• şu an yan dairemdeler. hafta içi çok sesleri çıkmıyor, hafta sonları ise biz buradayız diyorlar sanki. apartamanın hava boşluğuna bakan odadayken ilk kez duymuştum seslerini, acaba hangi radyo bu dedim meğer yan dairedeki çiftmiş çalıp söyleyen. ikisi de yan flüt ve gitar çalıyor, sesleri de yumuşacık. yatak odalarımız dip dibe. sabah uyandıkları andan itibaren başlıyorlar şarkı söylemeye, sonra duşta devam ediyorlar, neyse ki sesleri güzel. şu an yağmur yağıyor ve onlar balkondalar, kız çalıyor çocuk söylüyor, çocuk çalıyor kız söylüyor. daha çok sevsinler de birbirlerini daha çok söylesinler şarkılarını, biz memnunuz devam et 27 numara.
  • eski bir hocam şöyle derdi;

    evlenmeyi düşündüğün kadınla evlenmeden önce muhakkak bir kaç gün bile olsa aynı evde yaşa, sabah kalktığında neye benzediğini gör, o gördüğün şeyi sevip sevmediğini sorgula, zira senin aşık olduğun şey bir sinema perdesinden ibaret olabilir.

    hocamın şu an 5. evliliğini yaptığını hesaba katmazsak, ben onun bu görüşüne katılıyorum.
  • sevgili kişisini gerçekten tanımanın "tek" yoludur. ısrar ediyorum efendim!

    çünkü aynı evde yaşamadığınız sürece siz hasta olduğunda ne yapar, uyurken horlar mı yellenir mi, kaç dakika banyo yapar, adam gibi keselenir mi, banyodan sonra kılını tüyünü küvette bırakır mı, diş macununun kapağını açık bırakır mı, eve geldiği gibi ayakkabısını kapının önüne, montunu girişe, çorabını salona, kıyafetlerini parça parça odalara bırakır mı, yemek yapar mı, hadi yapamıyor diyelim, en azından sofra kurar mı, kaçta uyur uyanır, en bakımsız halinde nasıldır, faturalarların son günü ile ilgilenir mi, eve gelirken bi çiçek, bi şokolat, bir minik süpriz getirir mi, tuvalalette işini bitirdikten sonra ne hale soktum buraları diye bir geri dönüp bakar mı, toz almasını, ev süpürmesini geçtim en azından evi toplar mı, gelen misafirleri nasıl ağırlar, deli deli geniş geniş mi yatar, yorganın tamamını üstüne mi çeker vb. hiç bir şeyi o insanla aynı evde yaşamadan bilemezsiniz.

    sizin yanınıza süslenip püslenip çok hoş gelen adam evde aslında beyaz atletiyle, kıllı döşüyle, kokan çoraplarıyla ayaklarını sehpalara sehpalara uzatıp, göbeğini kaşıyarak tv izleyen bir murtaza olabilir.
  • namus bekçisi yazarlar üzerime hücum etmeyecekse şayet gayet mantıklı bulduğum çiftlerdir. aynı evde yaşamak için evlenmek şart mı amk ülkesinde ? seviyorlarsa, anlaşıyorlarsa bu eylemi gerçekleştirmek için ruhsat almalarına lüzum yoktur.
  • pms'nin bile daha zevkli hale gelmesidir
    taraflardan biri bir gün bile evden uzak olsa özlemektir
    gece kötü rüya görüp uyandığında veya uykuya dalarken huzur verici bir koku duymak için sarılmaktır
    kimseyle paylaşamadıklarını paylaşabilmektir
    temizlik yapılırken sevgilinin temiz yerden kirli yere geçmesine sinirlenmektir
    televizyon karşısında otururken kanepenin örtüsünün sürekli kaymasıdır
    yeni film alındığında, sırf birlikte izlemek için onun da yorgun olmadığı bir zamanı kollamaktır
    filmi izlerken kimin meyve suyu getireceği konusunda minik tartışmalar yapmaktır
    geç kaldığında merak etmek ama araba kullanıyor olduğunu düşünerek kaza yapmasın diye arayamamak veya eve gelirken izlediği güzergahı tahmin etmeye çalışmaktır
    birlikte alışverişe çıkmak, sevgilinin sıkılması ve bu yüzden tartışmak demektir
    babamla araba muhabbeti yapmasını ya da işten konuşmasını neşeyle izlemektir
    annesine "anne" dediğim zaman gözlerinin dolması demektir
    annemin onu sigarayı bırakmaya ikna etmeye çalışması, her aradığında benden önce onun halini hatrını sormasıdır
    70'li yaşlara gelindiğinde birbirinin nasıl olacağını merak edip hayaller kurmaktır
    pazar günleri emekliler gibi çay bahçesinde kahvaltı ve gazete keyfi yapmaktır
    ağladığı zaman ona eşlik etmektir
    hastalandığı zaman etrafında pervane olmaktır
    ev değiştirileceği zaman birlikte emlekçı emlakçı dolaşmak demektir
    her akşam eve gelirken "bişey lazım mı?" diye sormak için aramasını hiç bitmeyen bir heyecanla beklemek demektir
    "bu akşam geç geleceğim" veya "bu akşam sabahlamam gerek" dediğinde hüzünlenmektir
    birlikte tatile gitmektir
    "bugün ne yemek yapsam?" diye düşünmektir
    birlikte arabamızı ne kadar sevdiğimizi defalarca konuşabilmektir
    ihtiyaç olduğunu bilmeden ama tam da ihtiyaç duyulan anda "seni seviyorum" cümlesini söyleyebilmektir
    sıkıldığı zaman "sıkıldım", sinirlendiği zaman "çok sinirliyim" deme özgürlüğüne sahip olmaktır
    dengeleri kurabilmektir
    her gün bir önceki günden daha fazla heyecan duymaktır
    aşktır
    sevgidir
    saygıdır
    uğraşmaktır
    dolu dolu yaşamaktır
    her gün, her hafta, her ay, her yıl karşılıklı yeniden aşık olmak ve bütün bunları zorunluluktan değil, gerçekten istediğin için yapmaktır

    varsın imzası eksik olsun

    darısı herkesin başına
  • ilişkinin ilk zamanları arzu edilen ve birlikte yaşasaydık şunu yapardık bunu yapardık gibi konuşmalara bolca sebebiyet veren durumdur..oysaki sizi el üstünde tutan insan bir süre sonra yanında olmanızın verdiği rahatlığı suistimal ederek bilgisayarıyla sizden daha çok ilgilenecek, ev işlerini tamamen size bırakacak hatta bu sizin görevinizmiş gibi saatlerce temizlik yapsanız bile teşekkür etmeyecektir.üstelik bi süre sonra sizinle ilgili merak ettiği şeyler eve kaçta gelindiği ve bu sürede kimlerle neler yapıldığıyla sınırlanacaktır. bunun gibi yüzbinlerce cansıkıcı şeyden sonra bir gece sevgili uyurken sözlüğe iç dökülecek bir yandanda "okuyunca büssürü laf söliycek" diye düşünülecektir..
  • bir sevgilim olsa yapmak istemeyeceğim şey. oğlum sevgilinin yanında da osurulmaz ki, sadece babalar ailesinin yanında osurabilir.
  • mis gibidir.

    oğlum ben anlamıyorum lan, burada vıdı vıdı edilen şeyleri. ya çok abartılıyor, ya da benim kıza hemen basayım ben nikahı. kimisi diyor, ruhum daraldı, öteki diyor maskeler düşüyor, ne olduğu ortaya çıkıyor, başkası diyor özgürlüğüm kısıtlandı.

    2 senedir sevgilimle yaşıyorum ben. eve geldiğimde yemeği yapıyor, elimden geldiğince yardım ediyorum. sonrasında tamam git sen diyor, play station oynuyorum, o da oyalanıyor. oturup scrabble da oynuyoruz, mortal kombat da oynuyoruz, puzzle da yapıyoruz. hamsterlarımızı guinea pig'lerimizi seviyoruz. dışarı da çıkıyoruz. maç varsa mutlaka gidiyoruz, deplasmandaysa mutlaka izliyoruz. 15 gün wesley sneijder izledik. arabadaydık, açtık telefondan imza törenini izledik.

    beni bıraksan, sabaha kadar oyun oynarım. biliyor. ha bokunu çıkardığımda "sıkıldım ben, bir şeyler izleyelim mi?" diyor. duruma göre cevap veriyorum. ha dersem "ya dur çok kritik bu turnuva, bitsin öyle izleyelim", "tamam" diyor.

    ya da tam tersi, benim hiç sevmediğim tarz bir film izlediği zaman, ses etmiyorum oyalamıyorum, biliyor çünkü sıkıldığımı, sonra yapmaktan ortak zevk aldığımız şeyleri yapıyoruz. kafanda hemen çağrıştı di mi? sevişiyoruz da evet. düzenli seks hayatına sahibim.

    olm nasıl gerçek yüzü lan, nasıl ruhunu daralttığını, özgürlüğünü kısıtladığını fark ediyorsun? demek ki en başından samimiyetsiz, iki yüzlü, bencil biriyle berabersin. bunu fark edemediysen, önce kendisi sorgula o zaman.

    edit: tam 8 yıl önce 24 yaşındayken yazdığım bu entry üzerine bu kadar soru alacağımı tahmin edemezdim.

    entry’de bahsi geçen kişi ile ayrıldık. ilişkiye başladığımızda ben 21 o 20 yaşındaydık ve büyüdükçe ve mezun olduktan sonra zamanla hayata bakışımızın farklı olduğunu fark edip, son derece düzgün bir şekilde ayrıldık.

    şu an evliyim ve mart sonunda baba olacağım. eğer bugün evliliğim sorunsuz gidiyorsa, yazdığım bu deneyimin çok büyük payı vardır.
  • evlenmeyi unutabildiğiniz gibi, toplumun evli olmayanlara ne gözle baktığını da unutabilirsiniz. ben 3-4 ay kadar sevgilimle aynı evde yaşamıştım zamanında. markete gittik alışverişe, canımız kuru pasta istedi. ama kiloyla alsak sittin sene bitiremeyeceğimizden 3 çeşitten 2 ser tane koymasını istedim görevli kadından o da güldü ben taneyle alınca. ben de dedim ki iki kişiyiz bitmiyor öyle sürünüyor evde. evli misiniz diye sordu alışkanlıktan yok hayır dedim. kadın şöyle bir baktı. amaan boşver ya kızım hayatını yaşa evlenip de ne yapıcan sanki dedi. gülüştük falan. yalnız yanımda pasta seçen bir başka müşteri aniden celallendi. kadın bir başladı bu ne terbiyesizlik bir de utanmadan söylüyorsun evli değilim diye, anan baban yok mu senin, bilmem ne saydırıyor bayağı. başta bir şey demek istemedim ama kadın bana herkesin ortasında elin adamının altına yatiyorsun dediğinde ben de şalter attı. karşılık verdim, kavga çıkacaktı gelip müdahale ettiler. görevli abla benim tarafımı tutunca öbür kadını çıkardılar dışarı.
    ama o bağırış çağırışta herkes duydu tabi, millet cıkcıklıyor falan böyle. nasıl sinirlendim anlatamam. gerizekalı kadını allah bilir babası kime kakaladı. seni sevmediğin adamla evlendirdilerse mevzuyu sırf altına yatmak olarak görüyorsan ben ne yapayım? millet sevgiye düşman. benim sevgilim için bana elin adamı o diyor dangalak. tamamen kendi istegimle bir saatimi ayrı geçirmek istemediğim insan. sana ne be kadın sana ne?
  • bir zaman sonra çok sıkıcı bir hale geliyor ve ilişkinizi irdeleyebiliyorsunuz. halbuki sevgiliyle evlendikten sonra aynı evde yaşamak aşağı yukarı 1-2 sene boyunca gayet heyecanlı oluyor, sonra zaten bebek geliyor, birkaç sene çocukla haşır neşir oluyorsunuz, sonra belki ikinci çocuk geliyor, o da bir müddet oyalıyor, derken bunlar büyüyor okulları, mezuniyetleri, evlilikleri derken ilişkinizi irdeleyecek , sıkılacak zamanınız olmuyor ve bir herifle bir ömrü zırt diye geçirip ölüyorsunuz daha ne olduğunu anlamadan.
hesabın var mı? giriş yap