• fiziksel olarak orada olmasalar da, başınız daha kalabalıktır aslında...
  • "cok ictin, biraz agir ol" diyeni olmamaktir. zıkkım iç dese gene iyi.
  • ben silmedim miki sildiye döndü olay!

    sinemada binlerce saat verilen reklam nedeniyle film başlamadan biten patlamış mısır ve kahve fincanını ağzına götürdüğünde serçe parmağı kalkan kadınlar şahit olsun ki her bayram biraz daha deliriyorum. gece ne içiyorsam sabah entry'ler yok, sedet'ten şüpheleniyorum; silip yeni reklam alanı açıyor olabilir! bir daha aynı şeyleri aynı gözlere aklında kaldığınca yazmak da ayıp ama,

    sen hep böyle yabani misin dedi bugün bir kadın karaya baka baka; ben hep böyle yabaniyim dedi adam, sustular..

    yalnız başına içmek demek, tanrı'yla içmek; çünkü o her yerde! sen bir yanda çarpılırken (tecrübeliyim edepsiz şiirlerden) diğer yanda zebaniler kadeh kaldırıyor. hoş geldin siyahyalan. gülümseyen bir kadın var mı buralarda? yok mu! o zaman siz gerçeksinizle uyanıyorum.

    sen hep böyle deli misin dedi bugün bir kadın elimde çarpmıyorken artık arabanın çarptığı bir kedinin küçük kalbi, yalnız başına evine dönüp adam aslan yedi.

    üniversitede bir kez de ben tavlayayım, kıza bak ne nefis yarab dedim, koştum peşinden, dolmuşa bindi, taksiye atlad.. taksi?! minibüse atlayıp şu öndeki dolmuşu takip et dedim, etti, iki km kadar! yol ayrımında biz sola döndük! zaten solaktım ben, solaktı yakılı kitaplar, solaktı aklım, solumla içiyorum, ki çocukken de onunla yemeği yiyerek günah işliyorum diye sofrada eşarpla sırtıma bağladılar, bu sefer de kekeledim; beni-doğuracağına-taş-doğuraydın-kapkara.

    sen hiçbir şeyden korkmaz mısın dedi bugün bir kadın saçı mor...

    tanrım ben şu köşede korkuyormuş gibi durayım
    sen diğer her köşeye saklan
    elma dersem cehennem
    armutta paslı dualarım var
    kanatlanmayan

    şimdi kızın memesine öldüm desem kızarsın
    elma, elma, elma
    kaç günah?

    tanrım ben şu köşede yanıyormuş gibi durayım
    sen antik depresanlar ve parşömenlerin içine saklan
    elma dersem kapı çalsın iskenderiye kitap kokusu
    armutta ahım var
    duyulmayan

    şimdi ama kızın kalçasına öldüm desem kesin kızarsın
    armut, ahım, seviş
    bin günah.

    *

    tanrı'm şu namluyu çekersen ağzımdan gideceğim ben
    kızın sırtından savaşçı ineceğim
    dağılsın kurduğum ordular
    söz
    vermeyeceğim ben de ağzına ok
    öpeceğim bir öpeceğim iki öpeceğim stop

    şimdi teninden bir kılıç bir telgraf daha çekeceğim gör
    kafka okuyup sıkıntıdan saçımı keseceğim
    tanrı'm kızın dudağı çok güzel kor
    öpeceğim üç öpeceğim dört öpeceğim stop
  • fiziksel olduğu kadar psikolojik de olabilecek hadise.
    günü gelir, öyle bir ruh haline girersin ki; 30 kişiyle fasıla gitmiş ol, yine de tek başına içiyorsundur*
  • unutmak için değil hatırlamak için içenlerindir. rahat bırakın.
  • evde yalnız ve çıplakken bir insanın yapacağı en güzel eylem.
  • tek başınıza barda oturup düzenli olarak içiyorsanız bir süre sonra birçok barmenle yakın arkadaş olmanızı sağlayacak eylem. bu yolla onlarca barmen tanıdım, evlisi bekarı, okumuşu okuyamamışı, zengini orta hallisi, hepsinin ayrı bir hikayesi var, kimisi arkadaş gazıyla başlamış, kimisi parasızlıktan okurken part-time çalışarak. hepsinin farklı hayalleri vardı, kimisi antalya'da eğlence mekanı açacak, kimisi evlenip istanbul'da kendi işini yapacaktı, büyük kısmından haber alamıyorum.
    yavaş yavaş anladım ki o kadar kalabalığın içinde bir siz yalnızsınız birde onlar, bir nevi denize düşenin yılana sarılması gibi yani durum anlayacağınız yaşadığınız. karşılıklı çıkar, bir nevi mutualizm. insanlar gelir gider, emekli amcalar gelir rakılarını yudumlar, gençler gelir erkekler genelde votkalı içecekler, ağır abi takılanlar viski içerken, kızlar daha çok likör ve tatlı kokteyllere yönelir. bilirsiniz, uzaktan tanırsınız. aranızda düşünürsünüz, bazen birisi gözünüze aşina gelir, buzlu duble votka vişne içecek dersiniz, tutar, bi anlık sevinirsiniz amaçsızca. sonra herkes bir bir ayrılmaya başlar. ödenen hesapları gördükçe bakarsınız amaçsızca gözlerinizi kaçırmaya çalışarak. biraz daha kalmalarını ister, söyleyemezsiniz. derin düşüncelere dalmışken, bazen güzel bir kız gelip 2 yandaki bar taburesine oturur. oda bir içki söyler, içinizden geçirirsiniz bi hamle yapsa tanışsam muhabbet etsem diye, bazen görür gülümser, gider, bazen içkisini alır bakmadan gider, takip edersiniz istemsizce, göz ucuyla, sevgilisinin veya arkadaş grubunun yanına gittiğini görür, hemen masadaki içkinize çevirirsiniz gözlerinizi. bardaktaki buza bakarsınız amaçsızca, büyük bir yudum alırsınız, arkasından düşünürsünüz acaba üstüm başım nasıl, çok mu içtim, nasıl görünüyorum, hakkımda ne düşünmüştür, nasıl biri acaba, oradaki bulunduğum saatler içinde üstümde oluşan lekeler yüzünden beni itici bulmuş olabilir mi diye, barmenin "tazeleyeyim mi?" lafı üzerine dünyaya döner gözlerinizi kapatıp alkolün verdiği ağzınızdaki uyuşma hissiyle birlikte hafifçe gülümser ve başınızı sallarsınız. önünüze bir bardak daha gelir, kağıda bir çizgi daha çekilir. hayatınızdan amaçsızca götürdüğünüz günler, haftalar, belkide aylardır bu çizgilerin her biri. o an hiçbiri umurunuzda değildir, ya o an sürsün yada zaman dursun istersiniz, geriye sarmak istersiniz zamanı. yapamayacağınızı bilir içinize atarsınız. rahatlamak için geldiğiniz yer bir süre sonra kendi cehenneminiz olur. her gece ruhunuz istemez ama ayaklarınız götürür oturtur sizi aynı yere. sosyalleşmek istersiniz, yapamazsınız. bütün dostlarınız ya sizden kilometrelerce uzakta yada kendi işleriyle meşguldürler. muhabbet edecek biri olsun istersiniz, diliniz varmaz o ilk "merhaba" kelimesini söylemeye, ağzınızı açsanız sesiniz çıkmaz. belki dünya üzerinde sizi o an en mutlu edecek insanla aranızda bir nefeslik mesafe vardır ama sesiniz çıkmaz, söylemek istersiniz söyleyemezsiniz. eski anılar canlanır, büyük bir yudum daha alır, yutkunup susarsınız. bazen düşünseniz de niye yaptığınızı, bir cevap bulamazsınız, inkar edersiniz kendi kendinize. o bar taburesi, önünüzdeki bar, şişeler ve geçici dostluklar bir kere kandırdılar mı sizi cevabı onlarda ararsınız, bulamayacağınızı bildiğiniz halde. asosyal, yalnız bir insan olarak içkinizi içer, evinizin yolunu tutarsınız. yalnız, sadece siz, tek başınıza. barda muhabbet ettiğiniz dostlarınızın hiçbiri yoktur artık yanınızda, sadece siz ve kabına hapsettiğiniz ruhunuz. nasıl gittiğinizi anlamadan kendinizi kapının önünde anahtarı ararken bulursunuz. anahtar deliğine sokar ve sanki birileri rahatsız olacakmış gibi usul usul açar kapıyı ve sabah bıraktığınız halde duran yatağınıza girer, bir süre boş gözlerle tavana baktıktan sonra uykuya dalarsınız. yalnız yaşamınızın bir gününü daha bitirmişsinizdir, hissetmeniz gereken duygunun rahatlama mı, pişmanlık mı olduğuna karar veremezsiniz. yerine konamayacak tek şeyin zaman olduğunu hatırlarsınız, boğazınıza bi yumru gelir yerleşir.
  • dost kişilerle içmek: ''geçmişi bırak, geleceğe bak'' felsefesi
    tek başına içmek: ''geçmişe sarıl. aferin, hüzün tiryakisi seni!'' felsefesi
  • 30'lu yaşlarda olmuyor ve en çok 30'lu yaşların işi;
    eğleniyormuş gibi yap'lar geride kalmış ve geride bırakılmış pek çok insanın kendisiyle değil de hatırasıyla içiyoruz. şimdiki ben, bir de 20'li yaşlarımdaki benler. tek başına içemiyor insan bunca yaş almışken, gençliğimiz yancı gibi koltuğun ardında ayakta. yorulmayı da bilmiyor dikilmekten, şimdi bacaklarım dayanmıyor.
    içki de yetişmiyor buna üstelik, doldur kadehi doldur kadehi. gençsin işte, zorun ne değil mi? ama yok, sanırsın dünyanın kederi binmiş sırtına, doldur kadehi, doldur kadehi.
    şimdilerde içemiyorum bu kadar, midem kaldırmıyor bunca eski ben'i ve geride kalmış onca şeyi.
  • kimseye göstermeden yapılan ibadetler gibidir. iç huzurudur
hesabın var mı? giriş yap