• simdiye dek bircok kez duyacak kadar sansli oldugum soz obegi.

    ancak sanirim en guzelini bu sabah duydum.

    her zamanki kahvecimde kuyrukta beklerken onumdekilerden birinin down sendromlu 4-5 yaslarindaki ogluyla guzel bir sohbete basladik. annesi kahvesini alip ayrilirken bizim ufaklik tezgahdaki sekerlemelerden almak istedi bir tane. annesi de "aldim ya az once" dedi. ben, "bu da benim hediyem olsun "deyince, "tesekkur eder misin oglum" dedi annesi. ne dese ufaklik; "seni seviyorum" . tesekkurler gunumu guzellestirdigin icin.
  • az evvel, bazı sorularla ilgili benim de fikrimi almak için normalde katılmayacağım bir müşteri toplantısına katılmam icap etti. uzun zamandır tanıdığım, mesleğinde oldukça iyi olan bu müşteriyle, neden bilmiyorum ama hiç elektriğim tutmamıştı tanıdığım bunca zaman içinde. sebepsizce, sadece bu elektriksel meseleden kaynaklı kendisinden pek hoşlanmıyordum. kafasındaki sorularla ilgili konuşurken birkaç kez telefonu çaldı, her defasında özür dileyerek sessize aldı ya da reddetti. sonra yeniden çalan telefonuna bakıp, ''buna bakmam lazım'' dedi. konuşmaya başladığında ben de masadaki herkes gibi anlamıştım; telefonun diğer ucunda kızı vardı... ve bu adam toplantı masasında kızına tam 3 kere, yüzünde inanılmaz tatlı bir gülümseme eşliğinde, '' seni seviyorum kızım'' dedi. evet, saniyeler süren kısa bir konuşmada üstelik de öyle bir ortamda, tam 3 kez kızına coşkuyla seni seviyorum dedi.

    o dakikadan sonra adama olan bakışlarımdaki hayranlığı gizleyebildim mi bilmiyorum ama adama dair kafamdaki tüm önyargılar silindi gitti ve adama karşı, zaten mesleğindeki başarısından dolayı duyduğum saygının yanına, bissürü yeni duygu eklendi.

    odadan çıktım, çocuklara sevdiğimi en son ne zaman sözlü olarak ifade ettiğimi düşündüm ve itiraf ediyorum hatırlayamadım. telefon açtım ikisine de bu utancı biraz hafifletmek için ama ikisi de bakmadı telefonuma, dersteydiler sanırım. çıktıklarında söyleyeceğim ama vazgeçmedim ve hatta artık her gün, her koşulda mutlaka söyleyeceğim.

    sihirli bir kelime seni seviyorum, başkasına söylendiğini duymak bile o anlarda dünyayı güzelleştiriyor adeta. seven babalar, sevilen kızlar, seven adamlar, sevilen kadınlar, seven anneler, sevilen oğullar olması bunca iğrenç gündemin içinde, hayata dair ne güzel bir detay.

    insan sevdiğini elinde fırsat varken sevdiklerine sık sık söylemeli, ben öyle yapacağım.
  • cok buyuk taahhuttur. mavi boncuk degildir. cunku seni seviyorum dediginizde, sunlari da demis olursunuz:

    yardima ihtiyacin oldugunda, yaninda olacagim,
    sana durust ve onurlu davranacagim,
    seni arkandan vurmayacagim, sana ihanet etmeyecegim,
    hastalikta ve saglikta,
    seni koruyacagim, kollayacagim
    seni utandirmayacagim,
    aramizda olan biten herhangi bir seyin intikamini almak icin hareket etmeyecegim,
    yani
    planli art niyetle davranmayacagim,
    arkandan is cevirmeyecegim.
    asla ayrilmayacagiz degil ama,
    seni yuz ustu asla birakmayacagim.

    -seni seviyorum.

    iste bu yuzden agirdir bu soz. ve sansliysaniz, bunu size ogretecek en az bir iliskiniz olur hayattayken.
  • iki yıldır iyi arkadaştık. bir anımız bile ayrı geçmezdi. sevgili değildik, bence daha yakındık. insanlar inanmadı bize. birçok kişi sevgili olduğumuzu düşündü. bir dostum da durmadan gaz verdi bana; kız seni bekliyor, kız senden bir cümle bekliyor, sonra çok pişman olursun...

    soğuk bir ankara akşamıydı. cebimde öğrencilikten olma bir iki kuruş para vardı. birkaç şeye yeterdi. mesela mcdonaldsta sıcak çikolata içmeye. hava şubat soğuğuydu, üşümüştü. içeri girdik, çikolataları aldık. ısınmaya çalıştık. "üşüdüm" dedi. "hala mı ısınmadın" dedim. "çok üşüdüm" dedi. "istersem seni on saniye içinde ısıtabirim" dedim, gülümseyerek yüzüne baktım. "yok ya" dedi. "bana kafa tutma" dedim. güldü, inanmadı, "yapamazsın ki" dedi. "gözlerini kapat ve ona kadar say, gözlerini açtığında ısınmazsan ejderha değilim" dedim. gözlerini kapadı ve saymaya başladı. "seni seviyorum" dedim...
  • söylemesi çok kolay aslında. hepi topu iki kelime, on üç harf. gerçi, bana önceleri sormuş olsalar "söyleyeceğim en zor şey bu" derdim herhalde. öyle gördük büyüklerimizden; ankara'da, orta halli bir memur mahallesinde, sokağın köşesindeki bahçe duvarında pineklerken "erkek adam seni seviyorum demez" klişeleri ile büyüyen bebelerdik biz.

    ama bu kadar şanslı olduğumu da bilmezdim. küçük şeylere sevinirken gözleri ömrümde görmediğim kadar derinden parlayan, şaşırdığında dudaklarını garip bir şekilde büken, sardunya kokulu bir kadına hibe ettim ben bu iki kelimeyi. gördüğü garip rüyadan, eski türk filmlerinden emanet kalmış naiflikte bir "imdat" ile uyanan, beni görünce hemen tekrar uyuyan, bu sebeple de ona söylediğim ilk "seni seviyorum"u duyamayan bir kadına adadım bu sözleri.

    her gün bu iki kelimeyi boşa harcayan imitasyon bir mona lisa ya da sahte bir melek değil bu cümlelerimin hak sahibi. etrafı kalabalık ve meşgul olduğu bir iş ortamındayken telefonun diğer ucundaki mutlu adama "seni seviyorum"u rahatça ve hoyratça söyleyemediği için ardından silmeye kıyılamayan mesajlar gönderen bir masum, heyecandan bitiremediği dünyanın bitmiş tüm şiirlerinden daha güzel bu mesajın sahibi:
    "kendimi hiçbir zaman bu kadar mutlu ve huzurlu hissetti"

    seni seviyorum, şanslıyım ki senin gibi çok az kişi kendini bir şeylere böyle hibe edebiliyor.

    sen bana bir hayat bıraktın sardunya gölgelerinde;
    bu cümleden çok daha fazlasını alacağın var. ki haziranın yirmi yedisi pazara denk geliyor.
  • cemal safi'ye göre;1 cümle, 2 kelime, 13 harf, 2 insan ve 1 aptal .
  • bu sözün belli bir süre sonra yerini "bi kere de arkadan yapsak ölür müsün gizem yaaa.." şeklinde bir şeye bırakması bence çok komik.
  • bazıları bunu söyleyememekten bahsettikçe hayret ederdim eskiden. "neden söylenemesin ki?" derdim.

    şimdi şimdi görüyorum ki söylenemiyormuş bazen. hatta elini tuttuğun; terini, nefesini paylaştığın insana bile söylenemiyormuş. öyle şeyler öğretmişler, öyle zorlaştırmışlar ki sevmeyi... "sevebilme hakkına sahip olmak için çok şey yaşanmalı" diye kazımışlar beynimize. istemiyorum bunu, kabul de etmiyorum.

    bir şarkıyı sever gibi, bir kediyi sever gibi, güneşli bir günü sever gibi özgürce sevmek istiyorum.

    bir tek sözü, bir gülüşü, bir öpüşü sevmek istiyorum...
  • söylemesi hem inanılmaz derecede güzel hem de yoğun bir şekilde ürkütücü cümle. ağızdan dökülüveriyor…
  • *telefon çalar.
    açarsın: efendiiiğm?
    cevaplar: seni çok seviyorum!

    nefessiz, sessiz on beş saniye. kalp atışlarımın bir parça çıldırdığını hissedebiliyorum. elimde, bileğimde görülen damarların pıtpıt atışını sadece tenimde değil kulaklarımda hissediyorum.
    sevildiğimi bilmemin mutluluğu, şu an hayatımda aktif olarak mevcut bulunan tüm sıkıntıların üstesinden geliyor ki iki gün önce gözleri şişmiş, ölümüne ağlarken, bugün kahkahalar atabiliyorum.
    karşılığı olduğunu biliyor. ona bakışımdan bile anlayabiliyor bunu.
    ve elinde o an için var olan en iyi iletişim kanalıyla, bana akıtıyor. duygu alışverişi yapmıyoruz biz, duygu akışı var aramızda, sadece mutlu ediyor ve ediliyoruz. farkında olmadan. fedakarlık yapmak zorunda olmadan. yorulmadan. sadece her şeyin akışına kendimizi bırakarak...

    tanım: her bünyenin ihtiyaç duyduğu, hissettiği vakit dengelerini değiştiren bir cümlecik.
hesabın var mı? giriş yap