• en sinsi ve en yaygın hastalıklardan biri. çağın vebası değil, tüm çağların vebası. sanki sanırsınız ki, ideolojinin allahı.

    sloterdjik'in yaptığı gibi bir "kinik-sinik" ayrımından yola çıkmak faydalı olabilir. diyojen'in tutumu "kinizm"dir. yunanca "köpeklik, köpeksilik" gibi bir muhtevaya sahip olan bu kavram; alaycı, kötümser, örtük karamsar bir tutumla, hakim mülkiyet kültürüne ve muktedir ideolojiye karşı alınmış "bireysel devrimci" bir tavrı betimler.

    felsefe tarihinin en mümtaz, en renkli şahsiyetlerinden biri olan diyojen içinde bulunduğu toplumun bütün hakim kültürel ilişkilerine ve mülkiyete karşı aşağılayıcı bir tavırla, "insan" bulamamaktan muzdarip bir halet-i ruhiye ile köpekliği, köpek gibi yaşamayı erdemleştirir; bir fıçıda yaşar, şarap içer, gelene geçene laf atar, tükürür, hırlar, türlü çeşit edepsizlik yapar, nitekim namını duyup kendisini görmeye gelen, bir isteği olup olmadığını soran iskender'e de "gölge etme başka ihsan istemez" diyerek siktir çeker. (diyojen'in modern bir izdüşümünü can yücel'de görebiliriz.)

    diyojen'in kinikliğinin özü, mülkiyet kültürüne karşı sonsuz bir tiksinmedir. fakat dediğim gibi, insana dair örtük veya açık bir karamsarlığa, kötümserliğe dayanır gibi görünür, nitekim sinizm de buradan bayrağı devralır, kinizmi asıl derdinden farklı bir çizgiye sürükler. zamanla içeriği genişler ve rengi başkalaşır; öyle ki kinizmin kendisini de hedef tahtasına oturtur.

    sinizm, diyojen'in dünyaya karşı olan tutumunun dayandığı ahlaki zemini de dinamitleyerek, asıl köpekliği yapar. kendi kendini besleyen, kendi kendini gerçekleştiren bir umutsuzlukla, insana dair "tamamen çıkarcı, bencil, sadece kendini düşünen ve kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden, muazzam varoluşsal zaaflarla ve kötülüklerle donatılmış, hayvansal doğasının esiri olan, sahip olduğu bilinç sayesinde kötülüğü yaratma kapasitesi de sonsuza uzanan bir varlık" şeklindeki okumasıyla, her şeye karşı, her türlü insan pratiğine karşı alaycı bir kuşkuyla, aşağılar bir tavırla yaklaşır. "insandan bir bok olmaz, nitekim bu zamana kadar olmadı, olmasını düşünebilmemiz için hiçbir sebep yok, ileriye dair herhangi bir umut beslemek için hiçbir dayanak noktası yok, insan kötüdür ve kötü olarak kalacaktır, dolayısıyla yarattığı bütün toplumsal sistemler de kötüdür ve kötü kalmaya mahkumdur, bir şeyleri değiştirmeye çalışmak bu nedenle anlamsızdır, değiştirme çabalarının, bir şeylere karşı direnmenin, mücadele pratiklerinin hepsi saçmalıktan, kendini kandırmaktan, gerçeği görememekten, ütopik ve hayalci şaklabanlıktan, kısacası don kişotluktan ibarettir* ve akim kalmaya mahkumdur."

    hayata karşı, dünyaya karşı, insana karşı takınılan bu tutum, sanılandan çok daha geniş bir alanı tarar, soldan sağa, liberalden muhafazakara her türlü politik yelpazede çeşitli ölçülerde kendisine karşılık bulur, hatta çoğu düşüncenin kurucu ögesi olur. "karizmatik" bir tutum olmasından mütevellit, sinema ve dizi dünyası da, edebiyat dünyası da buradan fazlasıyla ekmek yer. gregory house'tan behzat ç'ye kadar pek çok karakter sinik, yani umutsuz, umursamaz, derbeder tavrıyla efsane olur. fight club ve bilumum yeraltı edebiyatından, pek çok antikahramana kadar sinizm çeşitli biçimlerde tezahür edebilir. woody allen'da epey bulunur, özellikle whatever works (ki en sevdiğim, en çok güldüğüm filmidir) çok iyi bir örnektir. "the human race. they've had to install automatic toilets in public restrooms, because people can't be entrusted to flush a toilet."

    sinizmin temel argümanının kolay kolay yanlışlanamayacağı kesindir; insanlık tarihi büyük ölçüde şiddetin, vahşetin, zulmün, sömürünün, tahakkümün tarihidir. uygarlık dediğimiz şeyin, bir bakıma, şiddetin kontrol altına alınma çabası olduğu söylenebilir. sinizm, bu açıdan, insanın ortaya çıktığı günden bu yana kümülatif birikerek süregelen bu anlamsızlık, saçmalık, kötülük, iğrençlik ve zavallılık yığınının, bu harabenin ortasında kaçınılmaz olarak yeşeren bir umutsuzluk çiçeğidir, suya ihtiyaç duymamak için kendini kaktüs kılan, umuda ihtiyaç duymamak (ve böylelikle acı çekmemek) için kendini umutsuz vaka ilan eden bir savunma mekanizmasıdır.

    medeniyet dediğimiz, din dediğimiz şeyi de bu sürekli devinen kötülüğün farkına varan insan bilincinin düştüğü dehşetten bağımsız düşünemeyiz. bütün kutsal kitaplarda üstü örtük veya açık bir sinizm nehri akar. tevrat'ın yaratılış bölümünde tanrı insanın kötülüğünü görünce yarattığına pişman olur, hepsini yok etmeyi düşünür. veya tanrı, insanın kendi kendine günahlarının kefaretini ödeyebilecek bir varlık olmadığının bilinciyle, oğlunu insanlığa feda eder. kuran'da da pek çok ayette "muhakkak ki insan zalimdir, insan nankördür" ifadesi yer alır.

    sinizmin dinin, medeniyetin, premodern, modern ve postmodern aklın, muhafazakarlığın, milliyetçiliğin, liberalizmin kurucu ögesi olarak tezahürleri bir yana, sol düşünceye yansıyan veçhesi üzerinde özellikle durmak elzem. elbette, diğer tezahürlerin hepsi de başlı başına bir mevzu, gündelik dilin ve siyasetin her cephesinde sinizmin alaycı sırıtışıyla karşılaşmak mümkün. son zamanlarda popülerliğini artıran komplo teorisi kafasının da bütünüyle sinizmden beslendiği söylenebilir. komplo teorisinin yarattığı his kaçınılmazdır: her şeyin, bütün kötülüklerin arkasında dev güçler vardır ve onların karşısında insan bir özne olarak kocaman bir hiçtir.

    zizek, "ideolojinin yüce nesnesi"nde, "ideoloji sonrası toplum" tartışmasını sinizm bağlamında ele alır, buna göre, sinizm "ideoloji sonrası"nın ideolojisidir, bu noktada, artık "hakikati örten bir perde olarak ideoloji" söz konusu değildir, dolayısıyla marx'ın "bilmiyorlar ama yine de yapıyorlar" yorumuyla değil, "köpek gibi biliyorlar ama yine de yapıyorlar" yaklaşımıyla değerlendirmek gerekir. (köpeklik benzetmesi zizek'e değil bana ait, bu vesileyle kurtulamadığım türcülük hastalığımdan dolayı bütün köpek kardeşlerimden ve diyojenden de özür diliyorum.) sinik, her şeyin farkındadır, hatta fazlasıyla farkındadır ve oynanan oyunu görmektedir, ama oyun olduğunu bile bile oynamaktadır. (işin daha derinine, gerçeğin, lacan'ın "simgesel"i tarafından içerilemeyen fazlanın, ve simgeselin yürütücüsü ve hamisi olan "babanın yasası"nın ilişkisine bir başka entryde dalalım.) ve fakat, sinik, kiniğin tersine, iktidarı hedef almaz, alaycı duruşunu, nietzschevari aşağılar duruşunu muktedirin cafcaflı, tumturaklı ciddiyetinin örtmeye çalıştığı rezilliği teşhir etmeye yönelik kullanmaz, bilakis hedefine muktedire karşı verilen her türlü mücadeleyi koyar. onların ne kadar boş, ne kadar anlamsız, ne kadar akim kalmaya mahkum olduğunu uzun uzun anlatır. her zaman en kötüyü, en insafsızı dile getirme peşindedir, en sevdiği cümle "ben demiştim"dir. hakikatin bütününe vakıftır, tamamına nüfuz etmiştir, onunki bu yüzden kötümserlik değil gerçekçiliktir, onun dışındaki hemen herkes hayal aleminde yaşamakta, hayalleri kovalamaktadır.

    sol dışı sinizm, zaten umutsuzluğun kaçınılmaz tavrına müpteladır, insana ve dünyaya dair kötümserliğin, kaçınılmaz bir şekilde bencilliği ve kötülüklerle dolu bir dünyada kendini korumaya yönelik bir tutum almayı meşrulaştırmasından daha doğal bir şey yoktur. kötümserlikle gerçekçiliğin fazlasıyla içiçe bir anlama tekabül ettiği bir dünyada, sinizmi "kötü bir gerçekçilik" olarak nitelendirmek mümkün, elbette bu "kötü"yü bir etik çerçevesinde bir yere oturtmak zorundayız, bu noktada pragmatizmi de işin içine dahil etmek zorundayız, bunları da sonraya bırakayım. kötümserliğin peygamberi olan schopenhauer'un (ki en sempati duyduğum filozoftur belki) berlin'e yaklaşan kolera salgınından dolayı frankfurt'a kaçması, aynı salgında ezeli düşmanı hegel'in kaçmayıp mal mal durması ve nihayetinde de hastalığa yakalanıp ölmesi epey ilginç bir veri olarak okunabilir netekim.

    şimdilik şunu deyip bırakayım, elbette, sinizm, egemen bir ideoloji veçhesidir ve egemene hizmet etmekten kaçamaz. tam da muktedir sistemin istediği şeyi yapar, ahlaksızlığı tamamen egemenin lehine işleyecek bir formla, muktedir ahlak haline getirir. sol içi sinizm de, solun belki en büyük hastalığıdır, üzerinde uzun uzun durmak elzemdir. kendi adıma da, yıllardır kendi içimde en çok mücadele ettiğim hastalık olduğu için, bu mevzu üzerine daha yazacağım.
  • sloterdjik'in "sinik aklın eleştirisi" (1983) kitabına göre sinizm ile kinizmi birbirinden ayırmak gerekmektedir.

    kinizm, halkın alt tabakalarının, resmi kültürü ironi ve alay yoluyla reddetmesini temsil eder : klasik kinik işlem, egemen resmi ideolojinin tumturaklı laflarının - o ağırbaşlı, ciddi havalarının - karşısına gündelik sıradanlığı çıkartmak ve bunlarla alay etmek, böylelikle de ideolojik lafların yüce soyluluğunun ardında gizlenen bencil çıkarları, şiddeti, kaba iktidar hırsını teşhir etmektir. o halde bu işlem argümana dayalı olmaktan çok pragmatiktir: resmi önermeyi, onun karşısında sözcelendiği durumu çıkararak altüst eder; kişiye yönelik davranır (örneğin bir politikacı kendini vatan için feda etmenin kutsal bir görev olduğunu vazederken, kinizm onun başkalarının fedakarlığından elde ettiği kişisel kazancı teşhir eder).

    sinizm ise egemen kültürün bu kinik bozuşturmaya verdiği cevaptır: ideolojik evrenselliğin ardındaki tikel çıkarı, ideolojik maske ile gerçeklik arasındaki mesafeyi tanır, hesaba katar, ama yine de maskeyi korumak için nedenler bulur. bu sinizm dolaysız bir bir ahlaksızlık konumudur demek değildir, daha çok ahlaksızlığın hizmetine koşulmuş bir ahlaktır- sinik hikmetin modeli, doğruluğu, dürüstlüğü en üst namussuzluk biçimi olarak, ahlakı en üst utanmazlık biçimi olarak, doğruyu da en etkili yalan biçimi olarak kavramaktır. dolayısıyla sinizm, resmi ideolojinin "olumsuzlanmasını olumsuzlamanın" sapkın bir türüdür: yasadışı zengişleşme karşısında, hırsızlık karşısında siniğin tepkisi yasal zenginleşmenin çok daha etkili olduğunu ve üstelik yasalarca koruma altına alınmış olduğunu söylemekten ibarettir. bertolt brecht'in üç kuruşluk opera'da söylediği gibi : "yeni bir bankanın kurulması yanında bir banka soygunu nedir ki?"

    kaynak : ideolojinin yüce nesnesi - slavoj zizek 1999
  • sinistlere göre; " insan tam anlamıyla bağımsız olmalıdır. mutluluk için bu zorunludur. yaşamın amacı elbette ki mutluluktur. ve gerçek mutluluk insanı bağımlı kılan güzellik, lüks ve zenginlik gibi değerlerden uzak kalınarak sağlanır.

    (bkz: cynic)
  • öncelikle (bkz: sinizm)

    yok arkadaş olmuyor. bu kelime ve diğer türevlerini` : cynical`` : cynically`` : cynic` ne kadar denesem türkçe ifade edemiyorum. özürlü olabilirim bilemem. otis bilir bilirse ancak.

    cynicism bir tavırdır, tutumdur. olaylara, insanlara, dünyaya alaycı+kötümser+şüpheci biçimde baktığınızı ve güvenmediğinizi ifade eder. aynı zamanda insanların sadece kendi çıkarlarına uyduğu müddetçe iyilik yapabileceği görüşü de vardır içinde. tekmili birden. biri eksik olursa olmaz. örnek vermek lazım.

    ülkeye 20 tane baraj yaptıran bir başbakan için " kimbilir kimlere peşkeş çekti o ihaleleri" demek cynicismdir.

    dünya rekoru kıran bir atlet için " kesin doping yapmıştır" demek cynicismdir.

    oldu mu?
  • hellenistikdonemde antisthenes tarafindan ba$latilan; en bilinen du$unuru diojen olan; asil ciki$ noktasi olarak gercek mutlulugun madde, guc, saglik, luks gibi di$ unsurlarda degil de insanin icinde oldugu, bu nedenle kolayca eri$ilebilecegi ve asla kaybedilmeyecegi du$uncesini alan akim. gunumuzde ise umursamazlik, bencillik ve ba$kasinin acisini hafife alma anlaminda kullanilir.
  • bu düzlemde* güncel toplumsal bilimler yazınında kullanıldığı anlamda henüz uzun uzadıya tartışılmamış olan kavram. şöyle bir anlama da gelmektedir.

    kişi maruz kaldığı ideolojik söylemin farkında, bilincindedir. bu bilinç düzeyinde bu söyleme siyasi ve eleştirel bir duruş geliştirme çabası içindedir. fakat öte yanda, tam da bu söylemin işaret ettiği üzere yaşamakta, ve dahası, "yaşam"ı o istikamette geliştirme çabası içindedir.

    böylece elimizde kala kala iç tutarlıktan, herhangi bir bütünlükten yoksun, yamalı bohça misali biçimsiz bir zihniyet kalır.

    kişi,
    bir yanda eşitlikçi dünya üzerine söylevler düzerken öte yanda milliyetçilik ile ırkçılık arasında katî bir sınır çekmeye çalışır,
    bir yanda askeri harcamaları sorgular ve şeffaflık talep ederken öte yanda nükleer enerji karşıtlarının kukla olduğunu ileri sürer,
    bir yanda ne kadar özgürlükçü ve demokrat olduğunu savunurken öte yanda köylüleri aşağılar
    vs.
    vs.

    tam da orta-üst sınıflara özgü bir kavrayış ve yaşam biçimidir sinizm.

    mümkün mertebe uzak durmak gerekir.

    not: "istihza"nın, "alay"ın, "dalga geçme"nin, "aşağılama"nın kapı komşusu, kankisi, cancisidir.
  • bu adaletsiz ve bogucu yerkurenin istiraplarina dayanabilmek icin gelistirilmis felsefi bir savunma mekanizmasidir. cogu bunu umursamazlik olarak algilar, alakasi yoktur. tam tersine fazla umursamaktan dogar...

    (bkz: albert camus), (bkz: yabanci)
  • hedonizm karşıtı çileye dayalı bir öğreti.yunanca "köpek" kelimesinden gelir, köpekizm gibi bişey yani. bütün aile bağları toplumsal kuralları ve benzeri kuralları reddeder. kinizme göre herkezin amacı mutluluktur ve buna sadece kendini kurallardan soyutlayıp doğanın bir parçası olarak serbest bırakarak ulaşılabilinir
  • "the power of accurate observation is commonly called cynicism by those who have not got it."*
  • genelde bati toplumlarinda görülen "insanlar her ne kadar iyi davraniyor görünseler de daima davranislarinin altinda kötü ve bencil nedenler yatar" felsefesi.
    (bkz: kelbiyyun)
hesabın var mı? giriş yap