• "inanç perdesi ne kadar kalınsa akıl güneşi o kadar geç doğar."

    kimine göre 99 kimine göre 98’de çekimlerine başlanan, 2 mart 2007’de gösterime girebilen sinan çetin filmi.
    üniversitenin ilk yıllarında counter strike ile beraber en büyük tutkum olan yasemin kozanoğlu’nun 20-21 yaşındaki, derya isimli danadan dayak yememiş halini görmek için gittiğim bir film idi. ama hiç beklemediğim kadar farklı, ilginç, garip ve komik bir film çıktı. sinan çetin’in filmi aslında 2001’de bitirdiğini ama beğenmeyip gösterime sokmadığını duymuştum. izledikten sonra farkına vardım ki aslında 2001’de gösterime girmemesi iyi olmuş. çünkü bu film zamanının ötesindeymiş. 2007’ye kadar bekletmişler ama hala ötede, çok ötede. benim sayabildiğim kadarıyla dört farklı evrende geçiyor. daha da çok olabilir aslında. kesinlikle izlenmesi gereken, eşi benzeri olmayan bir film.

    romantik’in bir diğer ilginç bir noktası da david hemmings’in son filmi olması. 2003’te ölen hemmings, filmin gösterime girdiğini görememiş.

    filmi izleyemeyenler olursa ya da ben bazı yerlerini unutur da hatırlamak istersem diye olduğu gibi aşağıya yazıyorum.

    --- spoiler ---

    film, sarı saçlı bir oğlanın (cemo)*, sarı saçlı anasına (asude)*, ayhan ışık bıyıklı adamın* tecavüzüyle başlıyor. cemo olayı fark ediyor, üstünde “m” yazan silahla adama ateş ediyor. tecavüzü önlüyor. ama bir yandan da anasına mı kızıyor bir şeylere bozuluyor işte, girmiyor eve.
    babası* da anası da çok üzülüyorlar ama oğlanı içeri girmeye ikna edemiyorlar. oğlan, yağmur çamur demeden bekliyor bahçede. bekleye bekleye üstündeki beyaz gömlek bile kir tutuyor, omuzları kararıyor.
    sonra oğlanın anası dayanamayıp intihar ediyor. oğlan da askeri okula gidiyor.

    17 yıl sonra

    hukuk fakültesi öğrencisi ömer* bir çitin önünde, iett durağında beklerken yanındaki güzelliği, yasemin’i* fark ediyor. yasemin konuşmuyor. konuşmasına da gerek yok, hatta konuşmasın zaten. ama ömer konuşuyor.
    "kanatları var ama uçamıyorlar... sen uçabilen kuşlardan mısın?"
    "aslında burda otobüs bekleyecek birine beklemiyorsun... araban yok mu?"
    "kanatlı bir araba mı istiyorsun?"
    ömer kumsalda otururken yasemin önünden geçiyor ömer’in. arkasında da babasının adamları. hepsi siyah takım elbiseli. geçerken de insanın içini eriten, üzgün bir bakış atıyor. o sırada gökhan* beliriyor ömer’in yanında. ömer, yasemin’in dilsiz olduğunu söylerken; gökhan, dilsiz olmadığını, sadece konuşmak istemediğini söylüyor. babasının mafya olduğunu, uzak durması gerektiğini de ekliyor. yasemin, babası mazhar bey’in* yanına varıyor. mazhar bey abuk subuk konuşurken adamlarından biri gülüyor. mazhar bey buna bozuluyor. epey bir nutuk attıktan sonra adamıyla rus ruleti oynuyor. mazhar bey kazanıyor.
    çitin önündeyiz yine. ömer yine durakta, yasemin yine durakta. ömer gitar çalıyor, hoplayıp zıplıyor, maymunluk yapıyor. yasemin’i eğlendirmek istiyor. yasemin pas vermiyor. ömer dönüyor sırtını. yasemin geliyor, ömer’e dokunuyor. yasemin’le ömer yan yana ve aynı boydalar. bu sahnede muhtemelen ömer iki adet portakal sandığının üstünde. yasemin ömer’i öpüyor. mazhar bey’in adamları anında belirip bunları arabaya bindiriyor. o da ne! yasemin konuşuyor. şakır şakır hem de. ses tonu, vurguları berbat ama nefes alsın yeter zaten. ömer ve yasemin’i mazhar bey’in huzuruna getiriyorlar. mazhar bey kızının konuştuğunu görünce dünyalar onun oluyor. konuşturan kişi olan ömer’i de oğlu gibi bağrına basıyor.
    ömer, sevgilisi yasemin ve kankası gökhan beraber gezip tozuyorlar. sahilde, üçü beraber battaniyenin altında oturuyorlar, şarap içiyorlar. ömer, denize düşen temel’le ilgili bir fıkra anlatıyor. gülüşüyorlar. yasemin’le ömer öpüşmeye başlayınca gökhan yanlarından ayrılıyor. ama biraz da pis bakıyor. kızda gözü var galiba ipnenin. yasemin, ömer’e küçüklüğündeki bir arabadan bahsediyor. pembe beyaz renkli bir araba. onunla gezdiği zamanları çok özlediğini söylüyor.
    “öyle bir araban olsa seninle her yere giderdim”
    ömer’le gökhan konuşuyorlar. gökhan arabanın nerede olduğunu bildiğini söylüyor. araba, sadun* isimli bir doktorda. “nasıl alabiliriz?” diye soruyor ömer. “alamazsak çalarız olum” diyor gökhan. yine pis pis sırıtıyor.
    sadun bey’in evinin önündeler. arabayı çalacaklar. ömer çok heyecanlı. gökhan “al bunu, heyecanın kalmaz” diyerek ömer’e bir tabanca veriyor. o da ne? tabanca’nın üstünde “m” yazıyor. (cemo ile gökhan aynı kişi mi? ben küçükken sarışınmışım sonradan esmer olmuşum mu?) ömer tabancayı alıp bahçeye giriyor. arabaya düz kontak yapmaya çalışırken, sadun bey olayı fark edip ikinci kattaki camdan bakıyor. o sırada bahçede birden bir polis* beliriyor. ömer’e bağırıyor, “napıyosun orda? kaldır ellerini!” ömer’in gözü kara. çekiyor tabancayı, vuruyor polisi. gökhan da koşuyor bahçeye. ömer’den tabancayı alıyor. ömer şoku atlatır gibi olup, arabayı alıp gidiyor. o sırada polisin bahçedeki yola dik biçimde yattığını görüyoruz. ölü gibi yatıyor ama sanki bir an başını kaldırır gibi oluyor. sadun bey kapıyı açıyor. gökhan’la bakışıyorlar. sadun bey gülümsüyor, baya baya seviniyor adam. hayırdır işallah diyoruz. o sırada polisin üç saniye önceki pozisyonunu değiştirdiğini, artık yola dik değil paralel yattığını görüyoruz.
    ömer arabayla yasemin’in verdiği partiye gidiyor. yasemin arabayı görünce ömer’e bir kez daha aşık oluyor. ikisi gayet samimi bir şekilde dans ederken gökhan geliyor. ömer’i yasemin’in yanından uzaklaştırıp anlatmaya başlıyor. “herif ölmüş. kaçman lazım. al sana para.” ömer hala şaşkın. yasemin’e anlatamıyor. gökhan’a da anlatmamasını tembih ediyor. yasemin’e yalan söylüyor mecburen:
    - benim gitmem gerek yasemin.
    - neden?
    - bi akrabam kaza geçirmiş.
    - ne!?
    - söyledim ya... dedim ya... gitmem gerek.
    ömer gidiyor. ağlaya ağlaya gidiyor.
    aylar geçiyor. ömer yurt dışında. yasemin üzgün. ara ara gidip ömer’in partiye getirip bıraktığı pembe beyaz arabaya gidiyor. yaslanıyor, okşuyor onu. ömer’i sever gibi. araba git gide eskiyor, kirleniyor, dokuz sene orada yatmış gibi…
    gökhan durumdan rahatsız. yasemin'in arabayla çok vakit geçirmesini içine sindiremiyor:
    - bu arabayı aldırıcam burdan.
    - ömer nerde?
    - askerlik meselesi dedim ya.
    - ühühü!
    ömer bir gün gökhan’a telefon ediyor. gökhan soruşturma açıldığını söylüyor. “sakın geri dönme” diyor. “telefon da etme, bana mektup yaz, ben yasemin’e veririm” diyor. bu sırada yasemin de balkon gibi bir yerden gezine gezine bir kitap okuyor gökhan’a. gökhan hem telefonda ömer’le konuşurken hem de yasemin’in donuna bakıyor itoğluit. onun yüzünden bütün salon yasemin’in donuna bakıyoruz.
    ömer mektup üstüne mektup yazıyor. ama yasemin’den cevap yok. umudunu yitiriyor.
    gökhan ise bir yandan ömer’in mektuplarını saklarken bir yandan da yasemin’le gezip tozuyor. yasemin’i hamakta sallarken eline dokunmalar, kanepede otururken el ense çekmeler derken, gökhan yasemin’le kaynaşıyor.
    ömer umutsuzca son mektubunu yazıyor:
    "yasemin,
    bu sana son mektubum. her günüm seni düşünmekle ve mektubunu beklemekle geçiyor. anladım artık, hiç gelmeyecek. biliyorum seni bırakıp gittiğim için kızgınsın bana. ama gitmek zorundaydım. seni seviyorum. hoşçakal."
    gökhan’la yasemin ilişkilerini ilerletirken, ömer de hakkında bir soruşturma olmadığını öğrenip türkiye’ye dönüyor. hukuk fakültesi öğrencisiyken polis vurması ona çok koymuş. “adalet savaşçısı olmalıyım ben” diyerek polis okuluna yazılıyor, polis oluyor. gayretli çalışmasıyla teşkilatta hızlıca yükseliyor. bir gün amiri* ömer’i çağırıyor. “sicilin pırıl pırıl, yeni bir polissin, alemde seni tanıyan yok, sana özel bir iş veriyorum” diyor. “bu çok gizli bir iş, senden benden başka teşkilattan kimse bilmiyor” diye ekliyor. ömer kendisine verilen dosyaya bakıyor. içinde mazhar bey’le ilgili bilgiler ve gazete kupürleri var. gazetelerde mazhar bey’le beraber kızı yasemin’in ve gökhan’ın da fotoğrafları da var. ömer bir an duraksıyor.
    ömer bu gizli görev için mazhar bey’in teşkilatına katılmak niyetinde. mazhar bey’in pavyonuna geliyor. sahnede esin* şarkılar söylüyor. gökhan’la yasemin de aynı yerdeler. eskiden yataktan kalktığı gibi gezen gökhan, saçları geriye taramış. al pacino tribi yapmış piç. ömer onları görüyor, barda içmeye devam ediyor. ömer’in omzunu bir el sıkıyor. bu el mazhar bey’in eli.
    mazhar bey, ömer’i unutmamış. konuşmaya başlıyorlar:
    - bu gökhan senin arkadaşın değil mi?
    - arkadaşımdı.
    - kızımla nişanlandı.
    - ...
    - üç gün sonra da evlenecekler.
    - ...
    - düğüne mi geldin?
    ömer cevap vermiyor. iş aradığını söylüyor. mazhar bey ömer’in yanından ayrılıyor. gökhan, yasemin’le dans ederken ömer’i görüyor. ömer’in yanına geliyor. gökhan’ın silahını görüyoruz burada. gökhan ömer’e “nerden çıktın birden bire” diye soruyor, sen yoktun, yasemin’le kaynaştık biz diyor. ömer mektuplarından bahsediyor:
    - mektup yazdım.
    - hiç mektup falan almadım ben.
    - niye bu devletin ptt'si çalışmıyor mu?
    - çalışıyor da biraz yavaş çalışıyor. anca gelir artık.
    (yanlışım yoksa, özal döneminde kargo şirketleri açılırken itirazlar yükselmişti. itiraz eden kesim “bu şirketlere gerek yok” demiş, “bu devletin ptt'si çalışmıyor mu?” diye sormuştu. ona bir gönderme mi vardı burada yoksa okan bayülgen'in gelişine vurduğu bir top muydu emin olamadım.) ömer gökhan’ın yanından ayrılıp, yasemin’in yanına gidiyor. yasemin ömer’e tokat atıyor. ömer yasemin’i tutup kendine çekiyor, dans ediyorlar, yakınlaşıyorlar. gökhan geliyor yanlarına, gökhan’ın silahını yine görüyoruz. mazhar bey de geliyor. “ömer iş arıyormuş. beraber çalışın” diyor gökhan’a. gökhan da “tamam” diyor. bu sahnede esin’in şarkıları diyaloglara ve yaşananlara çok uygun, güzel olmuş.
    yasemin ata biniyor, ömer ahıra yaslanmış şekilde onu izliyor. yasemin ömer’in yanına geliyor. yasemin de ahıra yaslanıyor ömer’in yanına. yasemin ömer’le aynı boya gelebilmek için baya eğimli bir şekilde yaslanıyor garibim. ömer eski filmlerden, eser sinemasından bahsediyor. izlediği bir türk filmini anlatıyor. filmin kahramanı askere gidiyor. öldü haberi geldikten sonra da kahramanın en yakın arkadaşıyla kahramanın sevdiceği mercimeği fırına veriyor. oysa filmin kahramanı aslında ölmemiş. dönüyor, arkadaşıyla sevdiceğini beraber görüyor. ömer, kahramanın repliklerini ezbere biliyor:
    - “keşke" diyo, "dönmeseydim" diyo. "keşke dönmeseydim de bunları görmeseydim” diyo. aşkını kalbine gömüyo...
    ömer bunları anlatırken, ömer’le yasemin ağlaşıyorlar karşılıklı. yasemin ömer’i öpecek gibi oluyor, ömer öptürmüyor, gidiyor. gökhan bu sırada olanları uzaktan izliyor.
    gökhan’la şarkıcı esin’i sevişirken görüyoruz. olay esnasında esin, gökhan’ın yüzüne ayna tutuyor. gökhan, aynadaki yansımasına bakarak işini görüyor. her gel git esnasında aynada gördüğü görüntü değişiyor. kendini görmüyor aynada. bir adamın suratına bastığını görüyor. bu adam da aslında tek bir adam değil. yüzü değişiyor. bir cemo’nun annesine tecavüz etmeye çalışan adam oluyor, bir mazhar bey oluyor. ikisinin aynı kişi olduğunu hala anlayamamış olanlar anlamış oluyor böylece. gökhan’dan biraz daha tiksiniyoruz.
    gökhan banyoda tıraş olurken yasemin geliyor. gökhan tam kamera ile yasemin’in arasındayken yasemin üstündekini çıkarıyor. 2-3 saniyelik heyecandan sonra yasemin gökhan’ın arkasından çekilip havuza giriyor ama meğer bikiniliymiş… bir hayal kırıklığı… yasemin’le gökhan konuşuyorlar. yasemin gökhan’ı tam tanımadığını fark ediyor. aslında o değil de, daha çok sinemadaki seyirci fark ediyor yasemin’in yerine. yasemin yine de evlilik kararından emin.
    “her kim olursan ol seni seviyorum”
    ömer’le gökhan mazhar bey’in pis işlerinden birini beraberce hallediyorlar. otel odasında birine rüşvet veriyorlar. rüşveti alan adam mazhar bey’e telefon edip “işinizi olmuş bilin” diyor. sonra otel odasına kim olduğunu göremediğimiz biri giriyor. rüşvet alan adamı öldürüyor.
    gökhan’la ömer konuşuyor. gökhan, ömer gittikten sonra, öldürdüğü polisin cesedini denize attığından bahsediyor. cesedi taşıdığı arabanın her yerinin kan olduğundan bahsediyor, temizlerken çok sıkıntı yaşamışmış pezevenk. “sen yoktun, biz de yasemin’le yakınlaştık” diyor. gökhan, ömer’e kendini affettiriyor.
    “arkadaş mıyız?”
    “arkadaşız”
    ömer amiriyle buluşuyor. “keşke rüşveti verirken toplasaydık hepsini” diyor amiri. “elimizde sadece ceset var, rüşvet parası da kayıp” diyor. ömer şaşırıyor, “parayı bıraktık oraya halbuki” diyor. amiri bazı fotoğraflar veriyor ömer’e. “fotoğraftaki adam üç gün önce öldürüldü” diyor. fotoğrafta başka bir adam daha var. amanın o ne! o polis! ömer’in öldürdüğü polis! yaşıyor mu? yaşıyorsa o fotoğrafta işi ne? (ömer polisi vurduktan sonra arabayla giderken polisin kafasını oynatması gözden mi kaçmış yoksa yönetmen bize bir şey mi anlatmaya çalışıyormuş?) ömer adamı araştırıyor. eski bir suçlu ve hala yaşıyor.
    ömer, gökhan ve yasemin, yıllar önce ömer’in denize düşen temel’le ilgili fıkrayı anlattığı yerdeler. yine içip eğleniyorlar. ömer’le yasemin fıkrayı hatırlayıp gülüyor. gökhan ilk başta hatırlayamıyor, sonra jeton düşüyor. ömer “o fıkranın devamı var” diyor. anlat diyorlar, anlatıyor: “idris de aynı yerde denize düşmüş. onu da aynı köpekbalığı yemiş” (ilk fıkrada temel’i köpekbalığı yemiyordu ama olsun.) “köpekbalığının midesinde karşılaşmışlar. idris, temel’e senin ne işin var burada diye sormuş. temel cevap vermiş. sen, her denize düşeni öldü mü sandın!” fıkra bitince gökhan’ın yüzü ekşiyor. “iyi de komik değil lan bu” diyor. ömer, gökhan’a polisin ölmediğini biliyorum dercesine bir bakış atıyor. yasemin bir bok anlamıyor.

    işte tam bu anda, filmden ayrı bir noktaya değinmem gerekiyor. tam bu anda, sinemadan bir görevli salona girdi. salonun ışıklarını açtı. herkes gözlerini adama çevirdi, görevli de ışıkları tekrar kapattı. yanlışlıkla açtığını düşündük. ama…

    (filme devam) ömer gökhan’ı takip ediyor. yıkık dökük bir evde biriyle buluşmuş gökhan. buluştuğu kişi, ömer’in yıllar önce öldürdüğünü sandığı polis (bundan sonra bu polisin adı çivi olacak. gökhan ona çivi diye hitap ediyor çünkü). rüşvet parası da yanlarında. parayı kırışıyorlar. ilginç konuşmalar geçiyor aralarında. “20 yıllık mücadelemde yanımdaydın, sağ ol” diyor gökhan. “bu gece bu iş bitiyor” diyor. hayırdır işallah.
    gökhan gidiyor. arkasından çivi de çıkıyor. ömer, çiviyi arabasında kıstırıyor. elini direksiyona kelepçeliyor. anlat diyor, çivi konuşmuyor. ömer, çivinin ağzının ortasına bi koyuyor, çivinin ağzı kanıyor. anlat diyor, çivi konuşmuyor. vur lan bi daha diyoruz, ömer bi daha koyuyor. çivi başlıyor anlatmaya:
    “sen kendini kaybetmiş sandın, bunu kendi hikayen sandın ama bu senin hikayen değildi ömer. bu, gökhan’ın hikayesiydi. sen onun hikayesini bölmeye çalışan biriydin sadece. ama başaramayacaksın.” hikayeyi başa sarıp, bildiğimiz, bilmediğimiz her şeyi anlatıyor bir güzel. mazhar bey, yıllar önce cemo’nun annesine tecavüz etmeye çalışan kişi aslında. (mazhar bey’in gençliğini toprak sergen, günümüzdeki halini ise babası semih sergen oynuyor.) gökhan da cemo’nun ta kendisi. aynı zamanda, yasemin, cemo’nun çocukluk aşkı. ikisi o zaman birbirini çok sevmiş. ama cemo’nun annesinin ölümünden sonra ayrılmışlar ve bir daha görüşmemişler. ömer, iett durağında yasemin’e maymunluklar yaparken, gökhan onları çitin arkasından izleyip kahroluyormuş meğer. gökhan’a biraz acır gibi oluyor, hak veriyoruz sanki biraz. gökhan, ömer’le yasemin’i nasıl ayırabileceğini çiviye sormuş. polis öldürme işini tezgahlamışlar. evin, arabanın sahibi sadun bey de aslında gökhan’ın babası. (sadun bey’in gençliğini nolan hemmings, günümüzdeki halini ise babası david hemmings oynuyor.) ömer arabayı alıp kaçtıktan sonra kapıyı açıp gökhan’a gülümsemesi, oğlunun eve geri döndüğünü sanmasından. ama gökhan, tecavüz olayından sonra o eve girmemeye yemin etmiş. intikamını alacak, kafaya koymuş. çivi de aslında hem sadun bey’in adamı hem de gökhan’ın bu haklı mücadelesindeki yardımcısı. meğer sadun bey, çivi ve gökhan bir çete gibi, senelerdir bu işin intikamını alabilmek için uğraşmışlar. çivi ve gökhan kendilerini militan gibi yetiştirmişler. ama aslında onlar iyi militanlar. (bunu aynen bu şekliyle çivi söylüyor filmde. valla.) (bu andan itibaren salondaki ciddiyet kayboldu. absürt komedi izler gibi olduk. romantik komediye daha güzel bir örnek yapamazdı herhalde sinan çetin.) sadun bey de, aynı yasemin gibi konuşmayı bırakmış. (ya da david hemmings’e türkçe konuşturtmak sinan çetin’e zor gelmiş.) söylediği son sözler, cemo’ya annesinin tecavüz olayı yüzünden, mazhar bey yüzünden intihar ettiği. çivi noktayı koyuyor:
    "sen acı çektiğini zannediyorsun ama gökhan'ın yaşadıklarının yanında seninkiler hiç de romantik değil ömer. kusura bakma" (bu repliği çok sevdiyseniz bir müjdem var. sountrack albümündeki sekiz şarkının sekizinde de duyabilirsiniz.)
    ömer, gökhan’ın mazhar bey’i öldüreceğini, yasemin’e de zarar verebileceğini fark ediyor. mazhar bey’in yanına gidiyor. polis olduğunu, konuşmaya geldiğini söylüyor. silahını çıkarıp bırakıyor. mazhar bey de silahını bırakıyor. ömer, gökhan’ın aslında cemo olduğunu, yıllardır intikamının peşinde olduğunu anlatıyor. yasemin’i ve mazhar bey’i sevdiğini, onları kurtarmak istediğini söylüyor. o, bunları anlatırken, kelepçeden kurtulan çivi, ömer’in bıraktığı silahı alıp ömer’in ense köküne vuruyor. mazhar bey de kendi silahına davranıyor ama onu da vuruyor.
    bu sırada, gökhan’la yasemin evliliklerinin ilk gecesindeler. gökhan, yasemin’in içkisine ilaç katıp onu uyutuyor. mazhar bey’in yanına geliyor. çivi, mazhar bey’i sadece yaralamış. gökhan, yerdeki mazhar bey’in suratına basıyor. esin’le sevişirken aynada gördüğü görüntüdeki gibi.
    gökhan yasemin’in yanına geliyor. yasemin uyanıyor. başucunda aşkale çiçekleri var. bu çiçekler, küçükken cemo’nun yasemin’e verdiği çiçekler. ikisinin çiçekleri… gökhan, yasemin’e aslında cemo olduğunu söylüyor. yasemin çok seviniyor. gökhan “sana bir sürprizim var” diyerek yasemin’in gözlerini bağlıyor. mazhar bey’in annesine tecavüz etmeye çalıştığı, şu an sadun bey’in tek başına yaşadığı eve götürüyor. bu sırada çivi de, mazhar bey’i ağzını açamayacağı, gözlerini ise kapayamayacağı şekilde bantlamış ve tekerlekli sandalyeye sabitlemiş; olanları ona uzaktan izletiyor. gökhan, bahçede yasemin’le dans ediyor, sonra onu elinden tutup eve doğru sürüklüyor. aynı mazhar bey’in cemo’nun annesine yaptığı gibi. eve doğru giderken yasemin gözlerini açıyor, evi hatırlıyor. eve giriyorlar. gökhan, yasemin’i babası sadun bey’le tanıştırıyor. sadun bey onlara mızıka çalıyor ama konuşmuyor. yasemin sadun bey’den ürküp evden çıkmak istiyor. gökhan onu kapıda yakalayıp içeri çekiyor, sonra da merdivenlerden sürükleyerek üst kata çıkarıyor. aynı mazhar bey’in cemo’nun annesine yaptığı gibi. yasemin’e tecavüz etmeye çalışıyor. çivi de olanları mazhar bey’e izletiyor. gökhan duruyor. olanların sebebini yasemin’e anlatıyor. “senin baban benim anneme tecavüz etti ama ben sana bunu yapamam” diyor. “ama yine de seni ve babanı öldürmem gerek” diyerek silahını çıkarıyor. silahı görünce yasemin dile geliyor. gökhan’ın olayları yanlış bildiğini anlatıyor. mazhar bey’le cemo’nun annesinin birbirini sevdiğini, evlenmeyi planladıklarını anlatıyor. gökhan’ın kafası karışıyor. o sırada mazhar bey de dile gelmek istiyor ama ağzı bantlı. gökhan, çiviye mazhar bey’in ağzını açmasını söylüyor. mazhar bey de aynı şeyleri anlatıyor. cemo’nun annesinin sadun bey’den ayrılmayı planladığını, sadun bey’in bunu kabullenemeyerek onu zehirlediğini anlatıyor. o ana kadar annesinin intihar ettiğini, bunun sebebi olarak da mazhar bey’i bilen gökhan’ın kafası karışıyor.
    “bunlar doğru olamaz. yirmi sene yanlış şeye mi inandım ben?”
    mazhar bey epey bir dil döküyor. konuşuyor da konuşuyor. gökhan’ın olayları kendi istediği gibi yorumladığını, gerçeklerin farklı olduğunu söylüyor. buralar insanı gerçekten sıkmaya başlıyor artık. gökhan’ın kafasının karışması, ömer’in ense köküne tabancayla vurulmasından beri içinde bulunduğumuz karanlık ortamın biraz daha süreceğinin işareti. yaklaşık yirmi dakika önce salona girip ışıkları açan görevlinin aslında bizi uyarmaya çalıştığını o an anlıyoruz. ışıklar açıldığında kaçan kaçmış olmalı. biz içerde kaldık ve sonuna kadar seyredeceğiz. o an adamı ayıpladığım için kendimden utanıyorum. artık ömer’in ayılıp gelmesini, bu çileye bir son vermesini istiyoruz bütün salon. hatta illa ömer gelecek diye bir şart yok, göktaşı düşse o da uyar. yeter ki bu eziyet bitsin. göktaşının sadun bey’in evine düşmesine de gerek yok. kendi tepemize de düşse razıyız.
    gökhan silahı babasına doğrultuyor, ateş ediyor. babasına bir şey olmuyor. çünkü bu silah, en baştan beri karşımıza çıkan, üstünde “m” yazan kuru sıkı silah. sadun bey konuşmuyor. (aslında bu iyi bir şey, bir de onu dinleseydik yanmıştık.) artık gökhan her şeyin farkında. annesinin mazhar bey’e aşık olmasını çekemeyen babasının annesini zehirlediğini, kendisini de intikam duygularıyla yetiştirdiğini biliyor. o sırada ömer ekipleriyle beraber gelip evi kuşatıyor. gökhan’a dışarı çıkmasını söylüyor. gökhan dışarı çıkmaya karar veriyor. mazhar bey’le helalleşiyor. çivi, gökhan’a kaçmayı teklif ediyor. gökhan kabul etmiyor. “sen yolu biliyorsun, kendin kaç” diyor. gökhan’ın yirmi senedir girmediği eve kaçış için ne ara, nasıl bir düzenek hazırladığını merak ediyoruz ama sorgulamıyoruz. yasemin de gökhan’a gitme diyor.
    “gitme aşkale çiçeğim”
    gökhan evden dışarı çıkıyor. ömer’in ekipleri silahlarını gökhan’a doğrultuyor. ömer gökhan’a “silahını bırak” diyor. gökhan belinden bir silah daha çıkarıp yere bırakıyor. ama üstünde “m” yazan tabanca hala elinde. ömer durumu fark ediyor gibi aslında. gökhan kurusıkı silahı polislere doğrultuyor. polisler ateş açıyor. gökhan vurulup düşüyor. ömer gökhan’ın yanına koşuyor. “neden kendini öldürttün?” diye soruyor. gökhan, yirmi yıldır yanlış şeye inandığını, hayatın anlamsız olduğunu söyleyip ölüyor.

    --- spoiler ---

    "inanç perdesi ne kadar kalınsa akıl güneşi o kadar geç doğar"
  • sinan çetin!in üzerine iddaya girdiğini tahmin ettiğim filmi .
    - sinan yapma bak!!
    - yaparım ben var ya bu haliyle salonlarda izletirim millet de gelir...!
    - abi yapma kurban olayım bu yaptıgın iş değil !
  • türünün tek/yegane/eşsiz örneği olan bir film falan olmayıp, tam bir ucube olan şey.
  • genellikle alt basliklari altindaki anlamlariyla degerlendirilmis bir kelimedir romantik, ve romantik olmak.
    romantik dendiginde insanin aklina tripten tribe kosa, sevgilisina guller getiren, askla duyguyla yogurulmus insanlar ve bunlarin sergiledikleri hareketler geliverir.oysa romantik karsitlari zitliklari reddetmis, siyah ve beyaz yerine grilerle dolu bir dunyanin, major minor degilde, kromatik disonanslarla kafa karistiran bir evrenin, "ben oradaydim" diyebildigi bi yasamin pesinde kosan insanlardir.
    oysa ki devrik cumleler kurup, mum cicek ve saraplarla susledigi aksam yemegiyle romantik olunamaz ancak klasik olunabilir. keza uygun firsat kollayip devrik cumle kuran kisi de bir takim ezberlenmis yollari arsinladigindan, basbayagi klasiktir.
    (bkz: savas ay siirselligi)
  • kendim hakkında yazmaya her karar verdiğimde, nedense hep çocukluğumdan örnekler düşüyor aklıma. öyle "bizim çocukluğumuz çok güzeldi, süpsüperdi" şeklinde filan da değil, aksine hep en hüzünlü olanları geliyor yahu? hatta kendimle ilgili olmayan durumlarda da sirayet ediyor bu hastalık... ne zaman elim kaleme veya klavyeye gitse, bir buhran, bir hüzündür hasıl oluyor, kelimelere dökülüp döşeniyor sayfalarca... sanki bir güç tutuyor ellerimi, çeliyor aklımı ve "ver hüznü, ver duyguyu" diye itiyor arkamdan beni...

    küçük bir çocukken (bak, yine!) okul yollarında ya da tüm gezintilerimde bir filmin içinde yaşadığımı hissederdim. bir kamera sürekli beni çekiyor ve takip ediyormuş gibi davranır, bakışlarımı filan buna göre ayarlardım. düşün işte, paso poz keserek yürüyorsun, keskin bakışlar atıyorsun etrafa... mırıldandığın şarkılar filmin müziğini oluşturuyor (böyle de dandik bir film), kendine söylediklerin bir bir kaydediliyor...

    "ya ölürsem peki?", "o zaman ne olacak?" diye düşünürdüm bazen... kafamda garip ama bir o kadar da klasik olan cevap belirirdi: "sen ölürsen film biter, başrol oyuncususun sen yahu?" o cevap beni rahatlatırdı, "cüneyt arkın ölüyor mu oğlum? brus lii ölüyor mu hiç filmin başında?" diye de ekler, kaldığım yerden devam ederdim görünmez kameranın çektiği filmime...

    geriye dönüp baktığımda, bir çok film çıkarabileceğim senaryolar yaşadığımı görebiliyorum. çoğu yaşıtımın iddia edebileceği türden; hüzünlü ve acılı, komik, psikolojik bir çok hikayenin içinde yer aldığım aşikar... fakat hiçbiri içime sinmiyor nedense, en azından başkalarının dikkatini çekecek ölçüde bir hayat sürdüğümü düşünmüyorum. mesele burda yani, kendi hikayen sana ilginç gelebilir, fakat başkalarına çok sıradan görüneceğini kestirebiliyorsun bizzat...

    ve diğer bir mesele de şu: filmlere konu olacağını aklından bile geçirmeden, inadına yaşayanlar layık görülüyor hep bu filmlere. ancak onlar başarabiliyor bir ömre birden fazla ömür ve film sığdırabilmeyi... sen kendi eski kameran ve sıradan hikayenle baş başa kalıyor, "ya ölüverirsem" diye zaman öldürmeye devam ediyorsun...

    ve ben kalan ömrümde en güzel sahnelerle çıkmak istiyorum şahsi kameramın karşısına... mutlu sonlar diliyorum şimdiden kendime ve o layık olamadığımı hissettiğim filmime...
  • yasemin kozanoğlu'na ve şahane müziklere sahip kötü bir film.

    teoman - sonbahar rüzgarları

    pamela - sensiz saadet neymiş & veda busesi
  • o kadar da kötü olmayan bir film. mantık hataları, saçma replikler ya da saçmalayan oyunculuklar yer yer var ancak türk sinemasının bel kemiğini çatlatan yatalak eden film de değildir bu, ön yargısız bakmak lazım bunu görmek için. elbette sinan çetin, teoman gibi isimler filme dahil olunca bu güçleşiyor ama yine de denemekte fayda var.

    --- spoilerimsi ---
    okan bayülgen'i elinde megafon, arkasında 100 polis ile "etrafın sarıldı!" triplerinde görünce tutamadım kendimi koptum. bir insana polis rolü sanırım en çok bu kadar yakışmaz.
    --- spoilerimsi ---
  • ilk yarısı güzel ikinci yarısı boktan maçlarda gibiydim bu filmi izler iken . ne güzel egzantrik başlamıştı halbuki film , sonra yönetmen slow motion ı çok mu sevdi nedir alabildiğine esnedi alabildiğine tuhaflaştı. başlarda absürd deneysel semalarında dolaşan kuşumuz gitgide kara kara bulutlara girdi şimşekler yıldırımlar derken militanlar bastı filmi . zaten film baştan fiyaskoydu . ekstra fiyasko film ..
    fragmanda sen filmin kilit adamını niye gösterirsin kardeşim madem inandığın şeyler gerçek değil diyip şaşırtcan beni .. fragmanda nail kırmızıgülün` :militan polis ` kafasına dayanan silahı gösterip, filmin başında naili öldürüp neden "nail aslında ölmedi fragmanda gördüm" şeklinde içsesimi-dışsesimi konuşturuyosun. böyle de hata olmaz ki canım , spoiler kafalar mı diyim ne diyim bilemedim..

    yahu acaba diyorum şimdi sinan çetin ilk yarıyı bilerek mi daha iyi yapıtı da ikinci yarıda salladı( bilerek sıçtı, janr değiştirdi) .. hani bizim ilk yarı hoşumuza gidiyo ya, ikinci yarıda taşak geçmeye ne biçim film lan demeye başlıyoruz acaba diyorum, ilk yarıdaki o güneşli , mutlu sahneler bizim inandığımız şeyler, ikinci yarıdaki gerceklerin peşpeşe ortaya çıkışı da "akıl güneşi" , mi oluyor..??. gercekleri gördüğümüz yerlerde bu ne acaip film de diyoruz aynı zamanda , yani acaba, allah allah .. sinan çetin böyle bir interaktivite getirerek sanata yeni bi boyut getirmiş olmasın sakın .. sinan çetin bizi yiyo olmasın .. bizimle bilmemne pamuğu gibi oynuyo olmasın.. o ki sinan "bay e" çetin .. yapabilir tabi , neden olmasın.. okan bayülgen yasemini rol gereği yiyosa, sinan da bizi yer haliyle .. bu ne zalım dünya ne acı ..

    bazen rebekka haas ın nefis kadrajları* da olmasa böyle yavşak yavşak yazmaya devam edicektim bu film için ama yok .. rebekka haas bu filmin en güzel şeyi bence .. "yaseminin ardında alevler ve kasvetli bulutlar, yemyeşil çimenler dönüşür çamurlara.." şiir gibi çalışmış rebekka hanım, o sayede gidilir bu filme bana kalırsa..

    ama harbiden acaba slow motion çok mu hoşuna gitti bay çetin' in . şimdi böyle yavaşlasın burda herşey romantik duygulanımlar yaşayalım akabinde bir kurusıkı şiddet ve dönelim romantizme tekrar sloovv mooşıınnımızla birlikte .. bence az da olsa ölçüyü kaçırmış gördüm bu hususta bay çetini ..

    klip havası da yok değil hakkaten bazı bazı, ve şaşım şaşım şaşırtıyor insanı kimi planlarda.. lakin hakkaten sekiz yılı iyi kotarmış ve film yapmış sinan çetin, farklı ve yeni bir şey olduğu kesin ..

    a tabi akıl güneşi ve inanç perdesi kullanılarak yaratılmış tagline ımız gereksizdi yeterince. altına sinan çetin yazarak bir filozof, yazar suretine mi bürünmek istemiş burada senarist yönetmen sinan çetin bilemedim . bahsi gecen anlam dorultusunda söz söylemiş onlarca hakiki filozof, yazar olmasına rağmen kimseyi takmayıp kendi senaryosundan bir repliği en başa taşımak bana megolomani gibi geldi, ayıpsadım, garipledim .
  • spoiler mpoiler içerir.
    repliklerin alabildiğince yapmacık olduğu film. polis kafana silah dayamış sen artis artis konuşuyorsun: yok sen aşıkların arasına girdin, yok boktur yok püsürdür, nutuk çekiyorsun. adamla evlenmişsin gerçek adını gerdekte öğreniyorsun (nasıl olabiliyorsa) okkalı "ha siktiiir" çekeceğine "ay inanmıyorum nejdet sen cemosun kiki kiki" diye kıkırdıyorsun. ev aşkale'de mi değil mi kardeşim ayrıca. kızla aşkale de mi evlendin de gerdek gecesi tutup gözünü bağlayıp eve götürebildin. ha aşkale de evlendiysen zaten orada yaşıyorsun kız nasıl o evi yıllar sonra görüyor.
    ayrıca yengenin (sinan çetin) acayip helen hunt'a benzediğini farkettiğim filmdir.
  • kayıtlı okur olurken aceleyle bulduğum nick'im. fark edildiğimi şu an farketmemle beni sevindirik eden rumuzum. hoş bulduk, ki zaten ben burayı hep hoş buldum.
hesabın var mı? giriş yap