• temel olarak basit bir ivmelenme ve merkezkac mantigi uzerine kurulu ve fakat donemine damgasini vurmu$ oyuncak olmasinin yani sira, bugunku ta$kafaligim uzerinde ciddi de hak sahibidir.

    mikado, henuz 5-6 ya$larinda bir velettir. ya$itlarinin aksine kendisi o donemler klasik cocuk oyunlari yerine apartman sigortalarini attirmaca (bamba$ka bir hikayedir bu), "makas tulu keser mi" turunden gerizekali deney cali$malari ile 10'lu ya$larini gormemek icin bir nevi elinden geleni yapmaktadir.

    olasilikla bu duruma icerleyen ve 'elimde kalacak lan bu' korkusuna katlanamayan babasi da, cocuklugundan oyuncak olarak bildigi 1-2 $eyden biri olan bir topac ile bir ak$am eve gelir.

    (diyaloglar donem donem kahkahalar e$liginde bendenize aktarilmi$tir)

    baba - oglum, bak sana oyuncak aldim. (elde topac)
    mikado - aa negzel.. sagol :)
    baba - sakin sakin oynarsin $imdi sen bununla (adam malini biliyor tabi)
    mikado - bakalim.. (kucuk ukala)

    hikayede hatirladigim iki andan biri tam olarak burasidir. $eklini bir halta benzetemedigim halkali egrili bir $ey, ve onun ucunda sallanan uzun ipin nasil bir eglenceye vesile olacagini anlamaya cali$irken sordum:

    mikado - baba, nasil oynuyoruz bununla?
    baba - ceviriyorsun oglum, donuyor o da. (adam hakli tabi, hadise aslinda gayet basit)

    bu noktada, mikado 'geni$ alan lazim oldugu icin' bahceye cikmaya karar verir, ve babasi nedense toprak zeminde ve topac ikilisinde bir tuhaflik gormez.

    sonraki sahnede, mikado ipin ucundan tutmu$ bir $ekilde, topaci bir kement gibi (gerizekali bir $ekilde) ba$inin uzerinde cevirmektedir. bir yandan kelime dagarcigi dahilinde "e sacmaymi$? herhalde birazdan ba$larim eglenmeye, vardir babamin bir bildigi" diye du$unmekte ve dolayisiyla da ipin bir yandan eline dolandigini farketmemektedir.

    hikayede net olarak hatirladigim ikinci kisim, o kodugumun topaci sag taraftan giderek belirirken "tuh" diyebildigim, ve kendisinin firsattan istifade alnimin ortasinda langadank diye patladigi andir.

    tam o noktada yaptigi salakligin farkina varan mikado, bir yandan $i$mi$ ve kanayan alninin acisini da bo$verip anira anira kendine gulmektedir. ve fakat ilk anki bagirtiya ko$an babasinin gordugu manzara kar$isinda ba$inin belaya girecek olmasindan da killanir, olabildigince magrur gozukmeye cali$arak babasina topaci uzatir, "sevmedim" der.

    bu ya$a kadar gelebilmem cok sacma geliyor bazen.
  • üzerine ip sarıldıktan sonra [annatamicam şini], ipi çekerek yerde döndürülen, ucunda raptie çakılmış kon[m]ik ve genelde tahtadan yapılmış oyuncak... topaç kırmak bi statüdür; artık çok eskilerde kalmış, kaliteli bi oyundur.
  • tahtadan yapılmış, armut gibi, ucunda kabara denilen yuvarlak başlı büyük çivi olan, bir ip (kaytan) marifetiyle atılarak, yerde döndürülen oyuncak. ( tepesi zilli plastik vs. olanları da vardır.)

    böyle tarif edince manasız bir oyuncak izlenimi verir. topaçın öyle habire dönüp durması sıkıcı bir şeydir doğal olarak. işin esprisi onunla oynanan oyunlardadır. ( yoksa yokluktan öyle geri zekalı oyunlar oynamıyordu çocuklar. yüzlerce kaybolmuş oyun vardır. doğaldır da kaybolması. ama bu zevksiz bir oyun olduklarını göstermez.)

    topaç oyunu şöyle oynanır: herkesin bir çok topacı vardır. çoğu kötü, hurda durumdadır. bir de kafalık denilen esas topacın vardır. yere bir daire çizilir. herkes belli miktarda topaç koyar çemberin merkezine (kötü olanları koyarsın oyunun başında.) isteyen başlar. amaçlanan şudur: attığın topaçla yerdeki topaçları çember dışına çıkartmaktır. çıkan topaçlar senin olur; ama, attığın kafalık topacınının yerde dönmesi lazımdır. o kadarı da yetmez, çemberin içinde dönerken rakipler senin kafalığına atış yaparlar. kırmak ya da dönmesini durdurup dairenin içinde kalmasını sağlamak içindir. kaybedersin yani kafalığı, içerde yatan sıradan topaçlardan olur. ya da rakip senin topacına isabet ettirip (dairede dönerken) çember dışına çıkartırsa dönüşünü bozup, güzel kafalığın onun olur. her atış yapan rakip de aynı risk altındadır. onun için aç gözlülük yapıp, çok topaç varken hemen atış yapmak istenmez, ama bekleyip ortada bişey kalmaması riski de vardır. kafalığını kaybeden içeri ayrıca ceza topacı koyar, başka kafalıkla devam eder.

    hmm işte burda topaç çeşitleri devreye girer. kafalığın nasıl olmalıdır. düttürü leyla denilen ince uzun topaçlar vardır. zıp zıp dönerler. (ki topaçın bir adı da zıp zıp' tır.) düttürü leylalar atış yaptıktan sonra isabet almamak ve çemberin dışına çıkmak için idealdirler. ( zıplaya zıplaya gezer.) ama bi sorunu vardır. az topaç çıkarırlar ve rakibin kocaman ağır kafalıklarla saldırısında isabet alınca çat diye ikiye ayrılırlar ki bu çok gurur kırıcı bir şeydir oyunda. peki o zaman kocaman ağırları kullanalım kafalık olarak? tabi. ama onun sorunları da şudur: kodu mu oturtur ama (topaç da çıkarır çemberden.) sonra lök gibi süzülür durur, çıkmaz çemberden. kocaman götüyle de gel beni kır diye bağırır. oyun ilerledikçe kaybettikçe güzel topaçlarını da koymaya başlarsın ya da rakibin güzel kafalığını bile kazanırsın... bir sürü de atış stili vardır. çektirme falan.

    boyarsın, dönerken renkler karışır vs. kaytanı tükürükleyip düzgün bi şekilde dolarsın, yüzük parmagı ile orta parmak arasına, sonuna gazoz kapağı takılmış kaytanı kıstırırsın, ellerin toprak kokuyordur...

    olsa da oynasak.
  • isinin erbabi cocuklarin kendi aralarindaki guc gosterilerine de arac olan oyuncak idi. bunun icinde topaci (firildagi) semazen gibi ahenkli ve de olabildigince guclu donderme geregi vardi, ki burada esas amac, topaclari donme eksenleri birbirlerine teget gecerlerken tokusturmaktan ibaret idi. topaci kirilan (ki cok zordur) veya yorungesinden saptirilan ya da donmesi sona erdirilen cocuk kaybedenler ufugunda gozden kaybolur idi; daha hirsli olarak donecegi bir baska cekismeye kadar...

    topaclarin boyali olanlari, sadece ahsap renginde olanlara nazaran daha degerli ve sukseli kabul edilirlerdi. bundan oturu, boyasiz olanlar ise kirmizi kursun kalem ve suluboya ile amatorce boyanmaya calisilir idi.

    ayrica, topaca sarilan sicimin, ahsaba gergince sarilabilmesi icin dudak arasindan gecirilerek veyahut dil yardimiyla tukuruklenmesi isin puf noktasi idi.

    --.--
    (bkz: kes)
  • (bkz: 2pac)
  • çocukluğunda kendisine hediye edilmeyen büyüklerin zamansız oyuncağı.

    kaç gündür elimden düşürmediğim oyuncağım. ama bir insan ancak bu kadar başarısız olur? her seferinde mi ipe dolanır ya da ters döner fırlatıldığı yerde bir topaç. ne beceriksiz insanmışım be. hayır, "bu sefer olacak"ın heyecanıyla nereye kadar yani...
  • birçok gündelik hayat teorisini ve aynı zamanda fizik, sosyoloji ve psikoloji gibi alanlarda edindiğim ilk bilgileri yaşayarak öğrenmemi sağlayan oyuncak.

    "yüzey alanı genişledikçe basınç azalır."

    iki tür topaç vardı bizde. birisi ince, hızlı dönen.
    diğeri ise dombili yavaş dönen.
    ikincisine çok fazla kuvvet uygulamak gerekiyordu ve diğerine kıyasla daha çabuk duruyordu. o yüzden pek tercih edilmezdi.

    açısal momentum

    dışarıdan müdahale eden bir kuvvet olmadıkça, dönen bir cismin dönmeye devam etmesini sağlayan bu güç, küçük kardeşlerin elini atıp topaçları almasıyla etkisiz hâle geliyordu.

    bazen de iki topaç da oldukça yavaşlamasına rağmen durmayıp dönmeye devam ederdi ve topaç sahipleri kollarını açıp "durun! eklemeyin!" diyerek dışarıdan müdahaleyi engellemeye çalışırlardı.

    sürtünme kuvvetinde zemin farkının etkisi

    en büyük sorunlardan birisi buydu. yollar asfalt olsa da taşlara takılıp duran çok topaç olurdu. o yüzden mümkün mertebe dükkan önleri gibi pürüzsüz yüzeyler aranırdı.

    eşitlik ve adalet

    aslında daha çok eşitlik anlayışını benimserdik. ince topacı olanlar kendi aralarında, dombili topacı olanlar kendi aralarında yarışma yapardı.

    kazanılmış hakların kullanılması

    bu beni en çok etkileyen ve düşündüren olguydu.
    iki kişi yarışırdı. "5 kök veya 10 kök" gibi kurallar konulurdu henüz başlamadan.
    bu şu anlama gelirdi: topacı ilk duran yenilmiş sayılır. kazanan kendi topacıyla, kaybedenin topacına 5 kere veya 10 kere vurma hakkına sahiptir.

    saçma bir oyundu ama çok sık oynardık.
    burada kritik nokta şuydu: topacın ucundaki çivili kısım hayatî önem taşır. o çivi bir kez çıktığında veya etrafında onu saran kısım zarar gördüğünde eskisi gibi dönemez topaç. çünkü dengesini kaybetmiştir ve hatta hızlıca çevrilince çivi çıkıp durur. artık topaçtan eskisi gibi verim alınamaz. bunu herkes bilirdi. işte bu bilgiyi ne yönde kullanacağı ise çocuğun inisiyatifindeydi.
    kimisi "kazandım, bu benim hakkım" diyerek tam çiviyi hedef alırdı. çok sert bir şekilde vururdu o kısma.

    ben bunu hiç yapmadım, doğru da bulmadım. çünkü bunu yapmak oyunun asıl amacından sapmaktı. topaçlar zarar görünce oyun sekteye uğruyordu.

    öte yandan böyle yapanları görünce hırslanıp aynısını yapanlar da oluyordu. sanırım onlar da kendilerine verilen ya da kazandıkları hakları sonuna kadar kullanabileceklerini o anda fark ediyorlardı ve bilinçsiz bir şekilde kullanmayan başlıyorlardı.

    lobicilik

    yukarıdaki durumun sonucunda, bir yerden sonra "orantısız güç kullananlar ve kullanmayanlar" lobileri oluşmaya başlıyordu.

    sanat ve estetik ihtiyacı

    yeterince galibiyet ve mağlubiyet elde edildiğine karar verildikten sonra doyuma ulaşılıyordu. bu noktadan sonra da artık estetik kaygılar ortaya çıkıyordu ve topaçlar hoşa giden renklere boyanıyordu. dönerken renklerin nasıl görüneceği tahmin edilmeye çalışılarak uyumlu renkler kullanılmaya çalışıyordu.

    bu tür kaygıları olmayanlar ise risk almıyor ve tuttuğu takımın renklerine boyuyordu.

    dipnot: terimleri yanlış örneklendirmiş olabilirim. eğer yanlış anladığım veya yanlış anlattığım bir kavram var ise bildirirseniz memnuniyetle düzeltirim.
  • hakkında girilen entry sayısı sözlüğün yaş ortalaması hakkında fikir vermektedir. çocukluğu topaçla (fırıldak da denir), boruyla (tüh tüh de denir), çelik çomakla (met de denir), bilyeyle (misket de denir) geçen neslin geçip gittiğinin işaretidir. benim gibiler için eyvahtır. ama tüm bunlar arasında topacın özel bir yeri vardır bilyeyle birlikte. bilye kumarı, kavga etmeyi, başka mahallelere seferi ve bazen de baş belası olacak şeyi, yani elindekini değil elinde olmayanı sevmeyi öğretirken, topaç meydan okumayı öğretir. gıcık olunan çocuğun topacının göbeği nişanlanır. topaç göbeğe vurur onu ikiye ayırır ve dönmeye devam eder. hayatın en büyük zevklerindendir ama sadece bazı çocuklar yapabilir*.
  • yıllarca turistlere satmaya çalıştığımız ilginç bir ihraç ürünümüzdür. sultanahmet civarında nerede bir turist grubu görseniz, bunların yanında kendisine topaç satmaya çalışan biri iki tane de çocuk görürsünüz. bunların topaçları biraz farklıdır, üzerinde zıngırdamaya yarayan bir metal parçacık bulunur ve ipin bir ucu hep topaca sabit kalır, bu metal zımbırtı vasıtasıyla (gavur beceremez belki ıslatıp sarmayı,rahat çalıştırabilsin diye) yahu girişimci kardeşim, harita kitapçığı, kartpostal, parfüm vs anladık da ne diye elin turistine topaç satmaya çabalarsın.. adam altmış yaşından sonra bir türkiye seyahati yapmış, elinde topaç çevire çevire memleketine dönecek değil ya..cık cık cık.
  • bazı forumlardaki kullanıcıların ''topic'' yerine kullandıkları kelime. duydukça sinirlerim tepeme çıkıyor, '' topaçımızzz '' gibi yazılar gördükçe bunları yaş odunla dövesim geliyor.
hesabın var mı? giriş yap