• roger waters'ın içine girilmesi en zor albümü. waters albümde neredeyse üç katmanı birleştirerek müzisyenliğinin yanı sıra şarkı sözü yazarlığında da ne kadar başarılı olduğunu bir kere daha göstermiştir; yüzeysel bir bakışla bir yandan kahramanın bir gecelik düşleri/kabusları anlatılır. diğer yandan düşler kadar kopuk otostop öyküleri vardır. hepsinin altında da bir erkeğin orta yaş krizi.
    başlangıçta kahramanımız düşünde arabasıyla ingiltere'yi terkedip avrupa kıtasına yol almaktadır. "we were moving away from the border ":sınırdan geçmektedirler. evliliğin getirdiği sınırdır bu aslında. sonra kahramanımız iki otostopçuyu arabasına alır. aynadan kıza bakar ve onun, yanındaki adam için çok iyi olduğunu düşünür. zaten aile tipi sedanı da yeşil bir lamborghini olmuştur düşünde. bir şekilde almanya'da ren nehri'ne bakan bir hotelde beraber olurlar. arada düşünden uyanır. eşi yanındadır. tekrar düşüne daldığında eşiyle ilgili sorunlar aklını kurcalar. aralarını düzeltmek için eşinin vatanı abd'ye göçerler. şehir dışında kırsal bir hayat sürerlerken "doğudan gelen bir arkadaş" eşinin kalbini çalar ve onu alır götürür. yalnız kalmıştır. olaylar süre gider... neden sonra uyandığında, eşini yanında bulur. onu ne kadar sevdiğini anlar. ve geceleri tek gözünü açıp onun orada olup olmadığını konrol ettiğini, emin olmak için saçlarına dokunduğunu söyler ve itiraf eder ki bir ara gerçekten korkmuştur. artık onsuz geçirecek tek bir anı yoktur.
  • kanımca eric clapton ın en başarılı gitar performansının oldugu albümdür. nedense kendi albümlerinde bu ruhu yakalayamamışımdır. roger waters ın kendi başına da muhteşem bir müzisyen olduğunu kanıtlayan bir albümdür.
    (bkz: amused to death)
  • kapağındaki çıplak otostopçu bayanın ismi linzi drew'muş.* *
  • roger waters'ın bir parçası hariç tamamı 3 4lük ve 6 8lik parçalardan oluşan, tarafımca tüm zamanların en iyi albümlerinden biri kabul edilen albümü.
  • sadece roger waters hayranları için değil, bence eric clapton hayranları içinde önemli bir albümdür çünkü eric clapton'un performansı da albümde oldukça dikkat çekicidir. hatta albüme adını veren parçadaki solo, benim favori eric clapton sololurundan biridir. bu albümden sonra eric clapton da roger waters ile beraber albümün turnesine katılmıştır. aslında roger waters albüm için bir turne pek düşünmezken, eric clapton ona bu albüm için mutlaka turne yapması gerektiğini ve eğer yaparsa da onunla beraber gideceğini söylemiş ve turneye beraber çıkmışlardır. o zamanlarda alkolle başı belada olan eric clapton için de bu albüm ve turnesi ilaç gibi gelmiştir. turnede ilk yarıda pink floyd klasikleri çalınırken, 2. yarısında the pros and cons of hitch hiking baştan sona çalınmıştır. bu turnenin herhangi bir konserinin hiçbir profesyonel video kaydının da yapılmaması çok yazıktır çünkü roger waters'ın pink floyd parçalarındaki david gilmour'dan boşalan gitaristliği eric clapton'a vermesini görmek cidden ilginç olurdu.

    albümün bir başka özelliği ise roger waters'ın ilk solo albümü olmasının yanında pink floyd'dan resmi olarak ayrılmadan yaptığı tek albüm olmasıdır. çünkü roger waters bütün dünyaya pink floyd'dan ayrıldığını 1985 yılında açıklamıştır. the pros and cons of hitch hiking ise 1984 yılında çıkmıştır. ayrıca 1977'den sonra içinde bulunduğu pink floyd albümlerinde (animals, the wall, the final cut) ve gerek solo albümlerinde (radio kaos ve amused to death) sıkı politik eleştiriler ve göndermeler yapan roger waters, the pros and cons of hitch hiking'de bu işlere pek girmemiştir.
  • yaşarken cok iyi giden roger waters albumdur.
  • aslında '77 senesinde roger waters'ın tasarladığı bir concept albüm bu.
    orta yaş krizinde ve karısıyla sorunları olan evli bir adam california'da arabasıyla bir yolculuğa çıkar. yolda bir otostopçu kadını aracına alır. takılırlar bunlar. bu arada şarkılar düzensiz bir rüya olarak gerçek zamanlı olarak ilerleyerek bu süreci anlatır. adam yol boyunca başka korkular ve paranoyalarla da yüzleşir.
    rüyanın sonunda ise adam, yalnız ve pişmanlık içinde uyanıp krizini atlatmış olarak gerçek karısına döner.

    waters abi 78'de the wall ile beraber bu demoyu pink floyd'lu ortaklarına sunar, hadi seçin bunlardan birini der.
    zaten seçmediğiniz hangisi olursa onu da ben kendim şeyapacağım der.
    grup üyeleri yerinde bir kararla the wall'ü seçerler.
    79'da the wall basılır.

    1983'ün başlarında ise waters rafa kaldırılan bu projeyi kendisi üstlenir, gitara da clapton'u oturtarak londra stüdyolarında albümü kaydedip 84 senesinde yayımlar.

    albüm kapağında yeralan, model ve softcore porno oyuncusu linzi drew'un kıçının çıplak göründüğü fotoğrafı tartışmalara yol açmıştır.
    columbia records tarafından dağıtılan sonraki baskılarda, drew'un kalçası bir siyah bant ile sansürlenerek bu kriz aşılır.

    bana kalırsa albüm, sound olarak genel pink floyd çizgisinin dışında olmasına rağmen birlikte çıkartıkları son grup albümü kılıklı bir roger çalışması olarak nitelenebilecek the final cut'a daha yakın durmakta.
    daha blues, daha ağlak, daha ağıt; inişleriyle çıkışlarıyla da tam bir şaheser.
    bunda clapton gitarının yeri ise çok büyük.

    ve waters'in ilk solosu olmasına rağmen açık ara en iyi solosu...
  • her parçasının 41 dakikalık* versyonunun dinlenmesi tavsiye edilen, roger waters'ın insanoğluna müziği "gösterdiği" efsane albüm.
  • the final cut albümünü roger waters'ın pink floyd kariyerinde değerlendirirsek, bana göre göre en iyi roger waters işi. albüm ile aynı adı taşıyan 5:01am parçası şu an çalıyor ve eric clapton, roger waters gibi insanları dinleyebileceğim zaman diliminde bu gezegende olduğum için şükrediyorum.
  • uzun bir yolda sabaha karşı yanınızda sevdiğiniz uyurken sesini hafif kısıp hem müziği hem yolu dinlediğinizde müthiş keyif alacağınız albümdür. (konya aksaray yolu tercihimdir)

    eric'le birlikte roger'ın müziğin dibini bulduğu albüm olmuştur. tutku olur dinlemek. vazgeçmek ve unutmak mümkün değildir.
hesabın var mı? giriş yap