• trt'nin tek kanalim kralim zamanlarinda en muhte$em ornekleri gosterilen $eydir. bir ornegi aklima gelmekle birlikte soyledir:
    trt2'de bir madonna konseri, altyazilarla desteklenmektedir. konserde mizansen geregi madonna ve iki adet kiz dansci, deri mont giymis uc adet genc delikanliya seslenirler:
    - hey boys, do you wanna fuck us?

    altyazi:
    - ceketlerinizi yeni mi aldiniz?
  • sike sürülecek aklı olmayan üç beş tane yavşağın bir araya gelip benim neyi izleyebileceğime, neyi okuyabileceğime karar vermesidir.
  • sansür bir topluma en ağır hakaretlerdendir. temel olarak, "sen bilmezsin ben bilirim"in pratiğe dökülmüşü diyebiliriz.
    türkiye ülkesinde sansür, internet ve diğer klasik medya üzerinde berbat bir uygulama halini almıştır. iş o kadar şirazesinden kaçmış ki, birkaç zaman önce ikinci dünya savaşı ile ilgili bir belgeselde sigara içen askerin dahi sansürlendiğine tanık oldum. bugün artık film, dizi veya diğer yayınları izlemek isteyenlerin bu işleri ulusal tv kanalları aracılığı ile yapmadığını varsayıyorum. çünkü içerikler sansür yüzünden inanılmaz erozyona uğratılmış durumda. spartaküs gibi yapımları zaten geçtim de, örneğini verdiğim belgesellerin dahi rezil edildiği bir sansür ortamı içinde -nedense- itiraz etmeden yaşar hale geldik.

    itiraz etmiyoruz, çünkü hala torrentler var. nasıl olsa biz meraklı kesim amacımıza öyle ya da böyle ulaşıyoruz. ancak bence bu durum asıl vahim gerçeği görmemizi engellememeli. tıpkı "olsun dns var" diyerek yutup'a girmek gibi.

    bir an için sansürün bir kademe ileri taşındığını hayal edelim. otorite desin ki, içinde sigara, içki, öpüşme (seks değil ha, sade suya öpüşme) sahnesi olan hiçbir yapım asla yayınlanamaz. bir düşünün bakalım ne hale gelecek? şu an için yapılan aslında bu uygulamanın aynısıdır. farkı kamufle edilmiş olmasıdır. bir film içindeki tüm o unsurları ile anlamlıdır. bunun ortası olmaz. yönetmeni, yapımcısı vs. o işi öyle yapmış ve ortaya koymuştur. ya onu öylece alır özüne müdahale etmeden verirsin ya da 'bu bize uymaz' diye toptan reddedersin.

    işte bize uymaz lafı artık o kadar yayıldı ki, kısmi sansürlerle (sigara buğulama, kesik kafa mozaikleme) yayınlar tamamen bok ediliyor. o yüzden de belli kesim, bu tip eğlence ihtiyaçlarını gidermeyi tamamen devlet kontrolündeki medyadan değil, -şimdilik- internet aracılığı ile çözmekte. oysa sizin sansürsüz spartaküs izliyor olmanız, ağır baskıyı açık söyleyeyim insan hakkı ihlali derecesindeki despotik uygulamayı perdeleyemez. (kesik kafa görmenin nesi özgürlük diye atp tüketenlere selam ettim.)

    işin en ağır yalan kısmı, "küçükleri koruma" ise tam bir riyakârlık örneğidir, kocaman bir bahanedir. son dönemin güncel rezaleti, yüce mahkeme teşvikli tecavüzü bir yana, bu ülkede çocuk ve kadına yönelik gelenekselleşmiş gaddarlıkların hesabını inatla vermeyen bir otorite var. bu çok derin, milyon parametreden oluşan kronik arızaları giderecek çok uzun vadeli politikaları uygulamak gibi ciddi çözümler üretmekten -inatla ve kasten- kaçınıp, dostlar alışverişte görsün türü sansür uygulamaları utançtır, rezalettir. devletin umrunda bile değilsiniz. tek istediği kavalcının fareleri olmanız.

    sansür sonsuz bilgiye engelsiz ulaşabilme özgürlüğe vurulmuş bir prangadır. bilgiden korkan da malum otoriter yapıdır. "bu ülkede sansür mü var, git bak bakalım kuzey kore'ye" diye argüman üretenler olacaktır. buna karşı derim ki, sansürün dozajı uygulanan kitleye göre ayarlanır. aslında amacı aynıdır, "uyanmasınlar". kuzey kore halkının uyanmaması için verilen dozaj farklı, başka ülke halkları için verilen farklı. sonuca bakmak lazım. ortada bir sansür var mı? var. bitti. nedir yani, kuzey kore'ye bakıp da halimize şükür mü edeceğiz? siktirin afedersiniz.

    sansür sayesinde teksesli, devlet güdümlü/baskılı medyaya hoşgeldin demiş oluyoruz. "eskiden trt vardı, ne güzel şimdi özel kanallar var" diyenler de bu durumda siktirip gidebilir. bugün devlet kanalı trt'de yayınlanan dizi ile, e2'de yayınlanan dizi arasında fark kalmadı. çünkü hepsi aynı kurallara uymak zorunda. ortada çokseslilik, çeşitlilik varmış gibi gösterilip, bir bok farketmemekte. kendi adıma diyebilirim ki, yıllar oldu film ve dizileri tv.'den izlemiyorum. tv ekranını divx izlemek için kullanır hale geldim.

    ama gemisini kurtaran kaptan değil. durum acıklı haldedir.
  • her insanin icinde olan duygunun sistematik hali. dunyanin her yerinde, her saniye sonsuz sayida ornegini gorebileceginiz uzere; kimi cok konustugunu susturmak ister. kimi kendisini susturmak isteyenin susmasini, kimi kendi gibi dusunmeyenin ortadan kalkmasini, kalkmiyorsa da gozunun gormeyecegi/kulaginin duymayacagi bir duzen bekler. kimi karsisindakine sebepsizce sinir olur, kimi yanlis/yonlu sekilde savunulan bir gorusun yokolmasini diler.

    aslinda siddetin bir onceki asamasidir sansur. bu sekilde susturulamayan fiziki sekilde susturulmak istenir. inanmayanlar bir dakika ayirip kendilerinin en son neye sinirlendiklerini ve bu sinirlendikleri seyin ortadan kalkmasi/susmasi icin neler yapabileceklerini hayal ettiklerini dusunebilirler.

    iste bu baskiyi sistemler cok iyi kullanir, dunyanin her yerinde en kolay uygulanan ve kabullenilen mekanizmadir sansur. kufur etmeden derdini anlatamayanlar, begenmedigi her gorusu/kisiyi/dusunceyi tehdit edenler, ustun cikamayinca camur atanlar, yani herkes bahane gosterilerek gerekli oldugu aciklanir. tabii bu sayede sistemlerin asil amaci, yani "cikarlara ters dusen bilgiler ve gercekler"in ortaya cikmasi da onlenmis olur. "dusunup sorgulayan dunya insanlari" susturulmus olur. carklar bozulmadan islemeye devam eder. bu sayede dunya genelinde her turlu adaletsizlik yasanmis ve yasanmaya devam edecektir. isin en kotu yani daha da artarak, kisileri birey olmaktan cikarip yigin haline getirerek son hiziyla devam etmektedir sansur.

    sansur her zaman "zorla" olmaz, cogu zaman kitlelerin kendiliginden benimsedigi kurnazca yontemlerle uygulanir. icinde bulundugumuz mecra olan internet acisindan incelenmesi icin; (bkz: #39715074), (bkz: #39715084), (bkz: #39715091), (bkz: #39715852).

    ve son olarak, sanildiginin aksine belli cografyalara, belli kulturlere ozgu degildir sansur, en gelismis toplumlarda bile fazlasiyla mevcuttur. insan denilen ve ne ise yaradigi bilinmeyen canli turu varoldukca sansur de bir sekilde devam edecektir ne yazik ki.
  • turkiye'de almıs basını gitmis lan bu.
    turk filmi izleyim diyorum yarısı sansur.
    yabancı diziler sansur meme sansur çatal sansur
    gazetelerde manken resimleri mozaik
    ne kadar ayıp amk biz hayvan mıyız lan koruyamıyor muyuz kendimizi, çatal gorunce meme gorunce kapıyı acıp komşuyu mu sikiyoz..

    düşünce sansuru, otosansur.. sonra sik gibi adamlar heryerde, herkes agresif kadınlar kafayı yemiş erkekler psikopat olmuş.. ne oldu toplumu koruduk.. sik kadar beyninize sıçayım lan
  • önceden denetleme işi... neyi görüp neyi görmeyeceğimize, neyi okuyup neyi okumayacağımıza başkalarının, devletin karar vermesi... kontrol altında tutmak için gerektiğine inanılan yasakların bütünü... sansür sıkılaştırıldığı sürece delinir; engel olunamaz.
  • artık o kadar kanıksamışız ki sansürü, sansür yapıldığının farkına bile varamıyoruz. dün televizyonda bir tartışma programını izlerken aklıma geldi bu durum. vay be dedim içimden...

    mesela eskiden televizyonlarda komedi programları, kabareler, tiyatrolar gösterilirdi. güldürüken düşündürmekti hepsinin amacı. hepsi de iktidarları veya yapılan yanlışları eleştirirdi. sonra siyasi liderlerin taklitleri yapılır, yaşanan saçmalıklar yerilirdi. hiciv, taşlama hepsi olurdu bu programlarda... peki şimdi neden bu ve benzeri şeyleri göremiyoruz? yoksa malzeme mi bulamıyor mizahcılar? belki de ülkemizde mizahcı kalmamıştır. ne dersiniz?

    bence bunun tek bir cevabı var. sansür. sonuçta malzeme her zamankinden daha bol. ancak başımızdakilerin ne mizahcılara ne de kendilerini eleştirecek herhangi birisine tahammülü var. yani birisi çıkıp bu tür programlar yapsa, sikeçler hazırlasa hangi kanalda kendisine yer bulabilir ki? ya da hangi kanal mesela rte'yi tiye alan bir mizahçının programını yayınlamaya cesaret edebilir ki? veya "benim aklımda şöyle bir proje var, çok tutacak" deyip sponsor bulunması mümkün mü?

    onun yerine suya sabuna dokunmayan dizileri veya magazin programlarını tercih ediyorlar... iyi de yapıyorlar... hükümetle araları bozulur ve çıkararı zedelenir yoksa. peki bu dolmayı yiyen halk? o ise bir ton kömüre satıyor her şeyi...

    ancak o kadar uyutulmuşuz ki bunları bile düşünemeyecek hale gelmişiz. hayır onu geçtim bir de çıkıp başımızdakileri en liberal demokrat diye pazarlıyorlar ya ne desem bilemiyorum. aydın geçinen gaflet, delalet ve hıyanet abileri ise her köşe başında.

    ey sürü uyan artık! teokratik düzene doğru hızla ilerliyoruz.
  • sansurun en guzel orneklerine singapur'da rastlayabilirsiniz. aile ile cekilmis resimleriniz gumrukte gunlerce incelenebilinir, filmlerden en can alici sahneler homoseksuellige referans yuzunden kesilebilir, sex iceren herhangi bir dokuman elinize ulasmayabilir.

    sansurun neleri etkiledigini bir kac ornekle yazayim : cosmopolitan dergisi bu yila kadar yasakli idi. turkiye'den yollanmis lmanyaklar elime ulasmadi (kapaktaki sikli tasakli resimler yuzunden ). playboy - penthouse konusuna girmiyorum bile. angels in america gosterilmiyor cunku icinde homoseksuellik var. sex and the city gecen yila kadar yasakli idi. american beautynin son 5 dakikasi (ki cozumu icerir) ziyadesi ile kesilmis vs vs.

    guney dogu asya'daki en yogun gay ve lezbiyen nufusunun bu ulkede olmasi bilmem sizi sasirtacak mi ?
  • “censorship is telling a man he can't have a steak just because a baby can't chew it.”

    mark twain
  • bir insanı film izlemekten soğutan yasaklar bütünü. özellikle tv'de gece yayınlanan filmleri niye sansürlersiniz anlamıyorum, çoluk çocuk uyur o saatte, uyumasa bile uyusun yani bana ne! bi de o kadar ibrahim kutluay'lı uyku reklamı yapıyorsunuz işe yaramıyorsa yapmayın. yok sigaraya çiçek koymalar, alkollü içecekleri puslu göstermeler falan.. haa bizimle dalga mı geçiyorsunuz siz, hayır keşke dalga geçseniz. sevişme sahnelerini kesme olayınız var bir de, sayenizde 2 buçuk saatlik filmi özet olarak izliyoruz. peki bu filmi yapan insanlar bu sahneleri neden koymuş düşündünüz mü? niye bu oyunculara para vermişler, emek harcamışlar.. şu "bip" sesi var ya, argo kelimeler için, işte birazdan söyleyeceklerim için kendisine çok ihtiyacınız var, gelin evdeyim, bekliyorum, sansürleyin beni bebeğim!

    (bkz: oh yeah)
hesabın var mı? giriş yap