• sufi kulturun muzigini yaniba$imiza getiren ustad, ne yaptigini ne caldigini bilen ve konsantrasyonu kaybettirmeden astral alemlere cikaran $ahis.

    ba$tan sona enstrumental olan bir $arkisi calarken "baba istanbul geldi aklima" dedigimde gelen yanitin "$arkinin adi 'istanbul' zaten" $eklinde olmasi, ne olcude muzik yaptigini ispatlar niteliktedir saniyorum.
  • muzikleri muhafazakar tv kanallari tarafindan her programda kullanilan muzisyen..bu adam olmasaydi ahmet ozhan ilahilerine devam edecektik..
  • kendisiyle tanışıklığımız güzel bir oyun aracılığıyla olmuştu(bkz: civilization 5). osmanlı imparatorluğunu seçmiş oynarken inceden bir sarkı çalıyor ama oyunu unutturacak güzellikte oyunu bırakıp araştırıyorum, adana doğumlu on parmağında onmarifet olan çok sayıda yerli ve yabancı ödül kazanmış büyüleyici bir sanatçı kişilik olan bey efendiyle tanışıyorum! her ne kadar islami yönlü de olsa ben kendisini rakı masasında pek çok pek çok severim.
  • "i love you" adlı tapılası güzellikteki eserin sahibi amca, bi de ayrıca yarmış bi "şaşkın" coverı vardır.
  • ney ustadi...yaptigi muzigi dinlediginizde ruhunuzun dinlendigini hissedebilirsiniz...zurna,klarnet,baglama,ud ve bir cok vurmali calgiyi ustalikla calabilmektedir...ayrica bu enstrumanlari kendisi yapmaktadir...
  • daha 12 yaşında iken adana'da çalabileceği tek yer olan pavyonlarda boy gösteren ve bu durum ile ilgili bir anısını 'polisler geldiğinde beni hemen masanın altına saklarlardı' şeklinde trt 'de hazırlanan telvin adlı belgeselde anlatan müzisyen.

    tüm albümlerini baştan ayağa dinleyip idrak etmem 2 yılımı alsa da, hala geriye dönüp dinlemek istediğim, 'anlamamışımdır ben bunu', dediğim çok şey olduğundan eminim.
    bunu sebebi; kendisinin, 'müziğe söz koymadığınız zaman müzik evrenselleşiyor ( yada kişiselleşiyor da diyebiliriz biz buna), çünkü dinleyen insan kendine göre mana arıyor, ama söz koyduğunuz zaman biz insanlara bir şey tavsiye ediyoruz, ben bunu söylemek istedim diyoruz, o yüzden sözü dinleyiciye bırakmamız, daha iyi oluyor' minvalinde bir şeyler söyleyerek kendini ifade etmesi.

    işte tam bu noktada farkı ortaya çıkıyor üstadın; ben neden sanatçının kalıplarında kalayım ki, ben onun yazdığı müziğe kendim bir söz yazayım, belki de her dinlediğimde farklı sözler yazayım, sonuçta ben eserde söz yazmasam da en azından ( belkide en çoğundan da kullanılabilir burada, ama türkçe biraz sıkıntılı bir dil, neyse) kendimi bulayım, kimbilir belki tekrar dinlediğimde bir önceki benden kaçayım' diyorum. çünkü, müziğinin çizdiği sınırlar o kadar genişki şahsen ben kendimi o sınırlara yaklaşmış dahi hissedemiyorum çoğu zaman, onun müzik sınırlarının ötesine geçebilme şansım yok. ama söz koyduğu zaman da çok yadırgamıyorum, çünkü kendi ufkumu baz alarak ifade etmem gerekirse; o şarkılarda da geniş bir ufuk açtığı çok aşikar. tabii ki, bir hasret olsun, bir i love you olsun, tahir raks, hijaz raks olsun bunların sınırsızlıkları bir başka etkileyici. o yüzden alışkanlık haline, belki de ihtiyaç haline geliyor kendisini dinlemek. kendisinin nazarımdaki olayı kısaca bu.

    bunun dışında merak edenler için. 2003'te londra'da royal albert hallda gerçekleştirdiği konser, tam batı-doğu müzik sentezine örnek teşkil edecek bir resitaldir. kendisini hiç dinlemeyen için kısa bir ön bilgi olabilir bu salondaki görüntüler (yine trt'deki telvin programınınınn youtube v.s. de bulunan görüntülerinden faydalanılabilir).

    bu görüntülerde; modern batı müziği, tüm unsurları ve enstrumanları ile doğu ezgilerini icra eylemekte, tekbilek ise, sahnenin ortasında, yere atıp üstüne oturduğu minder üzerinden kah bağlaması kah neyi ile geceyi yönlendirmektedir.

    tree of patience isimli albümünün tamamı defalarca dinlenebilir, albüme adını veren şarkı tadından yenmez niteliktedir, es geçilmemelidir.

    selemet isimli şarkıda,(yamulmuyorsam oğlu ile beraber düet yapmaktadırlar) attığı darbuka solodan dolayı, şu anda sınırlı darbuka bilgi ve yeteneğimle, acaba ben ne vakit böyle olurum diye düşününerek dinlenen,iç geçirilen, haddi olmayarak imrenilen bir müzik adamıdır da ayrıca.
  • hakkında taraflı bir yazı:
    "ömer faruk tekbilek, özellikle bizans ve islam kültürlerine ait birçok zenginliği içerisinde barındıran ve hala coğrafik konum bakımından, farklı folklorlara ev sahipliği yapan türkiye’nin adana kentinde doğdu. tekbilek’in müzikal dehası daha çocuk yaşlarda kendini gösterdi. ailesine göre o ve ağabeyi müzisyen olarak doğmuşlardı. ağabeyi için “o benim ilham kaynağım ve gururumdu” diye bahseder. ömer faruk tekbilek, ney üzerine ustalaşmaya başlamasına rağmen, çok farklı enstrümanlarla da ilgilendi. ilk hocası o’na, müzik dükkanında kendisine yardım etmesi karşılığında bağlama dersleri vermeye başladı. ayrıca bu dükkan sayesinde, türk müziğinin birçok karışık ritmini, makamlarını ve bunları nasıl okuyacağını öğrendi.

    müzik alanında ustalaşma sürecinde tekbilek, sufizme de ilgi duymaya başladı. bugün “ben hala çalışmaya devam ediyorum” diyor ve ekliyor; “benim için müzik sonsuzdur. sufizm ve müzik birbirine sarılmış ve iç içedir. çalmak dua etmek gibidir”

    1967’de 16 yaşındayken istanbul’a gelen tekbilek, burada mevlevi dervişleriyle tanışır. onların dünyaya bakışlarından, müziği yorumlayışlarından, farklı kültürlere ait sesleri birleştirmelerinden ve ruhlarından çok etkilenir. mevlevi düzenine katılmaz fakat mevlevi şeyhi neyzen aka gündüz kutbay o’nun hayatında çok önemli bir yer edinir. sufi müziği o’nun müziğinin temel taşı olur. daha sonraları müziğe karşı alternatif bakış açılarıyla tanınmış müzisyenlerle çalışmaya başlar ( ismet siral – klarnet,saksafon, burhan tonguç – davul ) farklı tarzda soundlarla tanışan tekbilek, zihninde sürekli olarak büyüttüğü ve adına “sabır ağacı” dediği müziğini daha da zenginleştirmeye ve gelecekte dünya çapında saygın bir müzisyen ve virtüöz olarak tanınmasını sağlayacak olan soundunu yaratmaya başlar. 1971’de 20 yaşındayken türk klasik folklor grubunun bir üyesi olarak ilk defa amerika’ya adım atar ve sevgi ağacı da bambaşka bir yönde gelişme yoluna girer.

    türkiye’ye askerlik görevini yapmak için geri dönen tekbilek, 1976 yılında amerika’ya dönerek oraya yerleşir. orada müzik çalışmalarına devam eden sanatçı ortadoğu kökenli müzisyenlerle beraber kurduğu orkestra ile çeşitli kulüplerde çalmaya başlar. zorlu geçen yılların ardından, 1988 tarihinde ünlü prodüktör brian keane ile tanışmasıyla tüm yaşantısı değişir.

    new york metropolitan museum of art’ta sergilenecek olan “muhteşem süleyman” sergisi ve filmi için keane ile birlikte çalışmaya başlayan tekbilek, bu dönemin ardından yayınlayacağı birbirinden başarılı ve kendisini dünya çapında tanınan ve adı saygı ile anılır bir müzisyen olmasını sağlayan on üç muhteşem albümü için önemli ve büyük bir adım atmış olur.

    yine bu tarihten itibaren, doğu ve batı ezgilerini ustaca harmanladığı müziği ve hayat felsefesi ile dünya müzik sahnesinde ağır fakat emin adımlarla ilerleyen tekbilek, kendi albümlerinin yanı sıra, don cherry, karl berger, ginger baker, ofra haza, peter erskine, trilok gurtu, simon shaheen, bill laswell, mike mainieri, michael askill, arto tuncboyaciyan, nusrat fateh ali khan, jai uttal, hossam ramzy ,glen velez başta olmak üzere birçok usta müzisyenle birlikte çalışmalar yapar. böylece, türk müzisyen kimliğiyle adını dünya müzik arenasına altın harflerle yazdırmış olur..

    bağlama, ney, darbuka, zurna, bendir, def gibi enstrümanları virtüöz derecesinde kullanabilen, bütün toplumların kardeşliğini, bütün kültürlerin iç içe olduğunu ve sadeliğin en yüce hayat felsefesi olduğunu insanlara duyurmayı kendisine misyon edinen usta sanatçı, bu hayat felsefesini müziğine de taşımayı çok iyi bilmiş ve geniş kitlelere ulaşmıştır. albümlerinde yunanistan, israil, bulgaristan, iran ve ispanya gibi birçok farklı ülke ve medeniyetten müzisyenlerle çalışan tekbilek; amerika dışında, avustralya, fransa, ispanya, ingiltere, israil ve yunanistan başta olmak üzere birçok kıta ve ülkede verdiği konserlerle hayran kitlesini her gün genişletmiştir. aynı çizgi ve felsefik anlayışla hazırlanmış olmalarına rağmen, yaptığı her albümde farklı soundlar ve farklı ezgileri kendine has yorumuyla sentezleyen müzisyen, bu sayede dünyanın dört bir yanındaki dinleyicilerine, hep farklı tatlar ve farklı keyifler yaşatmıştır. bugüne kadar “spy game (r.redford,b.pitt)” gibi birçok filmde müziklerine yer verilmesi ile çok daha geniş bir müziksever kitlesi; ömer faruk tekbilek’in müziğiyle tanışma şansını elde etmiştir. son albümü alif’i paul simon’ın prodüktörü steve shehan’la birlikte hazırlayan tekbilek, bu albümde yunanistan’ın ünlü seslerinden glykeria ve gitar virtüözü jose antonio rodriguez’e de yer vererek world müzik tarzında eşsiz bir projeye daha imza atmıştır.

    albümleri türkiye’de bugüne kadar toplam 50 bin adetlik satış rakamına ulaşmış olan sanatçı, tüm dünyada çok iyi tanınmasına ve sıkça konser vermesine rağmen anavatanında şu ana kadar 3 konser (ilki;akbank jazz festivali 2001 – ikincisi;borusan filarmoni ork. yeni yıl karşılama konseri aralık-2003) vererek izleyenlerin damağında tekrar tadılması gereken bir lezzet olarak kalmış ve izleyememiş olanların da sabırsızlıkla beklediği isimlerin en başında gelir olmuştur. son olarak istanbul “solar beach” sezon açılışı vesilesiyle 4000 kişilik bir izleyici kitlesine kendi orkestrası ile unutulmaz bir konser vermiştir. geçtiğimiz yıl mayıs ayında düzenlenen forum istanbul 2003’ün “yurtdışındaki başarı öykülerimiz” toplantısına davet edilen tekbilek, ortaya koyduğu “anadolu kültürümüzü” bire bir yansıtan dünya görüşü ve fikirleriyle büyük hayranlık uyandırmıştır. "
    ...
  • çukurovalı müzisyen, neyzen, sufi.

    türk müziğinin her türünü mükemmel düzenlemeler yaparak, özellikle üflemeli çalgılar eşliğinde başarılı bir şekilde icra etmektedir.

    ancak dehasını asıl konuşturduğu alan ise neydir. bu adamın ney üflerken yavaş yavaş sakin sakin kanatlanır, bulutların üzerinden dünya'ya, her şeye yukarıdan bakar, sonra usul usul normal akışa dönersiniz. huzur kaynağıdır.

    şahsen benim için ömer faruk tekbilek ney, kaval, zurna, hatta düdük çalarak gezdiği sürece fare gibi köyden köye takip edilesi bir adamdır.
  • 8 dakikaya varan "i love you" adlı eseri, insanda bir insanı sevmenin sözsüz ifadesinin şahikası duygusu uyandıran besteci.mestedici.
  • why adlı eserini dinlemeden güne başlayamadığım büyük üstad.

    http://www.youtube.com/watch?v=zmvkq0fmbdu

    bütün eserleri birer şaheserdir aslında ama her insanın bir gözbebeği oluyor.
hesabın var mı? giriş yap