• fatih akının bir yerlerde, "hatalarımı en bariz gördüğüm film" diye hakkında beyanat verdiğini duyduğum, ve kendisinin de bu beyanatı doğruladığı; "büyük abi karakteri çok siyahtı" üzerine "evet; değil mi, küçük kardeş de bembeyazdı, baba aldatıyordu, anne kanser oldu" yorumlarıma "hehe, arabeskti ya o" gibi samimi bir cevap verdiği film.
  • bütün fatih akın filmleri gibi sıradanlığın şiirsel güzelliğine sahip film.
  • artık izlediğimde, ilk izlediğimdeki etkiyi vermeyen film.

    şöye ki; fatih akın filmlerinde sık sık klişelere başvuran, ama kanımca bunu sıkmadan ve ustalıkla yapan bir yönetmen. gegen die wandda çok sık gördük bunun örneklerini, sibel'in türkiyeye geldikten sonra yaşadıklarını alın, işte tamamen konsept olarak bile bir klişe. ve de özellile eşkıya, ağır roman gibi filmlerin öncülük ettiği yeni dönem türk sinemasında, istanbulun arka sokakları çokça rastladığımız bir konsept oldu. seyircinin bu aşinalığı ve de klişelerin bu denli yoğun varlığına rağmen, hala gegen die wand başarılıdır, ileride hatırlanacaktır.

    peki dönelim solino'ya; solino'yu benim için bu kadar sevilir yapılan en önemli özellikler, -filmi ilk izlediğim atmosferin mükemmeliyeti ve izlediğim ilk fatih akın filmi olmasının dışında-, her fatih akın filminde (im juli biraz istisna gibi, geriye kaldı 3 zaten) rastladığımız gerçekçi öğe dışında, bütün filme hakim basitlik ve en önemlisi saflık havası. öyle ki, 1-2. izlemeden sonra bu saflık, insan inanılmayacak derecede abartılı gelmekle birlikte, filmin klişeleri, filmin yoğunluğunu bastırır bir hal alıyor. buna rağmen, film boyunca eksilmeyen sıcacık hava, filmin mekanları, kullanılan dekorlar, ve başlı başına 'italya batı sahilleri kıyısı köy/kasaba tipi yerleşim birimleri ve bu yerlerdeki basit mimarinin güzelliği' filmi görsel bir doyuma ulaştırmaya yetiyor. filmin müzikleri ise baştan sona, sizi sürükleyecek kadar güzel.

    bunlar dışında, fatih akın filmlerinden özellikle kurz und schmerzlos ve gegen die wandda -ama özellikle ikincisinde- gelişen zıtlıklar, ve kimlik ve kişi çatışmalar solino'da çok daha yumuşak ve sıcak bir temada uygulanmış. aslına bakılırsa, solino fatih akın'ın yazmadığı tek filmi olsa da, muhtemelen özellikle bu senaryoya film yapmayı kabul etmiştir, çünkü bu filmde de, bulunduğu yerde aitlik hissetmeyen, -aynı gegen die wanddaki gibi- karakterler bulunmakta. karakterlerin kendileri ile çatışmaları dışında, ana karakterler, kardeşler de kendi aralarında çatışmaktadırlar. ama bütün bunların o sıcak atmosferde yansıtılması, ve hep sonunda sevgi ile bitmesi, muhteşem klişeler olmakla birlikte, filme "naivite"yi ve sevilebilirliği katan önemli unsurlardan.

    bütün bunlar sonucunda, hayatıma damgasını vurmuş, beni, umarım ileride de adını sık sık duyacağımız, bir yönetmenle tanıştırmış, avrupa filmleriyle çok daha içli dışlı olmamda önayak olmuş, muhteşem güzelliği ile italya'ya aşık etmiş, asla unutmayacağım filmlerden biri. umarım bu lafların hepsini 3 yıl sonra yiyip yutmam!
  • dokunaklı, şiirsel ve kusursuz. tıpkı im julide olduğu gibi.
  • --- spoiler ---

    gigi babasını düğününe davet ettiği sırada farkediyoruz ki restoranda sadece tek masa doluydu ve yuvarlak yerine kare masalar vardı. bu da böyle ince bi ayrıntı..

    --- spoiler ---
  • üçlü ilişkiler, işlenen sinema tutkusu, geçtiği zaman dilimi göze alındığında bana the dreamers 'ı fazlasıyla çağrıştırmış olan film. fatih akın'dan çok ferzan özpetek'in elinden çıkmış izlenimi verdi bana. gözlerim serra yılmaz'ı aradı durdu.
  • filmdeki ailenin göç ettiği mesafeyi merak edenler için:
    solino ile duisburg arası mesafe karayoluyla 1850 km.
    solino, güney italya'daki apulia'ya bağlı. duisburg orta batı almanya'da.
    direkt tren hattı yok. muhtemelen aktarma ile gidiliyor.
  • hem almanca hem italyanca bilenler için pratik yapma olanağı sağlayan bi film..
    müzikleri de beğenilmeyecek gibi deil..
  • tıpkı yılmaz erdoğan gibi fatih akın'ın da cinema paradiso'dan etkilendiği film. neyse ki almanya sonrası akış özgünleşti ve güzelleşti. kişi yedisinde neyse yetmişinde odur felsefesinin filme hakim olması dikkat çekiciydi. alman hatun kişiyle yaşanan ortak ilişkinin gerçekliğiyle ve akın'ın gösterge dozunu biraz kaçırdığı abi ve baba dahil hiç kimsenin kötü adam olmamasıyla, çok ama çok güzel bir film. eğer sanatın dönüştürücü gücü varsa bu film insanda kendisini gerçekten iyiliğe ve güzelliğe yöneltecek hoş bir tat bırakıyor ve bu gücü yayıyor.

    belki de henüz havasından kurtulamadığımdan bu yıl izlediğim ama bu yıla ait olmayan en güzel film diyorum.
  • house of the rising sun'ın çok hoş bir italyanca versiyonunu içeren film.
hesabın var mı? giriş yap