• filmlere türkçe isim bulanların, pardon uyduranların, bu işi filmi hiç izlemeden yaptıklarına yeni bir örnektir. yoksa tek bir evde, üstelik müstakil bir evde geçen bir filme, "dehşet sokağı" adını uygun görmek pek mümkün olmazdı herhalde. yok filmi izleyip de bu adı uygun görmüşlerse ayrıca tebrik etmek gerekir.
  • benim daha önce izlememiş olmamdan faydalanıp, kocanın bana, bu filmi baz alarak ağır bir tezgah kurmasıyla kafayı yediğim, olayın "the bozcaada horror" haline dönüşmesini sağlayan filmdir.

    olay aynen şöyle gerçekleşmiştir. bozcaada'da bir hafta bir arkadaşın evinde başbaşa tatil yapılmaktadır. ev adanın ıssız bir yerinde, üzüm bağlarının arasında norman bates'in evi gibi azametle dikilmektedir ve fırtınadan dolayı devrilen trafo nedeniyle adanın bu kısmında elektrik neyin yoktur.
    gündüzleri hayat son derece şahaneyken, akşamları zaten mum ve gaz lambasına mecburiyetten dolayı tırsılmaktadır.

    efenim, şimdi akıllı kocamız, birinci günden itibaren evin hiç kullanmadığımız bir odasının kapısını açarak bana sürekli aynı soruyu sorar "bu kapıyı sen mi açtın? ben kapamıştım" saf kulunuz lepisteste hiçte konuyu ciddiye almayarak "yooo... rüzgar" falan filan yapar. beş gün sürekli aynı soruyla geçer. beşinci günün akşamı, rüzgarlı bir gecede, hafif de meyve şarabı sarhoşluğu varken, koca oltayı atar... ben sesler duyuyorum, sen de duyuyor musun? bu duvardaki gölge ne? vs...

    lepistes gene kaale almaz, yatıp uyumak ister. fakat koca, ısrarla bodrumdan sesler geldiğini söylemektedir. bu arada lepistes tırsmaya başlamıştır.
    sonra lepistesin eline mutfaktan aldığı bir ekmek bıçağını tutuşturarak, "bodruma bakacağız, sen arkamdan gel, beni koru" der...
    karanlık bodruma el fenerleriyle inilir... tabii ki kimseler yoktur ama lepistes artık üç buçuk atma kıvamına gelmiştir. yukarı çıkıldıktan sonra, rüzgarda vuran kepenklerin çıkardığı sesten yararlanan, koca, "dışarda birileri var, ben dışarı çıkıyorum" der ve geri dönmez. lepistes, dışarı çıkmaya korkarak, bağırır çağırır, tık yoktur... ve evin pencereleri, sırayla yumruklanmaktadır.... lepistes "kafayi yemiştir"
    kendisi de her zaman en kötü senaryoyu yazan bir kişi olarak, "kocayı kesin öldürmüşlerdir ve şimdi onun peşindedirler"
    koca 15 dk. sonra döner... biri vardı, kovaladım ayağına yatar... sonra uyumaya karar verirler. koca yatağın altına kocaman bir bıçak koyar, hani eve birileri girerse diye... kısa kesiyorum gerisini... sonra amityville'deki gibi delirmiş, haunted ya da cinnet halinde lepistesi öldürmeye çalışma numarası yapar...
    lepistes sinir krizi, cinnet halindedir. allahısı, henüz iki aylık evlidir ve çok yanlış bir adamla evlenmiştir. işte burada,böyle sapık bi katilin kurbanı olarak ölüp gidecektir...
    durumun sarpa sardığını gören koca, her ne kadar şaka yaptığını söylese de lepistes ona inanmaz, koca yatar fosur fosur uyurken, lepistes doğan bozcaada güneşini göz yaşları içinde seyredecek ve istanbul'a döner dönmez bu manyağı boşmaya ant içecektir.
    allahtan bi daha yapmayacağına söz verdi de saadetimiz bozulmamıştır bu amityville horror sayesinde.
    yine de üç yıldır her an, ne zaman bi psikopatlık yapacak diye beklemekteyim netekim.
  • bunu bize bu ev yapıyor!
    bu ev neden bu kadar soğuk?
    peder, lütfen yardım edin!
    öldür onları!
    bazı sesler duyuyorum.
    camları sen mi açtın?
    bu kapıyı kilitlememiş miydik?
    kiminle konuşuyorsun canım?
    size itiraf etmeliyim ki bu evde yıllar evvel bir cinayet işlenmişti!
    sana neler oluyor artık seni tanıyamıyorum...
    gibi birbirinden güzel lafları içinde barındıran film.

    filmdeki iki ayrıntı hoşuma gitti:
    1- kapının kendi kendine kapandığı sahnede kapı tokmağındaki haçın ters dönmesi
    2- başroldeki amcanın söylediği "vücut acı çektikçe ruh çiçek açar" lafı

    aynadan yansıyan hortlak, kendi kendine açılan kapılar, bodrumdaki kızılderili mezarlığı gibi klişelerle dolu olmasına rağmen gece vakti bomboş bir sinema salonunda kız başına izlendiği takdirde korkutma görevini başarıyla yerine getiriyor.

    --- spoiler ---
    kardeşim ben hayatımda bu kadar pinti bir çift görmedim, sırf ucuz diye nasıl cinayetler işlendiğini bile bile o dağın başındaki kocaman eve yerleştiler, başlarına ne geldiyse müstehaktır, gram üzülmedim yeminle..
    --- spoiler ---

    neyse yahu, bu arada bu ev neden bu kadar soğuk ya, camları kapatmıştım oysa.
    bi saniye mutfaktaki havalandırmadan sesler geliyor, bakıp geliyorum hemen, burda kalın, gitmeyin bir yere sakın...
  • sonunu çekmeyi unuttuklari bir film. filmin giriş ve gelişme bölümlerini peter jackson, sonunu ise mustafa altıoklar çekmiş izlenimi veriyor.
  • bağırsak deşmeden, beyin patlatmadan, kol bacak koparmadan gayet güzel geren film.

    --- spoiler ---

    veledin çişe kalktığı sahnede musluğu açarken aynadan beliren ismini koyamadığım şeyden her izlediğimde korkarım. hatta bazen o sahneyi açarım sadece bu sefer korkmayacağım diye ama yine korkarım öyle bir sahne yani.

    --- spoiler ---
  • 1979 yapımı orijinal versiyonu ve 2005 yılında çekilen yeniden çevrimini izlemiş biri olarak her ikisini de genel hatlarıyla iyi bulduğum filmdir. gerçek bir hikayeye dayanmaktadır şeklinde lanse edilmiş film, bu sayede geniş izleyici kitlelerine ulaşmıştır.
    tabii 79 yılı hadisenin gerçekleştiği zaman dilimine uyması bakımından çok daha etkileyici. bir de ilkinin lalo schifrin imzalı tema müzikleri olağanüstü güzeldir. özellikle the ax

    filmin asıl çıkış noktası olan defeo ailesinin evin oğlu eroin ve lsd kullanıcısı ve daha sonra antisosyal kişilik bozukluğundan mustarip olduğu belirlenen ronald tarafından komple öldürülmesi üzerine kuruludur. ronald gaipten sesler duyduğunu ifade etmiştir. gayet tabii ki bu sesleri duymasının nedeni lsd yüklemesine bağlıdır.
    13 kasım 1974 tarihinde cinayetleri işlediği gece yine ailesini öldürmesi gerektiğine dair bir komut alır ve uygular. cinnet halindeki ronald tüm aileyi tüfekle vurarak öldürür. bu kan donduran çoklu cinayet çok büyük bir sansasyon yaratır. ronald tutuklandıktan sonra duyduğu seslerin içeriğine ilişkin bilgiler de bir şekilde basına yansır ve olayın detaylarını herkes öğrenir.

    ve aradan yaklaşık bir yıl geçer, cinayetin işlendiği eve taşınan lutz ailesi de, bir süre sonra aynı facianın kıyısından döndüklerini beyan ederler. lutz'ların jay anson adlı bir yazara aktardığı anekdotlarının bir kitaba dönüşme süreci başlar. kitap 1977 eylülünde satışa sunulduktan sonra çok satar. bunu farketmekte gecikmeyen prodüktörler malzemeyi değerlendirmek üzere harekete geçerler ve senaryolaştırma işlemlerinin tamamlanmasının ardından 1979 yılında ilk film vizyona girer, iyi bir gişe elde eder. zaman içinde aynı anatema ile başka filmler de çekilir. öyle ki, amityville'de defeo ailesinin trajedisi çeşitli senaryo oynamaları, ekleme ve çıkarmalarla toplamda 11 filmin konusu olur. ayrıca film içindeki, gerçek olayla ilgisi olmayan pek çok fantastik unsur korku, gerilim, giz faktörlerini güçlendirmek için kitabı kaleme alan yazar tarafından kurgulanmıştı. böylece yazarın marifetiyle genişletilen hikaye, bir aile faciasının zemin hazırladığı gerçek bir mit halini aldı.

    buradan hareketle, ev, lanetli ilan edilmişti bu sebeple çok fazla kişinin de mercek altına aldığı bir yapıydı. dolayısıyla lutz ailesinin yaşadıklarını iddia ettikleri deneyime yönelik anlatımlardaki tutarsızlıklar da kimilerinin dikkatinden kaçmadı.
    şöyle ki,
    geçen süre zarfında sözkonusu eve pek çok aile yerleşmişti ve lutz çiftinin bildirdikleri gibi sorunlarla karşılaşmadıklarını belirtmişlerdi. evde yıllarca problemsiz, huzurlu bir biçimde kalan insanların verdiği bu ifadeler dikkate değerdir. şayet ev gerçekten doğaüstü varlıkların istila ettiği bir ev olsaydı ve bu kötücül varlıklar bay lutz'u da kontrollerine almış, yönlendirmiş olsaydı, luzt'un da ronald defeo gibi ailesini katletmesi gerekirdi. eve yerleşen diğer insanlar da öyle. ancak evde tek bir cinayetle sonuçlanan vaka yaşanmıştı ve o da defeo ailesi katliamıydı. işte bay lutz'un da işittiğini söylediği "öldür onları" komutu da aslında -lsd'nin etkisiyle- sadece ronald'ın zihninde çınlayan sanrısal bir sesti ve o bunu yerine getirdi. luzt'lar ise burunları bile kanamadan evden kurtulmuştu. çünkü, esasen evde fantom, şeytan, kötü ruh vb. gibi paranormal faaliyetlere neden olan varlıklar mevcut değildi. lutz çifti, filmde yansıtılan senaryodan çok farklı olarak gerçekte defeo cinayetinden menfaat devşirme derdinde, çıkar peşine düşmüş artniyetli kimselerdi ve amaçlarına da ulaştılar. üstelik lutz çiftinin basın mensuplarına pek röportaj verme taraftarı olmayan çekimser yaklaşımları ve sırf jay anson ile sıkı işbirliği içinde olmaları, medya elemanı kişiler arasında şüphe uyandırdı ve yalancı olduklarına dair yaygın bir görüşe neden oldu.

    özetle, çiftin asılsız ifadelerini işleyen yazarın ve lutzl'arın defeo ailesinin trajedisini istismar ettiği açık ve net.
  • 1979 yapimi, stuart rosenberg'in efsanevi korku filmi.. ya da yillar sonra gece vakti filmin tamamin izlemeyi basaramayip, son kismini sabaha aktardigim film.. ki bu hadise en son ergenlik donemlerimde a nightmare on elm street'le olmustu, ha ben, yatagimin sallandigini hissetmistim.. dusunun gayri..

    --- spoiler ---
    acikcasi film bazi seyleri acik birakiyor.. senaryo hatasi.. mesela adam cinnet gecirirken neden sonra son noktayi koymuyor? kadinin gazetede kocasini gormesi.. yani kocasinin gecmisle bir baglantisi var ama ne? kizin psisik gucleri var, bunu da anliyoruz ama bunun arkasi getirilmiyor.. bu ve benzeri sorular filmde unutulmus.. ama yine de film bir korku filminden bekleneni fazlasiyla yerine gerceklestiriyor.. korkutuyor en kallavisinden..

    ayrica filmi bazen, tam anlamiyla karakterlerin gozunden goruyoruz.. mesela adam, karisini baltalayacakken, yere dustuklerinde bir an karisini yasli bir sekilde goruyor.. bunun sebebi de su: karisi bir dul ve uc cocuklu.. bardaki bir sahnede de arkadasi bu olayi hatirlatarak "buyuk bir yukun altina girdin" gibisinden bir laf diyor.. yani adamin bilincaltinda yasli bir kadinla evlendigine dair bir korku var..

    bunlarin yani sira su cok onemlidir ki, bu film korku sinemasinda bir mihenk tasidir.. her ne kadar bu film ve the shining bir uyarlama olsa da, iki film arasindaki gorsel ve tematik ogeler gormezden gelinemez.. filmde adamin bir cinneti soz konusu, ama dedigim gibi burada adam birden bire iyilesiveriyor.. ikisi de lanetli ev filmi kategorisinde.. sonra ikisinde de obur dunyayla iletisime gecebilen kucuk bir cocuk soz konusu.. bunlarin yani sira, evden akan kan sahneleri, adamin baltayla kapiyi kirmaya calismasi the shining'de de tekrarlanmis..

    bunun yani sira bir de the others'in adini anmak lazim.. hatta diyebiliriz ki the others bu filmin ters yuz edilmis hali.. ki aslinda the others'in lanetli ev filmlerini toptan ters yuz ettigi bile soylenebilir.. yine dedigim gibi issiz, tecrit edilmis bir ev.. karsi tarafla iletisime gecen cocuk.. ebeveynin cinneti..

    nitekim, cesitli bosluklarina ragmen, "klise"lere dayanmayan, bilakis kliseleri "yaratan" bir film duruyor karsimizda..
    --- spoiler ---
  • lalo schifrin babanın müzikleriyle ayrı bir anlam kazanmıştır bu film... hele ki, korku filmleri kronolojisinde büyük yeri olan "yankılı sesle şarkı söyleyen senfonik eğitim almış çocuk sesi" alttan alttan insanın beynini linç eder.
  • korkunçlu filmler arasında balansımı en bi bozan filmlerden biridir... haunted house odağından çıkma bu filmin konusuna gelirsem eğer şunu söylerim:

    yeni bir eve taşınmanın mutluluğunu taşıyan 3 insan, hoplaya zıplaya eve yerleşirler... güzel de gitmektedir, işte o arada feriştahı gelir... evde uzun zamandır yuva yapmış şeytanlar, yaratıklar insanın imanını gewretir... sinekler saldırır eve, böcekler kemirir camları, duvarlar yapış yapış olur, salyayla karışık patates püresi olur, korkanın anası ağlamaz.
  • ataerkil ailenin kabusu. 1979 tarihli orijinal filmin yeniden cevrimi. yonetmen andrew douglas'in searching for the wrong-eyed jesus adindaki bir onceki filmi amerika'nin guneyindeki koyu dinciler hakkindaymis. bu filmde de yerlilere iskence edip onlari teker teker katleden bir pederin neden oldugu bir lanet soz konusu. bu lanettir ki, mutlu amerikan ailesinin babasinin (yani liderinin) cocuklarini ve karilarini oldurmesine neden oluyor. dolayisiyla ortada, bir pederin yerlileri oldurmesiyle baslayip, geleneksel ailenin parcalanmasina atlayan bir surec var. tam amerikan kabusu yani... oldukca vasat bi film, ama hide and seek, house of wax ve diger aile kabuslariyla birlikte dusunulunce, hollywood'un 70'lerde oldugu gibi (exorcist, poltergeist vs.) geleneksel aileyi yeniden sorunsallastirma egiliminde oldugunu ortaya cikariyor. zaten teker teker 70'lerin korku filmlerinin yeniden cevrimlerini yapiyorlar... yeniden cevrilmeyen korku filmi kalmiycak nerdeyse!
hesabın var mı? giriş yap