• bir değil iki değil tam üç kere filme alınmış bu kitabın yazarıyla ilgili şaibeli bir durum var. okuyunca bir gizemin çözülmesine tanık olmuş gibi hissettim, bu duyguyu paylaşmak istedim.

    şimdi;
    ilk film 1946'da ferdi tayfur tarafından çekiliyor. burada adı geçen kişi aklınıza gelen ferdi değil. 1904-1958 yılları arasında yaşamış, seslendirme sanatçısı ve yönetmen olan ferdi tayfur'dur. 1965 ve 1971 yıllarında çekilen diğer iki filmin yönetmeni ise ertem eğilmez'dir. (konumuzla ilgili değil ama üç filmde de oynayan tek oyuncu hulusi kentmen'dir.)

    yazılı tüm kaynaklarda filme konu olan kitabın yazarının ihsan koza (ipekçi) olduğu görülüyor. ihsan koza aslında ihsan ipekçi'nin yazdığı romanlarda kullandığı takma ismidir. ihsan ipekçi, ipek film'in sahibi ünlü bir iş adamı, aynı zamanda ferdi tayfur ve nazım hikmet'in de arkadaşı ve patronudur. nazım hikmet'in uzun yıllar süren yasaklı dönemlerinde ona iş veren insanlardandır. (yine konu dışı ama söylemeden geçmeyeyim aynı zamanda ismail cem'in babasıdır. zaten o yıllardaki herkes birinin bir şeysi, ortam yine şair yazar sanatçıdan geçilmiyor. insan özeniyor)

    gelelim kitap ve filmin ilişkisine. kitabın ikinci sayfasında şöyle bir not var: "bu romanın türkiye içinde fime çekme hakkı ferdi tayfur tarafından temin edilmiştir."
    ferdi tayfur'un patronu konumundaki ihsan koza neden kitabının başına böyle bir not koymuştur acaba? eğer kitabı yazan kendisi ise neden filme çekecek kişiden temin edildiğini söylüyor?

    30'ların başında nazım hikmet ipek film'in seslendirme yönetmenliğini yaparken ferdi tayfur onun yardımcılığını yapıyor. kendisi laurel ve hardy'nin hem laurel hem de hardy'sine sesini veren kişidir. marx brothers'ın groucho'sunu yani arşak palabıyıkyan'ı da ferdi tayfur konuşmuştur. diğer kardeş chico'yu da nazım hikmet seslendiriyor bu arada. ferdi tayfur'un ablası adalet cimcoz da aynı stüdyoda seslendirme sanatçıcı olarak çalışıyor ve nazım hikmet tarafından yetenekli bulunuyor. boşa değil tabii, birçoğumuz eski türk filmlerindeki hemen hemen tüm kadın başrolü onun sesinden dinleyerek ses hafızamıza kaydetmişizdir.

    40'lı yıllarda, nazım hikmet bursa cezaevi'ndeyken adalet cimcoz ve eşi onu sık sık ziyaret ediyor. bedri rahmi- sabahattin eyüboğlu maktuplaşmalarından da adalet cimcoz'un yine o yıllarda nazım hikmet'in şiirlerini paris'te bulunan sabahattin eyüboğlu'na göndererek fransızcaya çevrilmesine yardım ettiğini öğreniyoruz. o yıllar senede bir gün'ün yazıldığı, filminin çevrildiği yıllar.
    ihsan ipekçi'nin o notu kitaba koymasını nazım hikmet istemiş olabilir mi?

    şimdi de kitaptaki mekanlar ve tarihlerle nazım hikmet'in nasıl bir bağlantısı olabilir ona bakalım.
    senede bir gün'de hikayenin anlatıcısı malatya'da yani o yıllarda nazım hikmet'in en yakın arkadaşı olan kemal tahir'in hapis yattığı şehirde çalışmaktadır. her yıl izne çıktığında ankara'yı ve bursa'yı yani nazım hikmet'in hapis yattığı iki şehri ziyaret ettikten sonra istanbul'a, çamlıca'ya gelmektedir.
    hani nazım hikmet'in bir konağın müştemilatında yaşayan piraye ve oğlu memet'i hatırlayarak:
    "sonra, bizim burda mahkûmlar uykuya varıp revirden el ayak çekilince kalbim çamlıca'da bir harap konaktadır her gece, doktor." diye şiir yazdığı çamlıca'ya.

    anlatıcının çamlıca'ya geldiği ve sevgililerin 40 yıl boyunca buluştuğu günün tarihi 12 ağustos'tur. nazım hikmet'in cumhuriyet'in onuncu yılı dolayısıyla çıkarılan aftan yararlanarak özgürlüğüne kavuşma tarihini memet fuat kitaplarında 12 ağustos 1934 olarak verir.
    tüm bunların ışığında sorulacak tek soru acaba kitabı nazım hikmet yazdı da adı sakıncalı olduğu için ihsan koza ismiyle mi yayımlattı?

    uzun bir dönemi kapsayan mektupları, metinleri, röportajları, anı kitaplarını tarayarak bu bağlantıları bulan kişi elbette ben değilim. o sabrın binde biri bende olsa hayrat yapardım. benim gibi hazıra konmak isteyenlere bu yazının kaynağı olan, haluk oral'ın çok özenli yazılmış nazım hikmet'in yolculuğu kitabını öneririm.
  • şahane bi şarkıdır .. hicaz mıdır? hicazdır..

    gönlümde açmadan solan bir gülsün
    her zaman gamlıyım her zaman üzgün
    beklerim yolunu aylar boyunca
    yeterki gel bana
    senede bir gün,senede bir gün

    ağarsın saçların,solsun yanağın
    adını anmaktan yansın dudağım
    bu aşka canımı adayacağım
    yeterki gel bana
    senede bir gün,senede bir gün
  • basrollerini kartal tibet ve hülya kocyigitin paylastigi bir film. konusu da söyledir: bu iki sevgili her sene ayni gün ayni saatte ayni çay bahcesinde bulusurlar. sonra bir sene adam gelmez. çayci, kadini teselli ederken kadin hikayesini anlatmaya baslar (bkz: flashback). aslinda olay isgal günlerine dayanmaktadir vs..
  • 1971 yapımı bu güzide filmimizde, yönetmenimiz ertem eğilmez, esas kız ve esas oğlanımız ise hülya koçyiğit ile kartal tibet'tir. hulusi kentmen hülyanın babası, metin serezli ağabeyi, bilal inci hayin bulgar askeri, suna selen metin serezlinin karısı, hülya koçyiğit'in yengesidir. bir de önder somer var ki, o etkisiz eleman, hülya koçyiğit'in kocası olacak doktor faruk beydir.

    hülya ve kartal, filmdeki adlarıyla nazlı ve emin, birbirini seven iki gençtir. ancak ne var ki rumeli bulgar işgali altındadır. müslüman halka eziyetin bini bi para giderken, bulgar askerlerinden biri hülyaya aşık olur. hülyanın abisi metin serezli, yani osman aga, bilal inci, yani çorbacı kiril ile kavga ettiği için bunların evi basılır. abiye türlü işkenceler edilir. ama emin sevgilisinin abisini kaçırır. o sırada da nazlı, abisini kurtarmak için kiril'e gider. abi bunu öğrenip ormana koşar. nazlı tam tecavüze uğrayacakken kurtarır. ama kiril osman agayı öldürüp suçu emin'e atar. türkiyeye kaçmaya mecbur kalırlar.

    tam sınıra yaklaşmışken etrafları çevrilir. kartal tibet onları korumak için geri kalır. ama vurulur gelemez. zaten memleketinde de çiftlik ve toprak sahibi olan hulusi kentmen, istanbula gelir ve akrabalarının da desteği ile zengin olur. dükkanlar açar, konaklarda yaşar. hülya ve yengesi istanbulda nazırların konsolosların kapısında yatarlar akıbetini öğrenebilmek için. öldü derler. hülya hasta olur, zırt pırt bayılır kalır. nazır paşanın konağında, ki o konak ıhlamur kasrıdır, tanıştığı doktor faruk onu hem iyi eder, hem de ona aşık olur.

    bu sırada, vurulup düşen kartal tibetimiz hapse düşer. hapishanede, kaçma planları yapan bir grup türk onu kurtarır. türkiyeye kaçmak üzereyken pusuya düşüp sevgilisini kaybeden tıp öğrencisi adnan şenses, reyiz dedikleri kadir savun, deli münir özkul ve danyal topatan.

    güç bela, seneler sonra hapisten kaçıp istanbula gelen kartal abimiz, yanbolulu hilmi beyin konağına gelir. ne zaman mı? tam da hülya ve doktor fuatın düğün gününde. ne çare ki, artık nikah kıyılmıştır. sevgililer birbirine senede bir gün, ihsan yüce'nin garsonu bulunduğu kır kahvesinde buluşma sözü verir, ayrılırlar.

    işte ben de bunu hiç anlamıyorum. aga siz katolik hristiyan mısınız? müslüman kadın ve erkekler osmanlı zamanında bile birbirlerinden boşanabiliyorlardı. boşansaydınız ya? senede bir gün görüşelim diye romantizm yapmaya ne gerek var? olmasa film olmazmış gerçi. neyse.

    ben en çok nazlının kocası doktor fuatı merak ediyorum. nasıl ezik bi karakter. nooldu o adama? nazlıyla çocukları oldu mu? torunları? evdeki ilişkileri nasıldı mesela? sevişmeleri nasıldı?

    o değil de, nazlı emin'e verdi mi?
  • güfte ve bestesi şekip ayhan özışık'a ait olan hicaz makamındaki bu güzide eser, düyek usulü ile dizlere itinayla vurularak terennüm edilir ve ettirilir.
    güftesi, bir devrin esası ve üslubu olduğu üzere, ne halse çok kereler (evet, utanılarak da olsa yazılmaktadır) "cari sevgili" bile olamadan, "eski sevgili" olanlara dair acılı ve acıklı sözleriyle, en kısa sürede başlamasını kalpten dilediğimiz eski sevgiliyi unutma kurslarının tüm derslerinde gerek bin desibellik fon müziği, gerekse eleştirel okuma metni olarak kullanılmaya son derece elverişlidir.
    gel gör ki, güftesine felsefi boyutta şekerli yoğurt nispetinde karşı olanların dahi son derece zevkle dinlemesi durumu sözkonusu olabilir, (bkz: kulak damağı) hicaz*'a meyyal ve hatta teşne olanlara büyük lezzet verir, neredeyse insan erir.
  • adnan senses filmde sarkiyi olmayan sazlarla beraber sazli soylemistir... ayrica munir ozkul un ronaldo tipi sac modeli ve kizil sakalli hali mukemmeldir...
  • 1946,1965 ve 1971 yıllarında olmak üzere 3 kere çekilmiş bir filmdir bu
    46 yılında cahide sonku ve suavi tedü oynamıştı 65 ve 71 dekinde erkek karakter kartal tibet'tir. 65 te nazlı karakterini selda alkor 71 de ise hülya koçyiğit oynamıştır.
  • iki versiyonu bulunan filmin bir herkesin bildigi renkli, kartal tibet ve hulya kocyigit in oynadigi versiyonu mevcut birde siyah-beyaz yine kartal tibetin oynadigi fakat hülya kocyigit yerine baska bir hatun kisinin oynadigi vesiyonu vardır. bu ikinci versiyonda birincisi ile aynı olarak hulusi kentmen, munir ozkul, adnan senses v.b. vardir. planlar hemen hemen bire bir aynidir. hatta giydikleri giysilerden sac modellerine kadar aynıdır. gordugumde beni sok etmistir.. azim acik kalmistir.
  • zeki muren yorumundan doyulmaz tad aldigim, sekip ayhan ozisik bestesi ,klasik bir turk sanat muzigi eseri. size hikayesini anlatayim.

    senede bir gun, aslen ihsan koza tarafindan yazilmis hos bir romandir.
    beyaz perdeye uc kez uyarlanmistir.
    oykusu bulgaristan sinirlari icersinde baslar.yanbolu'lu hilmi efendi'nin iki kizi vardir:
    nazli ve zeynep.
    yasadiklari sehirdeki bulgar yuzbasi ,nazliya asik olur. kizin abisini oldurup ,sucu kizin nisanlisina atar.
    nazli'nin nisanlisi emin, kizin ailesini masum olduguna ikna edip ,turkiye ye kacmalari konusunda telkinlerde bulunur.
    kacma islemi sirasinda ,sinirda emin yakalanir, fakat geri kalanlar turkiyeye gecer.
    yuzbasi , yaralanmis olan emin'i hapse atar.
    turkiye ye gecenler ise hilmi beyin ticarete olan yetenegi sayesinde ,istanbulda rahata kavusur.
    nazli hala emin'i beklemektedir.gelen haberler emin'in yasamadigi yonundedir .nazli uzuntuden verem olur.

    onu tedavi eden doktoru fuad ,nazli ya asik olur.hikayesini bilmesine rahmen nazli ile evlenmek ister.
    nazli bu iyi kalpli ve askina saygi duyan doktoru kiramaz.evlenirler.
    dugun gunu, bulgaristanda hapisten kacip gelen emin ortaya cikar ve artik cok gectir. ( ezo gelinin hikayesine benziyor canina yandigim)
    doktor fuad , bu cifte sadece senede bir gun , camlica tepesinde bir kir kahvesinde bulusma izni verir. her sene 12 agustos gunu nazli ve emin bu kir kahvesine gelip hasret giderirler. ta ki ciftlerden biri olunceye kadar bu olaganustu bulusma 40 yil surer.
    40 yil sonra bir gun ; yasli kadin, kir kahvesine gelir,bekler,bekler,bekler. kimse gelmez.bos sandalyeye bakar ve aglar...

    gönlümde açmadan solan bir gülsün
    her zaman gamlıyım, her zaman üzgün
    beklerim yolunu aylar boyunca
    yeter ki gel bana, senede bir gün

    ağarsın saçlarım, solsun yanağım
    adını anmaktan, yansın dudağım
    bu aşka canımı adayacağım
    yeter ki gel bana, senede bir gün
  • şimdi bu filmde şöyle bir şey var. söz konusu çift osmanlı zamanında karar veriyorlar aynı yerde aynı gün buluşmaya. saçları ağarıp ölene kadar da buluşuyorlar.

    aklıma takılan şey şu: ilk karar verdiklerinde miladi takvim kullanılmıyordu. kullanılan takvim değiştiğinde ne oldu? bu değişiklikten sonra ilk hangi takvime göre buluştular. acaba birinin bir takvime diğeri ötekinin yeni takvime göre buluşma yerine gittiği oldu mu? yoksa ne olur ne olmaz iki takvime göre de gideyim diye düşünüp sonra mı karar verdiler.

    işte filmi her gördüğümde aklıma takılan şey budur dostlar. bunu düşünmeden edemiyorum. aman aklınıza o buton gelmesin, anlayın beni..
hesabın var mı? giriş yap