*

  • books of blood da bulunan yeraltı yaratıklarına dair bir clive barker öyküsü.
  • lionsgate tarafından sinema uyarlanan , çekimlerinin bitmiş olduğu film.başrollerde vinnie jones ve leslie bibb ** oynamakta.
  • clive barker öyküsünden uyarlama, bu yaz izleyeceğimiz korku filmi... brooke shields ve bradley cooper oynuyor.

    abd de 1 ağustosta gözterime girecek olan filmin web sitesi:

    http://www.midnightmeattrainthemovie.com/

    edit:ülkemizde ekim ayında gösterime girdi.
  • saw serisinin 2004te çekilen ilk filminden beri izlediğim en iyi gerilim hatta daha iyi olduğu bile söylenebilir. son yıllarda gösterime giren dandik korku/gerilim filmlerinin çokluğundan ve türkiyede gösterime tropic thunder ile aynı zamanda gireceğinden, sinema salonunun önünde afişlere bakıp gideceği filme öyle karar verenler tarafından "boş ver şimdi uyduruk gerilim filmini nasılsa bir numarası yoktur" diye es geçilebilir ama hem vaktinize hem de paranıza değecek bir film olmuş.
  • clive barker'ın yer yer cthulhu mitolojisinden izler taşıyan en gerilimli kısa öykülerinden biri. filmi de 10 ekimde türkiye'de gösterime giriyor.
  • of of of of...
    lions gate, saw'dan sonra bir kez daha ruhumu fethetmeyi başardı. hakkaten helal olsun.

    korku sinemasının artık klişeler üzerinde dönmekten daha öteye gidemeyeceğini düşünürken, üzülürken hatta, offff.. yepyeni bir soluk getirmiş bence bu film. neresinden başlasam, spoiler vermeden nesini anlatsam bilemiyorum.

    kesinlikle böylesine mükemmel bir film beklemiyordum, daha çok saw v için ısınma turları olarak bakıyorum böyle filmlere. ama... neyse bir yerlerden başlasam iyi olacak...

    öncelikle "ah katil kim acaba?" gibi sorular sormuyorsunuz, sordurmuyorlar. katilin yüzünü veya 'eserini' (artık öyle deniyor ya) gizlemiyorlar. fakat bir şeyi köküne kadar sorduruyorlar, "niye ulan niye!"

    trenin, daha doğrusu metronun tünelde hızla ilerlediği sahnelerdeki 'makinist' gözünden yapılmış çekimler harika, harika. adamı alıyor, resmen metronun yerine koyuyor. ayrıca daha önce hiçbir filmde karşılaşmadığım çekim teknikleri var. bir örnek vermek gerekirse, ki yine spoiler gereksinimi olmadan kısıtlı ifadelerle yazıyorum; katilin kurbanın kafasına 'aleti' indirdiği karede, kurbanın kafası kamera yerine konulmuş. yani kafa uçunca, kamera da uçuyor ki, siz kendi kafanız uçmuş gibi hissediyorsunuz. çok iyi düşünülmüş. ve öyle güzel ters açılar var ki, olayları bir an soluk kesmeden takip ediyorsunuz.

    her cuma akşamı asla sektirmeden sinemaya giden birisi olarak, son zamanlarda izlemekten pişman olmayıp, aksine hastası olduğum ve bir kez daha görmeyi planladığım nadir filmlerden biri bu.

    spoiler içeren entrylerimi daha sonra yine yazacağım.. ama önce sen de git ve izle, kaçırma.
  • yıkama yağlamayı yaptık, biraz da spoiler tadında şeyler yazalım bu filmle ilgili...

    --- spoiler ---

    kasap seçimi harika. adam ne yakışıklı, ne de çok iğrenç. karizmatik gibi görünüyor, ama bön bakıyor. zaten öyle de olması gerekiyordu, iyi tercih. kurbanların kafalarını et dövme aletiyle patlatması (ki biraz da balyoza benziyor) tam kasaplık iş. fakat burada asıl enteresan ve çekici olan, kasabın metroya hep takım elbiseyle binmesi ve çantadan usulca balyozu çıkarıp, beyne indirmesi. zaten bu sahnelerde yapılan zaman zaman flu çekimler müthiş bir tat vermiş filme.

    kasabın şeker satan gençlere tam balyozu çıkarıyor gibi yapıp para vermesi çok iyiydi. salondaki heyecanı ve gülüşmeleri hissettim. kendi gibi bir insan azmanıyla karşılaştığında, o insan azmanının kasapla makara yaptığı an da süperdi. salonda herkes, "hahhaa şimdi görürsün ali sami'yi" der gibiydi.

    ***

    daha önce de bahsettim, metronun tünellerde ilerleyişi ve bu yolculuğun direkt makinistin gözünden verilmesi ayrı bir heyecan katıyor filme. bir süre sonra insanın kafasını, "ya bu kasap manyak mı sürekli metroda adam kesiyor?" soruları basıyor. çünkü sadece öldürmüyor kasap, kurbanların ayakkabılarını, giysilerini güzelce poşetleyip, kafasını tıraş ediyor, gözlerini çıkarıyor ve çırılçıplak tavana koyun gibi asıyor. ondan sonra vücut kesilip, fazlalıklar mezbahaya götürülüyor.

    kasap her gece en son seferi bekliyor, zaten son metroyu bekleme sahnesi, insanların vızır vızır geçişi, o hızlandırılmış sahne de güzeldi. o hareket saatleri yüzyıldır belliymiş ki, bunları o kasap ailesi albümünden anlıyoruz! tamam da "niye bu metronun vagonları kontrol edilmiyor" dediğiniz anda, makinistin de olayla direkt bağlantılı olduğunu anlıyorsunuz, tıpkı o siyahi kadın polis gibi. oldukça geniş bir teşkilat olduğu ortaya çıkıyor film ilerledikçe.

    kasabın adı mahoney gibi bir şeydi, mahoni geliyor insanın aklına. neyse, takım elbiseyi giyerken, vücudunun üzerinde bulunan ve keserek bir kavonoza koyduğu parçaların ne olduğunu anlayamadım. salonda, "sinirlerini kesiyor bak, hmmm" gibilerinden kötü espriler dolandı. filme de pek etkisi olduğu söylenemez.

    ***

    daha çok uzatmak istemiyorum, çünkü yazdıkça kafam karışıyor, daha sonra yine yazarım. şimdilik finalden bahsedip, mevzuyu kapatalım. "zorlama mı olmuş" sanki gibi bir düşünce geçti ama en azından özgün bir yaklaşım olduğu kesim. yani insandan önceki yaratıklar. onların beslenmesi, saklanması, korunması gibi bir düşünce. tamam her şey güzel de. bu teşkilat acaba devlet eliyle mi besleniyor? yani bunun için çalışan insanlar, karşılığında ne kazanıyor? öyle değil mi? bu tarih öncesi insan yiyen karanlık yaratıklar bu adamlara para ödüyor değil herhalde:)

    son olarak fotoğrafçı çocuğun yeni kasap olması sürecinde tek merak ettiğim, kasaplık dersi alıp almadığı. yani tamam adamları öldürürsün de, insan kesip parçalamak pek öyle sıradan bir iş olmasa gerek.

    bu filmin devamı gelir arkadaş...

    --- spoiler ---
  • "beklediğim kadar 'sağlam' çıkmasa da, özellikle kamera kullanımı, renk seçimi ve mekanlardaki başarısı ile öne çıkan atmosferi sizi içine çekiveriyor. eli yüzü düzgün, derli toplu bir film olmuş. senaryo biraz daha güçlü olsaydı, yeme de yanında yat olurdu. " deyü diyiverdiğim film.

    finaldeki cthulhu mitosuna göndermeler, lovecraft severleri ayrı bir mutlu edecek, diyerekten bir de ipucu vereyim.

    edit: unutmadan, "please... stand away from the meat!"
  • bazı sinema eleştirmenlerinin "son yılların en iyi korku filmi" laflarına kanarak ve belki de büyük bir beklenti içerisini girerek, daha heyecanlı olsun diye gece seansına yetişmeye çalışarak ve zor zahmet yetişerek izlediğim ama biraz hayal kırıklığına uğradığım bir film. kötüydü diyemeyeceğim ama bana açıkcası pek farklı bir şey sunmadı. filmin ortasında da sonunu ve katilin ne yapmaya çalıştığını romanını bilmememe rağmen rahatlıkla tahmin edebildim. bazıları da dedi ki "e daha ne istiyosun, bolca kesme-biçme ve kan var". iyi de kardeşim ben bir filmi kasaplık unsurları bol diye izleyeceksem giderim her kurban bayramı belediyelerin kesim yerlerine yüzlerce büyük baş ve küçük baş hayvan kesimi izler daha da çok gerilirim.

    netice olarak vinnie jonesun varlığı dışında olmamış diyor ve 10 üzerinden 6 veriyorum.
hesabın var mı? giriş yap