• gallagher kardeşler'in şöhretinin sebebi yaptıkları müziğin çok üstün kalitesi mi?.. yoksa enstrümantal dehalar barındırması mı oasis'in bünyesinde?.. size wonderwall desek peki..
    yüzlerce kez yorumlandı ama kimse yapamıyor onlar gibi.. kimse yansıtamıyor gerçeği.. oasis'in ismini duyuran, britpop'un belki de en değerli eseri..

    plak takılır, şarkı başlar, döndükçe gözlerim yaşarır her seferinde..gitarı mavi bir ton verir başlangıçta geçen zamanın kederi sarar, o gitarlar testere yerine geçerler yüreğimizi parçalayan.. gitarı yeşil olur bu sefer keder kendini yaşama sevincine bırakıverir.. ardından sararır o gitar yaşama sevinci de uçar elbette birgün.. renksizlikten kurulmuş bir orkestradır sanki wonderwall'u seyretmek her seferinde.. her seferinde 3 rengin uyumu beni benden alır o inanılmaz müzikle iş birliğine girerken.. ne yaptığını bilmez bir palyaçoya dönerim plak dönmekten yorulana, büyü bitene kadar..

    bugün, o gün olacak,
    sana mani olacakları..
    şu anda bir şekilde
    ne yapman gerektiğini anlaman lazım
    şu an seni kimsenin,
    benim gibi hissettiğine inanmıyorum

    (bkz: #6732709) , kelime sokakta, yüreğindeki
    ateş dışarda
    eminim bunların hepsini daha önce duydun fakat sen
    hiçbir zaman şüpheye düşmedin
    şu anda seni kimsenin,
    benim gibi hissettiğine inanmıyorum

    ve yürümek zorunda olduğumuz tüm yollar dolanıyor ( onlar engel olmaya çalışıyor bizlere.. neden her ilişkide gerçekten de bir romeo&juliet vardır?..)
    ve orda bize yol gösteren tüm ışıklar kör edici ( rehberlerin engele dönüşmesi,acı bir gerçek..)
    sana söylemek istediğim o kadar şey var ki
    fakat bilmiyorum nasıl..

    çünkü belki beni kurtaran kişi sen olacaksın
    ve herşeyden sonra sen benim wonderwall*'umsun

    bugün, o gün olacak,
    fakat asla sana mani olmayacaklar..
    şu anda bir şekilde,
    ne yapmaman gerektiğini anlaman lazım..
    şu an seni kimsenin,
    benim gibi hissettiğine inanmıyorum..

    çünkü belki beni kurtaran kişi sen olacaksın
    ve herşeyden sonra sen benim wonderwall*'umsun

    `*` sevgiliye yakıştırılan bir sıfat aslında, her aşığın kafasını defalarca vurmaktan çekinmeyeceği bir engel var aslında sevdiğiyle arasında.. her insan aslında zevk alıyor bu duvarlara toslamaktan birazcık.. harikaduvarı olarak dilimize uyarlamak son derece abuk olacağından orjinal haliyle bırakmayı uygun gördüm, anladığımız haliyle.. her ne kadar biraz garip dursa da..
    şairin bir dizesi gelir aklıma bu şarkıyı dinledim dinleyeli:

    -ben bu duvarlara çarpa çarpa helak oldum bu diyarlarda.
  • her aşık olunduğunda söylenen ,sonra yanlış kişiye aşık olduğunda da bir daha duymak istemediğin şarkılardan biri...
  • oasis gelse türkiye'ye, geniş, hafif yağmurlu bir konser alanında binlerce insan, kimi sevdiğiyle,kimi hatırasıyla, kimi platoniğiyle, kimi kendi yalnızlığıyla,hep bir ağızdan bağıra çağıra bu şarkı söylense, "cos maybe" kısmı başlarkene gallagher mikrofonu seyircilere tutsa, o an eller havaya kalksa, bir elde belki bir bira olsa, bir el sevgilinin omzuna atılsa, veya gaza gelinip huaaa moduna geçilse...champagne supernova bile söylenmese, sadece bu söylense...,

    ne hoş olurdu bu şarkıya...
  • today is gonna be the day
    that they're gonna throw it back to you
    by now you should have somehow
    realised what you gotta do
    i don't believe that anybody feels the way i do
    about you now

    back beat, the word is on the street that the fire in your heart is out
    i'm sure you've heard it all before but you never really had a doubt
    i don't believe that anybody feels the way i do about you now

    and all the roads we have to walk are winding
    and all the lights that lead us there are blinding
    there are many things that i would like to say to you
    but i don't know how

    because maybe you're gonna be the one that saves me
    and after all you're my wonderwall

    today was gonna be the day
    but they'll never throw it back to you
    by now you should have somehow
    realised what you're not to gotta do
    i don't believe that anybody feels the way i do
    about you now

    and all the roads we have to walk are winding
    and all the lights that lead us there are blinding
    there are many things that i would like to say to you
    but i don't know how

    because maybe you're gonna be the one that saves me
    and after all you're my wonderwall

    i said maybe you're gonna be the one that saves me
    and after all you're my wonderwall

    i said maybe you're gonna be the one that saves me
    you're gonna be the one that saves me
  • oasis'in 2 ekim 1995 tarihinde yayımlanmış 2. stüdyo albümünün 3. sırasında yer alan parça. aynı zamanda aynı yıl 30 ekim'de single olarak da yayımlanmıştır; b yüzünde round are away, the masterplan ve the swamp song yer almaktadır. ingiliz orta sınıf kahramanı gallagher kardeşler ve oasis'in brit atağı sonucu bu single, abd'yi de epey etkilemiş ve oasis'i dünyaca meşhur bir grup yapmıştır; bu olay da oasis'in sonraları sık sık ''one hit wonder '' etiketiyle suçlanmasına sebep olmuştur. (oysa elbette ki oasis, bir hitten çok daha fazlasıdır.)

    şimdi bile 90'lar dendiğinde aklımıza gelen ilk şarkılardandır wonderwall; bir britpop başarısı ve şahaneliğidir en başta. noel gallagher'a da ''büyük besteci'' diyebiliyorsak eğer, bu şarkı ve bu şarkı kalitesinde yapabildiği diğer şarkılar yüzündendir. ki, oasis ''one hit wonder'' olmadığını, sadece ve sadece wonderwall kalitesinde birkaç şarkı yapmış olmakla bile kanıtlayabilirdi, nitekim kanıtladı da.

    albüm*ü döndürürken hello ile yaptığımız açılışta duyduğumuz gitar, bu şarkıdan ''kırpılmış''; popüler müzik tarihinin en ''tanıdık'' açılışlarından birini yapıyor şarkıda. liam gallagher, sesinin kesinlikle zirvesi sayılabilecek sayılı anlardan birinde bu şarkıyı söylerken. sesi her zamanki gibi agresif, fakat şaşırtıcı derecede duygu dolu ve o çaresiz ve bunalmış havayı insana ''yaşatıyor.''. kanımca şarkının en önemli enstrüman da, ne gitar ne de yaylılar; bizzat liam'ın sesi. pekala bir alternative - indie parçasını akla getirecek kadar da karamsar bir hava hâkim şarkıda ayrıca; bunu da eklemek lazım. yaylıların şarkıya kattığı (ki şarkıda esasen yaylı -ki bu olsa olsa çellodur- da kullanılmamış, o efekt tamamen mellotron kullanılarak yaratılmış. şarkının klibinde harbi harbi çello çalan kız ise tamamen atmosfer yaratmak için kullanılmış.) sanırım bu biraz ''basık'' hava. piyano, olabileceği tek yere; şarkının sonlarına yerleştirilmiş, bu da şarkının ''atmosfer''ini oluşturmasına yardım etmiş. özetle, bu şarkının büyüsü; kesinlikle kendi atmosferinin olması, daha da önemlisi bu yoğun atmosferin çok az şarkıda görülecek derecede homojen dağılmış olmasıdır. (mesela bu şarkının başlayışından sonlanışını az çok kestirip tahmin edebiliyoruz kesinlikle, bu çok özgün ve ''şarkı atmosferi'' tabirimi(?) de açıklayan bir örnek olsun.**)

    her neyse, şarkı 1995 mayıs'ında, albüm için grubun kayda girdiği galler'deki stüdyolarında kaydedilmiştir, tahminimizce bestelenme zamanı da yine bu sessionların gerçekleştirildiği mayıs ayına rastlamaktadır. elbette ki tamamen noel gallagher imzalıdır; sanıldığı üzere de noel gallagher'ın o zamanki sevgilisi, 2001 yılında boşandığı refikâsı meg matthews'e yazılmış, ondan ilham alınmış bir şarkı değildir. bir dönem öyle iddia edilmiş olsa bile, noel gallagher sonraları şöyle demiştir: ''şarkının anlamı, hemen üstüne çullanan medya tarafından benden koparıldı. kendi eşinize, o medyada bir kere şarkının kendisine yazıldığını görüyorsa bunun böyle olmadığını nasıl söyleyebilirsiniz ki? şarkı, gelmesi beklenen ve kendinizin kendinizden kurtulmasını sağlayacak hayalî bir arkadaş üzerine yazıldı.''

    kayıt aşaması ise enteresandır şarkının: noel gallagher, don't look back in anger ile beraber getirmiştir wonderwall'u; esasen kendisi wonderwall'u söyleme niyetindedir, fakat liam gallagher ısrarla wonderwall'u kendisine ister, bunun üzerine noel da ''zaten biri senin, biri benim olacak; seç birini.'' minvalli laf eder ve liam gallagher doğru karar vererek wonderwall'u seçer, ama elbette aklı öteki şarkı don't look back in anger'da da kalarak, hafif de bozularak, içerleyerek. (ayrıca alakasız: kaydın sonuna hello'nun başındaki sampleın hızlandırılmış bir şekli eklenmiş, şık durmuş; ayrıca o son iki saniyedeki akustik gitarın da supersonic'in bir kaydı olduğu iddiaları var, doğru mu bilemedim.)

    böylelikle kaydedilir wonderwall; prodüksiyon başarısı olarak da kanımca oasis'in en başarılı işlerinden biridir, belki de en başarılı işidir; aranjmanı olağanüstüdür. (bunu şarkının hemen her dönemine ait akustik kayıtlarını dinlemiş birisi olarak söylüyorum, bu şarkı kesinlikle cilayı hak eden bir şarkı; mümkünse her ortamda da söylenmesin, dikkatli olunsun. mesela familiar to millions'daki hâli, kesinlikle içler acısı. o hızlandırılmış yavan elektrogitarı olsun, o olmamış abartı vokali olsun; değersizdir gözümde. bu şarkı bunu hak etmiyor çünkü. son zamanlarda noel gallagher ''öeeh'' denecek latin soslu hafif akustik şekilde söylüyor, yine de fena sayılmaz.)

    şarkının video klibine ayrıca değinmek isterim, ziyadesiyle güzeldir. şarkının hakkını verecek derecede güzeldir; o bütünlüğü kurduğu, şarkıdaki o yoğun ve homojen atmosferi bozmadığı, aksine desteklediği için güzeldir. nitekim 1996 brit awards'da en iyi müzik videosu ödülünü de gruba kazandırmış wonderwall. (klipteki tek eksik, orijinal grup kadrosundan; guigsy o dönem turnelerden bıktığı ve fazlasıyla yorulduğu için psikolojik rahatsızlıklardan ötürü gruptan ayrılmış idi, nitekim klipte de yoktu hâliyle, yerini o dönem oasis kadrosunda yerine katılmış scott mcleod'a bırakmış idi.) o siyah beyaz şahane klibi seyrederken dahi kardeşleri her gördüğünüzde ''ohaa, kaşa bak lan.'' diyorsanız içinizden, fena halde cansınız, bunu da ekleyeyim.*

    yayımlandığı tarihten itibaren zilyon tane grup tarafından, zilyon farklı tarzda kaydedilmiş ve çoğunlukla da katledilmiş bu şarkı, single olarak yayımlandıktan sonra, vatanı britanya'da dahi listebaşı olamamıştır, en fazla 2.'liğe kadar yükselebilmiştir, bu da ayrı bir olay. (tabii bu esnada 1. sırada sefa sürmekte olan singleın simply red'den fairground olduğunu söylemekte de fayda var. boşa beleşe konuşmuyoruz.*) ne olursa olsun şahane şarkıdır kendileri elbette; the edge'e* de, alex james'e* de ''keşke ben yazsa idim.'' dedirtecek kadar şahane bir şarkıdır hem de.

    eveet, gelelim en can alıcı soruya... yahu, nedir bu wonderwall? anlaşılması zordur kanımca. hele ki yeni yetme neslin tamamen bilemeyeceği ve açıklama getiremeyeceği bir ''şey''dir wonderwall , pek çok platformda anlamına dair pek çok absürt tartışma okumaktayım yıllardır, herkes dünyanın anlamını arıyor sanırsınız; o derece! değişik perspektifler, yaşam öyküleri, demeçler havada uçuşuyor, elbette ki doyurucu pek bir şey yok... yine bu minvalde yoklamalarımı yaparken, beni yerime mıhlayan bir ifade ile karşılaştım; ki öyle bir laf ki bu, şu şarkı üzerine yazdığım tüm paragrafları g.tümde patlatabilir: ''oasis is for listening to, not thinking about.'' elbette bu bir hayran cümlesi pekala, ve cümlede oasis yerine pek çok grup ve sanatçı da yerleştirilebilir, pek çok farklı varyasyonla benzer bir kalıp kurulabilir. işte, cümlenin doğruluğundan fazla şekilde insanı çeken de bu ikinci söylediğim gerçek; wonderwall da zaten böyle kaygan ve değişken bir kavram, ve düşündükçe uzaklaşan, hissiyata kapıldıkça yaklaşan bir ''şey'' benim nazarımda, yer yer arzulamakla ilgili, yer yer hissetmekle, yer yer beklemekle; ama asla uzun boylu düşünmekle değil. ve bu doğrudan sizle, sizin tatmininizle ya da mutlu olma çabanızla alakalı bir kavram. (evet, uzun boylu düşünüyorum nedir bu wonderwall diye, evet; çelişiyorum biraz. ne olursa olsun, şöyle şahane örnekler de var ama: (bkz: #32049629))

    ''noel gallagher ne diyor wonderwall'ın anlamı konusunda?'' sorusunun cevabı ise noel gallagher tarafından basitçe açıklanmış. (bu noktada genel teori olarak öne sürülen; film*, george harrison'ın bu film için yaptığı soundtrack albümü* ve john lennon'ın wonderful yerine dil sürçmesi sonucu kullandığı kelime gibi görüşleri, gallagher kardeşlerin sürekli olarak the beatles'a selam sunma özelliklerini de göz önünde bulundurarak reddetmekteyim, risk budur.) zaten noel bu; basit adam, eddie vedder'a ''bu işten memnun değilmiş gibi davranıp durma, eğer gerçekten öyleyse s.ktir git araba yıka, mcdonald's'ta iş bul kendine, manyak mısın oolum?'' diyerek ayar vermiş bir adam, fazla komplike işlere gelemez yahu.

    yine de iki tane farklı demeci var, ilki şöyle: ''şarkının yazılış aşamasını gerçekten hatırlamıyorum. büyük ihtimal hemen müsveddeye yazdım ve stüdyoda besteleyiverdim.'' diğeri ise sanırım daha sonra, ve artık sorulardan sıkılmış olmalı ki şöyle bir cevap vermiş, ''wonderwall'un anlamı nedir, wonderwall nedir?'' sorusuna: ''sizi mutlu eden veya sizin gününüzü aydınlatan her şey. en küçük nesneden tutun, birisine kadar; sizin için çok şey ifade eden, sizde çok anlamı olan her şey.'' (bu noktada üstte entryini refere ettiğimiz barefoot contessa üstâda saygılar sunmak düşer bize de.)
  • noel, şarkıyı kime yazmıştır sevgilisine mi, annesine mi, kardeşine mi (ki bundan şüpheliyim) bilemem, bilemeyiz ama bir insana duyulabilecek yakınlığın en üst seviyesidir wonderwall benim için. o seviyede o insana kimsenin öyle bakmadığını, öyle şeyler hissetmediğini bilirsiniz ama ne hissettiğinizi anlatması da biraz karışıktır. böyle şeylerin adını koymak zordur yani. noel, adını wonderwall koydum der ve bu dertten kurtarır bizi. sağolsun.

    bu şarkı ise bir plot device, bir macguffin işlevi görür insanın hayatında. wonderwall ne ki, acaba wonderwall o mu, yoksa şu muydu diye düşünürken ömür biter. wonderwall, kafkasya'da açan bir çiçektir. wonderwall, kaz dağlarındaki kaplanları yakalamak için kullanılan bir alettir. ama kafkasya'da açan bir sürü çiçek vardır. kaz dağlarında kaplan yaşamaz. yani her şey wonderwall olabilir, ama hiçbir şey wonderwall olamaz aynı zamanda.
  • kendisini iceren albumun* yayinlanmasinin uzerinden 11 yil gecmesine ragmen, hala last.fm'in haftalik sarki listesinde istikrarli bir sekilde ilk 10'da bulunan ustun sarki. duyarli sozluk yazar ve okurlarindan ozur dileyerek, bu guzelim sarkiyi aglak, zirlak, kulak tirmalayici bir iskenceye ceviren ryan adams'in da ta izdirabini sikeyim demek istiyorum bu noktada. yok oasis'i haritadan silmis yok degisik tatlar katmis yok bilmemne. liam gallagher'in hayatinin en iyi vokal performansini sergiledigi sarkiyi sen kimsin de coverlayip maymun ediyosun ulan duygusal ibi$!
  • (bkz: van der waals)
  • hayatımın çok tuhaf bir döneminde tanıdım onu.

    yıllardan 2005, aylardan ağustos idi. ilk defa duymuyordum belki ama, dikkatimi çektiği ilk zaman buydu. radyoda dinlemiş ve hayran kalmıştım, ertesi gün aklımda kalan tek şey nakaratı zannettiğim kısmın melodisiydi. sonraki bir buçuk sene boyunca aklımda kaldı o melodi. yeri geldi kendi kendime söz uydurup baştan yazdım şarkıyı, yeri geldi yalnızca melodisiyle yetindim. sadece melodiyi ve vokaldeki enteresan ingiliz aksanını hatırlıyor olmam, şarkıyı keşfetmek için yeterli veri sağlamıyordu elbet.

    derken 2007 yılının ocak ayında, her zamankinden de çok umutsuz ve karamsar hissettiğim -bünyeye de kaldırabileceği dozun bir miktar yukarısında alkol yüklediğim- bir zamanda, nerden aklıma estiyse oasis şarkılarını arattım limewire'da. sürekli wonderwall diye bir şarkı çıkıyordu karşıma, adına aşinaydım ancak ne duymuşluğum ne de dinlemişliğim vardı. indirip dinleyeyim dedim, iyi ki de yapmışım.

    şarkı başladığında hemen bir yerlerden tanıdık geldiğini hissetmiştim.

    yarım dakika geçtiğinde, allah'ım o olabilir mi acaba, dediğimi hatırlıyorum.

    ve en nihayetinde, o nakarat zannettiğim kısım geldiğinde, diz çökmüş ağlamaktaydım sözlük. biliyorum, bunu böyle okuyunca saçma gelecek ve herhangi bir anlam ifade etmeyecek. sonrasında sizler gibi benim de dinleye dinleye yalama ettiğim bir şarkının, 20 saniyelik kısmı neden böyle bir infial yaratır ki bünyede?

    ama işte, kazın ayağı öyle değil. öyle bir zamanda çıktı ki karşıma bu şarkı, öyle bir zamanda öğrendim ki adını ve söyleyeni, o anda piyangodan büyük ikramiye çıksa o kadar mutlu olamazdım. çünkü insan yaşı kemale erdikçe mucizelere olan inancını kaybediyor, eminim çoğunuz takdir edersiniz. kendi adıma hayatında pek de bir mucize görememiş ve o ana kadar da bu tür şeylere inanmayan bir insan olarak, en başta kendime olan inancımı geri kazandırdı bu şarkı bana. diğer herkesin yalnız bıraktığı noktada o devraldı beni, silkinip kendime gelmemi sağladı. ondandır ki bende yeri çok başka bu şarkının, wonderwall'un. ondandır ki bilmem kaçıncı dinleyişimde bile içimi titretir, nefes alış-verişimi hızlandırır.

    çünkü hayatımda, kendimce idealize ettiğim -arkadaş olsun, sevgili olsun- her türlü ilişkinin sembolüdür nezdimde. o karanlık saatte karşıma çıkıvermesi ise işlerin iyiye gideceğine dair bir işaret değilse, nedir?

    sonraki 3 yıl sancılı geçti, evet. şarkıyı ilk keşfettiğim andan bile daha beter hallere düştüm. kalp kırdım, kalbim kırıldı. ama şimdi bile -misal az önce- dinlediğimde umut veriyor bana, herşeyin yolunda gideceğini söylüyor. bir gün karşıma, bana hak ettiğim değeri veren ve karşılığında hak ettiği değeri vereceğim birinin çıkacağından bahsediyor.

    müteşekkir olmayayım da, ne yapayım? benim şarkım bu, evet. başka kimselere yar etmem.

    ilk dinlediğim vakit aklımda kalan kısmı?

    nakaratı değilmiş meğersem, ancak şarkının en anlamlı yeriymiş. tevekkeli değil, duyar duymaz bende yer edinmiş o kadar.

    "and all the roads we have to walk are winding
    and all the lights that lead us there are blinding"
  • bugün 16. yaşına basan oasis single'ıdır. ilk olarak 24 haziran 1995 tarihinde oasis'in efsanevi konserlerinden biri olan glastonburry 95'in backstage'inde noel gallagher tarafından icra edilmiştir.
    http://www.youtube.com/…v=xg3rcowass4&feature=share
hesabın var mı? giriş yap