• mevlana'nın batıni yönünü tamamlayan can dostu. bir anlamda hocası da diyebiliriz. aralarındaki sevgi-aşk ilişkisini anlatmaya sözcükler yetmez. aşağıdaki anekdot fikir verir sanırım:

    şems birgün kaybolmuş ortadan.
    mevlana "şems" deyu deyu ağlar olmuş.
    birgün uzun yoldan bir adam gelmiş.
    "şemsi gördüm, şems'ten haberlerim var" demiş.
    adam mevlana'nın huzuruna çıkmış
    ve anlatmaya başlamış
    ipe sapa gelmez tutarsız şeylermiş ama anlattıkları.
    mevlana çıkartıp hırkasını vermiş adama
    "anlamadın mı adam yalan konuşuyordu" demiş yanındakiler
    niye hırkasını verdiğini merak ederek.
    "ben" demiş
    "yalan haberine hırkamı verdim"
    "doğru olsaydı anlattıkları canımı verirdim"

    bu durumda lafı kesmek düşüyor bana.
  • tennure ve ateş’ten alıntıdır:

    bir öğrencisi mevlana’nın önündeki masaya bir takım kitaplar bıraktı ve herkes yerini aldı.
    ‘bağışlayan ve esirgeyen allah’ın adıyla..’ diye söze başladı.mevlana’nın konuşması ağaçların,hafif bir rüzgar karşısında kıpırdanması kadar yumuşak,sözleri gösterişten uzak ve zarif, kabalığa kaçmadan sade olmalarına karşın şems’e bir devenin homurdanması gibi geliyordu.kulaklarını kapatmayı denediyse de o güzel ağzın açılıp kapanışı onu iyice çileden çıkardı.sonunda artık dayanamadı.ayağa kalkıp mevlana’nın önünde dizili duran kitapları işaret ederek ‘bunlar nedir?’ diye kullanılmamaktan çatlamış sesiyle sordu.
    mevlana bakışlarını çinili kubbeden bu küstah yabancıya doğru indirdi.iki müridi kalkıp bu dilenciyi dışarı atmak için hareketlendiler ama mevlana onları durdurdu.
    ‘sen anlayamazsın...’ dedi şems.yarı acıyla,yarı iğrenmeyle söylendi. mevlana'ya yaklaştığında endişelenenlerin sesleri yükseldi.bir an durdu,sonra kitapları masanın üzerinden alıp koltuğunun altına yerleştirdi.ve dönüp mevlana’nın önündeki havuza doğru ilerledi.şems havuza girip de paha biçilmez kitapları birer birer suya bırakınca,mevlana ‘bu ne?’ diye bağırdı.
    ‘sen anlayamazsın’ diye cevap verdi şems.
    ‘dikkat et yabancı! elinde paha biçilmez hazineler tutuyorsun.altın,varak ve parşömen onların en değersiz yanlarıdır.’
    ancak şems onu dikkate almadı.kitapları suya bıraktı.topluluktan gelen bir gürleme sesiyle beraber 3 kişi suya atlayıp kitapları şems’in elinden almak için itişmeye başladırlar.ama mevlana ‘nın haykırışı onları durdurdu:
    ‘bu adamın bir deli olduğunu düşünmüştüm,ama şimdi görüyorum ki esas çıldırmış olan benim müritlerim.burası kutsal bir mekan,kavga edip tartışabileceğiniz bir pazar yeri değil.’
    müritleri havuzdan çıkıp şems’i yalnız bıraktılar.’güzel konuştun mevlana’ dedi derviş.havuz kitaplardan akan mürekkeple maviye boyanmıştı.şimdiden sayfalardan bazıları ciltlerinden ayrılmış suda yüzüyorlardı.mevlana harap olmuş kitaplara bakıp kendisi için ne kadar değerli olduğunu düşününce gözlerinden yaşlar boşandı.allah’a ulaşan merdivenin özenle,yıllarca acı çekişle,çabayla şekillenmiş basamaklarıydılar.mevlana’nın akan yaşları şems’i kendine getirdi ve kalbi yumuşadı.’bunlardan hangisi senin için en değerlisi?’
    cevap vermekte aciz kalan mevlana başını salladı.şems durup kitaplardan birini sudan aldı.
    ‘attar’ın kendi elleriyle sana vermiş olduğu esrarname mi?’ diyip kitabı ona uzattı.mevlana yutkundu.kitap kupkuruydu,üzerindeki tozlar bile duruyordu sanki raftan yeni alınmış gibi.
    ‘belki de üzerinde o kadar uzun zaman incelikle çalıştığın maarif’tir.’
    mevlana kitabı eline aldı.o da kuruydu.’mucize!’ diye bağırdı biri.mevlana gözleri yabancıya dikili öylece kalakaldı.
    ‘ermişliğe giden iki yol vardır’ dedi şems.kitapları işaret ederek ‘biri uzun yol’ diyip ardından da ‘ biri de kısa yol’ diye ekledi.
    ‘neymiş o kısa yolun adı’ diye sordu mevlana.
    ‘sevginin yolu’ dedi şems. mevlana sordu ‘peki ben nasıl öğrenebilirim o yolda yürümeyi?’
    ‘sevgi ders alınarak öğrenilmez.’dedi şems. ‘sen yakılmayı bekleyen bir lambasın, bende alevim.artık kitapları bırakıp benle gelme zamanıdır.’
  • anlatılanlara göre bir gün mevlana, şems-i tebrizi'yi evine davet eder. şems, celalettin rumi’nin evine gider ve ev sahibinin ikramını gördükten sonra ona sorar:
    - benim içinşarap hazırladın mı?
    mevlana hayret içerisinde sorar:
    - meğer sen şarap içiyorsun, öyle mi?
    şems cevap verir:
    - evet.
    mevlana:
    - bunu bilmiyordum.

    - mademki öğrendin bana şarap ikram et.
    - bu gece vakti şarabı nereden bulabilirim?
    - hizmetçilerinden birine söyle gidip alsın.
    - bu iş yüzünden tanrı’nın karşısında şeref ve haysiyetim beş paralık olur.
    - o zaman, git kendin al.
    - bu şehirde beni herkes tanır. ecnebi mahallesine gidip nasıl şarap alabilirim ki?
    - eğer bana saygın varsa benim rahatım için bunu yapmalısın. çünkü ben geceleri şarapsız ne yemek yiyebilir, ne konuşabilir, ne de uyuyabilirim.

    mevlana, şems’e olan saygısından ötürü cübbesini omzuna atar, koltuğunun altına büyük bir şişe saklar ve ecnebi mahallesine doğru yola düşer.

    oraya varıncaya kadar kimse onun ecnebi mahallesine gittiğini düşünmez ama ulaştığında insanlar hayret içinde onu takip etmeye başlarlar ve mevlana’nın bir meyhaneye girdiğini, bir şişe şarap aldığını ve onu sakladıktan sonra dışarı çıktığını görürler.
    henüz ecnebi mahallesinin dışına çıkmadan mahalle sakinlerinden müslüman bir grup onu izlemeye başlar ve sayıları an be an çoğalır ta ki mevlana’nın imamı olduğu herkesin arkasında namaz kıldığı caminin önüne gelinceye kadar.

    hal böyle iken kalabalığın içinde bulunan mevlana’nın rakiplerinden birisi:
    - ey millet! her gün arkasında durup namaz kıldığınız şeyh celaleddin ecnebi mahallesine gidip şarap aldı…
    diye bağırdıktan sonra mevlana’nın cübbesini çekip atar.
    milletin gözü şişededir.
    adam devam eder:
    - mümin olduğunu iddia eden, sizin inandığınız bu münafık şimdi şarap almış ve kendi evine götürüyor.

    sonra celalettin-i rumi'nin yüzüne tükürür.
    ve başına öyle bir vurur ki mevlana’nın sarığı açılır ve boynuna dolanır.

    halk, bu sahneyi gördüğünde özellikle de mevlana’nın sessizliği karşısında kesin olarak mevlana’nın sahte takva elbisesi altında onları bir ömür boyu kandırmış oldukları kanaatine varır.

    sonuç olarak ona saldırmak için hazırlanırlar ve hatta öldürmeye niyetlenirler.
    işte tam o anda şems birdenbire orada belirir ve haykırır:
    - ey hayasız insanlar, dini bütün bir insanı şarap içme töhmeti altında bırakmaya hiç utanmıyor musunuz? gördüğünüz bu şişenin içinde sirke var. zira her gün yemeğinde kullanıyor.
    mevlana’nın rakibi bağırır:
    - bu sirke değil, şarap.

    şems şişenin ağzını açar ve mevlana’nın rakibi de dahil olmak üzere oradaki herkesin avuçlarına, şişenin içindeki sıvıdan biraz döker.

    mevlana’nın rakibi başını döverek mevlana’nın ayaklarına kapanır ve halk da mevlana’nın elini öpüp dağılır.

    sonra, mevlana şems’e sorar:
    - bu akşam beni niçin böyle bir facianın içine sürükledin ve rezil rüsva olmama izin verdin?

    şems der ki:
    - uğruna gururlandığın şeylerin seraptan başka hiçbir şey olmadığını anlaman için.
    sen bir avuç sıradan insanın saygısının senin için ebedi bir sermaye olduğunu düşünüyordun ama gördün ki bir şişe şarap aldatmacasıyla hepsi yok olup gitti. senin suratına tükürdüler, başına vurdular ve hatta seni neredeyse öldürüyorlardı. senin sermayen işte bu kadardı ve bu gece bir anda nasıl yok olduğunu gördün. o halde öyle bir şeye tutun ki zamanın geçmesi ve olayların değişmesiyle yok olmasın.

    dünya bir hiç…
    ehl-i dünya hiç…
    ey hiç! birleşme hiç’le bir hiç için…
    ölümden sonra geriye ne kalır, bilir misin?
    aşk kalır, muhabbet kalır…
    gerisi tamamen hiç.
  • mevlana'nın tyler durden'ı gibiydi bu abimiz. iliklerine kadar sisteme angaje olmuş bi halde buldu mevlana’yı: böyle kitapların arasında kalmış vaziyette bitap; böyle bunu da bileyim, şunu da okuyayım, şuna da öğreteyim, şu da sevsin beni, buna da yaranayım halleri içerisinde savruk…

    abi çıktı işte, belirdi bir gün: bırak hoca dedi, aç gözlerini, bunlar boş iş dedi. tuttu bunun kitapları attı suyun içine, kitapları çağırdı kitaplar eline geldi, ıslanmamışlar meğerse. sonra işaret parmağından ateş çıkarıp sigarasını yaktı, böyle bi hava bi civa: kulak memesinden altın lira çekip almalar mevlana’nın, muck yapıp hareket çekmeler… başını döndürdü anlıyor musun bizim celalo’nun, özendirdi çocuğu kendisine..

    mevlana buna takılmaya başladıktan sonra işleri dersleri filan boşladı, ailesini ihmal etti, namazlarını aksattı. herkesin gözleri önünde bir takım garip hal ve hareketler sadır oldu bu ikiliden. konu komşu bir yere kadar eyvallah dedi, ev halkı da sineye çekti ilk zamanlar. sonra ne olduysa tebrizli tyler kimya kıza niyet kestikten sonra oldu. hoş olmadı.

    kıskançlık krizlerine kapılan allaadin bunu öldürdü mü, böyle biri zaten mi yoktu, yoksa allaaddin 6 patlarıyla aslında mevlana'yı vurdu da tebrizli mi ortadan kayboldu, bilemiyoruz. alimler de tam olarak bilemiyorlar, rivayetler muhtelif. hayırlısı tabii.
  • kaderden kaçamazsın, kaçış da kaderdir.
    şems-i tebrizi
  • hz. mevlana (k.s) :

    ey şems!
    varlığın bana yetmiyorken, yokluğunla avunmak zorundayım.
    ya al götür kalanımı, ya da gel tamamla eksik yanımı.
  • "bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen hiç ol. menzilin yokluk olsun. insanın çömlekten farkı olmamalı.
    nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçimi değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik değil, hiçlik bilincidir."
  • "sonsuzluğa götüren bir denizin kıyısına varmıştım. o zaman anladım ki susmak bir cüsse işi. derin denizlerin işi... sığ suları en hafif rüzgârlar bile coşturabiliyor, derin denizleri ise ancak derin sevdalar... anladım ki derin ve esrarengiz olan her şey susuyor. anladım ki susan her şey derin ve heybetli..."

    şems-i tebrizi
  • lisede* ilginç bir hocamız şems hakkında şöyle demişti:

    belki de şems diye biri yoktu. şems, mevlana'nın tyler durden'ıydı.
  • mevlana ile sems'in bulustugu (karsilastigi) ilk yer türk hava yollari konya subesinin yaninda family finansin tam önünde icerisi toprak dolu iki mermer blogun tam ortasindadir seb i arus törenlerinde büyük bir kandil dikilir buraya icerisinde iki tane mum vardir, mevlana ve sems i temsil ederler
hesabın var mı? giriş yap