• paul verlaine (1844-1896) fransiz sembolist ve dekadan siirinin en onemli isimlerinden biridir. enteresan bir hayat surmustur. ailenin tek cocugu olan verlaine paris’te egitim gormustur. 14 yasindayken baudelaire’in “les fleurs du mal”ini okumus, etkilenmis, ve bu etkilesimi kendi siirlerine yansitmistir. siirde muzige cok onem vermistir. genclik yillarinda leconte de lisle, théodore de banville, louis xavier de ricard, catulle mendès ve françois cippéeparnasya gibi parnasyen sairlerle dostluk kurmus, kafelerde absintin dibine vurmustur. ilk siir kitabi "poemes sturniens" 1866’da, ikincisi “fetes galantes”i 1869’da yayimlamistir.

    escinsel egilimleri oldugu halde 1870 yilinda 16 yasindaki mathilde mauté de fleurville ile evlenmistir. bu evliligin verlaine’in o zamanki sevgilisi lucien viotti’yi intihara surukledigi, evlenme sebebinin ise mathilde’in verlaine’i hamile olduguna inandirdigi dedikodular arasindadir.

    mathilde’le evlenmis olsa da verlaine’in sevdigi tek kadin evli ve bir cocuk sahibi kuzeni elise’dir. elise ikinci cocugunun dogumu sirasinda olmustur. “fetes galantes” elise’in olumunden sonra yayimlanir.

    verlaine’in hayati 1871’de arthur rimbaud’dan aldigi bir mektupla degisir. rimbaud mektubunda sair olmak istedigini, kucuk bir kasabaya sikisip kaldigini, ailesinin maddi durumunun kotu oldugunu, vs vs yazarak bir nevi kendini acindirir ve verlaine’e birkac siirini gonderir (“les effares”, “accroupissements”, “les douaniers”, “le coeur vole” ve “les assis”). rimbaud, verlaine’den gelecek cevabi beklemeden bir iki gun icerisinde baska siirleriyle beraber bir mektup daha gonderir.

    verlaine ve mathilde, verlaine yazdiklariyla gecimini zor sagladigi icin mathilde’in ailesiyle yasamaktadirlar, ve verlaine rimbaud’yu paris’e mathilde’in ailesinin evine davet eder. tamamen bir hayir isidir. fakir yetenekli bir saire yardim ediyorlardir.

    rimbaud’nun gelisiyle beraber iki sair firtinali bir iliski yasarlar. iki yil boyunca bruksel-fransa-ingiltere arasinda zor, siddete megilli, paraya muhtac bir hayat surerler. verlaine-rimbaud iliskisi 12 temmuz 1873’te, verlaine’nin rimbaud’yu kolundan vurmasiyla sona erer. sonrasinda verlaine iki yil hapis yatar. hemen hemen her dekadan gibi kendini dine, roma katolikligine verir. hapisteyken “romances sans paroles”u (1874) yazar. rimbaud memleketine doner, bir bakima verlaine’le iliskisini anlattigi “cehennemde bir mevsim”i yazar ve edebiyati birakip once avrupa ve akdeniz cevresinde seyahat edip, sonrasinda afrika’ya ticaret yapmaya gider. ikili bir daha hic gorusmez.

    verlaine, hapisten ciktiktan sonra once fransizca ogretmek uzere ingiltere’ye gider. paris’e 1877’de doner. verlaine’in bu donemdeki hayatina iflaslar, siddet egilimleri, alkoliklik, hastaneler ve hapishaneler damgasini vurur. tum kazandiklarini iki hayat kadinina ve arada sirada hirsizlik yapan escinsel bibi-la-puree’ye harcar. bu donemde hayat tarzi dikkat ceker ve begeni toplar, bunun sonucu olarak erken donem yapitlari tekrar kesfedilir: 1894’te “sairlerin prensi” secilir. 52 yasinda paris’te, 8 ocak 1896’da hayata tum sohretine ragmen yoksulluk icinde veda eder.

    yazarin eserleri ve yayimlandigi yillar soyle:

    * poèmes saturniens (1866)
    * les amies (1867)
    * fêtes galantes (1869)
    * la bonne chanson (1870)
    * romances sans paroles (1874)
    * sagesse (1880)
    * les poètes maudits (1884)
    * jadis et naguère (1884)
    * amour (1888)
    * parallèlement (1889)
    * dédicaces (1890)
    * femmes (1890)
    * hombres (1891)
    * bonheur (1891)
    * mes hôpitaux (1891)
    * chansons pour elle (1891)
    * liturgies intimes (1892)
    * mes prisons (1893)
    * élégies (1893)
    * odes en son honneur (1893)
    * dans les limbes (1894)
    * épigrammes (1894)
    * confessions (1895)
  • adam iyi ki türk değilmiş. fransızlar yatakta ne yaptığı ile uğraşmamış adamı ulusal şair ilan etmişler, bağırlarına basmışlar
  • paul verlaine'nın en güzel şiirlerinden biridir:

    gök öyle mavi

    gök öyle mavi, öyle durgun,
    damlar üzerinde!
    yeşil bir dal sallana dursun,
    damlar üzerinde!

    ürpertip gökyüzünü birden,
    bir çan tın tın eder.
    bir kuştur şu ağaçta öten;
    türküsünü söyler.

    işte hayat! aç gözünü gör;
    bak ne kadar sade.
    her günkü sâkin gürültüdür,
    şehirden gelmekte.

    ey sen ki durmadan ağlarsın,
    döversin dizini;
    gel söyle bakalım ne yaptın,
    n'ettin gençliğini? *
  • sevgilisi rimbaud'yu yaralamaktan dolayı hapis yattığı sırada görüştüğü rahip verlaine'e iyi gelir, günah çıkardıkça tanrı sevgisiyle dolar.

    hapisten çıkınca tanrı'nın sevgisinin unutturamadığı, yaraladığı sevgilisiyle stuttgart'ta buluşurlar.

    buluştuklarında verlaine, rimbaud'yu dine çağırırken kendisi yeni vaftiz olmuş haliyle tekrar ateist rimbaud'nun günaha çağrısına uyar.

    beraber gece boyu içerler. işte bu iki dev şairin bir masada karşılıklı içtikleri bu akşamın resmi çizilsin isterdim.

    gerçi sonrasında sopalarla birbirlerine girmeleri, rimbaud'nun verlaine'i neckar nehri'nin kıyısında kanlar içinde bırakması da resmedilmeye değecek kadar epik.

    yine de bir tabloda ilk sahnenin resmedildiğini başka bir hazla hayal ediyorum.

    tanrı sevgisine davet eden verlaine'in tanrı'yı yeniden terk etmesi, tanrının da sopasını rimbaud'ya vermesi, sabaha bırakmadan verlaine'i cezalandırması.

    hem hüzünleniyorum hem ağız dolusu kahkaha atıyorum dirençsizliğin billurlaşmış bu haline.
  • ona dair bir anımı nakletmeden geçmek istemediğim büyük şair:
    lise yıllarında, bir fransızca dersinde tüm sınıf pineklemekte ve kadın ve dahi fransız olan fransızca öğretmenimiz, bize verlaine anlatmaya çalışmakta lakin bir türlü muvaffak olamamaktadır. öğretmenlik hususunda cevval ve mahir olan hocamız, avazı çıktığı kadar bağırarak şöyle der:
    "verlaine était homosexuel- verlaine eşcinseldi"
    dersin devamında hiçbir öğrenci, kadının ağzından çıkan bir sözcüğü bile kaçırmaz.
  • fransız sembolistlerinden eugène carrière'in 1891'de yaptığı verlaine portresi: görsel

    büyük sembolistin şiirindeki imgeler bir sis bulutunun ardına gizlenmiş gibidir. ebedi lezzeti yüzeyde değil derinlerdedir. resimde de kısmen flu bir görüntünün içinden bakıyor dünyaya, tıpkı o kolay ele geçmez nadide şiirleri gibi.
  • felix vallotton -- verlaine'in portresi, 1902: görsel
  • 1873’te brüksel’de, duygusal bir kriz anındaki bir kavga sırasında kendisinden ayrılmak isteyen rimbaud’a ateş ederek yaraladı ve iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. 1880 yılında yayımlanan ‘usluluk’ şiirleri, bu katolik döneminin duygusal arayışlarını dile getirir. 1875’te hapisten çıktıktan sonra bir süre tam bir rahip yaşamı sürdürdüyse de, daha sonra stuttgart’a rimbaud’yu görmeye gitti. ünlü bir şair olmuştu ama son yıllarını kira odalarında, akıl hastanelerinde, yalnızlık ve yokluk içinde geçirdi. şiiri, daha önceki dönemlerindeki gücünü kaybetmiş olsa da, yazmayı sürdürdü. 8 haziran 1896 yılında ölen şair, şiirlerinde değişik ölçüler kullanarak ölçüde tekdüzeliği bozdu, durakları kaldırdı, özgür dizenin ve serbest şiirin kuruluşunu hazırladı.
  • hüzün yüklü, acılı, kanatları kopmuş bir kuş gibi boş yere çırpınan şair, büyülü şiirlerin prensi.
  • "19. yüzyılda paul verlaine'inki gibi bir yaşamı anımsamak yeter; deklase olmuş bu alkolik, en dibe vurduğu zamanlarda bile paris hastanelerinde, onu en kötünün ortasında en kötüden koruyan dostane ve anlayışlı hekimler bulabilmişti. bugün böyle bir şey düşünülemez. öyle hekimler,öyle dostane insanlar olmadığından değil; yönetilen dünyada insancıllık, herkesin herkesi düşünmesi olarak, belirli bir anlamda kat kat artmıştır. ancak, tahminen bu hekimlerin, idarecileri nezdinde, serseri dehayı barındırma, onurlandırma, aşağılanmasını önleme yetkileri yoktur. bunun yerine, ona bir sosyal hizmet nesnesi gözüyle bakılacak, onunla ilgilenilecek, özenle bakılıp beslenecektir; elbette, ama kesinlikle deklase olmuş, toplum dışına itilmiş verlaine'in üretimi için ne kadar uygun olduğu kuşku götürür de olsa, kendi yaşam tarzından ve böylelikle tahminen bir zamanlar dünyaya geliş amacı olarak hissettiği şeyden, kendini ifade etme olanağından da kopartılacaktır. toplum için yararlı çalışma kavramı bütünleşik toplumsallaştırmadan ayrılamaz; bir tek bu toplumsallaşmayı olumsuzlamakla yararlılık gösterenlere de, zorunlu olarak bu kavram sunulacaktır ve kurtarılmanın, kurtarılan için bir nimete dönüşmesi zordur." theodor w. adorno - kültür ve yönetim 'kultur und verwaltung'
hesabın var mı? giriş yap