• ulke kurtaran insanlara verilen isim. bo$ vakitlerinde resim ve muzikle ugra$irlar.
  • jackson pollock'ın 140 milyon dolarlık no.5, 1948 tablosuna baktım ve aklıma salvador dali'nin ara güler'e söylediği şu sözler geldi:

    "ben işte bu bastonu alır, katrana batırırım, yüz bin dolar eder. aynı şeyi sen yaparsan deli derler üstelik bastonun da kirlenir..."

    daha sonra picasso'nun ödemelerini çekle yaptığı, çünkü üzerinde imza olduğu için kimsenin çekleri bozduramadığını, böylece picasso'nun da ödeme yapmadığını hatırladım.

    şunu çok rahatça söyleyebilirim; bazı sanatçılar çağımızın en büyük şarlatanlarıdır. kimse "kral çıplak" demediği için krallıklarını sürdürmekteler.

    umarım insanlık bir gün level atlar ve bugün dinlerin ve din tüccarlarının uğradığı bozguna sanatçılar da uğrar...
  • "..malraux başka bir vesileyle başkaları için söylemiştir o sözü gerçi, ben burada işime yarayacağı için kafama göre değiştireceğim: sanatçı ya bir şey olmak peşindedir, ya bir şey yapmak! ilkinin ardına düşmüşse yandınız, yemeyeceği halt yoktur, hele gözünde bir şey olmak geleneksel bürokrasi kademelerinin etkisini taşıyorsa, ya da amerikan tipi halkla ilişkiler kavramının rüzgarını yemişse!... içinde bulunduğu bir radyo görevlileri topluluğu mikrofona bir piyes koymaya kalkışsalar, 'benim piyesler ne güne duruyor' diyebilecek kadar esnaflaşır; filan gazetede arasıra olsun yazabilmek için, ahmaklar şampiyonasında türkiye'ye altın madalya getirebilecek herhangi bir babıali patronunun paltosunu tutabilir. bunlar sanatçılığı basamak diye kullanırlar, milletvekili olduklarında şairliklerini kimse hatırlamaz, (en başta kendileri) seçimi kaybettikleri gün şiir kitapları yayınlanır. ya da, hatırladıkça gülsem mi ağlasam mı bilemediğim o hal, hani adam arasıra şiir yazan bir yargıçtır da, kart bastırdı mı, adının altına iki sıfatını birden ekler: "yargıç/ozan."

    sanatçının hası bir şey olmak peşinde değildir, bir şey yapmaya çalışır; yapmaya çalıştığı şey çokluk alışılmamış, olağanı aşan bir iş olduğundan üstelik terslenir durur, önüne olmadık engeller çıkarırlar, hayat hakkı tanımak istemezler: vız gelir, ipekböceğidir o, iki dünya bir araya gelse kozasını örecektir, önleyemezler. sanıyorum ki, bu türden bir sanatçı eğer yazdığı romanla, yaptığı heykelle ya da resimle doğru dürüst yaşayabilmek olanağını bulsa, ortalarda hiç görülmez, adından söz ettirmeyi tenezzül sayar, külah kapacağım diye esnaf derneğinden mason locasına kadar girmedik delik bırakmayanları görkemle küçümser. zira bir roman yazmak, bir şiir kurmak, bir heykel gerçekleştirmek (canon in d eki:bir film çekmek) öyle büyük ve esaslı şeydir ki, adamın onu ortaya çıkarmak çabası öteki halkla ilişkiler, reklamcılık ve dernekçilik çabalarını hem küçültür, hem anlamsızlaştırır.

    sanatçı mıyız, her sabah, bir şey olmaya mı, yoksa bir şey yapmaya mı çalıştığımız, kendi kendimize sorulacak. bir şey yapmak peşindeysek, 'evirip çevirip göze girmeyi falan filan bırakıp' gerçekten o şeyi yapmanın peşine düşeceğiz, yok derdimiz aslında bir şey olmaksa, sanatı, sanatçıları rahat koyup; politikada mı, gazetecilikte mi, reklamcılıkta mı neredeyse orada bir halt olabilmek için def olup gideceğiz."

    (bkz: attila ilhan) (bkz: hangi edebiyat)
  • gerçek sanatçıların çıldırmasının ya da ölümle erken tanısmalarının tek nedeni görmek istemediklerini görmeleridir.
  • freud'un izinden giden erica jong'dan bir pasaj:

    "sanatçının ün peşinde koşması da çocukluğunda eksikliğini duyduğu sevgiyi araması demektir. ancak ün kazanmak da sorunu çözümlemeyecektir. çünkü halkın sevgisi hiçbir zaman anne sevgisinin yerini tutamaz. ünlü sanatçılar da düş kırıklığı içinde yaşar bu yüzden. sanatçıların çoğu içkiye, esrara, homoseksüel ve heteroseksüel ilişkilerde aşırılığa, bazen de din tutkusuna kapılacaktır bu yüzden. gelgelelim bu kaçışlar da sonuç vermez. en son olarak intihar düşünülür. intihar meseleyi kökünden çözer bir bakıma."
    ("uçuş korkusu"ndan)

    nihai tatmin ölümdür, der gibi. blanchot'nun ruh eşi bataille'e teğet geçmiş bir bakıma.

    van gogh'un gizemli intiharı timsal verilirse eğer, bu hazin örnekte sanatçının tüm sorunlarından kurtulduğunu, nihai olarak da yapıtlarıyla ölümsüzleştiği sonucuna varabiliriz.
  • japonya'da iyi sanatçı olma kriteri şöyledir;
    "sanatcıyım diyebilmek için, ustanı geçeceksin ve kendini geçecek bir ögrenci yetiştireceksin."
  • “sanatçı, mutsuz olduğunda üretmeye başlar.”

    (till glädje – neşeye doğru, 1950)
    (bkz: ingmar bergman)
  • "sanatçı kendini her şeyden önce özgür kılmaya uğraşan insandır ve eserini, kendi dışında bulunup kendisi gibi doyumdan yoksun bırakılmış isteklerin rahatsızlığını yaşayan daha başka kişilere sunarak onların da böyle bir özgürlüğe kavuşmasını sağlar."
    (freud, "psikanaliz üzerine")
  • "bir sanatçı için zor zamanlar iyi zamanlar kadar verimlidir, bazen daha da fazla."
    (bkz: henry miller)
    (bkz: quiet days in clichy /@hanging rock)
  • "en iyi sanatçılar, hayatın azgın girdabından kendi bedenlerinin parçalarını kapanlar olacaktır; elleri ve yürekleri kanayarak, zamanın zekâsına sımsıkı tutunanlar olacaktır."*
hesabın var mı? giriş yap