• şikayetim var kendilerinden.

    hayatta şahsen en çok değer verdiğim şeylerden biri üreticiliktir. düşün taşın kilo kaybet, inan kilo kaybet, terle kilo kaybet, acı çeki kilo kaybet, heyecanlan kilo kaybet ve nihayetinde kaybettiğin kilolar sana ve diğerlerine görece de olsa, silik de olsa "anlam" olarak geri dönsün. çeşitli uzunluklarda süreler boyunca uç duygulara sürüklen, tatmin ol; bizzat üreten ya da tüketen olarak.

    ama nasıl bir üreticilikten bahsetmeli, mesele spock's beard olduğunda? yazılmış binlerce melodi, bestelenmiş onlarca şarkı, çalınmış yüzlerce sahne, üretmiş eldeki parmak sayısı kadar adam. peki nereye gidiyor bu kadar emeğin sonrasında her şey? ne kalıyor aklıllarda?

    bir çok albümü var bu güzel grubun. gerek stüdyo gerek konser kaydı olarak. ama üzülmekten ziyade sinir olarak belirtmek istiyorum ki, sıradan ve hatta sıkıcı olan şarkıları o kadar çok yer işgal ediyor ki, bireysel olarak müzik mefhumunda ve özellikle progressive rock alanında aldığım hazzı multimize eden şarkıları at the end of the day için bile olsa bağışlayamıyorum onları. üretkenliğin değerine neredeyse ibadet etmek isterken küle dönüşmüş çabalarını görünce ister istemez kızıyor, kızıyor, kızıyorum.

    dönüp dönüp v albümünü dinliyorum, diğer şarkılarının önemli bir çoğunluğunda çiğlik hissettiğim/bulduğum için. akıl ve zekanın birleştiği yerde başarı kaçınılmaz iken, spock's beard'ın üretkenliği eş düzeyde kalite ile sulamadığı için müsriflik yaptığını düşünüyor, büyük hevesle dinlediğim snow sonrası yarı yarıya içine gömüldüğüm hayalkırıklığı için kendilerinden tazminat talep ediyor, sonsuzluğa göçmek üzere olan spock's beard sevgim için de rock tanrılarından rahmet diliyorum.

    kustum rahatladım; sözlüğe içini dökmek bu demek imiş.

    bir at the end of the day patlatayım en iyisi, kendime gelirim belki.
  • eski bir dosttur benim için... sık görüşülmeyen ama görüşülünce duyguların yükseldiği, gözlerin dolduğu..
  • morse abimizi severiz, lakin ki yokluğu yaramış net. o varken farkındalık falan kalmıyordu bende, öylesine bir kanıksamışlık. dinlenilen kim hangi grup olursa olsun bir transatlantic, bir self project işi dinleniyor hissiyatı oluşuyordu ister istemez.

    dumanı üstünde son albümleri brıef nocturnes and dreamless sleepte vokali devralan ted leonard müthiş iş çıkarmış kabul etmek gerek. sırf vokal değil, albüm bütün olarak da çok iyi, hatta en iyi sıpak sakalı hacım bu diyene yan gözle falan da bakmam. sakalına gurban der geçerim, iddia edilebilir yani.
  • neal morse'un christian tema sevdasından kurtulmuş olsalar hayatımın gruplarından olurlardı herhalde. ki şarkı sözleri benim için hep ikinci planda olmasına rağmen takılmıyor değilim. ama şarkı sözlerine dikkatimi verememem nedeniyle de aşırı derecede seviyorum ya, besteleri-düzenlemeleri tam hayalimdeki grup. -ah bir de o içerik olmasa sözlerde diyorum yine bak-
  • neal morse, alan morse, nick dvirgilio, dave meros ve ryo okumoto'nun oluşturduğu progressive rock grubu.
    kendi alanında yaptığı müziğin diğerlerine oranla daha melodik olmasıyla anılır.
  • artik adini degistirmesi gereken grup. feel euphoria albumu ile kendi trademark'lari haline gelen her ozelligi silip atmislardir, hardcore hayranlarini uzmuslerdir. yapilan muzige prog rock diyesi gelmez insanin
  • an itibariyle son studyo albumleri olan octane ile feel euphoria sonrasindaki yorumlarimda yanildigimi gostermis olan ve yanildigimdan dolayi beni bu kadar sevindirebilen yegane gruptur. evet, artik farkli bir sound yakalanmistir, bu yadsinamaz bir gerçektir. zaten bir grubun beyni * gruptan ayriliyorsa baska bir sey de beklenmemelidir, ama feel euphoria gibi vasat bir albumun ardindan octane ile grup, sound olarak olmasa da en azindan kalite bazinda her seye ragmen "the beard is back!!" diye haykirmaktadir bu çalismasinda.
  • hayvanlar gibi üreten bir kaç adamdan kurulu grup. sadece snow'da 26 şarkı (biri ryo abi'nin performansı olmak üzere) var. v adlı deli albümdeki iki şarkının (at the end of the day ve the great nothing) toplam süresi 43' 29''.
  • neal morse abinin bir dönem yardırdığı daha sonra dini sebeplerle bıraktığı güzide symphonic prog grubu. şu aralar grubun frontman kafasındaki elemanı 10 parmağında 10 marifet davulcu nick d'virgilio. canlı performanslarda davulculuk görevini bir başka kişiye devredip vokal şeyediyor. müzikaliteleri çok üzerinde tartışabileceğimiz bir mevzu değil, allahları var iyi çalıyolar. fakat bu neal morse abinin christian rock mevzundan koparıp gruba enjekte ettiği çok neşeli haller kimi zaman baygınlık vermiyor değil. gerçi son albümde* o işi biraz halletmişler gibi ama yine de eski albümlerindeki çiçek böcek duygusu bi türlü dağılmıyor. buna rağmen en beğendiğim albümleri de eskilerden. day for night her daim gözardı edilen bir albüm olmakla beraber kanımca en sağlam yardırdıkları albümdür.

    kendileri hakkındaki son girinin 5 sene evvel yazılmış olması da enteresan.
hesabın var mı? giriş yap