• ana yarısıdır. 77 yıllık yaşamının 70 yılını geçirdiği çocuk felci yüzünden emekleyerek geçirmişse; dişlerinin arasına sıkıştırdığı kundağıyla yeğenlerinin altını değiştirmiş, çeşme başında popolarını yıkamışsa; hayatı boyunca sakatlığı yüzünden hiç evlenmemiş, zaten çok da dışarıya çıkamamışsa; annesinin ölümünden sonra koskoca evde tek başına kalmış` : 23 yıl` ve yine de kimseye şikayet etmeden muhtaç olmadan yaşamışsa; kendi kendine okuma yazmayı ve dikiş dikmeyi öğrenmişse; kimseden dilenmeden dikiş dikerek kendi hayatını kazanmışsa; gelen misafirlerinden, radyo ve tv'den edindiği genel kültürüyle trt yarışmalarından kazandığı radyoları yeğenlerine hediye etmişse; ilk ikisi çocukluğunda olmak üzere 3. kez yattığı hastaneden çıkamamışsa; en az anne ölmüş gibi üzülünen kişidir.
  • teyzemlere giderken kek, bisküvi ve kola alırdık. bizim durumumuz pek iyi sayılmazdı. memur maaşıyla geçiniyorduk. ama onlarla karşılaştırınca zengin sayılırdık. teyzemlere gitmeyi, onlara giderken bir şeyler almayı severdik. aldıklarımızı kuzenlerimizle paylaşmayı severdik. bahçelerindeki, ağaçlarının meyvelerini, gölgelerini severdik. hafif rutubet kokan evlerini severdik. o evin sıvası dökülmüş duvarlarını severdik. teyzemin yaptığı zeytinyağlıları severdik...
    biz içinde teyzem olan her şeyi severdik.
    teyzemizi severdik.
    çok severdik...

    bazen teyzem konuşurken gözlerimi yumardım. annem konuşur gibi olurdu, annemin sesini duyardım. teyze, anne yarısıdır derler. benim teyzem yarımdan fazlaydı...

    ilk olarak okulunu, odtü'yü bıraktı. sonra iyi bir başlangıç yaptığı işini. en son keman çalmayı bıraktı teyzem.
    ondan sonra bırakacak bir şey kalmadı...

    zor bir hayatı oldu. geçen zaman hep ondan bir şeyler çaldı. ne kadar müdahale edebilirdi zamana, hayatına bilmiyorum. etmek ister miydi, onu da bilmiyorum. sanki, okulunu bıraktığı gün hayatta özne olmayı da bıraktı.

    gençliği, güzelliği gitti. okul hayatı, kariyeri gitti. sanata olan ilgisi gitti.
    geçen yıllar ona çok hoyrat davrandı.

    yoksulluk zaman zaman canına tak etmiştir tabii... yine de hiç şikayet ettiğini görmedim. gören olduğunu duymadım. belki, kendi seçimim diye düşünüyordu. seçimlerinin sonuçlarını metanetle kabul ediyordu.
    en çok sevmeyi biliyordu teyzem. seçimlerini ve onların getirdiklerini sevdi...
    hep sevdi, hep içine attı.

    en ucuzun bir pahalısı sigara içerdi. teyzem demek sigara demekti. hayatta tek lüksü o olmuştur.
    tek zevki canına kastetti.

    bekliyorduk bir süredir. onunla vedalaşmaya ankara'ya gitmiştim. yine de sağlıklı gibi gelmişti gözüme. zor geçen bir hayatın enkazı vardı karşımda aslında. ama daha yaşar sanmıştım. hala gülen gözleriydi beni kandıran. ölmez sanmıştım. daha birlikte geçireceğimiz zamanlar var sanmıştım.

    ölüverdi...

    teyzem ölmese iyi olurdu. ölmek için çok gençti o. daha yeni çocukları iş güç sahibi olmuştu. para kazanıyor, evlilik hazırlıkları yapıyorlardı. sıkıntılı dönemler bitmişti. keyifle, gururla geçecek zamanlar gelmişti.

    teyzem ölmese iyi olurdu. daha onun zeytinyağlı sarmalarından yiyebilmek için evlerine gidecektim. hiç eksilmeyen, mis kokulu, taze demlenmiş çayından içecektim. birer sigara tüttürecektik karşılıklı... artık para kazanan yiğeninin ikram ettiği sigarayı keyifle tüttürürken, bizlerle nasıl gurur duyduğunu anlatacaktı. çocukluğumuzdan, yaramazlıklarımızdan konuşacaktık. o anlatacaktı, ben dinleyecektim. küçücük çocukken solculara, sağcılara dalaştığımı anlatacaktı. evden kaçışlarımı anlatacaktı. bana aşık olan fırıncı komşusunun kızını reddetmekle neler kaçırdığımı sayacaktı. "ah, be oğlum!" diyecekti. memuriyeti neden bıraktığımı soracaktı.

    teyzem ölmese iyi olurdu. annemin sesini duyacaktım o konuşurken gözlerimi kapattığımda.

    daha çok güzel günler vardı onu bekleyen. güzel haberler vardı, ona vereceğim.

    ölmese iyi olurdu...

    benim teyzem dünyanın en muhteşem kadınlarından biriydi. tüm iyi insanlar gibi, o da zamanından önce gitti.

    ben arkasından ağlayarak el sallamak değil, gülen gözlerine bakarak bir sigara daha tüttürmek istiyordum.

    ölmeseydi...

    annemin yarısı değildi benim teyzem. yarımdan çok daha fazlaydı.

    ölmeseydi teyzem.

    anneler ölmeseydi...
  • - özlem'e -

    "amca biliyor musun benim annem öldü, öldü annem, annem öldüüü"

    telefonun ahizesi elinden düştü, yere yığıldı, birileri elinden telefonu alıp, karşı taraftaki adama "kusura bakmayın, hı hı, öyle oldu, sağolun, iyi günler" deyip, acele, kapattılar telefonu. o, yerde haykırarak ağlıyor, çırpınıyor ve "görmeden öldü, bu telefonu bekledi hep, görmeden öldü" diye sayıklıyordu. kollarına girip içeri taşırlarken ben olduğum yerde, mutfak kapısının önünde, elimi ağzıma sokmuş, parmağımı ısırıyor, gözyaşlarımın bulanıklaştırdığı görüntüde teyzemin kızına bakıyordum. birkaç yıldır girdiği kahrolası banka sınavlarının sonuncusunun iyi haber telefonuydu gelen, o telefonu bekleyen ama görmeden giden de teyzem.

    hani bazı insanlar vardır, hiç hissettirmeden hayatınızın içinde, her şeyi yoluna koymanıza yardım eden, bunu yaparken her zamanki sakin tavrıyla adeta görünmez olan, hep orda olduğunu, yardımcınız olduğunu bildiğiniz ama bunu hep çok sıradanmış gibi yapan insanlar, onlardandı şennur teyzem. kızılcanlı deriz biz, yüklendiği hiçbir yükten yüksünmeyen anlamında, kızılcanlı bir insandı. herkesin yükünü nasıl taşıdığına şaşılası; ufacık, tefecik, esmer, gülerken gözleri çizgi gibi olur, tülbentinin köşesiyle ağzını kapatır, başını yana neredeyse mahcup sallayarak gülerdi. güleç yüzlü teyzem, herkesin sırdaşı, her yaramazlığın sessiz ortağı, kardeşlerinin toparlayıcısı teyzem.

    o küçücük bedeninde taşıdığı dirayeti yakalandığı hastalıkla savaşında görebildik. bi yaz gününü hatırlıyorum, anneannemin köydeki evinin bahçesinde çiçekliğin kenarındaki briketlerin üzerine oturmuştuk; annem, teyzem, ben. kemoterapiden çıkalı epey olmuş, biraz yüzü renklenmiş, biraz kilo almış, eski haline nerdeyse yakın, yine kıkırdayarak konuşuyordu bizimle. "mantar gibi çıkacak bu urlar, ben de mantar toplar gibi aldırmazsam" diye meydan okudu. can-ı gönülden inandık biz de inancına, inanılmayacak gibi değildi.

    dedem dermiş ki dört kızından bahsederken; "ikisi ben gibidir, fatmayla, şennur. desem ki dee ordaki zeytin köklenecek, ellerine kazmayı küreği alıp, zeytinin başına dikilirler. ama öteki ikisi önce sorar; baba bu koca zeytin nasıl köklenir?" teyzem de kanserle savaşında, hiç demedi "bu hastalıkla nasıl başedilir?", eline kazmayı küreği aldı, dikildi karşısına. karşısındaki ağacın kökü çok derin çıktı.

    ardında bıraktığı herkes annesini kaybetti sanki, sadece çocukları değil, herkes. herkesin annesi/babası olabilenlerin yokluğu çok acı, onunki de. ondokuz yaşındaydım gittiğinde, çok bilgisiz, çok acemi, çok genç. benim için ne anlam ifade ettiğini söyleyemeden, benim için yaptıklarının minnetini dillendiremeden gitti. yıllar yılı nazlandıra nazlandıra, öpe koklaya büyüttüğü, baktığı kızını emanet bıraktı da gitti ve kokusunu da onda bırakarak. teyzemin kızına sarılıp öperim bazen. çoğunlukla ona değil teyzeme sarılırmış gibi hissederek, çünkü aynı teyzem gibi kokuyor.

    şimdi ilk karşılaştığımız yerde sarılırız birbirimize yine ve pek konuşmasak da, bahsetmesek de, o görüntüde ufacık tefecik, içimizdeki büyük kadın hep yanımızda olur, en sağlıklı en tonton en güleç haliyle. hiç aklımızdan çıkmadı, hiç acısı azalmadı. hepimizin içinin sızısı teyzem, anne yarımdan fazlası teyzem, öyle güzeldi ki, gitmemeliydi.
  • yıllar önce geçirdiği guatr ameliyatı sırasında, sorumsuz bir doktorun ses tellerine zarar vermesi sonucu, ben onu bildim bileli hep kısık sesle konuştu, hep çok zor nefes aldı. konuşurken ve nefes alırken öyle zorlanırdı ki "sen yorulma teyzem ben senin yerine de nefes alır konuşurum" demek gelirdi içimden hep.
    sonra, beyin kanseri olduğu öğrenildi, kanser olduğu saklandı kendisinden, kanser olduğunu hiç bilmedi ya da belki de, aslında en çok o bildi ama kimse bilsin, üzülsün istemedi. durumu ağırdı, şehirdışından akrabalar gelecekti o gün, teyzemi belki de son kez görmeye.
    o gün fenalaştı yanıbaşımda. oturmakta zorlanıyordu kalkmak istedi, destek oldum omzuma yaslandı. ambulansın gelmesini beklerken ve ben gözyaşlarımı gizlemeye çalışırken "sakın üzülme. ben annemin yanına gidiyorum" dedi usulca. beni götürmediler hastaneye, gelenler olacak evde bekle dediler.
    aynı gün ölüm haberi geldi melek teyzemin. öğrendim ki başka söz çıkmamış teyzemin ağzından. son sözlerini duymak bana nasip olmuş, giderken açık olan kocaman mavi gözlerini görmek de.
    evet, anne yarısıdır teyze. kaybedince daha bi fazla hissedilir yokluğu. hiç yükselemeyen, kısık sesini duymayı özlerim, zor da olsa alabildiğin nefesi biraz daha alabilseydin be teyzem.
  • bu akşam sokakta top oynayan çocukların toplarının yola kaçması üzerine içlerinden birinin topu onlara atmamı isterken bana layık gördüğü hitap şekli. "teyze topu atar mısın" diyen çocuğun yaşattığı şoku hep bir ağızdan "ne teyzesi la abla abla" diye bağıran çocuklar dindiremedi malesef. zaten hamle yapmıştım topu atacaktım çocuğa.. bizim eve çok yakın oturuyorlar, mahalledeki okuldan notlarını ve zeka durumunu öğrenip aldığım bilgilere göre bir anti aging programına başlayıp başlamayacağıma karar vereceğim. teyze değilim ben diye ağlamak istiyorum.
  • garipti benim teyzem. garipti derken,annem gibi,diger teyzem gibi degildi. gozleri kocaman kocaman bakardi mesela. cogu zaman daginikti saclari,paspaldi ustu basi. altin bilezikleri vardi bileklerinde,kulaklarinda sallantili altin kupeleri. hic evlenmemisti,cocugu yoktu diger kardesleri gibi. evi annesiyle babasinin eviydi. yatagi topluyken bile daginikti. mutfaga girip yemek yaptigini gormedim hic. birseyleri duzeltirdi hep evde kendince. yastiklari kabartir,televizyonun uzerinde serili ortuyu cekistirirdi. kapi disari cikmazdi annesi olmadan. babasiyla bir yere gitmesi gerektigi zaman annesine kocaman sarilirdi sanki geri donmeyecek,donse bile annesini bulamayacak gibi. cok severdi kardeslerini,ne zaman onlari ziyarete gitsek diger odaya gider oturur,yanina cagirirdi annemle diger teyzemi. ortalarina oturur,ellerini tutardi.

    yemek masasi hazirlanirken tabak canagi getirirdi mutfaktan. bazen dusurdugu olurdu,annesi kosar gelir,bagirir,kimi zaman bir adim ileri gidip eline bir tokat atardi.

    sikildim diye tuttururdu bazen. sikintisini gidermek icin uydurulan eylemden sikilmasi dakikalar surerdi sadece. dedim ya,garipti benim teyzem.

    o zamanlar sadece garip oldugunu dusunmekle yetinirdim. dogum gunu pastamin uzerindeki bir mumun 10 yasimi ifade ettigi yil anladim artik teyzemin garip degil,hasta oldugunu. ben teyzemin hasta oldugunu 10 yasimda farkettim,onlarca insan ise teyzemin hasta oldugunu teyzem 10 yasindayken farketmisler oysa.

    yeni kesfim bir madendi adeta. hor gorurdum teyzemi,alay eder,eglenirdim. ekmegin arasina uzum koyup yemesini soylerdim,annesine gider ekmek arasi uzum isterdi. annesi azarin dibine vururken ben kapi arkasinda dizlerimi dove dove gulerdim. gulmek ilacti o zamanlar benim icin. bilemezdim tabiki o ilacin yillar sonra o anlari dusundugumde cekecegim aciyi dindirecek kadar tesirli olamayacagini.

    sonra bir gun damdan duser gibi aniden toparlanip baska bir sehire tasindilar anneannem ve dedem teyzemi alip. yilda bir sefer gidebilir hale geldik. ister istemez uzaklastik hem maddi hem manevi olarak. gozden irak olan gonulden irak olmayi ihmal etmedi. senede 72 saat gorulen yuzler yillar gectikce siliklesti,ayni havanin solundugu odalar sogudu,buz kesti.

    dedem oldu sonra. misafirlerle gecirilen keyifli bir aksamin sonunda yatagina uzandi,kalkamadi. gunlerce agzini bicak acmadi teyzemin. eve gelene gidene sikildigini soyledi durdu sadece. bir damla bile gozyasi doktugunu gormedi kimse. o kadar cocuktu ki teyzem,dedemin attaya gittigini soylesek bile inanirdi belkide.

    ana,kiz eskitmeye devam ettiler bedenlerini birlikte. onlarin saclari beyazladikca evin sivalari dokuldu,parkeler yas haddinden catirdamaya basladikca onlarin elleri ayaklari burustu.

    anneannem dusup kalcasini kirdi bir gun. yapamadilar yasadiklari sehirde ameliyati. ambulans kiralayip istanbula getirdik. teyzemi bize yerlestirdik. anneannemde proteziyle katildi ameliyattan sonra aramiza. kilolu oldugu icin biraz uzun surecekti toparlanmasi. evlenip giden ablamin odasinda fenalasti bir gun. tam biraz daha iyi oldugunu dusundugumuz,banyo yaptirmaya niyetlendigimiz gun hemde. ambulansa eslik eden saglik ekibi sisme sedyesiyle merdivenlerden indirdi kendinde olmayan anneannemi. tam sokak kapisindan cikarmak uzereyken teyzem firladi salondan. sedyede baygin yatan anneanneme uzanmak istedi kalabaliktan firsat bulup. beceremedi. "anne,annecigim" diye seslendigini yalniz ben duydum sanki. ambulans anneannemi alip gitti,ben sokagin ortasinda ellerim iki yanda kaldim. teyzem camin ardindaki gozleriyle annesine nezaret etti hastaneye kadar.

    tam 22 gun dayandi anneannem. sonra o da teyzemi birakti gitti. oysa eminim o kadar cok yalvarmisti ki tanriya kizimi bensiz birakma diye. dinlemedi tanri,hem yetim hem oksuz birakti ekmek arasi uzumun tadina varamayan teyzemi. cevabini bildigi soruyu sormadi teyzem kimseye,"annem nerede" demedi. dedem attaya gitmisti ya,duramamisti anneannem buralarda. guzel yerdi orasi.

    yakindi diger teyzemle evlerimiz. birer ay donusumlu bakacaklardi teyzeme. dayimda devreye girecekti,her kardesinde bir ay gecirecekti teyzem. kardesleriydi,canlariydi,emanetti onlara teyzem. annesiyle babasindan,cocukluklarindan hatiraydi. olmek var,donmek yoktu. mezarda kemikler,gokyuzunde ruhlar sizlamayacakti.

    annemde gecirdi ilk ayini teyzem,sonra diger teyzeme gitti diger ay icin. ucuncu ay dayimin sirasiydi. nedense sizlanarak gitti teyzem erkek kardesine. memnuniyetsizligini had safhada belli etti,tek yapmadigi oraya gitmek istemedigini soylemesiydi. bir tek onu yapmadi. uc gun surdu dayimla olan macerasi,dorduncu gunun sabahi gunesin ilk isiklariyla calinan kapida duruyordu teyzem elinde bavuluyla. dayim sinmisti arkasina. az sonra "biz bakamayacagiz" deyip arkasina bile bakmadan cekip giderek kardesleri tarafindan afaroz edilecek dayim.

    annemle eve girdikten sonra koltuga oturan kardesinin yanina yanasti teyzem. "biliyor musun,benim annemde yok,babamda" dedi kardesine. "benimde,benimde yok" diye cevap verdi annem. degisti bu olaydan sonra teyzem. istenmemenin ezikligi yuk oldu belkide cocuk aklina. agirlasmaya basladi durumu zaman zaman. hircinlasir,vururdu hatta. nereden ogrendiyse kufur eder,gece yarisi uyanir pencereleri acardi. olsundu,pilavdan donenin kasigi kirilsindi. yoktu oyle bakimevine filan yatirmak. emanete hiyanet edilmeyecekti.

    aylar sonra bende ayrildim evden. basbasa kaldi kardesler. yakinda olsan her zaman denk getirip ugrayamiyor insan. ayda yilda bir kacamak haline geliyor aile ziyareti. bu ziyaretlerden birinde biraz halsiz gorunuyor teyzem gozume. bir doktora gorunmelerini tavsiye ediyorum. sozumu dinliyor annem. hastaneye goturuyor kardesini. hastaneden arayip teyzemin sarilik oldugunu,yatirdiklarini soyluyor. ilerleyen gunlerde testler,tahliller birbirini izliyor. kanserin mideden kalbe,pankreastan safra kesesine kadar her tarafini sardigi ortaya cikiyor.

    tam 46 gundur hastanede teyzem. hayat damarlari serumla dolu. doktorlar bir dizi ameliyattan bahsediyorlar. utopik geliyor soyledikleri kulagima. kotu habere hazirladiklarini biliyorum. duymazliktan geliyorum. teyzemde aynisini yapiyor. aklinin ermedigini bildikleri icin basinda konusmaktan cekinmiyor kimse. hic kulak asmiyor teyzem. gunde onlarca sefer anneme "sikildim,gidelim artik" diyor. ben gittigimde banada aynisini soyluyor. nereye gitmek istedigini sormuyorum. attaya gidelim demesinden korkuyorum belkide.

    edit: dedim ya,garipti benim teyzem. sikildi,duramadigi durdugu yerde. gitti attaya.
  • annemlerin acıklı bir öyküsü var.

    dedemin ilk hanımından çocuğu olmayınca annemin annesini kuma getirmesi (resmi nikahı ona yapıyor), annem, dayım ve teyzemin doğuşu. sonra kadınlar anlaşamayınca çocukları alıp kadını ailesine yollaması.çünkü ilk karısına aşık.

    ne yazık ki dedemi hep kötü andım sırf bu insafsızlığı gaddarlığı bencilliği yüzünden…

    teyzem hiç tanımamış annesini. hep bu sevgisizliği taşıdı sanki narin omuzlarında. hep bir yanı kırıktı. sesi bile hep titrekti.

    dünyanın en munis, en şefkatli, en sakin, en olumlu yani enlerin toplandığı nadide bir çiçek gibi insandı. onun kadar iyi bir insan hiç tanımadım.

    bugün toprağa verdik teyzemi.
    annesine kavuşmuş olmasını diledik. bir cennetin varlığını, orada iyi insanların ve karşılıklı sevenlerin toplandığını bu kadar fazla istediğim bir gün olmadı hayatım boyunca.

    seni çok seviyorum teyzecim.
    inşallah cennette huzurdasındır.
  • beni " teyzesinin gülüşü" diye seven sıcak varlık. bir insan, bir insanı gülümsemesi kadar sever mi? sever.
    ne kadar anlamlı, zarif bir sevgi ifadesi. beni gülüşü kadar seviyor.
  • hayatımın başladığı yer. çalışan anne-baba, kavga eden anne-baba, ayrılan anne-baba ve olmayan kardeş içinde ilk arkadaş, ilk sırdaş, ilk oyun bahçesi, belki de ilk anne ilk baba. ama her şeyden çok kahkaha, en çok kahkaha.

    ben gülmeyi teyzemle öğrendim. yaşımın rakamları bana yüklenenleri taşımaya müsait değildi, ama aynı rakamlar herhangi bir üzüntüyü derinden bilmeye de muktedir değildi. ne nedir, hayat kimdir, nedendir olup bitenler bilmeye gücü yetmezdi, zaten şaban'ı kaçırmadan izlemek gibi daha büyük dertleri vardı. belki hayat öğretmeye çalışıyordu daha başında, kötü bir yer olduğunu. ama öğrenmedim, çok güzel hayaller kurdum, hiçbir zaman niye bunlar oldu demedim. çünkü ben her şeye gülüyordum! hayatın absürd durumlarını görmeyi öğrendim ben teyzemle, gülmek en güzel direniştir o günden bu yana. öğrendim.

    burnumun dibindeki kötü örneklere rağmen, çok büyük ve onların tersi hayaller kurdum, kurmak yetmedi bir daha hiçbir zaman tereddüt bile etmemecesine inandım. kapılıp gidebileceğim acı yaşanmışlıklar varken, şansım bir arka bahçem olmasıydı sanırım. teyzem olmasıydı. orada özgür, orada olmam gerektiği gibi çocuk, orada hakem değil, orada aile terapisti değil, orada seçimler yapmak zorunda bir yetişkin değil, orada sadece çocuk oldum.

    teyzem, beni olağanca yetişkinden bozmalığıma rağmen çocuk tutmuş kahramandır, ilk kahraman. şimdi her iyi şeye, her kabul olmuş duaya, her gerçekleşebilmiş hayale, beni ben yapan en güzel detaylara, her rağmene ilk vesile.

    hakkını nasıl öder insan.
  • annenin gereksiz kardeşidir.

    şöyle bir bakıyorum da pek çocuğunun teyzesi çok iyi. maşallah size.
    benim teyzem mi? kendisi skyler white ile yarışacak kapasitede orospudur.
    kendisini ne kadar uzakta tutsam da annem dolayisiyla huzurumu bozmaya devam ediyor. bu entry de öfkemi sindiremediğimden yazılmıştır zaten.**
hesabın var mı? giriş yap