• ölmedi lan, tanrının müzik dinleyesi geldi sadece.
  • huzur içinde yat rick wright...

    henüz iki gün önce echoes'u dinlemişken, sözlükteki dostlar sağolsun backing track olayını daha dün keşfedip comfortably numb kaydı yapmışken gittiğini öğrenmek kedere az da olsa sevinç katıyor, ne mutlu ki geride birşeyler bırakmayı başarabilmiş insanlardan biri oldun. şu yaşta ben, elimde gitarla bir şeyler çalabilmek için kasıyorum senin 30 küsür yıl önce yaptığın müziklere öykünerek.

    şöyle birşeyler karaladım, türkçe'ye çevirsem anlamı kaybolacak, bu şekilde koymayı uygun buldum.

    rest in peace rick wright,
    someday we'll meet at the great gig in the sky,
    listening to the echoes in time,
    burning all our fuel on the interstellar overdrive,
    passing by that scarecrow, right beside that fat old sun, in the summer of 68,
    one of these days, on a pillow of winds, with a fearless expression on my face, i'm going to ask you to speak to me,
    i'll tell you to shine on, you crazy diamond, just as syd did in his time.
    i'd hoped this was just one of my turns, but no, you've really said goodbye blue sky,
    marooned on an island of no music, separate from one another like poles apart,
    silently wish you were coming back to life and wish you were here...

    goodbye cruel world...

    güle güle rick,
    ve bütün o muhteşem şarkılar için teşekkürler...

    gidişiyle eksik pink floyd'u biraz daha eksilten büyük bir müzisyendir.
  • kendi adıma çok önemli bir parçamın bir parçası idi. ayrıca;

    (bkz: tanrı ipod alsın)
  • hani klavyede ilk bastığı nota ile echoes olduğunu anlarsın ve içini bir ürperti alır işte belki de rick wright
    echoes dur.
  • ölümünün üzerinden 3 yıl 3 ay geçmiş. oha...

    bi arkadaşım vardı* ortak zevklere sahip olduğumuz, o anlar beni diye düşünüp mr. richard wright'ın ölüm haberini onunla paylaşayım diye aramıştım, herif dalga geçmişti benle. anlamamıştı. kimsenin rick wright'ı anlamadığı gibi.
  • içi özenle boşaltılan bir kültürün içinde hala echoes yankılanabiliyorsa,
    birkaç aklıbaşında/yarımakıllı adam kendi hakkımızda sormayı dahi akıl edemediğimiz soruların cevaplarını bir ömür boyunca suratımıza haykırıyorsa,
    bir gitarın telleri, bir klavyenin tuşları, bir davulun derisi, her şeyin günlük tüketildiği bu bataklıkta, bir ömür boyu, o ömrü yaşayanlar için bir anlam ifade edebilecek güzellik ve derinlikte müzik üretebiliyorsa,

    bu aklıbaşında/yarımakıllılar hep yaşayacakmış gibi geliyor insana.
    yaptıkları ve bıraktıkları değil, kendileri.
    yaptıkları ve bıraktıkları ile bizden fazla yaşamayı hakediyorlar çünkü.

    meydan saray soytarılarına kalıyor.
  • pink floyd'un klavyecisidir ve grupta hiçbir zaman bu rolde yer alan başka bir üye olmamıştır. içerisinde yer almadığı tek pink floyd albümü the final cut'tır. ama a momentary lapse of reason'da grup üyesi olarak değil, stüdyo müzisyeni olarak ismi yazılmıştır.

    rick wright'ın grubun syd barrett liderliğinde olan başlangıç döneminden 70'li senelere kadar olan süre zarfında, en üretken olduğu zamanlar olduğunu söyleyebiliriz. çünkü 70'li yıllarda roger waters'ın yazdığı müthiş sözler ile david gilmour'un müzikal yeteneğinin epey gölgesinde kalmış, hatta bu yüzden üretkenliği de iyice düşmüştür. 60'lı yıllara bakıldığında vokallerde kendisinin epey yer aldığı, hatta syd barrett liderliğinde şarkıları en çok ikinci söyleyen isim olduğunu görebiliriz. 60'ların pink floyd'unda rick wright'ın remember a day, see-saw ve summer 68 şarkıları dikkat çekmektedir.

    1971'deki meddle'dan itibaren rick wright'ın gruba katkılarının ciddi anlamda azaldığı görülmektedir. 1973'teki efsanevi the dark side of the moon albümüneyse azalan etkisine rağmen, katkıları önemlidir. çünkü kendisi jazz meraklısı olması nedeniyle, albüme yer yer jazz etkileri katabilmiştir. roger waters artık the dark side of the moon'dan itibaren grubun en iyi söz yazarı olması nedeniyle, bütün sözleri yazmaya başlamasıyla konsept açısından grupta diğer üyelere bir alan bırakmamıştır. fakat albümdeki breathe ve time şarkılarının müziğinin bestelenmesine roger waters ve david gilmour kadar katkıda bulunmuştur. kariyerinin en önemli şarkısı olan the great gig in the sky'ı bestelemiştir. yıldızının barışmadığı roger waters ile us and them'de harika bir iş çıkarmıştır. vokallerde time ve us and them'de david gilmour ile düet yapmıştır. yani the dark side of the moon'da varlığını hissettirmiştir. zaten david gilmour ile roger waters onun albüme katkılarının öneminden bahsederler.

    wish you were here kaydedilirken düşen üretkenliğiyle vokallerde kendisine hiç yer bulamamıştır. roger waters tek başına bestelediği welcome to the machine ve hava a cigar ile çıkagelmiş ve bir ara david gilmour'ın üzerinde çalıştığı gitar akorlarını duyması üzerine albüme adını veren parçanın sözlerini yazarak yaratmıştır. rick wright ise shine on you crazy diamond'ın bazı kısımlarını kendi konçertosuna çeviren katkılar yapmıştır. wish you were here sonrasında özel hayatında evliliğinin kötüye gitmesi ve içkiyle başının yavaş yavaş derde girmeye başlaması, artık onu grup içinde stüdyo müzisyenine dönüştürmeye doğru götürmüştür. animals kaydedilirken evliliği yüzünden kötü günler geçirdiğini ve albüme doğru düzgün katkıda bulunamaması hakında yakınmış, ancak kendisinin iyi çaldığını düşündüğünü belirtmiştir. hatta ilerleyen yıllarda roger waters'ın ona yapacak iş bırakmadığından şikayet etmiştir, fakat kendisini sık sık savunan david gilmour bile bu konuda kendisine destek çıkmamaktadır.

    animals, rick wright'ın hiç bestesinin yer almadığı ilk pink floyd albümü olmuştur. roger waters grup içerisindeki liderliğini pekiştirmiş, artık müzikal olarak da açık ara en büyük söz sahibi konumuna gelmiştir. rick wright bu durumdan rahatsızlık duymuştur, roger'ın kendisine yer bırakmadığından şikayet etmiştir. diğer yandan ilerleyen yıllarda roger waters rick'in bestelerini grupla paylaşmadığından şikayet etmiştir. nitekim 1978'de ilk solo albümü wet dream'i çıkarmıştır. birçok floyd hayranının beğenisini kazanan albüm, bana göre pink floyd üyelerinin solo kataloğuna bakılınca zayıf kalmaktadır. içerisinde against the odds haricinde etkileyici bir şarkı bulunmamaktadır.

    aynı sene grubun mali müşavir dolandırıcılığı yüzünden başı belaya girmiş ve pink floyd borçlardan kurtulmak için roger waters'ın hazırlamış olduğu the wall'un demosu üzerinde çalışılmaya başlanılmıştır. rick wright önce albüme prodüktör olmak istediğini belirtmiştir ve bütün ekipten büyük tepki görmüştür. stüdyoda sadece söyleneni yapan ve müzikal anlamda hiçbir katkıda bulunmayan rick wright, kendi kayıtlarımı bitirdim deyip the wall'un kayıtları ortasında bir de tatile çıkmıştır. emi'nin albümün 79 yılının christmas dönemine yetişmesi durumunda gruba ihtiyacı olan parada büyük kolaylıklar sağlayacağının belirtilmesi üzerine, roger waters rick'e albümü bitirmek için tatilini kesip gelmesini istemiştir. fakat rick wright bu isteği geri çevirince waters küplere binmiş, kendisi geri geldiğinde artık grup üyesi olmadığını ve maaşlı eleman olduğunu belirtmiştir. işte buradaki komedi, 4 kişilikte grupta tek oy hakkı olan roger waters'ın bunu demesi üzerine rick wright'ın kabullenmesidir. rick'in sessiz kalışı üzerine nick mason ile david gilmour da bu karara itiraz etmemişlerdir. ama seneler geçtikten sonra ve roger waters gruptan ayrıldıktan sonra, rick wright röportajlarında sürekli roger waters'ın onu kovduğunu belirterek yakınmıştır. aslında rick wright grubun içine sürüklendiği borç batağından korkmuş ve parasını alıp çekilmek işine gelmiştir. the wall milyonlar satmış borçlar kapanmıştır, ama the wall konserlerinin yüksek maliyeti yüzünden grubun diğer üyeleri zarar ederlerken rick wright maaşlı olduğu için turneden tek kar eden pink floyd üyesi olmuştur.

    pink floyd'dan ayrı kaldığı 1981 ile 1987 arasındaki dönemde dave harris ile zee adında bir grup kurmuş ve identity adında bir albüm çıkarmıştır. bu albümün fiyasko olduğunu daha sonra kendi de kabul edecektir. açıkçası görülen wish you were here sonrasında rick wright yolunu epey kaybetmiştir. david gilmour da rick wright'ın ölümünden sonra bu durumu "70'lerin sonunda rick'in biraz kaybetmişti" diyerek onaylamıştır.

    kendisinin en büyük şanslarından biriyse roger waters 1985 yılında pink floyd'dan ayrılırken grubu dağıtmaya kalkması, ancak yola devam etmek isteyen david gilmour'un onu gruba geri çağırmasıdır. roger waters ile grup arasında oluşan hukuki süreçte önlem olarak a momentary lapse of reason'a stüdyo müzisyeni olarak dahil edilmiştir ve röportajlarda david gilmour ile nick mason'ın pek yanında yer almamıştır.

    ancak rick wright'ın 1994'teki the division bell'e katkısı ciddi anlamda önemlidir. roger waters ile hukuki problemlerin giderilmesiyle rick wright tam üye olarak dahil olmuştur. wearing the inside out şarkısının söyleyerek 20 yıl sonra grubun hayranları onun vokalini duyarlarken what do you want from me, maroneed ve keep talking şarkılarının müziklerinin bestelenmesinde katkıda bulunmuştur. albümün turnesinden sonra güveni iyice yerine gelmiş olarak broken china isimli son solo albümünü kaydetmiştir. jazz etkilerini barındıran bu albüm de bana göre pink floyd'un solo kataloğunda yine çok etkiliyeci bir yere sahip değildir.

    2005'te live 8 için roger waters ile grubun tek seferlik birleşme sürecine pek dahil olmamış ve karar kendisine bildirilmiştir. bu kararı da korkarak kabullenmiştir. ancak roger waters sahnedeyken, pink floyd'un son dönemlerinde edinmiş olduğu ikinci adam rolüne giremediği 20 dakikalık performansta açıkça görülmektedir. daha sonra david gilmour 2006'da çıkardığı solo albümü on an island'ın kayıtlarına kendisini de dahil etmiş ve turneye beraber çıkmıştır. rick wright bu turneyi hayatının en güzel turnesi olarak tanımlamıştır. 2008'deyse kanser yüzünden aramızdan ayrılmıştır.

    rick wright şahsen pink floyd'daki dörtlü arasında en az sevdiğim üyedir. nick mason belki grubun en az katkıda bulunan üyesidir, ama sempatikliğiyle roger waters ile david gilmour'un kavgalarında bir şekilde ikisini ayrı ayrı idare edebilmeyi başabilmiştir. rick wright ise silik bir karakterken, büyük müzisyenim pozlarında öne çıkmaya çalıştığını okuduğum pink floyd kitaplardan gördüm. david gilmour ile roger waters'ın yetenekleriyle başa çıkabilecek biri de değilken, roger waters'ın yaptığı işleri eleştiren ve diğer yandan yaptığı besteleri grup üyelerinden saklayan cinslikte biriymiş. the wall kayıtlarında tembelliğiyle roger waters'ı çileden çıkarması ve git denilince david gilmour'un ona performansından memnun olmadığını ama gruptaki yerinin kutsal olduğunu düşünerek ona destek çıkmayı teklifini reddetmesi, ama yıllar sonra işte roger beni attı demesini oldum olası antipatik bulurum. açıkçası benim gördüğüm protest olan roger waters'a ve progressive rock kafasında olan david gilmour'a, jazz müziğine yatkınlığıyla rick wright'ın azımsanmayacak katkıları olmuş. bana göre kariyerinin en iyi işlerini the dark side of the moon ile the division bell kayıtlarında yapmış. ama bazen insanlar çıkıp onun aslında grubun en önemli üyesi olduğundan bahsedebiliyor, bu noktada roger waters ile david gilmour ile asla karşılaştırılamayacağını dahi belirtmek isterim.
  • gece gece hiç bir sebep yokken aklıma düşmüş, yokluğunu hatırlamamla hesapta olmayan bir melankoliye sürüklenmeme neden olmuş beyaz saçlı amca.

    öldüğünü öğrendiğimde ilk defa bir sanatçı için hüngürdeyerek ağlamıştım. kulağıma sürekli echoes'daki geri vokali, summer 68'deki umursamaz, paintbox'taki bezmiş sesi çalınıyordu. live at pompeii'deki kirli sakallı babyface hali geliyordu gözlerimin önüne ve o artık yoktu.

    ölümünün üzerinden 14-15 ay kadar bir süre geçmiş. hep birşeyler yazmak istiyor fakat hakkını veremem diye cesaret edemiyordum. kısmet bugüne, böyle bir entry girmeyeymiş. bu floydian için yerin her zaman ayrı olacak ve her akla düşüşünde içten bir gülümsemeyle hatırlanacaksın.
  • richard william wright

    28 temmuz 1945 de londra da dogdu. waters gibi regent street politeknik'e gitti. wright, waters ve nick mason okulda tanistilar. 6 ay sonra aralarına syd ide alarak bir grup* kurdular.
hesabın var mı? giriş yap