• mesnevi'de geçen bir anlatıma göre (aklımda mesnevide geçtiği kalmış. yanlışsa bilen düzeltsin) neyin ağlamasının sebebi koparıldığı sazlığa duyduğu özlemmiş. bu ise tasavvufta, allah katından kopan insan ruhunun allah'a kavuşma özlemini sembolize edermiş.
  • gözlemlerime göre bu enstrümanı bir heyecanla satın alıp bir iki hafta uğraşıp ses çıkaramayarak evin bir köşesine kaldıranların oranı %70'lerde seyretmektedir. nacizane tavsiyem şu; ney üflemek istiyorsanız başlangıç olarak 10-15 liraya plastik bir ney edinip ses çalışmalarına başlayabilirsiniz. eğer ben bu işin üstesinden gelirim heyecanım da daim diyorsanız iyi bir kamış ney edinmemek için hiç bir sebep yok. ney diğer enstrümanlar gibi çok geniş bir fiyat aralığında seyretmez. en kötüsü 50 lira en iyisi 350-400 liradır. mutlaka daha yüksek fiyata ney açan birileri de vardır fakat daha fazlasını vermek gereksizdir. eğer kamış ney almaya karar verirseniz kesinlikle bakkaldan ekmek seçer gibi almayın. neyin doğru akortlu olması, ses kalitesi vs. çok hassas dengelerdedir. her 100 neyden 1'inin iyi açılmış olduğunu duymuştum. bir kaç kalıcı müdahale dışında akord edilebilecek bir enstrüman olmadığı için aldığınız kötü ney elinizde patlar. yine tavsiyem ismi genel kabul görmüş bir ustaya sipariş vermeniz ve neyi garantili açtırmanızdır (bu arada ney yapmaya ney açmak denir). neyin kamışının nereden koparıldığı da çok önemlidir. bildiğime göre türkiye'nin en iyi ney kamışı hatay samandağ'dan çıkmaktadır. neyi açtırmadan önce kamışla ilgili bilgi almanız yerinde olur. bir de başpare sorunsalı var. neyin ucuna takılan aparata başpare deniyor. en iyisi manda boynuzu en kötüsü de plastik. başpare ses kalitesini doğrudan etkiler. dolayısıyla iyisini öneririm.

    gelelim icraya; eğer ney denediğiniz ilk enstrümansa açıkça işiniz oldukça zor. bir taraftan kaliteli ses çıkarmaya çalışıp bir taraftan müzik teorisi öğrenmek oldukça yorucu olacak. fakat başka bir enstrüman hali hazırda çalabilyorsanız ya da müzik kulağınız iyiyse işiniz görece daha kolay. yeteneğiniz varsa basit ses çalışmaları için kursa çok gerek olduğunu sanmıyorum. internet nasıl ses çıkaracağını anlatan ya da gösteren enformasyonla dolu. fakat bir yerden sonra kurs almak gerekiyor. kurs alacağınız hocayı da sizi heyecanlandıran üsluba göre seçmeye dikkat edin:
    çok temel olarak ney üslup olarak ikiye ayrılır; 1) tekke üslubu 2) piyasa üslubu. birincinin adı üstünde zaten. tasavvuf müziği ve klasik türk musikisi burada. ikinci ekolse daha çok halk müziği ve arabeske yakın. bu üslupta ney daha çok kaval gibi kullanılır.
    bundan sonrası sizin gayretinize ve ilginize kalıyor. böyle efsunlu bir saz altındaki ilk entrimin bu kadar pragmatist, bu kadar doğrudan olmasını istemezdim ama umarım birilerine ışık tutar.
  • efendim,

    ney , heves edilip de daha sonrasinda ayni heves gucunde bir hayal kirikligi + sinir sistemi yipranmasi + bas donmesini beraberinde getiren musiki aletlerindemis, bunu gordum.

    evet, muhtesem bir sesi var, insanin ruhuna isliyor, ki bu da zaten cogu genc neyzen adayinin bu alete askla baglanmalarinin ilk nedenlerinden biri.

    ama... (caps on)ses cikmiyo bundan deliricem(caps off)

    bu nedenle internette bir arastirma yapilir. sozlukte ve diger sitelerde yazanlar vasitasiyla olayin puf noktalari ve ruhu yakalanmaya calisilir.

    http://img.fotoambar.com/…5a90c432a831d1b981270.jpg efendim bu resimdeki gibi bir agiz seklini yakalamak ve alistirmak gerekirmis. (paranoyak dusunce on) ulan bu photoshopta yapilmis, bu kadar muntazamyuvarlak ve kucuk olabilir mi bi dudak ici? (p d off)

    calismalara baslanir...

    bu arada su sahne, genc neyzen adaylarinin yasayabilcegi bir sahne, bu resim paralelinde ;

    --- spoiler ---
    -olm napiyosun?
    -ney uflemeye calisiyorum
    -o agiz ne oyle, top musun. eki eki eki eki
    --- spoiler ---

    sorun degildir yurdum genci arasinda nice benzer diyaloga denk gelmiyo muyuz her gun zaten?

    aldiris edilmez ve karsimiza bir ayna konulur. bir tane tukenmez kalem ici tedarik edilmelidir (sanirim o yuvarlakligi bunla saglicaz).

    bunla bitmez, bir tane de gonye bulundurmak gerekir zira asagidan ve yandan 30 ar derecelik aci gerekmekteymis. (hm, isin bu noktasinda okulda ogretilen geometri , trigonometri bilgileri ne isimize yarayacak yahu, diyen arkadaslara selam ederim)

    gerekli malzemeler tamamlandiktan sonra, is , pratige dokmeye gelir olayi..

    agiz yuvarlanir kucultulur, aynaya bakilarak durumun devamliligi saglanir agizda, ellerin pozisyonu dogrudur, acilar sozum ona dogrudur.

    hep beraber cikan sesi dinliyoruz:
    -pffpfrkkkk

    tam bu ses cikaramama ve krize girme surecinde anne girer devreye,

    -oglum yemek yicek misin?
    -istemiyoruuuuuuuuuuuaaam, yemek de istemiyorum , hicbisey de istemiyorum. cikmiyo bu ses huaaa
    -ne bu asabiyet?

    e hani ney in getirecegi huzurlu ses ve beden?

    muzisyen bir arkadas eve gelir, onun yaninda da binbir turlu ses cikarilamamistir, sadece ara ara yakalanir gibi olmustur. bu arada pan flut ve yan flut calabilen arkadas da ney den nasibini almis ve bas donmesi yasamistir.

    bu calismalar surerken, birden hos bir seda duyulur ney'imizden, hemen pozisyon bozulmadan salona kosulmalidir, ki annemize gururla cikartilan neva sesi dinletilmelidir. salona yetisilir, tam oturulucakken capraz duran ney hizlica masaya vurulur, akabinde disler damagi dudagi yarar, kanlar akmaya baslar.

    tuvalete kosulur, baslamadan biter neyzenlik... (bi gun sonra duzelir allahtan dudak vs.. sislige ragmen)

    cikarilan sonuclar sunlar ki bana gore;

    1- insan bazen huzur bulmak isterken, kafa goz yarabiliyor.
    2- ney, gercekten de en zor enstrumanlardan birisi, blokflut kivaminda degil en azindan.
    3- tum bunlar, sesini duydugunuzda aglamaniza, hislenmenize engel teskil etmiyor.
    4- hangi enstruman olursa olsun, insan mutlaka cok iyi bir hoca ile calismali ve adabina gore ogrenmeli herseyi.
    5- gunde 6 saat ney calisan aile dostumuzu galiba anlamaya basladim.
    6- sabretmek cok onemli.

    -son-

    edit : ara ara cok guzel re(neva) vermekteyim.
  • ney üflenir, neye nefes verilir. (bkz: nefes) (bkz: tasavvuf)
  • yaşlı komşumun zaman zaman caldıgı, evde muzik dinliyorsam kapatıp onu dinlememi sağlayan duygusal, nefes sarfettiren çalgı.
  • susmaktır kelimeleri icine hapsederek...

    ruhumun her zerresinde sükutun sesini işitmeye çalışıyorum. varlık kendi lisanıyla konuşurken, senelerin gevezeliğine bir son verip bu ahenkli koroya kulak kabartmam gerekiyor. derinlerden dertli bir ney sesi geliyor. sahibini bulma gayretiyle senelerini geçirmiş bir neyin sesi bu. öyle samimi inliyor ki, içinde sanki buhurdanlar tütüyor. ağzı var dili yok, hissiyatı var ifade edecek mecali kalmamış; ruhu kelepçeli, gönlü esir bir aşıktan geliyor bu seda. ne yaparsa yapsın, bulunduğu halden şimdilik kurtulamayacağını idrak etmiş; ama her notada güzel günlerin yakın olduğunun müjdesini vermeye azmetmiş bir yiğide ait dinlediğim bu mahur beste...

    ne zamandır konuşmaktan duyamaz oldum sessizliğin nağmelerini. halbuki birazcık engel olsaydım lisanıma, her notasına bir gözyaşının denk düştüğü ezgiyi hissedecektim yüreğimde. o gözyaşları ki gündüz gözüyle görünmeleri imkansızdır. güneş her tarafta arz-ı endam ederken, farkında olmadan pek çok güzelliğe de gölge olur. bu güzelliklerin başında da gözyaşları ilk sırayı alır. leyliler vardır, kuşluk vaktinden itibaren ayırt etmenin imkansızlaştığı. her an aramızda gezinirken, içimizden biri sanırız. onları fark etmek için biraz onlardan olmak gerekir. leyliler vardır, gözyaşlarını gönüllerinin en ıssız köşesine hapseden ve geceye kavuşunca saklı kalmış inci-mercanlarını maşuk’a göstermeye çalışan. cehennemi alevleri bir lahzada söndürecek olan ve gözden süzülüp sultan’a açılan avuçların tam ortasına düşmek için sıralarını bekleyen o gözyaşlarıdır. bilmezler ki artık onlar için hasret-vuslat devri çoktan başlamıştır. dışarı çıkmayı arzuladıkça boğazlarda düğümlenir ve çile mertebesine vasıl olurlar. bütün himmetlerini gün yüzüne çıkmak için sarf ederler; lakin kader onları kah çığlığa kah hıçkırığa dönüştürür. ney, gözyaşlarının gönüllü gardiyanıdır. hem onları dışarı salmaz, hem kendi çıkmaz. har daim hasretle inler, inletir. bütün özlemini içine atar ve gün gelir öyle dolar ki, ona selam verenlerin bile selamını hemencecik almaz. önce misafirini dinler. misafir onun dilinden konuşuyorsa, yavaş yavaş açılır. zamanla öyle bir dost haline gelirler ki, tek bedende iki ruhu temsil ederler. o andan itibaren de anlarlar tek çarenin orada kalmak olduğunu. hasretleri, sevgileri, sevgilileri, daüssılaları ızdırapları, coşkuları, dertleri ve elbette dermanları aynı iki dost…

    bir kutsi halkanın, sayısı meçhul fertlerinin hepsinin kalbinde yer etmiş bir ızdırap tahayyül edin. seneler var ki bu insanlar hasretlerini içlerinde bir kor misali büyütüp kemale erdirmişler. kim bilir kaç kez kendilerini kara sevdalılar gibi gecenin koynuna atmışlar. haram olan uykular eşliğinde bahara türküler yakılmış. bir mum misali eriyip biterken, etraflarına hayat tomurcukları saçılmış. işte böyle bir halkaya dahil her zat, birer neyzen namzedidir. o neyin ızdırabından ancak bu bağrı yanık zatlar haberdar olabilir. derdini derman bilenler, hallerinden şikayet etmeden üfler çilekeş neye. her ney ebedi musikiye aşıktır. bütün kederi, bu musikiye ulaşamama endişesindendir. öte yanda ise, kaybettikleri cennete ve onun ötesine yeniden vasıl olmak için bir ömür sarf edenler, ah u efganlarını hafifletmek için neye sarılırlar. ney bir teselli koyudur. ney, dertleri ortak gönül insanlarının ikinci lisanıdır. gül ve bülbülle zirvelere kanat çırpan hikayenin son satırlarını yazmanın hep kendisine nasip olacağını ümit eder durur.

    ney alelade bir çalgı değildir. o, asırlardır tükenmeyen hastalıkların sancılarını, iç çekişlerini dinleyen vefalı bir dosttur. hatta onun bir zamanlar çekmediği çile kalmamış bir insan olduğunu da düşünebiliriz. belki de duyduklarımız, işlediği büyük bir günah yüzünden bu hallere düşmüş, kendini affettirmek için gece gündüz başını secdeden kaldırmayan birinin feryadıdır. bakarsınız bir şahs-ı manevidir veya bir ihtimal, aynı anda her neyin içinde bulunan bir ruh… aslı ne olursa olsun, ney asla sadece bir neyden ibaret değildir.

    ne mutlu ki, şimdiye kadar senin kıymetini bilenler sultan’ın en yakın dostları oldu. hep lal ü güher sözleri alıp, kendi içinde evirip çevirerek sevda türküleri haline getirdin. elime alıp acını paylaşmak benim haddim değil. seni uzaktan temaşa ederek saflığına, mütevazılığına, vakarına ve endamına hayran kalmak en güzeli. sahip olduğum maddi şeylerin hiçbirinin manevi ciheti senin kadar ağır basmadı. işte o yüzden, “neye sahipsin?” diyenlere, “her şeyim var, ney'im yok ki!” diyebiliyorum.
  • 6 ay ses çıkmaz kelimesi külliyen yalandır.ses; eğer azimliyseniz 6saat içerisinde çıkar.ama çıkan ses, ses değildir,sestir ses olmasına da istenen ses değildir.işte sabır gerektiren kısım bundan sonra başlar.bıkmadan usanmadan üflersiniz.belki eserler üflersiniz ama hala çıkmaz o ses. ve bir akşam duyarsınız, içiniz sızlar, "lan noluyo" dersiniz,tekrar denersiniz bir de bakmışsınız sanki evren susmuş tek ses kalmış kulağınızda.işte o an gelir gözden 2 damla gözyaşı,9 aylık emeğin karşılığı ile titrer elinizde o kamış,derdini,derdinizi anlatır neva sesi ile.
  • üzerine mistizm yüklenmesine karşı olanlara pek katılmıyorum doğrusu.

    bu öyle bir müzik aleti ki dudaklarınızı aşkla başpareye dayamanız gerekmekte.
    boynunu dik tutmayacaksınız mesela, tevazu ile eğik olacak başı, tıpkı sizin olmanız gerektiği gibi.
    o ağlarken pek kımıldatmayacaksınız sağa sola, yoksa kızar, sesi soluğu karışır.
    ihmal etmeyeceksiniz, kendisinden çıkardığınız ilk sesin heyecanı hiç bitmeyecek, hep o günkü sevgiyle sarılacaksınız sararmış kuru bedenine.
    ağlamaktan kuruyup çatlayan zayıf ciğerlerine düzenli olarak yağ vereceksiniz ab-ı hayat gibi.
    içine sıradan bir nefes değil "hu" üfleyeceksiniz, manasını da sırtına siz yükleyeceksiniz.
    mâna huzurunda cisimlerin sadece isimden ibaret olduğunu düşüneceksiniz, mevlânâ'nın neden ney'i seçtiğini düşünür gibi.
    içinden akıp gidenin kuru bir nefes değil, müziğin ve insanın evrensel ruhu olduğunu anlayacaksınız.
    ve bir kez daha seveceksiniz, hem de çok seveceksiniz.

    denemesi bedava, bu işi aşkla yapanları da, maddesel bir şöhret arayışında olanları da dinlemek bir tık kadar uzağınızda.

    (bkz: ben giriyorum siz de girin)
  • sabrı öğrenmenin uzun ama bir o kadar da huzurlu yolu. maymun iştahlı biri neyi öğrenemez öyle kolay kolay. üzerine titremek, neye aşık olmak gerekir. ney üflemeyi öğrenmek her gün saatlerini ona ayırmak demektir. nazlıdır ney. ses vermek istemiyorsa ses çıkaramazsınız. bir kenara atıp canınız istediğinde elinize alırsanız dumura uğratır. kendi başına öğrenmeniz epey zordur. ney aşığı birini bulup ondan öğrenmeniz gerekir. ama her öğreticinin farklı bir yönetimi vardır. her ne kadar her öğreticinin bir metodu olsa da ney üflemenin metodu olmaz derler. üfleyenin kendi geliştireceği metoda göre üflemesi gerekir. bu da her nota için sayısız deneme demektir.

    neyden ses çıkarmak zor derler ama asıl zor olan notaları süsleyebilmektir. aksi halde flüt çalmaktan pek de farklı değildir. bu yüzden farklı neyzenlerden aynı eseri dinlediğinizde farklı keyif alırsınız.

    okulun ilk günlerinde çok güzel bir kızla tanışırsınız ya hani. aklınızın bir ucundan keşke şu kız benim sevgilim olsa diye geçirirsiniz. ama cesaret edip bir şey de yapamazsınız. bir süre sonra bir bakarsınız ki o kız bir başkasıyla sevgili olmuş. ney de biraz buna benzer. pek çok kişi bir ney taksimi dinlediğinde ney sesine aşık olur. keşke bir gün ben de ney üfleyebilsem der. ama bu çok az kişi cesaret edip ney üflemeye başlar. aslında korkulacak bir şey yoktur. başlamaktır önemli olan. ölmeden önce yapmanız gereken şeylerden biridir belki de bu. sırf bu yüzden gözünüz açık gitmezsiniz belki de kimbilir...
  • öncelikle, ilk elime alışımda -hemen değil tabii, saatlerce uğraşıp- ses çıkardım! aylarca ses çıkaramayanları duyunca bir katkım olur diye geldim. hayır, tesadüf değil. nasıl mı oldu? anlatayım.

    bizi istanbul'da bırakıp seneler önce taaa helsinkilere taşınmış; ruhu, edası bir tavus kuşu tüyü inceliği, rengi ve zarafetinde arkadaşımın yıllardır üflediği, kılıfını ahşaptan kendi oyup, parazvanesini elleriyle -eşinin bir çiziminin kabartmasını ekleyerek- gümüşten yaptığı bir neyi var. kız neyi değil, şimdi adını hatırlamadığım daha büyük bir versiyonu. bir sabah kendisinin resim ve cam işleme atölyesinde laflarken konusu geçti. baktık duvarda asılı. durur muyum? cama ateşle şekil vermeyi henüz deneyimlemiş olmanın coşkusuyla, deneyebilir miyim, dedim. zevkle indirdi verdi. aldım elime, inceledim. kendi deneyimim olmadan bir pratiğin teorisini tam kavrayamıyor olma sorunuma rağmen inceliklerini sordum. yan tutup dize yerleştirme, delikleri kapatma, dudak mesafesi vs. çekildim bir köşeye, başladım yolculuğuma. akşama kadar, onlar sohbet etti ben neyin aşkında, derdinde, üfledim durdum. saatler sonra neyden çıkan o davudi sesle üçünün gözleri sohbeti kesip bana döndü, koca bir “vaaaay” nidasıyla. o sesin hissettiğim büyüsü hala kulaklarımda. tasavvuf için küçük, benim için çok büyük bir adım!

    bu, “sese ulaşma” sürecinde tecrübe ettiklerimden süzdüğüm, kavradığım en önemli iki şey oldu. buraya da ondan geldim.

    1- füüüü, hüüüü ya da flütteki gibi tüüü değil, (bkz: ) diyerek üflüyorsun. huuu, şeklinde.

    2- bunu, boynunu (başını) eğerek yapıyorsun. tıpkı mevlevi tekkesinin kapısından girerken olduğu gibi. düz durarak asla çıkmıyor o ses.

    boyun eğip tanrıya * sesleniyorsun yani. şu iki detaydaki felsefeyi hissederek üfleyin. ses amaç değil, sadece bir araç, onu kavrayın.
hesabın var mı? giriş yap