• ingiliz şair, çok yetenekli olmasına rağmen alkol ve uyuşturucuyla kendini haklamıştır, romantizm akımının ingilteredeki en önemli temsilcilerindendir...
    şimdi dönüp bakiyorum da, ordaymişim gibi yazdiğim entrylerin hastasiyim yani...
  • "if a man could pass through paradise in a dream, and have a flower presented to him as a pledge that his soul had really been there, and if he found that flower in his hand when he awake - aye, what then?"
  • ''what if you slept? and what if, in your sleep, you dreamed? and what if, in your dream, you went to heaven and there plucked a strange and beautiful flower? and what if, when you awoke, you had a flower in your hand? ah, what then?''
  • "arkadaşlık her zaman gölge veren bir ağaçtır." - coleridge
  • coleridgein afyondan kurtulmak için denemediği şey kalmamış. hatta bir ara parayla bir adam tutmuş, eczaneye gittiğini görürse kendisini dövsün die.
  • "kubilay han" şiiri ile imkânsızlıklar dedektifimiz martin mystere'nin "xanadu" adlı macerasına konu(k) olan şair.
  • vaktinin çoğunu düşlere ve kitaplara pay etmiş, romantizmin özünü hissettiren, ilk kuşak ingiliz romantiklerin en önemli şairi.
    sadece edebiyat değil, felsefe, din bilimi kitaplarını okuyormuş çocukluğunda bile.
    gerçeklerden kaçabilmenin yolunu afyona ve kitaplara sığınarak bulmuş.

    bu düşsel yanı ona önemli eserler yazdırdığı gibi, hayatının hatasını yapacağı pantisocracy adlı hayali toplum tasarısına da sürükledi. bu tasarı ingiltere'de mümkün olamayacağı için amerika'ya taşındı. ve şiirsel bir ada sahip susquehanna nehri kıyılarına kadar götürdü bu heves onu. ve bu tasarı dahilinde, herkesin evli olması gerektiği için bir evlilik yaptı. tam olarak mutsuzluğu kucaklaması, şairliğini tüketmesi bununla başladı. gerçi, her zamanki gerçeklerden kaçışını da bu evlilik sonrasında da eyleme döktü. ayrılmadı eşinden , amma beraber de yaşamadı. kaçtı. william wordsworth'le tanışmasının ardından, yaptığı bu yanlış evliliğin sızısını daha çok hissetti. çünkü wordsworth'ün baldızı sara'ya aşık oldu. fakat wordsworth'un kardeşi dorothy de coleridge'a derin bir aşkla gizliden bağlanmıştı.
    sonra wordsworth'la arası bozulmuş, kendi alemine geri dönmüştü.
    afyona bağımlılığı günden güne artmış, dünyada ölümü tadacak tanımsız acılar çekiyordu.
    ve belki de kendi kendini yok etme süreciydi bu kaçışları.
    geçim sıkıntısı çektiği günlerde sırf para kazanmak için shakespeare'le ilgili bazı konferanslar vermiş ve bu hem o dönemin en iyi shakespeare eleştirmeni olduğunu, hem de iyi bir konuşmacı olduğunu göstermiştir pek tabi.

    "üçüncü gece, kendi keskin çığlığım,
    bir cehennem düşünden beni uyandırınca,
    garip ve yabansı acılara yenik düşüp,
    bir çocuk gibi ağladım." *
  • "kubla khan" şiirini (kubilay han) şiirini afyon etkisiyle yazdığını ifade etmiş; nörobilimci david eagleman'ın düşüncesine göre afyon, onun için bilinçaltının nöral devrelerini uyaran bir araçtı. yani uyuşturucu 17.yy da da günümüzde de bir çok sanat dalında yaratıcılığı ortaya koyarak muhteşem eserlerin ortaya çıkmasına imkan sağlamış...o zaman şu soru akla geliyor, zihnimizin derinliklerindeki muhteşem yaratıcılık ve hayal gücü kapasitesini bilincimiz ile engelliyor muyuz? belki de "bilinç" li olmak sanıldığı gibi iyi bir şey değildir...
  • bir süre önce trt2 nin sinema ve edebiyat kuşağında hayatını anlatan bir filmi izlemem üzerinde beni derinden etkilemiş ünlü ingiliz şair.
    diş ağrısını gidermesi için karısının verdiği afyona bağımlı halde, kendinden geçme, hatta aklını yitirme sınırlarında en başarılı eserlerini vermiş, hatta eserlerdeki hikayeleri zihninde açtığı bir boyutta kimi zaman kahramanlarıyla beraber ya da onlardan biri olarak, kimi zamansa olan biteni dışarıdan izleyerek yaşamıştır.
    eridikçe ışık verebilmektedir. yazabilmenin karşılığı olarak hayatını ortaya koymuş gibidir..
    filme göre bir de romantizm akımını beraber başlattıkları kabul edilen en yakınından (bkz: william wordsworth) dost kazığı yemiştir.
hesabın var mı? giriş yap