• hemen hemen yoktur. futbolu hariç tutarım. ancak o da spor bilinci ile degil eğlenmek için ya da "hacı çok hamlaştım yahu" diyerek oynanır. mahalle arası futbol oynayanlar, oynamayan birini gördu mü direk aşağılar. topa bile vurmayı bilmiyor lan bu kereste derler. karşıdaki adam türkiye yüzme şampiyonu olsa bile farketmez. ek olarak basketbol revaçtadır. o da çoğunlukla ben futbol oynamayayım diyenlerin alternatifi olduğu içindir. futbol herkese yetse idi basketbol da popüler olmazdı ancak futbolu sevmeyenler için 2inci bir spor dalı da tutulmuş. bu kadar. bu 2 si hariç kalan sporların hepsi garip karşılanır.
    yol kenarında koşarken bütün arabalar diker gözleri sana bakar bu herif napıyor diye. bazı kekolar arabayı üstüne sürer. insanlar yol vermez. hatta omuz atmak isterler. la siktir git burada koşma ben mal mal yürümeliyim benim önümü kesme tavrı takınırlar yollarda. arabalar, bu yol bizim seni ezeriz biz yol vermeyiz sen siktir git şarampole yuvarlan mantığındadır.
    donanımlı olarak bisiklete binersen yine keko cemaati ya laf atar ya fiili taciz eder hatta arabayla seni devirmek bile isteyebilir.
    yüzücü gözlüğü takıp denizde yüzmeye kalksan, erkekler yanlarındakı kızlara al bak hava yapıyor pezevenk der. kimi sen yüzerken dalga gecercesine bravo şampiyon vs diyerek alkışlar laf atar.
    tenise gidersin, zengin sporuna mı özenmiş bu pezevenk derler. alişte özenti bak hülya avşardan gördüler hep falan derler.

    vs vs

    bu uzar gider.
    temel olarak her spor için eğer donanımlı olarak spor yapmaya kalkarsan mutlaka büyük çoğunluk garipser.
    büyük çoğunluk hava yapıyorsun sanar.

    bizim spor bilinci bu. hava yapıyor pezevenk. hatta öyle ki basketbol oynayanlar için bile farklı takılıp hava yapıyor pezevenk yargısı da çekinmeden yapılıyor.
  • derya büyükuncu gibi alanında ülkesinin tek temsilcisi olan isimlere bok atmayı marifet bilen bilinçtir. hemen konuyu açalım.. derya büyükuncu 5. olimpiyatına katıldı ama pek ilerleyemeden elendi diye demediklerini bırakmadılar, gidip gidip sonuncu oluyor dönüyor, yok efendim böyle olacaksa hiç yarışmasın, bu adam böyle olursa yüzme nasıl gelişsin ülkede... bahanenin ukalalığın bini bir para anlayacağınız..

    sen ülkede haftalarca bir ofsaytı veya çıkan sarı kartı kırmızı kartı tartış dur, yüzme denen şeyi aklına getirme, sonra de ki o kötü bu kötü şu imaj zedeledi.. imajın yok ki zedelensin, hangi imajdan bahsediyorsun ?

    ülkenin üç tarafı denizle çevrili, kuzey kesiminde ortada küçük kapalı bir iç denize benzeyen marmara var.. gölleri saymıyorum hadi, zaten tuz ve van göllerini kurutmadığımıza şükredelim, bırak tesisi ve sporu..

    gelelim yüzme meselesine.. buradan yola çıkmak istiyorum zira kendi ilgi alanımdaki sporlardan birine değinmem daha mantıklı olacak.. benim hayatım futboldur, öyle böyle değil, gün içerisinde 24 saatin 24'ü de bunun peşinde geçse itiraz etmem belki de.. ancak futbol kadar değer verip yine 24 saatimin tamamını birlikte geçirip itiraz etmeyeceğim sporlar da var.. tenis ve yüzme başta geliyor özellikle.. atletizm, basketbol, curling*, snooker diye uzar bu.. yüzme konusunda bakıyorum akdeniz ülkelerine, sürekli bir başarı olmasa bile isimleri hep var.. denizle iç içe olan ülkeler her şampiyonada madalyaları domine etmeseler de finallerde hep isimleri geçiyor.. bizim ise derya'dan başka kimsemiz yok.. derya'yı ne zaman izlesem bir olimpiyatta veya şampiyonada, hep gurur duyarım, bir gün daha fazla sporcuyla yüzeceğimizi hayal ederim..

    ben marmarisli'yim, ömrüm burada geçti ve geçiyor, üniversite yüzünden 4 senedir izmir'e gelip gidiyorum işte.. kendimi bildim bileli denizin suyun içindeyim.. ben çocukken yüzme konusunda ciddi ve profesyonel bir eğitim alıp kendimi geliştirme şansım yoktu, oturur izlerdim gördüğüm yüzücüleri hayranlıkla.. şansım yoktu dedim zira marmaris gibi çocukların anne-baba bile demeden denizle tanıştığı bir yerde yüzme için yeterli altyapı ve olanak yoktu.. son 8-10 senede iş profesyonelliğe doğru yürümeye başladı ancak seviyemiz sadece genç yaşlardaki yetenekleri alıp turnuvalara götürmekte kaldı.. hem marmaris hem de ülke olarak.. marmaris'te bir çocuk çıkar türkiye şampiyonası'nda altını alır rekoru kırar gelirdi herkes övünürdü marmarisli çocuk bunu yapmış etmiş diye.. sonra o çocuk büyürdü, 5 olimpiyat yüzü görmesine rağmen yerden yere vurulan derya büyükuncu gibi olimpiyata katılıp sonuncu bile olamazdı.. türkiye genelinde de alt yaş gruplarından yüzmeye çocuklar/gençler yollanır rekorlar madalyalar alınır gelinir ama aynı isimler büyüdüklerinde derya'ya uzaktan bakarlar.. sen yeteneği görüp başarıyı kazanıp, geliştirmeye uğraşmayıp 11-15 yaşındaki seviyeden bir adım ileri götüremezsen o çocukları, derya tek başına 5 olimpiyat da görür, 6. olmipiyata katılıp dünya tarihine geçmek için de çabalar.. sporu yönetenler de -ki sporu yönetme hadisesi ayrı bir olay- oturdukları yerden laf ederler, gitti de ne oldu diye..

    derya 15 yıl önce phelps'in yarısı kadar eğitim alsa, altını geçtim en azından bir bronz madalya alamaz mıydık 5 olimpiyat boyunca ? hep uzaktan baktık hep imrendik.. yüzmeyi ilk defa baştan sona izlediğim turnuva istanpool 99 olmuştu.. o dönemlerde hoogenband'a hayran kalmıştım.. sonra taa avustralyalar'dan çıkıp thorpe diye bir adam geldi tahtını salladı ama yıkamadı.. hoogenband sahneden inerken de yanında merdivenleri yeni yeni çıkan phelps vardı, o phelps çocukluğundan beri disiplinli ve sistemli çalışarak dünya tarihine geçti..

    ben ise hala bekliyorum, marmaris'imde, bodrum'da, antalya'da, denizin merkezi olan 3 büyük tatil yerinde yüzme konusunda avrupa çapında sistemler ve eğitmenlerle türkiye'nin şampiyonalarda o final senin bu final benim yüzeceği günleri..

    ancak biliyorum ki benim gibi futbolu hayatında en ön sıralara koyanlar yine benim ve diğer sporseverlerin yaptığı gibi futbolla aynı seviyede tutamıyorlar yüzmeyi, tenisi ve diğerlerini..

    bir phelps, bir usain bolt, bir muhammed ali, bir schmuacher, bir rossi, bir agassi çıkaralım demiyorum bu topraklardan.. o kadar devasa başarılara gerek yok, sadece senede 5-6 kez farklı sporlarda en azından bronz kazanabilelim..

    phelps yüzdü mü "adamlar nasıl başarıyor azizim değil mi?" dedikten sonra tv'lere çıkıp da "derya büyükuncu'nun başarısızlığını gören türk insanı nasıl yüzücü olur?" demesin artık pek muhterem spor insanları, yöneticileri... sen derya'ya "hadi evladım" diye destek olmadıktan sonra 5 değil 15 olimpiyata katılsa ne olur ? ipek şenoğlu çiftlerde ön eleme turunu geçti diye ortalığı ayağa kaldırıp sevinene kadar "bu yetersiz, bu haber bile yapılmamalı, daha iyilerini yapmalıyız" deseniz koltuğunuzdan mı düşersiniz ?

    ama pardon unutmuşum, baros'un gole giderkenki pozisyonu ofsayt mı değil mi onu tartışıyorduk değil mi ? ona 10-15 gün ayıralım yüzme'ye sıra gelir, hem belki derya 6. kez olimpiyata katılır, ipek şenoğlu ilk 50'ye girer siz o ofsayt ve penaltı pozisyonlarını çözene kadar.. oynatalım uğurcum biz, diğer sporlara sıra gelmese de olur..
  • sınavı olduğu için kuzenimin voleybol antrenöründen izin isteyen yengeme verilen cevapta gizlidir:

    -sporcu çocuk okumayacak yenge, ya voleybol ya okul!

    hay senin spor bilincini de, antrenörlüğünü de...
  • efendim konu hakkında bir örnek vermek gerekirse:

    dünyanın en iyi 5 asyalı ve 5 avrupalı masa tenisçisi türkiye'de asya ve avrupanın birleştiği yerde gösteri maçına davet edilir. hatta iki eski efsanevi dünya şampiyonu, asyalı liu guoliang ile hayranı olduğum avrupalı werner schlager tam da iki kıtanın birleşiminde karşılaşacaktır...
    gelin görün ki bu spor aktivitesinden nasıl haberimiz olmaktadır, bu organizasyondan bizi hangi devlet kurumu haberdar eder, buna nasıl yorumlar yapılmaktadır sizce?
    hemen söyleyeyim:

    "istanbul emniyet müdürlüğü" 26 temmuz pazar sabahı boğazici köprüsünün "yarım saat" kapanacağını haber verir, bunu da medyamız "eyvah! köprü 30 dk kapanacak ha!" manşetleriyle bize duyurur, halkımız da "bir pazarımız vardı onu da mahvettiler" gibisinden homurdanır...

    memleketimdeki spor bilinci böyle bişeydir işte...
  • - hanfendi olimpiyat ruhu'nu duydunuz mu?
    - hiii, yooo... ne o yeni lavabo temizliyici* mi?
    - tebrikler hanfendi! ikili pakette...
    hem de yaninda aksamdan suya yatirilmis budakli mese odunu da hediye
  • spor, bireyin bir şeyle yarışması, kendini zorlamasıdır. takım oyunları da buna dahildir ve bireyin performansına bağımlıdır.

    sportif başarılar bireyin kendini bedenen olduğu kadar ruhen geliştirmesiyle ilgilidir. dinginlik, olgunluk, adanmışlık ve erdemlilik esastır.

    spor erdemdir lan.

    çıkıp beygir gibi yeşil sahada koşmak, prim almak için gol atmak, birilerinin ayağını kaydırmak, siyasi görüşünü kitlelere ulaştımak, sinirlenip ona buna küfretmek değildir.

    ancak, türkiye'de spor bilinci bundan ibarettir.

    hayatın her anında olduğu gibi sporda da porno görmek istiyoruz.

    birisi birisini siksin, am görelim, göt görelim, yarak görelim. sonra birileri çıksın am, göt, yarak görmek ahlağımızı bozuyor, o kadar da görmeyelim desin. birilerinin kanı aksın, birileri küfretsin, televizyonda canlı yayında bir insanın idam edildiği yayınlansın. yayınlansın di mi? nasıl da güzel seyredersiniz baba koltuklarınızda.

    toplum olarak böyle istekleriniz buysa sporda göreceğiniz yegane şey pornodur.

    spor bilinciniz de sikişten ibarettir.
  • türkiye'de spor bilincinin futbola endekslenmesi bana bir noktada cidden garip geliyor. çünkü (80 sonrası doğanlar için konuşuyorum) futbol şahsen benim okuduğum okullarda (üniversitede zaten eşek kadar olduğumuz için orayı saymıyorum) hiçbir zaman birincil önceliğe sahip spor dalı olmadı hatta aksine futbol oynamak çoğu okul ve beden öğretmeni tarafından yasaklanırdı. ben ilkokul ve ortaokulda futboldan çok voleybol ve hentbol takımlarında oynadım. hatta uzun ve yüksek atlama bile yaptım. voleybol, hentbol, atletizm ve bonus olarak gelen masa tenisinde her dönem en temelden başlayarak aynı şeyleri bir daha bir daha anlatmalarına karşın futbolda santra nasıl yapılırı bile bize kimse öğretmedi. bizler futbolu sadece beden dersi dışında ve okuldan sonra olmak kaydıyla maç aldığımız diğer sınıflarla ya da mahalle maçı şeklinde okuldan bağımsız olarak oynayabiliyorduk zira beden dersleri de dahil okul içerisinde futbol faaliyeti pek hoş karşılanan bir olay değildi. bu yüzden bedencinin başımızda olmadığı zamanlarda hentbol oynuyoruz ayağına hentbol topuyla (futbol topları genelde depoda falan kilitli durur ve hemen hiç çıkmazdı dışarıya) çok maç yaptığımızı hatırlıyorum.

    futbol topu istedik mi dayak yememize ramak kalmasına karşın ben "hocam voleybol veya basketbol oynayacağız top alabilir miyiz" isteklerine hiç red cevabı verildiğini görmedim. ayrıca hemen her okulun (en azından benim okuduklarımın) ortak kullanılan açık ve kapalı olmak üzere mutlaka birer voleybol, hentbol ve basketbol sahası vardır. hatta okuduğum lisede olay abartılıp tüm bunlar all-in-one paket şeklinde değil açık havada veya ayrı salonlara yapılmıştı ki isteyen aynı anda istediği sporla uğraşsın. lakin çok az okulun herhangi bir boyutta futbola özel bir sahası vardı. okullar arası turnuvalarda da futboldan çok diğer sporların düzenli turnuvaları olurdu. ben bir tek lisede doğru düzgün futbol turnuvası gördüm. ilk ve ortaokulda falan yalnızca voleybol, basket, hentbol, atletizm ve masa tenisinin turnuvaları için takımlar toplanırdı. şehirdeki herhangi bir okulun takımı şehrin a takımlar için de kullanılan büyük spor salonlarını rahatlıkla kullanabildiği halde ben ilçemizin güzide futbol takımının altyapısına girdiğimde bile a takımın yemyeşil çimlere sahip stadyumunda bir kere bile maç yapma fırsatı bulamadığım gibi resmi bayramlarda garip kıyafetlerle şebeklik yapmak dışında o çimlere ayağımı bile basamadım. hatta ders programım altyapının antrenman programıyla çakıştığı için çoğu zaman antrenmanları kaçırmak zorunda kaldım ama diğer branşlardaki sporculara antrenman-ders ikileminde ciddi toleranslar sağlandığını da çok net hatırlıyorum çünkü es kaza yedek olarak seçildiğim bizim bölümün voleybol takımında antrenman yapıyoruz, maçımız var bahanesiyle bazı sınavlara hiç girmediğimiz halde beleşten notlar bile almıştık bedencimizin sayesinde. bu dediklerim sadece benim okuduğum okullara has şeyler de olabilir genelleme yapmak istemem fakat başka okullardaki arkadaşlarım da istisnalar dışında farklı uygulamalarla karşılaşmadı. kısacası meb'in futbolu dışlayıp diğer sporları bu kadar sahiplenmesine karşın hala daha bir spor bilinci yerleşememişse, halkımızın genleri futbol dışı sporlarla uyumsuz demektir.
  • bu hafta sonu memleketin değişik köşelerindeki salonlarımızda oynanan 4 ayrı maçta yaşananlara bakarak rahatça görülebilir bu bilinç. bu maçların tümü aynı gün oynanmış ve hepsinde de ciddi boyutlarda olaylar çıkmıştır.

    hatay tedaş - sivas belediyesi
    http://voleybolunsesi.com/…p?cid=09&id=4870&topic=2

    beşiktaş ct - efes pilsen
    http://www.haber1903.com/…-6630-akatlarda-gerginlik

    galatasaray cc - fenerbahçe ülker
    http://fotogaleri.ntvmsnbc.com/…yid=2104&position=1

    mke ankaragücü - fenerbahçe acıbadem
    http://www.youtube.com/watch?v=5wswzearoo0
  • fanatizm ve rakibinin başarısızlıklarına sevinip , başarılarına çemkirmekten öteye gitmeyen bakış açısı.
hesabın var mı? giriş yap