• birhan keskin'in ba'sindan:

    ben seninle uzun bir araf yasadim
    ölümlere gittim geldim diyor.
    sigmam dünya yüzünde bir yere artik.
    nereden geçsem benim degil, kalamam bir yerde.
    o demiyor, ben diyorum. demiyorum, yagmur diyor.
    sana sarilmis kalmis ilk günüm ben. böyle demisim o gün
    bugün öyle diyor.
    o günden bir yagmur çiçegi, önümde duruyor.
    bir davul sesi, bir davulun yillarca titresen sesi,
    düz duvardan düsürmüs beni.
    tutunamamakligim bundan, düsmüsüm, komadan,
    uzun uzun uzamis kollarim. kola benzemiyor.
    yerde yatan, komadaki, duvarda tutunmaktan düsen diyor;
    aglama balim, degmez hiçbir sey senin gözünden akan yasa.
    komadaki diyor;
    ben hala sariliyim beline senin. istanbul n'ey sesi olmustu o gün
    bugün üflüyor... senin yüzün bende,
    senin yüzün bende. hala, diyor.
    vurmali vurmali o sesler içime degiyor.
    bir müzik parçasi çaliyor içeride:
    içimde bir parça; ne kopuyor ne ölüyor.
    gitmek ölüm bana, kalmak haram.
    adini bilmiyordum sonra ögrendim:
    she left home.
  • parcadaki keman kanimca kizin arkasinda biraktigi insandan dokulen goz yaslarini temsil eder.. piyanodaki melodi ise gecmiste yasadiklari anlardan kesitler sunar ve adeta kemanla birlikte kiza "neredesin" ve "neden" sorularini sorar. belki de finaldeki darbuka da bize hayatta hicbirsey icin uzulmeye degmedigini ve gulumseyerek hayata bakmak gerektigini gosteriyodur.. kimbilir...

    kemani konusturan insan icin
    (bkz: djamel benyelles)
  • param olursa klibini çekeceğim şarkılardan bir tanesidir...

    (piyano çalmaya başlar) kamera evin kapısına doğru yaklaşır... kız evden çıkar (keman bu noktada çalmaya başlar) ve çevresine bakınmaya başlar... acaba nereye gitsem ? orası mı burası mı ? heryerin ayrı tehlikesi heryerin ayrı güzelliği vardır... sonunda karar verir ve yürümeye başlar (darbuka bu anda çalmaya başlar fonda)...bu ana kadar karakalem resimler şeklinde ilerleyen klipte yollar renklenir ve karakalem çizim olmaktan çıkıp gerçek bir insana dönüşür... başlar yolculuğa...
  • jane birkin in bu muhteşem eserinin enstrümantal versiyonu, müzik seven herkes tarafından dinlenmeli. parçada en sonda patlayan arabesk hava, en başta ağlayan kemanla çok güzel örtüşüyor. bir insan kemanı o kadar melankolik nasıl çalabilir ya.
    (bkz: arabesque)
  • yagmurda ciplak ayakla yürüyen
    dünyalar güzeli kara bir çingene kadin.
    upuzun saçlari beline degiyor.
    kadin yürüyor yagmur yürüyor onunla birlikte.
    gidişi gri.
    avucunda birsey var belli.
    sıkmış avucunu.
    yumruguyla yürüyor.
    o yürüyor geçmis yeseriyor..
    gelecek yeseriyor o yürüyor.
    çöllerden geçiyor, gecelerden.
    bir irmaga variyor.
    cikariyor elbiselerini..
    irmaga karisiyor.
    oradan ciktiginda,
    upuzun saclari beline degen
    dünyalar güzeli kara bir çingene kadin o....
  • bu eserin henüz hangi miktardaki alkole denk geldiği bilinememiştir, tanımsızdır.
  • tabiatımın huysuz kızı, demiştim. üstelik,
    yalnızlığını sevsinler senin!

    eve dönüyordum dün akşam. saat 21.00 sularında durgun. ne gemiler yüzdürmüşlüğüm var saatin o sularında. her neyse… otobüsteyim işte, taksim-bostancı arası. evden ayrılan kızın şarkısı çalmakta, ben eve gidiyorum. ironiye gülümsedim biraz. gözlerimi yumdum hafiften, hava kararmaya çabalıyor bi’ yandan. tüm camları açık otobüsün, nasıl bir rüzgâr, nasıl bir güzel hava. saçlarım uçuşuyor, yüzüme değiyor. yanaklarımı okşuyor saçlarım. gözlerimi de kapatmışım, değmeyin keyfime. yanımda biri oturuyor, kitap okuyor. kitapta atlarla ilgili bir şey yazıyordu, yalnız atlarla ilgili. nasıl bin bir tane düşünce aklımda rüzgârda uçuşan saçlar gibi. atları falan da düşündüm bir an. eve dönüyorum ben. çantamda günden atılmış kep ve mezuniyet telaşı, içimde yorgunluğu ve burukluğu. bir fotoğraflar kalmış çekilen, onlarda donmuş gülümsemeler artık. vakit orda kalmış.

    neyse, o aralık köprüye girdik, trafik de yok. rüzgâr falan. şarkının tam son kısmına müsait bir yerlerdeyiz, inemiyoruz. deniz de pek güzel, pek esmer havayla birlikte. yanımda hala kitap okuyor gençten çocuk. ben dinliyorum, dinliyorum daha. eve dönüyorum. denize baktım, istanbul’a baktım. güzel şehrim, güzel yine. kaçılmıyor. git desen aynı yerinde, git dese gidilmez de. bir “ah” sesini alıp gidilse, gidilmez.

    rüzgâr hala, şarkı yeni baştan. köprü kısa. saçlarımı tutamaz durumdayım daha. kızıl, uçuşsunlar bırak. okusun çocuk, bitirsin tüm kitapları. otobüs hiç eve varmasın. varmasa ne çıkar?

    kız evden ayrıldı, ben eve dönmüştüm. geldiğimde kimse yoktu, yerinde yeller esiyor, saçlarım ise uçuşmuyor artık.

    yazık.
  • terkederken dinleyince "kal" demişti bana bu şarkı.
    istanbul n'ey sesi olmustu o gün* ve ben, bir uçağın kanadından bakıyordum, terkettiğim evime. ait olamadığım kollarına sarılmam ki artık, kalamam...

    şimdi kalmak isterken dinliyorum: "git" diyor bu sefer. sana sarilmis kalmis ilk günüm ben.*
    sarılmış kenetlenmişim kokuna, tenindeki huzura. gidemiyorum.
  • herkes başka bir yerden bakarmış ya şarkılara, ben de bu şarkıya benden bakmışım işte. gidenin ardından, kalandan yine. evi henüz/hala terk edememiş olandan. evin içinde hayalet gibi, oradan oraya savrulandan. kendini kah banyoda, kah mutfakta, kah yatak odasında bulandan. tırım tırım aranandan da aradığını bulamayandan. gidenin ardından, kalanın aklından.

    ne zaman unutulur o evin duvarlarına, perdelerine, koltuklarına, tabaklarına sinmiş anılar? ne zaman hatırlanmaz olur artık bezelye yemeği kokusu, elma çayları, şemsiye çikolatanın tadı? ne zaman silinir insanın yaşadığı evin içindekiler? ne zaman artık göstermez olur kendini banyodaki sabun, vileda, mutfaktaki bardak, salondaki vazo, yatağın çarşafı? ne zaman silinir kokular? ne zaman kaybolur görüntüler? ne zaman vazgeçer anılar? sahi, vazgeçen anılar mıdır, insanlar mı yoksa?

    arkada kalanların gözleri hep aynı pencerede mi takılı kalır? o pencerenin önünden geçip de geleceğini umduklarından mıdır pencereden dışarılara gözlerini dikişleri? sızım sızım bakışlarıyla pencere camlarını eskitişleri? o pencerenin önündeki çiçek hep gözyaşları ile sulandığından mı kurumaz? o çiçek o yüzden mi hep yemyeşil, taptazecik kalır? o yüzden mi solmaz geride kalanların ellerindekiler hiç? o ev terk edilmedikçe büyüyüp büyüyüp güzelleşir çiçekler, bu yüzden mi? kendilerini yıpratıp hırpalarken insanlar, bu yüzden mi acıları iyiden iyiye güçlenir de sonra o insanların içleri taş kesiliverir?

    ne zaman dayanamaz olur insan o evi köşe bucak kaplamış hatıralara, ne zaman "yeter artık!" der de kurtulmak ister? hangi ara "artık gideyim." der ve kendini kapının eşiğinde bulur taş kesilivermiş içiyle. keman gösterisini tamamlayıp da darbuka kendini gösterdiğinde mi "hadi, gel, dışarda başka bir hayat seni bekliyor." diyor sesler heyecanla, hevesle ve "daha güzel olacak her şey." diyor hep bir umut.

    o evde bıraktıklarını artık hatırlamayacağını bile bile mi vazgeçiyor anılardan? unutacaklarını biliyor mu? yaşa-dı-kları peki? güzellik, iyilik, kahkahalar? o evin dışında daha güzel bir hayat bulacağına inanıp mı terk edip gidiyor bu kız terk edilip de yapayalnız kaldığı o evi? bu yüzden mi bırakıyor, o'nun hemencecik unutmayı seçtiklerini? o'na inat mı gitmek istiyor yoksa? o'na inat mı bırakıyor her şeyi?

    kullanılmayacak kaşığı, bardağı, diş fırçasını. girilmeyecek odaları. açılmayacak televizyonu. uyunmayacak yatakları. büyüyüp de güzelleşemeyecek çiçekleri..

    kapı eşiğine geldiğinde dönüp bakmayacak mı arkasına, bir vakitler mutlu dolandığı odalara ve bir "keşke" demeyecek mi hiç? nasıl çarpıp gidecek kapıyı "acaba"larının karmaşasında? dışardaki kalabalıklara nasıl karışacak aklındaki sorularla, geride bırak(a)madıklarıyla?

    o evi terk edip gittiğinde kız, her şeyi geride bırakıp o'nu beklemekten de vazgeçmiş mi olacak yoksa kendini dışarı atıp sokak sokak o'nu mu aramaya başlamış olacak? bu da şarkının bana veremediği bir cevap olarak kalacak sanırım. yine de o kızın o evin içinde kendini yıpratırken, suçlarken, bağırıp çağırırken, zırlarken, özlerken, "neden"leri sorgularken, "nasıl"ını bulmaya çalışırken, "keşke"lerin içinde kıvranırken kapıyı hiç kilitlememiş olması kimbilir bir ipucudur belki benim sorumun cevabı için.
  • ağlama duvarımdır bu parça...

    hayatımda ne zaman bir şeyler kötü gitse, fon müziğimde çalmaya başlar aralıksız...

    tek bir sözü yoktur , enstrümantaldir ama her dinleyişte binlerce kelime yankılatır beynimde.

    dinlemekten içim acısa, notaları kaldıramayacak hale gelsem , kapasam kulaklarımı ; yine bir yol bulur , tenime karışır yankılanır beynimde..

    ağlama duvarımdır benim...

    eve gelir , yatağıma sığınır , cenin pozisyonu alırım...

    ben defalarca dinlerim , o defalarca ağlatır.
hesabın var mı? giriş yap