle olalım anasını satayım. ne bileyim hangisinin eşi gazetelere kocacağım bana mars'ı alacak demeçleri verdi veya hangisinin çocuğuna bilmem kaç milyon dolara doğum günü partisi yapıldığını duydunuz. mustafa koç, varoş köpeklerin ayakkabı kutusunda para sakladığı, birbirlerine milyonluk saatler hediye ettiği yerde serveti hakkında atılıp tutulacak en son insanlardan birisidir. düzen değişmeyeceğine göre en azından bulunduğu konumun hakkını en doğru şekilde verebilen insanlar hakkında farazi konuşmayalım.
  • gezi parkı direnişi senin için nedir, tek bir fotoğraf ya da videoyla anlat deseler, göstereceğim tek şey divan oteli'nde piyano çalan direnişçidir.
    ne zaman ülke insanlarının büyük kısmından tiksinti derecesinde nefret etsem açar o videoyu izlerim. iyinin kötüye, aydınlığın kesif bir cehalete, inceliğin zorbalığa direnişi, iki dakikaya sığdırılan inanılmaz bir anlam. bugün iyi bir adam, aydınlık bir adam toprağa verilecek. tanrı kalan ömrünü evlatlarına versin.
  • reza zarrab'a "işadamı" denilen ülkede vefat etmiş olmasından başka trajedisi yoktur sanırım. ışıklar içinde uyusun.
  • gezi direnişine katılanlar için, divan otelinin ne anlama geldiğini anlatmaya gerek yok, ancak katılmayanların ya da karşı olanların, divan otelini anlaması pek mümkün değil. divan oteli, basit bir sığınma değildi, bölgede zaten sığınacağınız çok az yer bulunmakta, diğer otellerin hiçbiri de, sığınmaya izin vermiyordu. neden önemli sığınma? bazen öyle bir saldırı oluyordu ki, gerçekten o an acil müdahaleler olmamış olsa, belki de gezi'de ölenlerin sayısı daha fazla olacaktı, divan otelinin içinde acil müdahale eden doktorlar vardı.

    olayların tüm türkiye yayılmasını ateşleyen, 31 mayıs sabahı oradaydım ben de. sabahın körü ve çok cılız bir direniş vardı, buna rağmen polis hayvanca saldırıyordu. 10 suları gibi, divan otelinin orada, kalabalık biraz daha artmaya başladı, meşhur bir görüntü vardı. "kimyasal tayyip" diye bir pankartla tomanın önünde oturan birisi, bir kaç polis bu kişinin üzerine, abartmıyorum biber gazı tüpü boşaltı resmen, biz de arkada üç beş kişi buraya yaklaşıp polisleri uzaklaştırmaya çalışıyoruz. ancak toma, önüne su sıkamadığı için, bize sıkıyor. tam bu esnada, önümde 1.85 boylarında, inanılmaz derecede zayıf, 22 23 yaşlarında bir genç var. tazyikli su buna geldi ve çocuk bildiğiniz uçtu, yere düştü ve kafasından inanılmaz bir kan akıyor, kendisinde değil, baygınlık geçiyordu. çocuğu yerden kaldırdım, zaten 50 kilo ya vardı ya yoktu, haliyle kaldırmam filan zor olmadı. ne yapacağımı düşünürken, divan otelinin kapıları açıldı ve içeriden seslendiler "buraya getir" diye, çocuğu apar topar, bir kızla oraya soktuk. polis oraya soktuğumuzu görünce, tekrar su sıkmaya başladı, içerdekiler beni de çektiler ancak girmedim, zira pankartı tutan kişi, hala oradaydı.

    bu çocuğun uçtuğunu, kafasından kanlar aktığını su sıkan polis görmesine rağmen, daha sonra bana da aynı şekilde sıkmaya çalışıyordu, neyseki bir duvarı siper edinmiştim, sürekli onun arkasına saklanıyordum. o çocuğun kafasının nasıl yarıldığını görmesine rağmen sıkmaya devam polis, tam anlamıyla bir orospu çocuğuydu. bu adam öleceğine, keşke sen ölseydin.

    sosyalistim, haliyle mustafa koç için iyi şeyler hissetmiyorum ancak, o gün belki de verdiği talimatla gencecik bir çocuğun hayatını kurtarmıştı. 12 eylül'de bu ailenin yaptıklarından dolayı eleştiririz, gezi'de ise insanlık adına yaptıklarını söyleriz, doğruyu söylemek gerekiyor her daim.

    vicdanlı birisiydi kendisi, divan otelinde olanları hiçbir zaman unutmayacağız, gezi olayları hatırlandıkça, bir çok yerde kendisi de anılacaktır.

    ailesine, sevenlerine sabır dilerim, başları sağolsun.
  • 60 ay taksitle aldığı doblo'ya binip, her öğlen tavuk döner yiyen, akşam ertuğrul diriliş izleyip evlad-ı osmanlı olmaktan gurur duyan, hindistan'ın türkiye'ye mars'tan daha uzak olduğunu iddia eden ve ülkenin başına gelen her kötü şeyden cehape zihniyetiyle dış güçleri suçlu bulanlar tarafından ölümüne sevinilen insan.

    başka sözüm yok.
hesabın var mı? giriş yap