• yazarın "birdahakitapadlarını50karakterlesınırlamalıyımek$i'desorunoluyorbaşlıkaçarken" adlı kitabından bişi öğrenmediğini ispatlayan son eseri. kendini tekrarlamış bir eser, evet.
  • "hem-okuyayım-hem-bitmesin-kitaplar"ındandır.
  • onlarca karakteri ve belli bazı nesneler üzerinden kurulan bağlantılarıyla son derece canlı bir anlatıma sahip bir ayfer tunç kitabı. yazarına olan hayranlığım, aslında her birimizin zaman zaman dile getirdiği yazsam roman olur türü iddialarından nerden baksan bir düzine kitap yazabilecekken hepsini bir arada kurgulayabilmesiyle başladı. tam adıyla "bir deliler evinin yalan yanlış anlatılan kısa tarihi", ismiyle kendine haksızlık eden bir eser olmuş, zira ben anlatılanları can kulağı ile dinledim ve her birini neciymiş neciymiş bir merakla okuduğum karakterlerin yaşadığına yemin edebilirim. küçük takıntılar, derin saplantılar, büyük acılar ve yanlış kararların insan hayatını, beraberinde bağlantılı hayatları ne kadar etkileyebileceğini gözler önüne seren bu eser, dedikodunun cazibesinden midir bilinmez ardında minik tebessümler bırakıyor. tabii bunda yazarın bir cümleye çok şey sığdırabilen, farkettirmeden okuyucuyu yönlendiren ve kendisine olan hayranlığımı katlayan ironiye aşina üslubunun da payı büyük. her an diken üstünde, onu değil de şunu yapsaydı böyle değil de şöyle olacaktı'ların peşi sıra şekillenen bu cep hayat muhasebesini, beni seven herkes okusun diyeceğim de, kitap satışlarının düşmesinden korkuyorum. şaka bir yana, okuyun derim.
  • ben buraya gelip kitabın ne kadar şahane ve bugüne dek okuduğum en iyi türkçe roman olduğunu falan yazardım da, benden önceki tanımlar bunu hep yapmış. tekrarlamaya lüzum yok.

    kitabın daha 20. falan sayfasında aklımda şu fikir oluşmuştur amma : bütün bu karakterlerin, aralarındaki ilişkilerin ve roman boyunca savrulup giden ana nesnelerin tamamını içeren, bi' de üstüne hikayenin gidişatını da patika şekilli yollarla takip eden bi' diyagram çizeceğimdir, bulabildiğim en kocaman kağıda. güzel güzel süsleyeceğim, kişiselleştireceğimdir. taslağını önce openoffice draw'da yapacağımdır. en az birkaç ay sürmesini tahmin ettiğim el işim-göz nurum bittiğinde bi' şekilde kargoya verip ayfer tunç'a ulaştıracağımdır. sağ alt köşesine "başhekimden sevgilerle" falan yazacağımdır, muhtemelen.
  • kitabın bir yerinde (bkz: aşk beden gibi, öldü mü ölüyor)yazıyor. tüm sıkıntı, tüm acı, en yakınımızla yaşadığımız ve çözemediğimiz sorunlarımızdan çıkıyor ve toplumsal bir bunalıma yol açıyor örnekleri ile içindeki 250 ye yakın karakteri ile okuru 1890 lı yıllardan 2007 ye kadar türkiye’nin kısa ve hafızasız tarihi ile baş başa bırakıyor.

    dünyadaki en uzak kişi ile aramızda altı kişi vardır teorisini, öyküleri bir şekilde karadeniz’in küçük bir şehrinde bir akıl hastanesinde birleştirerek sorguluyor.

    ayfer tunç bu kitapta kullandığı karakterlerin her biri ile başka romanlar daha yazarmış. belki bundan yıllar sonra, bu kitapta ki karakterler, başka yazarların kitaplarında da karşımıza çıkarlar.

    karakterlerin her biri ayrı çekici, şaşırtıcı, lakapları ise çok kışkırtıcı.
  • amerikalı kitapseverlerin bir hayali vardır, bir gün "the all american book" yazılacak diye. burada yapmış ayfer hanım bunu, "the all turkish book" artık var. okurken ne köylü empatisi yapmanıza gerek kalıyor, ne hayata teşvikiye'den bakmanız gerekiyor, sadece oh be diyorsunuz, "all in one" romanı okuyorsunuz.
  • benim annemler dört kız kardeş. evlenmeden önce, hepsi, annanem ve dedemin evinde, konya'da yaşıyorlarmış. her biri evlenip de yuvadan uçtuğunda, gurbete gelin gitmişler. yaşadıkları farklı şehirlere rağmen, muhakkak senede en az bir defa konya'da buluşurlar. bazen yaz tatilinde, bazen bayram tatillerinde.. konya'ya gidişlerini aynı zamana denk getirmeye çalışırlar ki daha bi şenlikli olsun.

    işte, annemler ne zaman böyle toplasanlar kendi annelerinin evlerinde, bir muhabbet başlıyo; ondan bundan şundan.. dedikodu gibi de değil tam, havadis aktarımı gibi. hani eski komşuları nazmiye teyze'nin ortanca teyzemden iki yaş küçük kızı özgül, üçüncü çocuğuna hamile kaldığı zaman doktor ona bu gebelik çok zor, annenin de çocuğun da kurtulma imkanı sıfıra yakın demiş ama takdir-i ilahi işte, sorunsuz gerçekleştirmiş kadın doğumunu. hatta çocuğu şimdi yedi aylık bile olmuş ya.. bunu anlatıyorlar işte birbirlerine. konu da o kadar esnek ki, özgül'den bahsederken oradan özgül'ün kaynına, oradan onun kaçırdığı kıza, o kızdan o kızın üniversiteden arkadaşı hande'ye..
    annemler bu muhabbetleri yaparken, ben de adını ilk kez duyduğum bu insanların yarım yamalak hikayelerini zevkle dinlerim her zaman. kafamda onlara suretler çizerim, yarım yamalak kalmış hikayelerini tamamlarım.. eğlence olur benim için, oyalanırım.

    ayfer tunç'un bu kitabını okurken, kendimi, annemlerin muhabbetinin ortasındaymış gibi hissettim yine. tek farkı, bu kitap hikayeleri yaram yamalak bırakmıyordu, biraz daha detaylı anlatıyordu. bir boşanma sebebini annemler ancak kendi yorumlarıyla açıklamaya çalışırlarken, ayfer abla bana o boşanmanın gerçek nedenini söylüyordu.

    hiç yabancılık çekmedim ben bu kitabı okurken. annemin, teyzelerimin, annanemin yanında hissettim kendimi. anlatan da bizdik, anlatılan gibi.. sonu pek içime sinmedi bir tek. ama onu da annemler gibi, "hadi yemeğe" şeklinde bağlayamazdı neticede.

    hülasası; okuyun efendim. okurken bırakmak istemeyecek lakin bitmesinden korktuğunuz için de bırakmak zorunda kalacaksınız. çelişki de gözünüze ilk kez hayırlı bişey neticesi olarak gözükecek.
  • içinde 100'den fazla karakter olan roman; neyseki karakterlerin tekrar tekrar karşımıza çıkarılması ve isimlerinin birbirine hiç benzememesi hatırlamayı kolaylaştırıyor. bir de yazarın unutmayı zorlaştıran cümleleri var tabi; "ruh sağlığı hastanesinin erkek melek güzelliğindeki hastası barış bakış'ın annesi siyasi baş uzman veda alkan'ın fırsat buldukça aşk yaşadığı romanya elçiliği maslahatgüzarı emil pavulescu o gün istanbuldaydı." (sayfa 340)

    hayranlık uyandırıcı bir kurgu fakat keşke diyalog da olsaymış. italik yazılmış tek başına kalmış cümleler var konuşma olarak, evet, ama diyalog yok.

    --- spoiler ---
    her paragraf bir diğerinin kapısını açıyor; baş hekiminden bahsedilen paragraf onun karısına, karısının annesine, annesinin komşusuna, komşusunun yasak aşk ilişkisine, yasak aşk ilişkisinin erkek tarafının ailesine, ailesinin soyağacına, onların kapıcısına ve kapıcının kardeşinin bir şekilde baş hekimin bilmem nesinin bilmemnesi olmasına bağlanıyor ve oradan hastalardan birinin annesine, annesinin yasak aşk ilişkisine... sonra oradan da.... ve sonra...

    okuduğum süre boyunca sonunu nasıl bağlayacak acaba diye merak ettim, son cümle bana sanki ayfer tunç yazmaktan sıkılmış da romanı bitirivermiş gibi geldi. gerçi alternatif bir son da gelmiyor aklıma, en kusursuzu böyle olması sanırım.
    --- spoiler ---

    özetlenmesi im-kan-sız. üzerine ödev yapmak insanın yıllarını alır, hastanenin tarihine döner iş.

    edit: birileri fena halde uğraşıp önemli denebilecek karakterleri özetlemiş, kitabın resmi web sitesinde var.
  • ayfer tunç hakkında söylenecek pek çok söz vardır elbette, ama benim söyleyeceğim ilk şey şu olurdu; bu kadın bir dahi! evet dahi bu kadın!
    ayrıca da gerçekten kadın. dedikoduya doydum lan! nasıl da güzel anlatıyor allahım bir kelimesini kaçırmak istemiyorum, dedikodu da dedikodu, oohh, onun kızı şöyle yapmıştı bunların bir de küçük kardeşi vardı ya, hah onların asıl okuldan arkadaşları var diye gidiyo da gidiyo.. bu format ilk etapta okuyucuya biraz tuhaf geliyor ama kadının kaleminden adeta bal damlıyor.
    aslında kitap "hayat kitabı" gibi birşeydi. kitabı bitirdikten sonra kendinizi görmüş geçirmiş, bir anda 30 yıl atmış, kocamış, kenara geçip bilge bilge ahkam kesebilecek bir pozisyonda hissediyorsunuz, hayat işte..
  • şu güne kadar okuduğum en güzel kitaplardan biri. daha çıktığı günlerde elim gidip gelmişti, daha evvel ayfer tunç okumadım, fakat niyeyse bu kitabı çekmişti beni. o günden bu yana sürekli aklımın bir köşesinde durdu, doğru zamanı bekledi belki de. en nihayetinde geçtiğimiz hafta aldım, başladım, bir oturuşta kitabı yarıladım. ayfer tunç'u okumaya da devam edeceğim elbette. yalan yanlış-tabii ki çok güzel- bir başlangıçtı. beni bu kitaba hızlıca sürükleyen, ille de oku diyen bir de bana sor'un da adı geçmeli burada. karakterlerin birbirleriyle ilişkileri, her hikayenin yeni bir hikayeyi doğurması, her sayfada yeni bir sürpriz, sürükleyici bir anlatım ve bu "canım" kitap...
    ve bir kez daha:

    spoiler ---

    karıcım, delirmiş bunlar.

    --- spoiler ---

    sahi biz niye denize hep sırtımızı dönüyoruz?
hesabın var mı? giriş yap