• birçok tarihçi bu döneme ''üçüncü dünya savaşı'' demektedir. kimilerine göre ise değildir. burada birçok önemli nokta var. biz öncelikle taraflara bakalım.

    ***

    batı bloğu: aslında sadece abd olarak bilinen bu blok, şu anki nato'dur. yalnız bu da biraz karmaşık. nato, zamanında doğu bloğuna karşı, savunma ve tehdit amaçlı kurulmuştur. 1948'de sscb, çekoslavak darbesi yapınca, kıçları tutuşan ve ingiltere hariç hepsi alman işgaline uğradığı için yorgun olan; ingiltere de almanya gibi bir güçle 6 sene savaşmasından dolayı yorgun olduğundan, bu adı geçen beş ülke( ingiltere, fransa, belçika, hollanda ve lüksemburg) bir araya gelip batı avrupa birliği'ni oluşturmuşlardır. birliği oluşturduktan sonra bi durup düşününce, ''biz böyle çok güçsüz olduk lan'' demişlerdir ve amerika'yı işin içine çekmek istemişlerdir.
    o zamanlar abd'de de monroe doktrini gerçeği olduğu için, avrupa ile ittifak içine girmiyordu. yalnız onlar da şöyle bir durup avrupa haritasına bakınca ''bu beş ülke bir araya geldi ama, sscb bunları sıraya dizip, ağızlarına diz ata ata dayak arsızı yapar bunları'' diye düşünmüş olmalılar ki, vandenberg kararı'nı hızlı bir şekilde yürürlüğe sokarak, abd'nin avrupa ile ittifaka girebilmesinin yolunu açmışlardır.
    1823'ten sonra(monroe doktrini) dış politikasını ilk kez bu kadar keskin bir şekilde değiştiren abd; vakit kaybetmeden msn'den toplu konuşmaya kanada ve 12 batı avrupa ülkesini alarak, nato'yu kuruyorum, gelin demiştir. akabinde nato(north atlantic treaty organization) kurulmuş ve sscb'ne derin bir hassiktir çektirmiştir.
    batı bloğu en anlaşılır hali ile, anti-komünist bir yapılanmadır.

    doğu bloğu: zaten sscb halihazırda 1943'te çekoslavakya, 1945'te polonya, 1948'de de bulgaristan, macaristan ve romanya ile ikili anlaşmalar imzalamıştı. nato'nun kurulmasının akabinde, ekibe arnavutluk ve almanya'nın diğer yarısını da(doğu almanya) katarak, 1955'te varşova paktı'nı kurmuşlardır. paktın, sözde dostluk, yardımlaşma ve işbirliği için kurulduğu için söylense de, asıl amacın batı'da oluşan anti-komünist yapılanma olduğu zaten herkesin malumuydu. ilk sidik yarışı da böyle ''adam toplama'' eylemi ile başlamış oldu.
    nato'nun 5.maddesine karşılık olarak ki; o madde:
    ''taraflar, kuzey amerika'da veya avrupa'da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldırı olursa bm yasası'nın 51'inci maddesinde tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını kullanarak, kuzey atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerleri ile birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan taraf ya da taraflara yardımcı olacakları konusunda anlaşmışlardır[...]'' şeklindedir; varşova paktı'nın 2. maddesi oluşturulmuştur:
    ''avrupa'da silahlı bir saldırı durumunda, üyeler, tek tek ya da ortak bir biçimde kendilerini savunacaklardır.''
    varşova paktı'nı kuran ülkelerin özetçi olmaları da dikkatlerden kaçmamıştır bu arada. nato gibi lafı uzatmamış adamlar.

    şuradan, doğu ve batı bloklarının oluşturduğu harita görülebilir:
    http://f1211.hizliresim.com/13/k/fzzsu.jpg
    gereksiz bir bilgi olarak, şuradan da varşova paktı'nın arması görülebilir.
    http://f1211.hizliresim.com/13/k/fzzu8.jpg
    sırf şu arma için bile pakt kurulurmuş yani. o derece güzel tasarlanmış.

    bloklar arasında sayısal çok ciddi farklar yoktu.
    - ikinci dünya savaşı'nın kaderini hava bombardımanlarının tayin ettiğini düşünen batı bloğu, hava kuvvetleri bakımından üstünken(2260'a, 1800) tarihin gördüğü en büyük tank muharebesini yaşayan(doğu cephesi) sscb'nin tank fetişi yüzünden de, doğu bloğunun karasal üstünlüğü(38 bin tanka karşılık, 16 bin tank) söz konusuydu.
    - deniz gücü olarak da batı bloğunun üstünlüğü göze çarpmaktadır. (30 kruvazör, 66 kruvazör / 189 refakatçi, 1087 refakatçi)
    - en önemli unsur olan, kıtalar arası balistik füzeler de ise, doğu bloğunun yaklaşık 700 balistik füzesine karşılık, batı bloğunun yaklaşık 250 balistik füzesi vardı.

    * tüm bu korkunç rakamların oluşturduğu sonuç ise şuydu: biz savaşırsak, kendi anamızı bellemekle kalmayız, dünya'nın anasının örekesine çam ağacı dikeriz. sonra topla toplayabilirsen kozalakları.
    tarafların daima ''lan aslında şeytan diyor, git saldır..'' düşüncesinde olup, bir türlü saldıramamalarının sebebi de bu karşılıklı salınan korkulardı.

    bağlantısızlar hareketi: stalin'e kafa tutması ile bilinen josip broz tito, yani yugoslavya önderliğinde; hindistan, mısır, endonezya ve gana'nın bir araya gelerek, 1961 yılında kuruluşunu ilan ettikleri bir blok. mısır'ın ikinci cumhurbaşkanı cemal abdül nasır hariç, diğer ülkelerin ilk liderlerinin boy göstermiş olması bakımından da ilginç bir oluşum olmuştur. [hindistan'ın ilk başbakanı(jawaharlal nehru), gana'nın ilk devlet başkanı(kwame nkruma), endonezya'nın ilk cumhurbaşkanı( sukarno)]
    bloğun, kuruluş amacını açıkladığı bildirisi ise, gerçekten çok çarpıcıdır:
    ''bu bloğun kurulmuş olmasının amacı; üye ülkelerin milli bağımsızlığını, egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve güvenliğini, sömürgecilikten, yayılmacılıktan, ırkçılıktan, ve her türlü dış baskı, istila, işgal ve dış müdahaleden korumaktır''
    halen aktif olan bu bloğun, şu an 120 üyesi bulunmaktadır. merkezinin new york'ta ve resmi dilinin rusça olması ise, kaderin bir cilvesi olsa gerek.

    - çin halk cumhuriyeti ve yugoslavya aslında komünist ülkeler olmakla beraber, doğu blok ülkelerine dahilmiş gibi görünmektedir ama;stalin'in, dolayısıyla sscb'nin izlediği politikaları beğenmedikleri için bağlantısızlar hareketine de dahil olmuşlardır.
    - çin halk cumhuriyeti halen bağlantısızlar hareketi'nin gözlemci ülkelerinden biridir.

    ***

    soğuk savaş terimi ilk kez bernard baruch tarafından, 1947'de kullanılmıştır. yani ikinci dünya savaşı'nın hemen sonrası. ülkeler ''savaş bitti ama çok güzeldi gerçekten. tadı damağımda kaldı adeta. yine olsa yine bombalarım sivilleri'' diye düşünemeyeceklerine için, aslında bu ''soğuk savaş'' çok önceden, birinci dünya savaşı'ndan beridir devam ediyordu diyebiliriz.
    savaş, en basit hali ile, karşı tarafı yıkmak, yok etmek veya verilebilecek an ağır hasarları vermek amaçlı bir harekettir. soğuk savaş döneminde iki blok arasında hiçbir sıcak çatışma olmamış olması, bunun bir savaş olmadığı anlamına gelmez. zira bu dönemim sonunda, taraflardan biri, yani demir perde sscb(-ki bu demir perde terimini de ilk kez, tarihin en büyük trollerinden biri olan winston churchill kullanmıştır) yıkılmıştır. bu açıdan bu döneme, savaş dönemi diyebiliriz.
    ''savaş dediğin bombalı füzeli olur. en azından üç beş bin kişi olur. ben denizaltı batırılmamış savaşa savaş demem'' diyen bazı troll tarihçilere göre ise, savaş olarak adlandırılamayacak bir dönemdir. bu kanla beslenen hıyarların atladığı şey ise, bizzat başaktörler sıcak çatışma yaşamamış olsa da; vietnam, arjantin, afganistan, kore, iran, ırak, israil ve arap ülkeleri gibi üçüncü dünya ülkeleri diye adlandırılan ülkelerde gayet sıcak çatışmalar olmuş, silahlar konuşmuş, insanlar ölmüştür. abd ve sscb, kendi büzükleri yiyip birbirlerine saldıramasa da, iç işlerine müdahele etmekte bir beis görmedikleri ülkelerde, bu dönem pek de 'soğuk' geçmemiştir.

    birinci dünya savaşı'na, yani ekim devrimi'ne dönersek, aslında türkiye'yi de ilgilendiren bazı şeyler var. itilaf devletleri(birleşik krallık, fransa ve italya) ''şu çanakkale'yi geçelim de, rus çarlığına yardım götürelim. lenin, rus çarının anasına avradına küfür etmiş'' diye düşünüp, çanakkale'ye gelmişler; 5 günde geçeriz diye düşündükleri çanakkale'den geçememişlerdir. rus çarlığı da beklediği yardımı alamayınca, 1917'de şubat devrimi gerçeklemiş, rus çarlığı tarihe karışmıştır. hemen akabinde bolşevikler , ekim devrimini gerçekleştirerek, tarihin akışını değiştirecek olan rusya sovyet federatif sosyalist cumhuriyeti'ini kuruluşunu ilan etmiştir. rusya sovyet federatif sosyalist cumhuriyeti de 1922 de oluşturulan sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği'ne katılıp, isim olarak sahneden çekilecektir.
    bu noktada, osmanlı olmasa bolşevik devrimi gerçekleşmezdi diyenler de vardır -ki bu kanı yanlıştır. bolşevik devrimi zaten gerçekleşecekti. itilaf devletlerinin çanakkale'yi geçememiş olmaları, sadece bu devrimi hızlandırmıştır. daha sonra, atatürk'ün lenin'e bir mektup yazarak bir bağlaşmayı dile getirdiği doğrudur. hatta lenin'in osmanlı'ya silah yardımı yaptığı, doğu cephesini kapattığı da doğrudur. hatta sscb'nin yaptığı ilk anlaşma da osmanlı ile 1921'de yaptığı dostluk anlaşmasıdır. bu anlaşma ile birlikte kars ve ardahan osmanlı'ya, batum ise sscb'ne bırakılmıştır.
    hatta taksim cumhuriyet anıtı'nda, atatürk'ün arkasında mihail frunze ve kliment voroşilov vardır. bu, zamanında sovyetlerden alınan yardımların bir jesti olarak yapılmıştır.

    ***

    1923'te üçüncü kez geçirdiği felç sonrası konuşma yetisini kaybeden lenin, geride ünlü lenin'in vasiyeti'ni bırakmıştır. işte lenin'in bu vasiyette verip veriştirdiği, adeta içinde gezdirdiği stalin, 1924'te sscb'nin başına geçmiştir. konuyla alakası yok ama yine de mektuptan bir bölüm koyalım:

    --- spoiler ---

    ''stalin çok kaba; biz komünistler arasında bu kötü özellik katlanılabilir olsa da genel sekreterlik makamı için tahammül edilemezdir. bu yüzden yoldaşların stalin’i o konumdan almanın bir yolunu bulması ve yoldaş stalin’den bu açıdan farklı bir yoldaşı aynı göreve getirmenin bir yolunu bulmaları gerektiğini düşünüyorum; daha anlayışlı, daha sadık, daha saygılı ve yoldaşlarına karşı daha düşünceli, daha az kaprisli vb. bu durum ayrıntı olarak değerlendirilebilir. ancak partide olası bir bölünmenin engellenmesi açısında stalin ile troçki’nin ilişkisiyle ilgili yazdıklarım önemsiz değildir, belirleyici olabilecek bir ayrıntıdır.''

    --- spoiler ---

    rus çarlığı, yapı olarak ilerlemeci ve yayılmacı bir politika izliyordu. sscb de bu politikayı devam ettirdi. burada önemli olan husus, bu politikanın ideolojik bir politika olmadığıdır. yani monarşi ile yönetilen rus çarlığı ve komünizm'in hakim olduğu bir birliğin aynı yayılmacı politikayı izlemesi, olayın aslında ideolojik olmadığının bir göstergesidir. komünizmi yaymak tabi ki stalin'in amaçlarından biridir ama, temelde asıl amaç bu değildir. bu düşünceler, troçki'nin romantik düşünceleriydi sadece. ''sosyalizmi tüm dünya'ya yayalım, 1 mayıs işçi bayramını da ortak bir alanda düzenleriz, kolaylık olur hem'' diye düşünen kişi troçki'ydi, stalin değil.

    stalin, kendi komünist kimliğini, fransa'nın ortalama bir kentinde yaşayan, akşam karısıyla şarap içen ve kızıyla oynadıktan sonra yatıp uyuyan, yorgun bir fransız memur kadar bile önemsemiyordu. sadece dışarıdan bakınca ''demir perde gelecek, anamızı belleyecek'' havası seziliyordu. ki, henüz yeni kurulmuş bir birliğin bu derece korku salabilecek bir havada olması da, kuşkusuz stalin'in başarısıdır. çünkü stalin, sscb'ni en az abd kadar emperyalist bir güç yapmıştır. stalin'in üçüncü dünya devletlerine kan kusturmaları, sınıf ayrımını kaldırmak gibi bir fikri, ruhbani sınıfı yok ederek gerçekleştirmesi gibi über eylemlerine değinmek, konumuzla zerre alakası olmadığı için yersizdir.

    böyle yayılmacı bir politika izleyen bir süper gücün, diğer bir süper güç ile hırlaşması ise tabi ki kaçınılmazdır. özellikle ikinci dünya savaşı sonrası, hemen 1947'de nato'nun, 1955'de varşova paktı'nın kurulması, karşılıklı güç gösterilerinin ilkidir.

    aslında ilk dansa davet truman doktrini ile abd'den gelmiştir. truman doktrini de durduk yere peydah olmamıştır elbette.
    1920'lerin hemen başındaki türkiye-sovyet arasındaki o iyi hava, 1925'te stalin'den gelen ''dostluk anlaşmasını gözden geçirelim. kısacası ardahan ve kars'ı biz geri verin. ha bir de herhangi bir saldırı olursa, boğazlara dizerim sovyet gemilerini, subaylarım balık tutar sarıyer'den'' teklifine, türkiye ''ancak kafasını alırsın ardahan ve kars yerine'' yanıtı verince, şu güzel ortam bozuldu. sovyet tarafı isteğini tekrarlayınca, türkiye, kahveden adam çağırır gibi abd ve birleşik krallık'a bir haber gönderip, ülkeleri olaydan haberdar etti. bu arada sovyetler, türkiye'ye nota yolladı. haber alan abd de, sovyetlere nota yolladı. onun peşine bir nota da türkiye'den sovyetlere gitti. bu üç ülke, xavi-iniesta-messi üçlüsü gibi notalaşırken, ortam iyice gerildi.

    45-47 yılları arasında türk ordusu savaşa hazır konumda beklerken, 47'de başkan truman bir açıklama yaptı ve ''abd sınırları kars ve ardahan'dan başlamaktadır'' diyerek, sovyetler birliğine ilk gövde gösterini yapmış oldu. hemen ardından da truman doktrini'ni ilan etti. bu doktrine göre abd, ''komünizm ile savaşan ve komünizm baskısı altında olan ülklere mali ve askeri yardım'' yapmalıydı. bu amaçla, 400 milyon dolarlık bir bütçe ayrıldı ve bu miktarın 300 milyonu yunanistan'a, 100 milyonu da türkiye'ye verildi.
    bununla birlikte abd, türkiye'nin içişlerine karışma hakkını kendinde gördü tabi ki ve ''milli şeflik'', köy enstitüleri'' gibi sovyet icatlarının kaldırılmasını istedi.
    yunanistan açısından ise sonuçlar daha somut olmuş, merkezi hükümet aldığı yardımla beraber komünizm yanlılarını alt ederek yunan iç savaşı'na son vermişti. bu olay, batı bloğunun doğuya karşı kazandığı ilk zafer olarak tarihe geçmişti.
    dahası ise, artık amerika kendi kendine takılan ülke görüntüsünden uzaklaşıp ''milletin işine karışmak ne iyiymiş lan. para veriyosun, istediğini yapıyorlar'' felsefesinin tadına vararak, dünya sahnesinde daha da aktif bir rol oynamaya başlamıştır.

    bu tam bu dönemde başka bir önemli gelişme daha olmuş ve marshall planı devreye girmişti.(1948-1952)
    görünüşte, savaştan çıkan ülkelerin ekonomilerini rahatlatmak, kalkınmalarını kolaylaştırmak amacı ile amerika tarafından ayrılan 5 milyar dolarlık bütçeydi bu marshall planı. şöyle de güzel bir poster eşliğinde dağıtılan bu yardımdan, savaşa girmemesine rağmen cebellezi eden türkiye'ye bakınca, türkiye'nin mayış dağıtımı sırasında kaynak yaptığını değil, aslında bu yardımların anti-komünist bir propoganda olduğunu anlayabiliyoruz. yani abd'nin amacı, ülkeler sıkıştıklarından akıllarına komünist sovyet değil, abd gelsin planını gayet güzel bir biçimde uyguluyordu. (bu arada isviçre ilk 2 sene para almayıp, 1951'de 250 milyon dolar almıştır. zannediyorum ki ''koşun lan para dağıtıyorlar'' haberi oraya geç gitmiş. bi buruluyor yani insan)

    1948 yılı cenabet bir yıl olduğundan, başka önemli bir olay daha yaşanmıştır; berlin krizi ya da bilinen adıyla berlin ablukası.
    savaştan sonra almanya gibi berlin de 4'e bölünmüştür.
    http://a1211.hizliresim.com/13/k/g0l9x.jpg
    fakat berlin şehri, sovyetlerin işgal bölgesinde bulunduğu için, diğer işgalcilerin almanya'daki bölgeleri ile berlin'deki bölgeleri arasındaki bağlantı, sovyetlerin işgal bölgesinden geçilerek yapılmak zorundaydı. taraflar(birleşik krallık, abd ve fransa) bu fırsatı iyi değerlendirerek, sırf ibneliğine sovyetlerin işgal bölgesine girip çıkıyordu sürekli. sovyetler de sinirden kendilerini sikmelerine rağmen bir şey yapamıyor, daha da sinirleniyordu. hatta amerika ve birleşik krallık kendi bölgelerini 1946'da birleştirip, bizonia adını vermişler; berlin ablukası başlayınca fransa da kendi bölgesini buraya katarak, bölgeye trizonia'yı oluşturmuşlardır.

    sovyetler, müttefiklerin ibneliklerine daha fazla dayanamayıp, berlin'i abluka altına alır. batı berlin ile batı almanya arasındaki ulaşımı kısıtlar. daha sonra da elektriği dahi keserek ''size yağmurlu havada su yok'' mesajını verir. batı berlin'de mahsur kalan 2 milyon insan, karanlık ve açlıkla yüz yüze gelir. fransa ve birleşik krallık elektrikler kesilince sadece hep bir ağızdan ''aaaa'' demekle yetinirken, abd hava yoluyla yardıma başlar. zaten hava gücü olarak sovyetlerle arasında bariz bir güç farkı olan abd, batı berlin'e günde 5 bin tona varan yiyecek ve yakacak yardımı yapmaya başlar.
    batı berlin'i boşaltmayı düşünen sscb, bunun gerçekleşmeyeceğini anlayınca; tartışmalar, toplantılar, müzakereler yapılsa da bir sonuç çıkmaz. yalnız sovyetlerin bu ablukası ile, batılılar da almanya'nın toprak bütünlüğünün sağlanmayacağını idrak ederler. bu anlayışla, bari batı tarafını birleştirelim düşüncesi ışığında, bonn'da temelleri atılan bir anayasa hazırlanır ve 23 mayıs 1949'da, federal almanya cumhuriyeti'nin kuruluşu ilan edilir.
    sovyetlerin hamlesi de gecikmez ve 1949 ekim'inde, demokratik alman cumhuriyeti'nin kurulduğunu ilan ederler. almanya'nın ikiye bölündüğü yetmemiş gibi, berlin'i de ikiye bölerler ve ortam geçici olarak inception'a döner.

    ***

    1953'te stalin'in ölümüyle başa gelen, ilk ismi itibari ile taş gibi bir hatun intibası uyandıran nikita kruşçev(orjin okunuşu huruşçyov) soğuk savaş döneminin çehresini epey değiştirmiştir. zira tam bu dönemde, soğuk savaş hem tam zirveye çıkmış hem de yumuşama başlamıştır.

    1960'da abd'ye ait u-2 uçağının soyvet hava sahasında düşürülmesi üzerine, iki ülke her zamanki gibi yine karşı karşıya gelmiştir. ama bu sefer durum çok ciddidir çünkü sıcak temas sağlanmıştır. amerikanya her ne kadar uçağın meteoroloji uçağı olduğunu söylediyse de, sovyetler bunu yememiş, ''pilotunuz elimizde y.rram, sen kimi kandırıyorsun'' demiştir. pilotun sağ olduğunu öğrenen abd, uçağın casus uçağı olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştır. pilotun açıklamaları doğrultusunda:

    * pilot cia ile imzaladığı özel sözleşme uyarınca abd’nin özel bir hava birliğinde çalışmaktaydı ve görevi sovyetler’deki telsiz istasyonları, radar üsleri ve füzeler hakkında havadan bilgi toplamaktı.
    * pilotun bağlı olduğu birlik 1956 tarihinden beri türkiye’deki incirlik üssü’nde üslenmiş olup her yıl bir dizi haberalma uçuşlarına çıkmaktaydı.
    * pilot, düşürüldüğü gün, görevinin pakistan’dan norveç’e doğru uçup bilgi toplamak olduğunu söylemişti.(bu kısım vikipedi'den aynen alınmıştır)

    bu arada düşen uçak:
    http://c1211.hizliresim.com/13/k/g0n77.jpg

    tam bu dönemde, abd ile sscb arasındaki hava keskinleşirken; fulgencio batista yönetimini devirip, sosyalist devrim yapan fidel castro yönetimindeki(che'yi unutmadım tabi ki. burada sadece fidel castro'dan bahsedilmesinin sebebi, küba devriminin derince anlatılmaması) sosyalist küba, sovyetler ile yakınlaşmıştır.
    castro yönetimini yıkmak için her yolu deneyen ve başarsız olan abd, çok bel bağladığı domuzlar körfezi çıkartması'nda da başarısız olunca, iyice taşak konusu olmuştur. özellikle soyvetler birliği, cccp offical facebook sayfasından epey bir trollemiştir abd'yi o dönem.
    bununla yetinmeyen sscb, hiçbir gereksinimi olmamasına karşın, küba'nın şeker ihracatının neredeyse tamamını satın almıştır. bu hem küba'ya yardım, hem de abd trollemesinden başka bir şey değildi.

    1962'de ise, kruşçev beklenmedik bir hamle ile küba'ya füze konuşlandırma adımlarını attı. küba füze krizi olarak adlandırılacak bu hamle, bir füze yerleştirme olayından daha farklı anlamlar taşıyordu. kruşçev, özellikle abd'nin füzeleri kaldırma talebiyle geleceğini biliyordu. o füzelerin orada kalamayacağını, hatta tam olarak yerleşemeyeceğini dahi biliyordu. kafasından geçen ise, füzeleri kaldırma hareketine karşılık, abd'den istekte bulunma hamlesiydi.

    j.f. kennedy de hamlesini yaptı ve küba'yı denizden abluka altına aldı. çünkü küba'ya yerleştirilmeye başlanan füzelerin bazı eksik parçaları vardı ve bu parçalar soyvet gemileri ile yola çıkmıştı bile. gemiler yaklaşırken, abd, ablukanın delinmesi halinde gemilerin batırılacağını; sscb ise, gemideki silahların savunma amaçlı silahlar olduğunu söyleyip, gemileri durdurmayacağını açıkladı. böylece adım adım felakete doğru ilerliyordu gemiler. süpergüçler restleşmişti.

    kruşçev'in bir sonraki hamlesi ise, dünya'yı rahatlatan hamle oldu. abd'nin türkiye'deki füzeleri sökmesi halinde -ki türkiye'ye 1961 yılında jüpiter füzeleri yerleştirilmişti. bu füzelerden sovyetlerin haberi vardı ama türk halkının haberi yoktu) sscb’nin de küba’dakileri sökeceğini, türkiye'nin içişlerine karışmayacağını ve bağımsızlığına saygı gösterceğini açıklamıştır.
    kennedy de karşılık olarak, küba'daki füzelerin söküldüğü takdirde küba ablukasını kaldıracağını ve küba'yı işgal etmeyeceklerine dair garanti verdiğini bildirmiş ancak; füzelere dair bir açıklama yapmamış, yani füzelerin sökülmeyeceğini de üstü kapalı olarak söylemiştir.
    tüm bunlardan sonra 28 ekim 1962'de küba ablukası kalkmış ve buhran son bulmuştur. bu duruma en çok sevinen ise nato olmuştur. zira olası bir küba işgalinde, sovyetlerin de türkiye'yi işgal edeceğinden emin olan nato ülkeleri, ''keriz gibi 'sen dalarsan ben de dalarım' maddesi koyduk, boşu boşuna sovyetlerle karşı karşıya geleceğiz. adamlarda 38 bin tank var lan. ebemizin örekesine bile top atışı yaparlar'' diye söylenmişlerdir kendi kendilerine.

    bu buhran sonucunda;

    - nato'ya üye olan avrupa ülkelerinde ''nato dedik, birlikte hareket edeceğiz dedik, en ufak krizde abd yine kendi kendine çaldı oynadı. biz de burada baş çavuşun eşşeğiz'' söylemleri ayyuka çıkmıştır ve abd'ye bu kadar bel bağlama kerizliğine neden düştüklerini sorgulamışlardır.

    - kruşçev, anlamsız işler adamı olduğu gerekçesi ile iktidardan indirilmiştir.

    - fransa, abd'ye fazla bel bağlamanın kerizliğini dile getiren ülkelere ek olarak, kendi nükleer programını başlatma adımı atma cesaretini gösterdi.

    - olası bir nükleer savaşın adının bile dünya'yı ve kendilerini tedirgin ettiğini gören abd ile sscb, bu iş böyle olmayacak diyerek ''nükleer silah denemelerinin kısmi yasaklanması anlaşması''nı imzaladılar.(sadece toprak altında nükleer deneme yapılabilir)

    - kriz boyunca mektuplaşarak haberleşen moskova ve washington, ''böyle süpergüce sokayım. hala mektup atıyoruz lan. bi zarfa öpücük koymadığımız kaldı'' diyerek, moskova - washington arasında telefon bağlantısı kurmuşlardır.

    * bir de ek olarak, bu buhrandan sonra çin, sovyetleri devrimci davaya ihanetle suçlamıştır. yalnız çin'in bu tavrı sadece bu olayla alakalı değildir. stalin sonrası kruşçev yönetiminin daha esnek, daha yumuşak bir yapıda olması, çin'i zaten sovyetlerden uzaklaştırmıştır.

    ***

    bu olaylardan sonra, yani 1962'den sonra, soğuk savaş yerini bir yumuşama dönemine bıraktı.
    kruşçev'den sonra göreve gelen leonid brejnev, leninist ilkelere bağlı olduğunu vurgulayarak geldiği görevinde, kruşçev'in başlattığı ''yumuşama'' havasının da sürdürülmesi gerektiğini savunmuştur.
    41-45 arasında gerçekleşen arnavut savaşının komutanlarından biri olan brejnev, 61-65 yılları arasında arnavutluk hariç, tüm doğu bloku ülkelerini ziyaret ederek, bloklar arasındaki bağlantıyı(ömer üründülizm) sık tutmayı amaçlamıştır.
    1968'de alexander dubcek yönetimindeki çekoslavakya, sosyalist yönetimi liberalleştirme girişiminde bulununca, daha sonra brejnev doktrini olarak adlandırılacak hareketi yapmış ve varşova paktı 5 üye ile beraber, çekoslavakya'ya müdahale etmiştir. bu müdahale kağıt üzerinde anlamsız olunca, kıçından ''varşova paktı üyelerinin çıkarlarına zarar verecek gelişmeler karşısında askeri müdahale hakkımız vardır'' gibi bir şey uydurmuştur. zaten müdahalenin brejnev doktrini olarak adlandırılmasının sebebi de tam olarak bu, kıçtan uydurma olayıdır.

    brejnev, alman demokratik cumhuriyeti ve almanya federal cumhuriyeti'yle polonya'nın sınırını tanıyan ve avrupa güvenlik ve işbirliği konferansı nihai senedi imzalanmasında büyük roller oynayıp, yumuşak dış politikasında istikrarlı olduğunu göstermiş olsa da, 1979'daki afganistan işgali ile, içindeki stalinizmin de ölmediğini göstermekten geri kalmamıştır.

    ***

    brejnev'den sonra göreve gelen yuri andropov, 15 ay gibi çok kısa bir süre görevde kalmış olmasına karşın, bu süre içersinde abd ile ortamı germek için elinden geleni yapmış, çin ile yakınlaşmış, katı bir dış politika izlemeye çalışmıştır ama başarılı olamamıştır.
    artık iyice yavaşlamaya başlamış olan demir perde ekonomisini iyileştirmek için de ağır reformlar yapmaya çalışması ise, artık ekonomik olarak abd'ye kafa tutamamaya başlayacan sscb'nin sonunun geldiğinin de habercisiydi.

    avrupa'yı tir tir titreten demir perde,artık ekonomik bunalımlar yaşıyordu...

    ***

    1985 yılına gelindiğinde ise, mihail gorbaçov sscb'nin yeni lideri oluyor ve tarihin akışı tamamen değişiyordu..

    aslında sscb'nin geldiği noktanın en güzel özeti, mihail gorbaçov'un ''alkol tüketimine karşı'' başlattığı kampanyadır. yani ural dağları'nın ardından yükselen makina gücü, insan gücü, ekonomik ve teknolojik güç, artık alkol tüketimi gibi olaylara ilgilenir olmuştu. bir açından, mihail gorbaçov'un iç politikası; sovyetleri, adına yakışır biçimde halk ile bütünleştirmiştir ama, dış politika olarak, son 25-30 yıldan farklı değildir. farklı olması da beklenemezdi zaten.

    glasnostve perestroikaya yönelen gorbaçov, 1987'de avrupa ve asya'da yerleştirilmiş olan orta ve kısa menzilli füzelerin imha edilmesini girişimini başlatmış, 8 aralık 1987'de bu füzelerin imhası konusunda reagan ile anlaşma imzalamıştır. ekim devrimi'nin 70. yılında yaptığı konuşmada ise tıpkı lenin gibi, stalin ve troçki'ye giydirmiş, stalin'in üstüne kürek kürek küskü atmıştır.

    artık çaktırmadan çaktırmadan dağılma sürecine giren sscb, ilk firelerini yine gorbaçov zamanında vermiş; gürcistan, ermenistan, azerbaycan ve türkistan çatışmalarına ve maden işçilerinin ayaklanmalarına ek olarak, daha da önemli bir gelişme olan doğu ve batı almanya'nın birleşmesine hiçbir tepki vermemiştir.

    1990 yılına gelindiğinde ise bir gorbaçov bir devrim gerçekleştirdi ve abd'den ekonomik yardım istedi. bu, demir perde'nin dağıldığının gayri resmi açıklaması anlamına geliyordu.

    - evet oktay sendeyiz.
    - ben bir duyum aldım. bilmiyorum, %90 doğruymuş. sscb bitmiş.

    1991'de ise sovyet gizli servisi olan kgb, gorbaçov'a yıkmak ve komünizmi yeniden canlandırmak için darbe girişiminde bulunduysa da, yeltsin'in de gorbaçov'a verdiği destek sayesinde başarısız olmuştur.

    tarihler 21 aralığı gösterdiğinde, rusya federasyonu, ukrayna ve beyaz rusya sscb'den ayrıldıklarını ve bağımsız devletler topluluğunu kurduklarını ilan etmişlerdir. du devletleri azerbaycan, ermenistan, kazakistan, kırgızistan, moldova, özbekistan, tacikistan,(1993'de gürcistan) takip etmiştir. (gürcistan 2009'da birlikten ayrılmıştır. ayrıca bu bağımsız devletler topluluğu kadar değişik adamlar görmedim. adamlarda zerre kendi kafaya göre hareket etme duygusu yok. illa bir birlik olacak.)

    bu gelişmeyle birlikte tamamen yetkisiz kalan gorbaçov, tarihe geçecek şu konuşmayı yapmıştır:

    ''görevimi kaygı içinde ama umutla bırakıyorum. herkese iyi şanslar diliyorum.''

    1917'de başlayan, 1922'de tam kimlik kazanan, 22.403.000 km²'lik sınırları ile dünya'nın en büyük ülkesi olan, hitler almanyasını yenen, ural dağları'nın ardından yükselen bir süper güç olan, abd'ye kafa tutabilmiş yegane devlet olan sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği dağılmıştır ve soğuk savaş sona ermiştir.

    ***

    - dönemin sscb ağırlıklı olarak anlatılmasının sebebi, sscb'nin dış politikalarındaki keskin değişikliklerin görülmesi ve sscb'nin dağılması ile savaşın son bulmasıdır.

    - abd'ye çin arasında şu an soğuk savaş olduğunu zannedenler de yanılgı içindeler. çünkü çin, sscb gibi bir anda kurulup, bir anda yok olacak bir ülke değil. çin, tarihin en eski medeniyetlerinden biri. şu an ellerinde inanılmaz bir güç olduğu ve komünizm ile yönetildikleri doğurudur ama, bu abd ile aralarında soğuk savaş olduğu anlamına gelmez. çünkü çin dış politikalarının, sscb'nin dış politikaları ile uzaktan yakından bir alakası yok. bu da zaten ayrı bir yazının konusu olacak bir nokta.
  • tarihi sidik yarışlarından.

    başlangıçta yalnızca tarafların karşılıklı laf sokuşturma çabasıyken işlerin yavaştan çığrından çıkmasıyla, yarım yüzyıla damgasını vuracaktır.

    ta en başta, molotov ile truman şu polonya'yı sarmısaklasak da mı saklasak sarmısaklamasak da mı saklasak diye tartışmaktadır. truman ne de olsa amerikan başkanıdır, cümle alemin özgürlüğü, barışı tabi ki ondan sorulacaktır. komünist molotov'a biraz sert çıkınca, molotov hayatımda böyle şey duymadım diye dellenir. truman, adam ol anlaşmalara uy da böyle konuşturtma diye artistlik eder. olaylar gelişir.

    stalin, kapitalizmin olduğu yerde barış palavradır, diye haykırır. churchill bütün ingilizliğiyle burnunu sokup arayı kızıştırmadan edemez. sovyetlerin etekleri altına doluşmaya başlayan doğu avrupa ülkeleri için iron curtain tanımlamasını yapar, gelin birlik olalım şu komünist tehditini savuşturalım çağrısında bulunur.

    george kennan, moskovadan ülkesine gaza getirici uzun bir telgraf çeker. x ismiyle yayınlanan makalesi sovyetlerin arzettiği tehlikeden dem vurur. truman doctrine, containment policy, marshall plan derken avrupa’ya ‘sovyetlere kanmayın, sakın ha komünist olmayın’ diye oluk oluk paralar akmaya başlar.

    sovyetler, berlin’i bloke eder. o karayolu, demiryolu denetleye dursun, amerika, ‘ben de gökten para yağdırırım’ der, berlin airlift gerçekleşir. stalin 231 gün sonra pes eder. işgali kaldırır.

    batı nato’yu kurar, sovyet altta kalmaz varşova paktı yla cevap verir.

    çin komünist olur, kankası sovyetlerle, amerikaya nanik yapar.

    sende atom bombası varsa al ben de yaparım! senin bilim adamlarında o kafa ne gezer, bilgileri benden çaldın! ben hidrojen bombası yaptım, atomu yener. hiç fark etmez bende de var! diye bunlar birbirini yerken insanlar nükleer yıkım paranoyalarında, nasıl bir sığınak yapsak da saklansak diye kafayı yerler.

    arka planda kore, vietnam. kapitalizm mi komünizmi, komünizm mi kapitalizmi dövecek diye alakasızca insanlar ölür.
    sovyet, küba’ya füzeler yerleştirir, cuban misile crisis patlak verir, dünya nükleer savaşın eşiğine gelir. yanlış bir hamle yapsalar, gelecek nesiller üç kulaklı hilkat garibeleri olarak doğacak.

    bu arada sovyet uzaya uydu yollar (sputnik), amerika bir süre ağzı açık bakakalır, ama eli armut toplamaz, hemen ertesi sene o da bir tane yollar (explorer 1). sovyet bu sefer insanlısından yapıp gönderir; jfk, ayda yürüyen ilk insan amerikan olacak sözü verir, nitekim neil armstrong aya ayak basan ilk insan olur.

    sonrası detente zamanları. stratejik yumuşama, yakınlaşma, anlaşma ve nihayet silahsızlanma planları. iki kutuplu dünya, hiç kutupsuz bir yok dünyaya dönüşmekten son anda yırtar bu sayede.

    seksenlerde reagan gelir, evil empire, diye çağırır sovyetleri, tırmanır tekrar gerilim. eski bir hollywood yıldızı olarak star wars'tan biraz fazla etkilenmiş olacak, strategic defense initiative (bkz: sdi) i yaratır. dünya yetmez, uzaydan korunacaktır artık amerika. lakin, sovyetler'in benzer yarışa girmesine bu sefer ekonomisi dur diyecek, komünist rejimi çökecek, amerika soğuk savaşın galibi olacaktır.
  • ufacik cocukken bu kavrami gazetelerden ilk okudugumda (bazen kendimi buyumus hissetmek icin anlamadan kose yazilari falan okuyup kendi kendime mutlu olurdum) amerika rusya'yi isgale gitti de rusya'nin o soguk hava sartlarinda savasiyorlar sanirdim..

    gulmeyin lan, adi ustunde cocuguz iste ne var?!
  • abd ve sscb nin, abd nin kapitalizmi, sscb nin ise komunizmi yaymak için ve bunun için ülkeleri kendi kamplarına çekmeye çalıştığı, günün birinde çıkmasından endişe edilen sıcak çatışmalara karşı, caydırıcı etkisi bulunsun diye sürekli silahlandığı dönem. sscb nin dağılması ile sona ermiştir fakat cin in aşırı güçlenmesi ve eski sscb misyonunu devam ettirmesi ile gelecekte muhtemelen yine başlayacaktır.
  • temel olarak dort teoriyle aciklanabilir. bunlar; realist teori*, ideolojik teoriideological theory, yerel/milli politika teorisi* ve liderler teorisi*dir. tercumeleri kendim yaptigim icin yanlisliklar olabilir; affiniza siginiyorum ve ayarci*** arkadaslardan mesajla duzeltmelerini istiyorum.

    - realist teori: uzun donem en populer teori olsa da gunumuzde bu degerini kaybetmektedir. realist teori soguk savas'i ikinci dunya savasi sonrasi almanya'nin cokmesi ve dogu avrupa ulkeleri'nin degisim gecirmesiyle dogan yeni surecte yasanan guc cekismesi olarak gorur. bazi realistlere gore savas sonrasi dunyanin iki kutuplu yapisi bu yerel catismayi kuresel bir catismaya donusturmustur.

    soguk savas'in bitme nedeni olarak ise sovyetler birligi'nin tukendigini ve artik rekabet gucu kalmayinca biraktigini soyler. sovyetler birligi'nin ekonomik ve askeri gucunu kaybetmesini ise ic polika hatalarindan cok dunyada uretim sistemi ve ekonomik yapilanmanin degismesi uzerine sovyetler'in geride ve izole kalmasi ile aciklar.

    realist teori'nin bir zayif yani gorbacov'un tasarrufu asan degisimci politikalarinda neden o denli ileri gittigini aciklayamamasi.

    - ideolojik teori: soguk savas'i bati'nin kapitalizm ve sovyetler'in sosyalizm ideolojilerinin catismasi olarak yorumlar. sovyet liderleri zamanla dunya capinda devrim arayisini biraksa da kendi kontrollerindeki alanda ideolojilerini surdurmek icin her zaman yogun caba sarfetmistir. soguk savas'in bitimini ise liderlerin ideolojilerinden vazgecmesi olarak yorumlar.

    bu teorinin icinden olusturmaci teori cikmistir. bunu savunanlar gorbacov'un politikalarindaki degisim gibi temel konulari dunya ekonomik ve politik sistemine ayak uydurma cabalariyla*degil yeni bir kimlik kurma arayislarina girmesiyle aciklar. sinif cekismesinin kalkmasiyla olusan yeni kimlige bagli dis politikalar da degismistir. bu akimin icinde psikolojik yone deginenler, iki kutubun birbirlerinden tehdit algilarinin degismesini inceler.

    - yerel/milli politika teorisi: yerel politikalar ve yerel duzeyde olusan durumlar/sorunlardaki degisimi temel alir. iki super gucun askeri-endustriyel kompleksleri soguk savastan beslenmis ve savasin devamini getirmistir. ancak zamanla gorbacov'un ulkede yeni gelisen ve savunma disi konularla ilgilenen grupla iliskileri degismis ve onlari odullendirmesi gerektigi icin savunma anlayisi degismis, ve oncelik listesinde alt siralara dusmustur. ekonomik cokus de yerel kosullara bagli olarak aciklanabilir ve bu ekonomik cokus sonrasi bati'yla rekabet edecek askeri guc de bulanamayacagi icin politikalarda temelden degisim yoluna gidilmistir.

    - liderler teorisi: liderlerin cevrelerinden bagimsiz olarak gelistirdikleri bireysel rollerini irdeler. amaclari ve dis politika anlayislari kendi kisisel cevrelerinde sekillenir. daha cok gorbacov donemine odaklanir, gorbacov'un kisisel ozellikleri ve anlayisindan dolayi 1985 sonrasi donem yasanan "yeni siyasi dusunce" degisiminin baska bir lider, ve daha farkli bir amac/anlayisa sahip lider, olsaydi ayni seylerin yasanmayacagini soyler.

    ancak 1985 oncesi donemlerdeki olaylari aciklamakta biraz zayif kalir. mesela gorbacov detente doneminde yasamis olsaydi ayni politikalari guder miydi? yoksa ekonominin super gittigi donemde de "barisi korumanin yolu savasa hazirlanmaktan gecer"**** anlayisiyla kapasitesini gelistirmeye calisir miydi?

    ---

    evet, temel teoriler boyle sevgili okurlar. her birini desteklemek icin bircok degisik arguman gelistirip onlarca ornekle destekleyebilirsiniz, soguk savas donemi yasanan olaylar acisindan o kadar zengin ki* her bir olay icin ayri ayri teorileri baz alan onlarca kitap var.

    her teori kendi icinde cok tutarli oldugunu ve tek basina her seyi aciklayabildigini iddia etse de sahsi fikrime gore boyle bir sey pek mumkun degil. evet, destekleyici arguman/ornek cokca bulunabiliyor, ancak anlattigim gibi her birinin kendi icinde zayif noktalari var ve bu noktalar diger teorilerle aciklanabiliyor.

    copy paste degil alin teri olan ve hayli karmasik ve bayik bir konuyu yalinlastirip icine metallica bile katarak akilda kalir zevkli hale getirmeyi amaclayan bu entry'den istifade eden her okurdan can egrisini* yukseltme gibi bir durumumun olmadigi kendilerininkinden farkli bir okulda en guzel notlari almam icin dua etmelerini istiyorum.*
  • ll. dünya savaşı sonrasında amerika birleşik devletleri ve sovyetler birliği arasında sürdürülen sürekli gerginlik ve sınırlı çatışma biçimidir. soğuk savaş, 1917'den başlayan doğu-batı çekişmesinin bir ürünüdür. bu çekişme ii. dünya savaşı'ndan sonra daha belirgin hale geldi. soğuk savaş geriliminin azaldığı ya da çok yoğunlaştığı dönemler olmuştur.

    "soğuk savaş" deyimi ilk kez 1947 yılında abd'li bernard baruch tarafından kullanılmıştır. ii. dünya savaşından sonra orta, doğu ve güneydoğu avrupa'da sscb'nin etkisi artmaya başladı ve bu bölgedeki ülkeleri bir ölçüde kendi şemsiyesi altına aldı. bundan korkan abd ve ingiltere, batı avrupa'da ve başka yerlerde ve sovyet yanlısı komünist partilerin iktidara gelmemesi için çeşitli girişimlerde bulundular. uyguladıkları marshall planı ile batı avrupa ülkeleri abd'nin nüfuzu altına girerken, doğu avrupa ülkelerinde de sovyet yanlısı komünist hükümetlerin kurulması ile soğuk savaş doruğa ulaştı. bunun yanında abd, truman doktrini çerçevesinde, batı avrupa'nın sscb'ye karşı korunması için çaba harcadı. bunun sonucu olarak da nato kuruldu. buna karşı, sscb'de varşova paktı'nı kurdu ve çin'de sovyet yanlıları iktidarı ele geçirdiler. böylece soğuk savaşı daha belirgin hale getiren bloklar oluştu ve çeşitli çatışma konuları ortaya çıktı. kore ve vietnam savaşları, berlin sorunu, 1956-59 yılları arasında ortadoğu'daki çekişme, u-2 casus uçağı olayı, küba krizi gibi olaylar soğuk savaşın doruğunu oluşturdu. soğuk savaşta blok liderlerinin kendi blokları içerisinde yer alan ülkelerin içişlerine karıştıklarına rastlanmıştır. 1962'den sonra (özellikle küba bunalımından sonra) yavaş yavaş ortaya çıkan yumuşama dönemiyle karşıt iki blok, yerini daha karmaşık bir yapıya bıraktı. yeni bağımsız ülkeler ortaya çıktı. nükleer silahların yayılmasının önlenmesi konusunda görüşler vurgulamaya başladılar. iki blok arasındaki çekişmeyi sona erdirmek için 1975 yılında iki blok ülkelerinin katıldığı agik (avrupa güvenlik ve işbirliği konferansı) çerçevesinde nihai senet imzalandı. fakat asya ve afrika'daki karışıklığın tırmanması bu yumuşama sürecini sona erdirdi. 1980'lerin başında yeniden soğuk savaş dönemine girildi. fakat 1985 yılında sscb komünist parti genel sekreterliğine mikhail gorbaçov'un gelmesi ile, iki blok arasındaki buzlar erimeye başladı. ve 1989 yılında doğu avrupa'da başlayan rejim değişikliği, ve soğuk savaşı simgeleyen berlin duvarı'nın yıkılması ile ii. dünya savaşından sonra başlayan süreç sona ermeye başladı.*
  • bir satranç oyununu andıran ve abd ile sscb arasında geçen ideolojik savaş. tarihin okuması en keyifli sayfalarındandır.
  • 1945 - 1989(90,91)

    soğuk savaş'ın 1945 - 1963 dönemi hakkında...

    yirminci yüzyılın en önemli tarihsel süreçlerinden birini oluşturan soğuk savaş dönemi, günümüz dünyasının, ikinci dünya savaşı’nın ardından siyasi ve ekonomik yapılanmasını doğrudan etkilemiştir. silahların hiçbir zaman, inanılmaz yok etme güçlerine karşın (ve aslında bu yüzden) hiç ateşlenmediği, ancak yıllar boyunca ülkeleri sürekli olarak tehdit eden bu süreç siyasi tarih açısından gerçekten çok büyük öneme sahiptir.

    “avrupa’nın bir güç merkezi olarak dünya politika sahnesinden çekilmesinden sonra, dünya en az yirmi yıl kesin çizgileriyle abd ve sovyetler birliği’nin çevresinde “iki kutuplu” bir nitelik kazandı. ikinci dünya savaşı’nda hitler almanyası ile mussolini italyası’nı dize getiren güçler ingiltere ya da fransa değil, abd ile sovyetler birliği’ydi. savaş sonrasından 1970’lere kadar uzanan uluslararası ilişkilerin tarihini, iki karşıt ideolojiye bağlanmış abd ile sovyetler birliği’nin yeryüzünde etki kurmak için gösterdikleri çabaların öyküsü olarak nitelemek gerçekçi bir genelleme olacaktır.”

    aslında iki kutuplu denge tarih boyunca birçok yerde karşımıza çıkmaktadır. özellikle 19. yüzyıl avrupası’nda, kıtanın iç dengelerinin birkaç defa bu tip sistemler yarattığını biliyoruz. ancak abd ile s.s.c.b. arasındaki bu kutupluluk tüm dünyayı bütünen etkilemiştir. almanya’nın tekrar sorun çıkarıp, dengeleri bozmaması için ve bir nevi savaşta yarattığı hasarın tazminatı olarak abd, s.s.c.b. ve diğer bazı avrupa devletleri tarafından paylaşılmasının ardından sovyetler’in daha fazla pay istemesi sonucu ilk gerginlikler ortaya çıkmış ve atom silahlarının yarattığı kriz ile birlikte zaten kendine fazlasıyla güvenen iki süpergüç arasındaki ilişkiler iyice kızışmıştır.

    soğuk savaş en basit haliyle, “ikinci dünya savaşı’ndan sonra galip çıkmış iki devlet ve bu devletlerin çevresinde kümelenmiş küçük devletler arasındaki anlaşmazlık ve çatışmanın, doğrudan birbirlerine karşı silah kullanmadan sürdürüldüğü belirli bir tarihsel döneme verilen addır. ancak uluslararası ilişkiler uzmanları, bu olguyu daha belirgin bir biçime sokan açıklamalar getirmektedirler. örneğin bir tanıma göre “soğuk savaş, iki blok arasındaki ilişkilerde, blokların ve üyelerin davranışlarını denetlemeye yönelik, taraflarca benimsenmiş kuralların bulunmadığı ve ilişkilerde tamamiyle güce dayanan davranışların başat olduğu bir dönemdir.”

    bu dönemin en büyük özelliklerinden biri diplomasinin yerini güç gösterilerine bırakmış olmasıdır. her iki ülke de (abd ve s.s.c.b.), yanlarına topladıkları diğer ülkelerle beraber karşılıklı tehditlere karşı yoğun bir silahlanma sürecine girmiş, kutuplaşmayı ideolojilerin savaşı olarak görmüş ve askeri ve teknolojik alanlarda yoğun bir rekabete girişmiştir. bütün bu karşılıklı hareketlenmelerin altında da rus-amerikan güvensiliği yatmaktadır.

    ikinci dünya savaşı’ndan atom bombası sahibi tek ülke olarak çıkan abd elinde inanılmaz bir güç tutuyordu. ama 1945 yılının sonunda, bu silahın yok etme gücü ve zarar verme kapasitesi düşünülerek, bu dehşeti engellemek amacıyla yine abd’nin önderliğinde güvenlik konseyi’ne bağlı bir atom enerjisi komisyonu kuruldu. tüm bu iyi ve barışçıl gözüken ortama karşılık sovyetler ve abd arasındaki rekabet bu komisyonun alacağı kararları doğrudan etkiledi.

    “1945-1946 yıllarının “zoraki işbirliği” havasının uzun sürmeyeceği hemen anlaşıldı. bundan sonra, kökenini 50 yıllık rus-amerikan güvensizliği, abd’nin savaştan sonra uygulamaya çalıştığı ekonomik politika ve doğu avrupa ile uzakdoğu’daki sovyet politikasından alan soğuk savaş, tüm unsurlarıyla önce avrupa’ya, sonra da tüm yeryüzüne yayıldı.” hızlanma sürecine bu sebeplerle giren soğuk savaş, avrupa’nın önce paylaşılmasına ve ardından bloklar halinde yeniden yapılanmasına neden olmuştur. doğu avrupa ülkelerinin çoğu sovyetler tarafında ikili ittifaklarla yer almıştır. bu ülkeler, yugoslavya, arnavutluk, bulgaristan, romanya, macaristan ve çekoslovakya idi.

    bu arada batı avrupa’da da birtakım gelişmeler olmaktaydı. ingiltere, fransa, italya gibi önemli avrupa ülkeleri eski güçlerinden yoksun bir halde ekonomilerini düzeltmeye çalışmaktaydılar. almanya ise konumu itibariyle yoğun ve çalkantılı bir sürece girmekteydi. iki taraf da almanya’nın doğu ve batı avrupa’nın denetiminde merkezi rol oynadığını anladığından ve bu ülkede verecekleri ödünlerin karşı taraf tarafından kendini güçlendirmek için kullanılacağından korkmaya başladılar. savaşın ardından bölünmüş durumada olan almanya’nın birleşmesi her iki tarafında istediği birşey olmasına karşın, bu korku ve birleşmenin niteliği konusundaki farklı görüşler, tam kırk yıl boyunca ortaya nihai bir çözüm getirilmesini engellemiştir.

    bütün bu gelişmeler yaşanırken, kendimizi geriye çekip olayların akışı ve tarihsel süreçteki yerlerine bakarsak soğuk savaşın belli başlı ve çok önemli bazı özel zamanları olduğunu gözlemleriz. truman doktrini bunların en önemlilerindendir.

    “truman doktrini’nin temeli, amerikan yöneticilerinin sovyet tehdidi altında bulundukları korkusudur. [...]1947 yılını izleyerek, amerikan dış politikasının temel anlayışı, komünizme karşı açılan savaş olmuştur ve bu savaşın çıkış noktasında da truman doktrini vardır. [...] başkan truman, 12 mart 1947 tarihinde kongre’de kendi adıyla anılacak olan mesajını okudu. “amerikan dış politikasının, kendilerini boyunduruk altına almak için silahlı azınlıklaraca harcanan çabaları (yunanistan kastediliyor) ve dış baskılara karşı koymaya çalışan özgür ulusları (türkiye kastediliyor) destekleme amacına yönelmesi gerektiği kanısındayım.” diyen truman, kongre’den hükümete 400 milyon dolarlık askeri yardım yapma yetkisinin verilmesini istemiştir. bu istek kabul edilmiş ve 22 mayıs 1947 tarihinde truman yardımı başlamıştır. bu yardımın 300 milyonu yunanistan’a, 100 milyonuysa türkiye’ye verilmiştir.

    truman doktrini bir yandan yeryüzünün iki bloka ayrıldığını ve sovyet-amerikan mücadelesinin başladığını ilan edip 1990’a kadar artıp azalan tempolarla sürecek olan soğuk savaşın ilk adımlarını oluştururken, öte yandan doğu avrupa ve balkanlar’daki bölünmeyi çok daha kesin çizgileriyle ortaya koymuştur.”

    hızla gelişmekte olan bloklaşma beraberinde, iki süpergücün (abd ve sovyetle birliği’nin) tekil askeri yapılanmalarının dışında bloksal askeri oluşumları da getirmiştir: nato ve varşova paktı.

    batıdaki ülkeler (belçika, kanada, danimarka, fransa, ingiltere, izlanda, italya, lüksemburg, hollanda, norveç, portekiz ve abd) komünizme karşı kendilerini korumak ve bir bütün halinde daha güçlü kalmak için 4 nisan 1949 tarihinde washington’da nato’yu kurmuşlardır. “nato antlaşması tüm üyeler için ortaklaşa savunma ilkesine dayanmıştır ve en önemli özelliği budur. bu ortaklaşa savunma antlaşmasının 5. maddesinde şöyle bir anlatım bulunmaktadır:

    “taraflar, içlerinden birine ya da birkaçına karşı avrupa’da ya da kuzey amerika’da ortaya çıkacak silahlı bir saldırının bütün taraflara yöneltilmiş bir saldırı sayılması ve dolayısıyla taraflardan her birinin böyle bir saldırı durumunda, bm antlaşması’nın 51. maddesiyle tanınan tek tek ya da ortak meşru savunma hakkını kullanarak, kuzey atlantik bölgesinde güvenliği yeniden kurmak ve sürdürmek için, silahlı kuvvetler kullanımı da dahil olmak üzere, gerekli göreceği harekete tek tek ve öteki taraflarla anlaşma halinde, hemen başvurmak yoluyla saldırıya uğrayan taraf ya da taraflara yardım etmesi konusunda anlaşmışlardır. bu nitelikte olan her silahlı saldırı ve bunun sonucunda alınan her önlem hemen güvenlik konseyi’nin bilgisine sunulacaktır. bu önlemler, bm güvenllik konseyi’nin uluslararası barış ve güvenliği yeniden kurmak ve sürdürmek için gereken önlemi alması ile son bulacaktır.” ”.

    batıdaki bu gelişmelere sovyetler varşova paktı ile cevap verdi. “nato’nun kurulmasından altı yıl sonra, 14 mayıs 1955’te sovyetler birliği varşova paktı’nı oluşturdu. bu devletin yanında, çekoslovakya, bulgaristan, macaristan, polonya, romanya, doğu almanya ve arnavutluk (1968 yılında üyelikten çekildi) bu ortak savunma örgütünün üyesi oldular.”

    olası bir nato tehdidine karşı gözükmekle birlikte varşova paktı esasen doğu bloğu’ndaki düzeni korumak amacıyla kurulmuştu. ülkeler arasında birleşik komutanlık öngören bu antlaşma doğu avrupa ülkelerin’in topraklarına sovyet ordu birliklerinin yerleşmesinin önünü açıyordu. böylece ideallerdeki komüzimin, yani tüm dünyaya yayılacak olan komünizmin, ilk yayılma alanı olan doğu avrupa, sıkı bir denetim altına alınıyordu. ancak daha sonraları bu “dost ülkelerdeki yıkıcı faaliyetlere müdahele” ve “sınırlı egemenlik” anlayışları macar ve çek ayaklanmalarına ve daha sonra 1989’da bölgedeki sovyet etkisinin yıkılmasına neden olacaktır.
    1960 yılına yaklaşıldığında artık tartışılan konu ülkelerarası ittifaklardan çok silahlanma yarışıdır. her iki süpergüç de diğerinin sahip olduğundan daha fazla güce sahip olmak için olanca gücüyle çalışmaktaydı. 1945’in üzerinden çok geçmeden atom bombasını geliştirmeyi başaran ruslar, ondan daha da yok edici hidrojen bombasını da geliştirmiş ve böylece geliştirilen yeni teknolojiler artık atom bombasını tek başına bir tehdit olmatan çıkarmış ve nükleer silahlanma ve tehdit gibi yeni kavramları ortaya koymuştur (bu silahlanmanın ardında nazi almanyası’ndan insanların da olması ilginçtir. ikinci dünya savaşı’ndan sonra nazi almanyası bilim adamları da nüremberg mahkemeleri’nde yargılanıp ve ömür boyu hapse mahkum edilirler ancak çok geçmeden yarısı sovyetler’e yarısı da amerika’ya kaçırılır ve askeri teknolojilerin, özellikle -alman v2 füzelerinden yola çıkarak- kıtalararası balistik füzelerin (icbm) geliştirilmesinde büyük rol oynarlar. .)
    amerika’nın ingiltere, türkiye ve yunanistan’a yerleştirdiği füzelere karşılık, sovyetler küba’ya füzeler yerleştirmiştir(1962). soğuk savaşın her anlamda doruk noktası burasıdır.

    bu tehditkar tutumların ulaştığı inanılmaz derecede kışkırtıcı ve korkutucu boyut ortaya iki seçenek çıkarmıştır, ya yeryüzünün tamamen yok olmasına sebep olacak bir savaş, ya da bir durulma süreci. ilk seçeneğin hiçbir getirisi olmadığını hatta varolan herşeyi götüreceğinin farkında olan süpergüçler ikinci seçeneği seçmişlerdir ve 5 temmuz 1963 tarihinde, moskova’da “nükleer silah denemelerinin kısmi yasaklanması antlaşması”nı imzalamışlardır. böylece ikinci dünya savaşı’nın ardından hızla tırmanan, iki kutuplu ve politik değil askeri nitelikler taşıyan bu gerginlik süreci de yerini politik rekabete ve çok merkezli bir yumuşama sürecine bırakmıştır.
  • bir soğuk savaş şakası da ben yazayım.
    her durumda sanatın kazandığı ilimiz hangisidir?

    (bkz: artvin)
hesabın var mı? giriş yap