• fizikçi,matematikçi,kimyacı,jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır.birden yağmur bastırır.hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar.ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır.hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır.soba yerden 1 m. kadar yukarıda, altındaki dizili taşların üzerindedir. sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.
    kimyacı,"adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış".
    fizikçi,"adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş".
    jeolog,"burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir depremde sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış".
    matematikçi,"sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış".
    antropolog,"adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş".
    bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar.adam cevap verir:
    "boru yetmedi."
  • biraz dikkatli olursanız hayatı kolaylaştırdığını görebilirsiniz bence bunun..
    gecenlerde 2 saatlik şehirlerarası bir otobüs yolculuğundayım, en arka koltuklarda..yanımızda 2 genç kız oturmakta şimdi anlatmaya üşendiğim bir nedenden dolayı otobüste kaç koltuk olduğunu saymak istedi kızlardan biri sonra da ayağa kalkıp tek tek saymaya başladı, sonra karıştırdı sayamadı oturdu yerine tekrar. oysa koltuk numarasına bakması yeterliydi zira en arkadaydık, böyle işte..
  • az zeka ile çok iş başarma yeteneğine halk arasında verilen ad.
  • inanılmaz tezahürleri olabiliyor bazen. gerçekmidir bilmiyorum ama, şöyle bir hikaye varmış:

    adamın birisi metresini telefona "batarya zayıf" olarak kaydetmiş. evdeyken ve telefonun başındayken metresi ararsa ekranda "batarya zayıf" yazısını gören karısı telefonu şarja takıyormuş. geldiğinde telefonu şarja takılı bulan adamda durumu anlıyor tabi.
  • her zaman söylemişimdir; anaokulu temel eğitimin en önemli parçası. gerek anaokullarının sağlıksız koşulları, gerek annemin 'hayatta kimseye güvenme' felsefesinden ötürü anaokuluna gidemedim ben. hayır yani 24 yaşındayım, şu yaşıma kadar, ne hayalleri gömmüş, kaç beklentinin üzerine soğuk su içmiş insanım ama; ' hayatta en çok içinde kalan şey ne?' derseniz anaokulu derim. bu yüzdendir ki nerde renkli el işi kağıdı görsem, hipnoz olmuş tavşan gibi bakakalıyorum kağıtlara, makas alıp kesmek, uhuyla yapıştırmak istiyorum... çok istiyorum! neyse işte bu anaokuluna gidememenin yarattığı yaredir ki evde durduk yere icat çıkarıp, ''ben kutu boyıycaam' gibi vahi gelebiliyor arada..

    o gün de cam boyamaya karar vermiştim... bak cam diyorum, yeteneksizlik diyorum...kime diyorum heheeeyy...

    eldeki çerçeve camına şekli çiziyorum...boyasını dengesiz koyduğumdan dolayı bozbulanık iğrenç birşey oluyor tabii, ben de boyayı camın üzerinden silmeye çalışıyorum.. bıçakla! hani kaza geliyorum demezmiş ya; hah bu sefer demeyi bırak bağırdı bile.. önümde cam, elimde bıçak, 31 rekoru kırmaya çalışan ergenler gibi ovalıyorum camı hırt hırt hırt diye..... ve birden camla elimin yekpare olduğunu görüyorum.

    cam işaret parmağımın boğum yerine geçip kalıyor. olayları algılmaya çalışırken çığlığı basıyorum, annem geliyor, 'yok birşey' diyorum yolluyorum onu.. ağzıma bi şeker atıp olası kanşekeri düşme vakasına müdahale ediyorum. balıkağzı gibi açılmış parmağa peçete bastırıp komşudan yarabandı istemeye gidiyorum.

    dikiş lanetinden ölesiye korktuğum için banyoda elime kendi operasyonumu yapmaya karar veriyorum.. malzemeler;

    1 (bir) adet yara bandı

    1 çimdik (bir çimdik) kolonya

    1 tomar (bir tomar) tuvalet kağıdı

    1 (bir) adet ayakkabı bağcığı

    1 (bir) adet göz kalemi

    yarayı güzelce kolonyayla temizleyip yara bandını yapıştırdım. üzerine de bir tomar tuvalet kağıdını sardım. yarık tam oynak eklemde olduğu ve sürekli oynadığı için düz durması gerektiğini düşünüp altına göz kalemi koyup bükülmesini engelledim. göz kalemini de sabit tutmak için ayakkabı bağcığı ile parmağıma bağladım.

    odaya, parmağına ayakkabı bağcığıyla göz kalemi bağlamış bi salak girdiğini görünce annemkahkahayı bastı tabii. yarıktan bahsetmedim, çizik dedim.

    3 hafta boyunca elimde göz kalemiyle gezdim, okula giderken eldiven taktım, banyo yaparken çıkarttığımda ara ara açılıp kanadı. böyle böyle 3 hafta geçtikten sonra deri birbirini tuttu tekrar. deri tuttu, ve acıklı kısım ortaya çıktı; deri yamuk tutmuş!

    şimdi ne zaman sağ işaret parmağımdaki büzüşmüş yamuk parmak boğumumu görsem, dikişten nasıl yırttığım aklıma gelir, pratik zekamla gurur duyar, omzuma bi öpücük kondururum.
  • genelde yokluk ile dogru orantili gelisen bir yetenek.
  • kriz anlarında isabetli karar verme becerisidir.
  • bir başka yansımasını istanbul kartını telefon kabının arkasına koyup otobüslerde hiç cüzdanla filan uğraşmadan kolay bir şekilde geçen kızda gördüğüm zeka türü.
  • robert sternberg’e göre “kime ne söyleyeceğini bilmek, bunu ne zaman söyleyeceğini bilmek ve maksimum etki için bunu nasıl söyleyeceğini bilmek” gibi şeyler içeren zeka türü. bir şeyi onu açıklayamadan da nasıl yapacağınızı bilmekle ilgilidir. genel zeka ile bağıntısız bir ilişkileri vardır: birinin varlığı diğerinin varlığını gerekli kılmaz. analitik zekanız çok yüksek, pratik zekanız ise çok düşük ya da pratik zekanız çok yüksek, analitik zekanız ise biraz düşük olabilir ya da her ikisi de yüksek olabilir.

    konuşarak cinayetten beraat etmenize bile yarayabilir. miş.
hesabın var mı? giriş yap