• bu ilaç hakkında dedem, kuzenimin "bağımlılık yapıyor" sözü üzerine "ne bağımlılığı kızım, ben 25 senedir kullanıyorum" demişti. ki kendisi doktordur hehe.
  • çocukluğumdan beri düzenli olarak kullanıyorum. bir bağımlılığını görmedim.
  • ilk defa kullandım bugün ama burnu biraz fazla mı açıyor ne... sanki burnum yokmuş da direk akciğer kendi kendine hava çekiyor gibi hissediyorum. gereğinden fazla oksijen aldığımı sanıyorum. bir de günde üç defa diyor.
  • bir kaç gün önce burun spreyi formunu kulağına sıkan bir hastayla karşılaştığım ilaç. orta kulak iltihabı nedeniyle yazıldığı için kulağına sıkacağını sanmış gariban. tabletleri de kulağına sokmasından korkup otoskop ile inceledim. uzun zamandır böyle açık ve temiz bir kulakla karşılaşmamıştım. komplikasyon yaratmayan allah yaratmıyor vesselam.
  • gayrıresmi kullanma talimatı şöyledir:

    1) başını arkaya yasla

    2) otrivine şişeciğini eline al, kapağını tek elle aç

    3) geçen sefer fazla sağlam kapattığını fark edip kalk, iki elle açmaya çalış

    4) başını arkaya yasla

    5) otrivine şişeciğinin ucunu burnuna yaklaştır, yaklaştır, burun deliğinin ortasına baksın ama değmesin (yavaş, acele etmeden)

    6) hafifçe sık, bir damla, iki damla, üç damla otrivine burnuna aksın

    7) dikkat et taşmasın, burnunun yanından küçük bir derecik olarak gözüne girmesin (acıtır)

    8) şişeyi sıkılı halde tutarken burnundan dışarı çıkart. daha fazla sıkma yoksa fazla gelir, parmaklarını gevşetme, yoksa temizlemesi gereken maddenin bir kısmı burundan şişeye aktarılabilir, aman dikkat

    9) öbür burun deliğin için aynı işlemleri (5-8 arası) tekrarla

    10) öyle bekle. kafan arkaya yaslı, bir elinde otrivine şişeciği, öbüründe kapak. kapağı kapatmaya çalışma, yoksa düşürürsün ya da kafanı kaldırmak zorunda kalırsın o zaman da dışarı akar içinde ne var ne yoksa (öyk)

    11) mal mal bekle

    12) beş altı saniye sonra (burnunun tıkanıklık derecesine göre uzayabilir bu) genzinde bir ıslaklık ve çamaşır suyu tadı hissedeceksin. hissettin mi? tamam o zaman kafanı yavaş yavaş kaldırabilirsin

    13) şişeyi kapat, otrivine uçmasın ziyan olmasın

    14) yeni burnun kullanıma hazırdır, koku duyusu kaybı (aşırı durumlar hariç) geçicidir, güle güle kokla nefes al...

    15) ertesi gece baştan başla
  • deviyasyon ve tikaniklik kombinasyonundan muzdarip bunyeleri rahat ettirmekten daha oteye gider bu otrivine nanesi, oyle ki burnunuzu hic bu denli rahat hissetmemissinizdir, hic bu kadar rahat nefes almamissinizdir --daha once defalarca kullanmis da olsaniz benzer bir duygu yasatir her seferinde otrivine. kullandiktan sonra bir anlik bir duraksama yasatir; ardindan gelen ferahlama hissi power overwhelming dedirten* cinstendir. burnunuzdan hava alabildiginizi farketmenizin verdigi cosku ile bu yeni supergucunuzu test etmek icin hizli hizli nefes alip verip, akabinde ugradiginiz hiperventilasyonun da etkisiyle dunyanin ne kadar guzel oldugunu dusunurken genizden süzülerek gelen bogaz kurulugu, kirkh diye bogaziniza (zaten bogaz kurulugunu gözde tecrube etmek epey ilginc bir fizyolojik fenomen olurdu) yapisir, siner. bardak bardak ictiginiz sulara ragmen bogaziniz uzun sure kuru, yapis yapis kalir, sinek kagidina doner.

    bize dunyalari vadeder otrivine, fakat kapagi cevirdiginiz anda mukozanizla imzalamis oldugunuz kontrat, burnunuzda yuksek hassasiyet ve (en azindan kendimde gozlemledigim kadariyla) gecici koku duyusu kaybi gibi maddeleri de icermektedir; ustelik bu mel'un maddeler prospektus yazilarindan daha ufak fontlarda yazilmamistir. buna ragmen her defasinda da otrivine'in cagrisina kapilir, bir sikintidan baska bir sikintiya atlar ademoglu, kontrat olsun prospektus olsun okumama aliskaniligindan oturu olsa gerek. novartis ise pelerininin altindan keci sakalini pis pis sivazlamaktadir; modern kimyanin, dunyadaki butun zevkleri tattirmak gibi iddiali bir talebin yerine sak diye parmak kadar bir plastik sise koymus oldugu gerceginden oturu az miktarda hayretle karisik bir sevinc hali, zalimce bir zafer duygusu icerisindedir, muzaffer bir kumandan edasindadir. mephisto bu gelismeler karsisinda bozum bozum olmus, cekildigi bir sahil kasabasinda kendini resim yapmaya adamistir.

    nasil isler bu otrivine peki? soyle, aktif maddesi tutup kilcal damarlarin alfa reseptorlerine yapisir, zaten su kadarcicik capi olan damarlarinizi iyiden iyiye buzusturur,daraltir. kilcallardan gecen kan miktariyla birlikte burun dokusuna ulasan sivi miktari da azalir, bu vesileyle burnun icinde kalahari yazi ekolojisi yakalanir.

    birakmasi zordur, burnunuzun inatciligina karsi tavir alip tikanikliginiza ragmen bozustugunuz burnunuzdan nefes almaya calismali, dayanamayacak gibi oldugunuzda burnunuza karsi daha sevecen davranan dekonjestanlara yonelmelisiniz. burnu nemli tutmak rahatlamaniz icin onemlidir, verin kendinizi serum fizyolojiğe, verin kendinizi buhara. eminim ki hersey bittiginde otrivine'in yuzune bakmak istemeyeceksiniz, bu illeti vucudunuzdan atarak yepyeni bir hayata kucak acacaksiniz (mavi renkli otrivine'i biraktim bileklikleri eczanelerde, subelerimizde ve kisa bir sure sonra kayit disi ekonominin kaldirima serili dunyasinda! tukenecegi yok, bol bol alin, ese dosta kontra-ilac promosyonu olarak dagitin). sisede kalan ilaci ise eve giren essek ebatli sineklere ve arilara tatbik edebilir, biraz bekledikten sonra hayvanin lesini kagit marifetiyle pencereden atabilirsiniz (hic acimaniz yoksa sayet..)
  • ne zamandır hakkında uzun bir yazı yazmak istiyordum, bugüne kısmetmiş. öncelikle yazıyı okumadan şuna bi tıkla sayın okuyucu
    sayın kaderdaşım. melodi ruhunu yumuşatsın, beyninin sana oynadığı oyunu da sözlerini dinleyerek çöz. (şarkı çok lame kabul ediyorum. affola)

    öncelikle otrivine nedir, ne değildir ondan başlayalım. otrivine bir burun açıcı sprey. bu kadar basit. kimler otrivin kullanabilir? herkes. nedir peki bunu bu kadar büyülü kılan? burnu açması. işte zurnanın zırt dediği yer de burasıdır. burnu açması. alerjik rinit hastalarının, sinüzit hastalarının ve burnunda eğrilik olanların ve bunların dışında kalan insanların arasındaki farktır otrivine. o fark da senin bağımlılığını anlayamamalarını sağlar. sağlıklı bir burun görevini tam anlamı ile yerine getirirken, bizim gibi kara koyunların burunları genellikle bürokrat gibi çalışır. otrivine de bize bu bürokrat götünü ortadan kaldırıp, direkt ciğerlerimizden nefes almamızı sağlar. fakat otrivine ve türevlerinin görevi 2-3 günlük akut kullanımda esastır. yani sonrasında gerçek yüzünü göstermeye başlar. ilk zamanlarda hikaye gayet iyidir. bir tüp 2 hafta kadar gider. zaten 5 tldir tüpü ve reçetesizdir. ayrıca doktor, eczacılar benden iyi mi bilecek? ben nefes alamıyorum ve hayatımda hiç olmadığı kadar iyi nefes alabiliyorum. iyiyim ben böyle. haklı valla. ben de öyle dedim. nefis nefesler aldım. yıllarca otrivin, nasic, olynth, otriven, otrivine (her ülkede ayrı adla satılıyor bu otrivine), illiadin, siksaljin, wd40 kullandım. fades out...

    neden peki? neden durmadın ki? ben niye durmuyorum? bu kadar basit bir şey nasıl bağımlılık yapar ki?

    nedeni çok basit. nefes alabilmek, rahat uyuyabilmek, huzura erişmek, nirvanaya ulaşmak, daha iyi bir insan olmak. inanmıyorsan bana sprey bağımlısı arkadaşının spreyini al ve onu 2-3 saat spreysiz bırak. bütün yaşam kalitesinin içine ediyor burun tıkanıklığı. işin saçma kısmı da şu. aslında tıkalı dediğimiz burunlar %60-80 arası görevini yerine getiren burunlar. fakat otrivine bunları öyle bir açıyor ki, kişi kurtulduğunu zannediyor. kurtuluyor da geçici olarak. fakat otrivine türevleri bir haftadan sonra burnun bütün yapısını mahvetmeye başlıyor. başta söylediğim 2 haftalık süreç, 1 haftaya, uzun kullanımlarda 2 güne kadar düşüyor ve bununla paralel olarak da burnun paf ihtiyacı artıyor, ama tahribat yükseldiği için pafflar kesmiyor. hop girdik mi döngüye.

    peki nasıl böyle devam ediyorsun hayatına?

    öncelikle nasıl başladığımı anlatayım. 14-15 yaşlarında tullio fenomeni adlı bir hastalık geçirdim, aslında geçirmedim hala muzdaribim de, ilk atağını o zaman yaşamıştım. liseliler bilmez, gerçi üniversiteliler de bilmez belki, ama hatırlarlar. doksanlar metal yılları idi. metalci misin asitçi misin diye sorardı birbirine millet. biz asidin ne olduğunu bilmezdik, nerden bilicen ki? metalciydik işte. iron maiden tişörtlerinden falan korkardım çocukken öyle abuk zamanlar. bırak interneti daha cep telefonu yok. elektronik malzeme yurtdışından geliyor (gerçi hala öyle ya). ben de ergen metalci olarak devam ediyordum hayatıma. ne olduysa bir gün okula giderken dream theater dinlerken, ki hiç unutmam hande vermişti awake albümünü, bam diye bir ses duydum kulağımda ve başım dönmeye başladı, istifra ettim. eve koştum. kova kova kusuyorum yerimden kalkamıyorum. zaten iğrenç diş telleri falan takmışım, nefret ediyorum doktorlardan. yardır hastanelere. istanbul da milyon tane kulak burun boğazcı, dahiliyeci, hariciyeci, profesör, bok püsür tomografi, mr, kan testleri... yazı almanya ya otobüsle gitmek zorunda kalmak. bulunamadı bir türlü neyim olduğu. sonunda cevval bir doktor açtı vademecumu sende dedi şu şu var. özür dilerim, böyle bir hastalık milyonda bir olur, ilk defa görüyorum dedi. e dedik nedir tedavisi? yok. ee? öle. nolcak? beklicen. sesten kaçıcan, dağa çıkamazsın, suya dalamazsın, uçağa binemezsin! eee? aaaa? ama? ve esnada demoklesin kılıcı indi beynime ve dedi kulaklıkla müzik dinlemek kesinlikle yasak!!! oracıkta ölecektim. yemin ederim ölecektim. gitar çalıyordum, müzik hayatımdı. tek besin kaynağım, küçük dünyamın yegane anahtarıydı. müzik bitmişti benim için, fakat yeni bir kapı açılıyordu. dedi ki başka doktor, senin burnunda eğrilik var, kolum kadar polipler var ameliyat olman lazım. annem peki ameliyatın bu kulak sorununa bir yararı olur mu? adam yamuldu, e tabi kulağa da hava gideceği için...

    ve şeytan beni otrivine ile tanıştırdı. bunu kullan biraz dedi. şerefsiz doktor beni çok pis ketenpereye getirmişti. hamlesini gördüm ve hayır dedim. olmayacağım ameliyat, ama ne tatlı nefes alıyordum. ailede doktor fazlası vardı. hepsinden otrivine türevleri alıyordum, abuk subuk hastane işi şeyler, garip sprey kafaları vs. ama tabi 2 hafta kullanıyordum, belki bir ay kullanmıyordum.

    unuttum gitti öyle. şeytan asla unutmaz! bisikletim çalınmıştı. hasta olmuştum üstüne de. doktora gittim. nasenspray dedi. ok dedim. aber nicht länger als 3 tage * peki dedim. deliler gibi spor yapıyordum. spordan sonra ihtiyacım olmuyordu ama deliler gibi de sigara içiyordum. sigara içince de deliler gibi tıkanıyordu burnum. hop loopa girdik tekrar. almanya da bunların damla olarak 15 mgı satılıyordu 5 euro kadar fiyatla. tembelliğim tutarsa bir de nöbetçi eczane ücreti olarak 5 euro ödüyodum. parası değil ama, almanya da ilaç almak burdaki gibi değil. sürekli eczacılar ağzıma sıçıyordu bağımlı oldun diye. ehi amelyat olucam ben diyodum napim. sonra düşündüm, siktir olup gidim ameliyat olim dedim. aok. günü ayarladık, kliniğe yatıcam. korktum gitmedim. loopa devam ettim. sonunda dayanadım tekrar gittim doktora. herif bir sıçtı ağzıma nerdesin lan sen, nasıl gelmezsin, neden haber vermedin diye?!! eki uhm korktum dedim. şöyle baktı bi bana öğrencisiniz ya dedi. ehi dedim. hastaneye yattım. gece 12 den sonra sigara, yemek, su herşey yasak. cebimden çıkardım otrivinei, kullanmicam lan dedim. attım çöpe dedim. sabaha kadar uyuyamadım amk. başım ağrıyor, göğsüm sıkışıyor, ajitasyonun dibine vuruyorum, vakit geçmiyor, açıyorum laptoptan battle for the middle earth oynuyorum. sıkılıyorum, uzaklara bakıyorum, gurbet diyorum, yalnızım diyorum. görücen halimi drogsuz fixer gibiyim. sabah oluyor, kilotlu çorabımı, önlüğümü giyiyorum, hemşire eski alman milli takımında gülleci, bakıyorum ulan diyorum bu karı 50 sene önce yaşasa yahudileri maşayla çeken o alman ssi gibi olurdu diyorum, bütün hemşire fantazilerim o gün bitiyor. şu ilacı al diyor, saat 07:00 da gidicez. tek başınasın sen, eşyalarını dolaba koyarsın, anahtarı da bana verirsin diyor. ilaca bakıyorum o harfinden daha küçük. atıyorum ağzıma. saat 19:30 sularında uyandırıyorlar. benzodiazepin uçuruyormuş, çok eğlenecekmişim aslında, ama ben hemen uyumuşum dedi hemşire. hapçı mı gülleci mi, ssi mi çözemedim. bok gibi geçen 5 gün. hastanede 1 hafta kaldım toplamda. türkiye de 15 dakikada paketliyorlar eve. neyse. ameliyat sonrası 1 ay çok zorlandım. sonra geçti. amk doktoru dedi ki sağ tarafta çok küçük bir yer kalmış. istersem hemen onu da alabilir mişiz...

    türkiye ye geri döndüm. yıllar sonra hava değişimi, istanbul un berbat havası.. = otrivine...

    askere gittim. nizamiyede kontrol ettikleri gün çantamda 25 tane otrivine buldular. hepsine el koydular. kurtuldum mu? evet:) emir demiri kesermiş.

    uzatmak istemiyorum. askerden geldim. grip oldum. otrivine...

    -münih, ostbahnhof, disko çıkışı, one night stand çok yakın. hormonlar uçuşuyor her yerde ve o hormonlar benim nöbetçi eczane aramamla ara sokaklara kaçarak benden uzaklaşıyor.

    -bodrum, anasının nihakında nöbetçi eczane araması, kafamız çok güzel.

    -antalya, olimpos, dağlara otriviiine diye haykırmam

    - tayland, kohphangan otrivine 50 tl ödemem

    -hong kong da otrivine satmamaları

    -fransa da eczacı ile kavga etmem

    -almanya, isviçre, avusturya sınırının tam ortasında otrivini göle düşürmem

    -iş görüşmesi öncesi otrivinin bitmesi

    -her yerde otrivini fazla aldığını anladığında seni fişleyen eczacılar

    -taşak geçen, senden bıkan arkadaşlar

    milyon tane örneği var. ama nefes alabiliyorum!!!!

    okuyucu, buraya kadar okuduysan bunun bir de sonu olacağını biliyorsun. foto

    evet bakın nasıl ajite ettim di mi? :)

    işte bu hastalığın adı rhinitis medicamentosadır. yani bildiğin otrivin bağımlılığı. şimdi gelelim bundan kurtulmak için yapılabileceklere. hikayesine hemen gireyim. geçenlerde levent teki nöbetçi eczanenin aslında 4 leventte olduğunu anlamamla (bunlar hep olur, hep olacaktır) rotayı mecidiyeköyde fiksledik. indim. artık isimsiz bağımlılar grubundaki kişiler gibi rahatım ne de olsa. otrivin istedim. gece geldi, başladı gene bağımlılar gelmeye dedi. hehe dedim normal. kurtulmak ister misin? dedi. tabi neden olmasın dedim. bir tane merhem vereceğim, onu geceleri burnunun içine sür dedi o kadar dedi. yılların kaşarıyım tabi, biraz dalga ile yaklaştım, ama aldım da merhemi. önce bir garip geldi burnuma. pafçı adama ters merhem. düzenli kullanınca otrivine isteğimi günde iki paffa kadar indirdi. tabi bahar dönemi dolasıyı ile nasonex ile destekledim. bir haftada, okuyucu bir haftada geçti ya la? benimki loop bağımlılığı tabi. yani mukoza sikertmesi sonucu oluşan rhinitis medicamentosa. ameliyat sonrası bir şey değişmedi yani. işte o tarif:

    rinopanteina + nasonex + otrivne

    champix gibi otrivinei rahat olduğunda bırakıyorsun. merhemi sabah akşam güzelce sür. ver nasonexi ilk hafta 2 paf, sonra 1 paf olarak. öyle rahatlayacaksın ki bağımlı kardeşim, hatta belli mi olur bırakırsın bile? :)

    editlicem entryyi, işim var. iki saattir yazı yazıyorum.
  • 5 günden fazla kullanılmaması gereken burun spreyi. "yok bana bir şey olmaz, ben kullanırım aga" diyene tek diyeceğim şudur: götüyle inatlaşan donuna sıçar.

    dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım...

    burun mukozası denilen örtü, üstte (burun iç boşluğu tarafında) silindirik epitel hücresi katmanından ve altındaki bağ dokusundan oluşur. bu bağ dokusunun içinde küçük damarlardan oluşan bir ağ mevcuttur. bu damarların duvarları bazı uyarılara gevşeme - kasılma yanıtı verir. kabaca mukoza altı damarları kasıldığında damar dışına çıkan sıvı miktarı (yani ödem) azalır. böylece mukoza hacmi küçülür, büzüşür ve nefes almak kolaylaşır.

    bu otrivin denen ilacın etken maddesi ksilometazolindir. burun mukozasındaki damarların çeperindeki düz kasları kasar ve damarların büzüşmesine neden olarak yukarıda tariflenen rahatlatıcı etkiyi ortaya çıkartır. ksilometazolin, damar çevresindeki kas hücrelerinin zarında bulunan alfa adrenalin reseptörlerine bağlanrak "ben adrenalin gibi bir şeyim, haydi kasıl!!" mesajı vermek suretiyle bu işi yapar. ama fizyoloji denen şey bir denge meselesidir. 4-5 günden daha uzun süre boyunca devamlı ksilometazoline maruz kalan damar düz kası hücreleri artık der ki "madem bünyede bu kadar adrenalin var, ben bu reseptörlerin sayısını azaltayım bari". o durumda iki şey olur: 1- otrivin artık işe yaramaz, 2- damar düz kası artık hep olduğundan daha gevşek hale gelir ve bu gevşeklik geri döndürülemez. çünkü artık hücre yüzeyinde alfa adrenerjik reseptör yoktur. böylece 7 gün öncesinden daha tıkanık ve siksen açılmayan bir buruna sahip olursunuz bu duruma rinitis medicamentosa yani "ilaca bağlı saman nezlesi" denir.

    bir de 3 gün kullanıp arada 3-4 gün dinlendirerek aylar-yıllar boyu bu spreyi kullanmak var. orada da devamlı kasılı kalan damarlar nedeniyle mukoza ve kıkırdak dokusunun beslenmesinin bozulması ve dokunun harap olması gibi bir risk söz konusu. aynı doku harabiyeti riski burundaki koku reseptörleri için de mevcut. yavuklunuzun kokusunu alamaz olursunuz. bok edersiniz yani. bombok edersiniz.

    burun açmak için hafif yoğun tuzlu su spreyleri de mevcuttur. uzun süreli kullanım gereksiniminde bu iki ilaç dönüşümlü kullanılabilir (tuzlu su ağırlıklı olacak şekilde). doktorunuza başvurunuz, önerilerini tutunuz. gerizekalılık ve cahillik yapmayınız. hele ki " beş günden fazla kullanmayın diyorsunuz ama ben çok özel bir insanım, kullanırım" triplerine girmeyiniz.

    gerizekalılık ve cahillik yapmayınız demiş miydim?
  • burnu öyle açmaktadır ki, delikten içeri fil yollasanız beyne kadar gidecekmiş gibi gelir insana.
    evet, çok pis abartırım.
hesabın var mı? giriş yap