• bunun çapari ile yapılan avcılığını bir inceleyelim.

    şimdi baba, kendimizi çanakkale boğazı'ndan kopup gelen ve akdeniz'in kimbilir hangi uzak köşelerine gidecek olan denizlere ve rüzgarlara salmışız.

    mavri ve bozcaada'ya doğru akıyoruz hızlı hızlı.

    altımızda motor uskur uyumu son derece iyi, yayla gibi ahşap bir tekne var. ayvansaray, kestane. içi çivit mavi, altı yeşil zehirli boya, üst kısmı beyaz. arkasında türk bayrağı hiç dinmemesine dalgalanıyor. radyoda oynak türküler geçidi var.

    mevsim eylül sonu, hava açık ama rüzgar biraz var, poyraz.

    gökyüzü masmavi, deniz fena lacivert. fena.

    yanımızdaki gazete kağıdının üstünde ezine beyaz peyniri, gelibolu domates, soğan, yine oralardan zeytin ve ekmek var. çay taze. sigara ve muhtar çakmak.

    ellerde daha önceki binlerce balığın yüzgeçlerinin yarattığı çizikler, yüreklerde aynı balıkların sızısı.

    yüzümüz rüzgara dönük ve batıya doğru akıyoruz, güneş arkamızdan vuruyor. zaten artık akşamüstü olduğu için rahatsız etmiyor. önümde lacivert deniz, birkaç kilometre sonra solda trakya, sağda anadolu kıyıları var; yeşil*, kahverengi* ve sarı* karışık. ben oralıyım, atalarım orada yatıyorlar hep.

    ve ben oltamı topluyorum hiç uskumru tutmadan. başka bir işe dalıp bu güzellikleri ve hissiyatı kaçırmanın anlamı yok.

    ....

    ama sonra kamuran abi "tamam balığı buldum." deyince yine salıyorum.

    bir uskumru sürüsünü bulana kadar suda birçok çapari oltasının olmasına gerek yok. bir tane az sayıda iğneli (mesela 10- 15 iğneli) çapari yeterli. buna birkaç uskumru atladığı zaman anlayın ki sürü altınızda. aşağıda bir çapari hep olduğu sürece uskumrular teknenizin altından ayrılmıyorlar. kamuran abi bu kılavuz çapariyi aşağıda tutarken biz de salıyoruz nevzat abi'yle beraber 25'lik çaparileri. sonra aşağıda her zaman bir çapari olacak şekilde çalışmaya başlıyoruz. bir bu taraftaki çapariyi çekiyoruz sonra onu tekrar aşağı saldıktan sonra öbürünü. kah ben, kah kamuran abi ortacı oluyoruz. bir olta çekilirken öbür oltaya balık mutlaka gelmiş oluyor ama gene de o şekilde aşağıda tutuyoruz oltayı. çünkü çekersek ve herhangi bir anda aşağıda bir olta olmazsa balıklar bizi kaybederler, biz de onları. bu şekilde bir koca sürüyü bitirmek mümkünmüş.

    livarımız kararınca rüzgarları ve dalgaları yararak çanakkale'deki çıkış noktamıza geri dönüyoruz, türküler söyleyerek ve muşambalara sarınarak....

    eklemeyi unutmuşum: teknenin altı yeşil zehirli boya ya, sonra yukarı doğru 2 cm beyaz var, sonra 1 santim genişiliğinde bir kırmızı atılmış oraya, sonrası küpeşteye kadar gene beyaz...
  • bim de dondurulmuş 4 parça fileto halinde 6.90 tl ye satılan balıktır. kanada menşeili olmasından mütevellit gayet yağlıdır ve buğulaması bile lezzetlidir. 4 parçası pişmemiş hali ile 500 gr civarında. 2 li olarak pişirildiğinde tek kişiye yanında yeşil salata ile leziz ve ekonomik bir akşam yemeği sunar.
    eksisözlük diyet servisi bildirdi.
  • yiyenin parmaklarını da yediği kendi stilimi aşağıda paylaşmayı borç bildiğim dünya güzeli balık.

    - bebek patatesleri (kabuklarıyla beraber) daire şeklinde ince ince dilimliyoruz.
    - dilimlediğimiz bu patatesleri, yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisinin en altına bir sıra halinde diziyoruz. (balığın tüm suyunu yağını aşağıda yavaaş yavaş emecekler.)

    - iki tane soyulmuş sarımsağı daire şeklinde ince ince dilimliyoruz.
    - bir tane soğanı ve bir tane limonu da da yarım daire şeklinde ince ince dilimliyoruz.
    - bunları da patateslerden kalan boşluklara gelişigüzel serpiştiriyoruz.

    - büyük bir kasede sos hazırlıyoruz: limon suyu, tuz, zeytinyağı, domates rendesi, biberiye ve çok az su.
    - uskumrularımızı bu sosa iyice bulayıp, fırın tepsisinin en üstüne yerleştiriyoruz. (kalan sosu da foş diye üzerlerine döküyoruz.)

    - tepsinin üzerini alüminyum folyo ile kaplıyoruz. pişme sürecinin yarısına gelince açıyoruz, bir tur da folyosuz pişiriyoruz.

    mikemmel oluyor. sevmeyeni değil, bayılmayanı olmadı. afiyet olsun.
  • en ucuz mangal sefası için; norveç'ten getirilen buzlu uskumruların üstüne yoktur. tane 2-2.5 tl arası değişir. bitanesiyle bir kişi rahat doyar. yanına da en ucuzundan 1.5 litrelik pet şişelerde satılan biricik marka şarap. ohhh! az parayla sefa yapabilmeyi mümkün kılan süper bir deniz canlısı.
  • izgarasi,dolmasi ve cirozu bir omre bedel olan balik. artik cikmiyor maalesef ulkemizde nadiren de olsa bulup uskumru diye yediklerimiz dupeduz kolyozdur.
  • ing. mackerel.

    ingilizce saskinlik ifade eden "holy mackerel!" sozunde de bahsi gecer. vay mubarek uskumru!
  • palamut ve kolyozun da içinde bulunduğu scombridae familyasından scomber scombrus bilim adlı balık. vücudu füze şeklinde, sırtı kaplan postu gibi çizgili ve menevişli, mavi-yeşil renkte ve yanları gümüşi renkli, ortalama 25 cm boyunda bir sürü balığıdır. kuyruk ile ikinci sırt yüzgeci arasında ve altta yine kuyruk ile anüs yüzgeci arasında 5-6 adet yalancı yüzdeç bulunmaktadır. genelde üst sularda seri bir biçimde yüzerek yaşar. alışmamış gözler, kendisinden daha az lezzetli bir balık olan kolyoz ile aralarındaki farkı anlayamazlar. kolyoz daha büyük gözlü, etsiz yanaklı, profilden daha ince bir balıktır. sırt çizgileri de uskumrudan daha ince ve sıktır.

    genelde çapari ile tutulur. çapari tüyleri kahverengi kırçıllı kaz tüyü olursa daha verimli olur. kimi zaman da 0 numara kaşık ile denizanası tabakalarının arasında tekneyle gezinerek uskumru yakalanabilir. yavru uskumrular deniz anasını çok sever. unutulmaması gereken bir nokta vardır; uskumru her zaman üst sularda gezen bir balıktır.

    uskumru, yumurtalarını döküp yağsız ve zayıf hale geldiği zamanlarda kurutulup asılarak çiroz yapılır. zaten balığın yumurta dökmüş haline çiroz denir. günümüzde bu kelime "zayıf, çelimsiz" olarak ta kullanılmaktadır. kökeni uskumru balığıdır.

    dünyada karadeniz uskumrusundan daha lezzetli bir uskumru bulunmamaktadır uzmanlara göre. hele karnı soğan piyazı ile doldurulup mangala veya fırına atılırsa tadından yenmez. uskumru dolması da osmanlı mutfağının en seçkin ve leziz yemeklerindendir.

    malesef günümüzde aşırı avlanmadan dolayı nesli ülkemizde tükenmiştir denilebilir. o derece az çıkmaktadır. bize kalan da kuzey buz denizi civarından gelen yavan, gözü başı donmuş "norveç uskumruları"nı mideye indirmektir.
  • fransızcası maquereau olan balık. maquereau larda iş esnasında üzerlerine uskumrununki gibi lecivert beyaz atletler giydiklerinden dolayı bu ismi almıştır. hey allahım ya nerden nereye di mi sayın okuyucular...
  • sebzeli güveci çok lezzetli oluyor bu meredin.
    bir tavada bir tatlı kaşığı yağda önce minik bir soğanı hafif kavurun. istediğiniz renkte biberleri halka halka doğrayın ve onları tavada çevirin. yeşil kabak ve mantarları da istediğiniz biçimde doğrayıp atın, son olarak küp doğranmış domatesi ekleyip çevirin. fazla pişmeden ocaktan alın.
    fırına dayanıklı derince bir kaba yağlı kağıt serin, (borcam tencere çok iyi sonuç veriyor) temizlenmiş uskumruları (üç dört tane, dondurulmuş da kullanabilirsiniz) tencerenin dibine serin, üzerine bir defne yaprağı koyun, sonra da sebzeli karışımı boşaltın. az tuz serpin, yedi sekiz tane karabiberi de rastgele serpin. yağlı kağıdı paketler gibi kapatın, varsa üzerine bir kapak kapatın. iki yüz derecede yirmi yirmibeş dakikada pişiyor, yanına da istediğiniz bir salatayı hazırlayıp ziyafet çekin. *

    not: fırından çıkardığınızda içindeki defne yaprağını almayı unutmayın, yemeği bozmasın.
hesabın var mı? giriş yap