• --- spoiler ---

    ferhan: ne var bu gülümseyişin altında?

    nilgün: sen varsın.

    ferhan: anlamadım?

    nilgün: sen varsın dedim ya. ya ben az önce evde oturuyodum, kendi kendime dedim ki çok şükür ferhan var dedim. çok şükür dedim.

    ferhan: yani sırf bunu söylemek için mi geldin?

    nilgün: değmez mi?

    ferhan: ne münasebet. yanında başka bir mazeretin daha olsaydı mesela manava da gidiyor olsaydın bu kadar değerli olmazdı.

    --- spoiler ---
  • zaman geçtikçe, yusuf'un aslında ne kadar tırt bir adam olduğunu idrak ediyorum iyice. yani tırtlığı şey aslında, samimiyetsiz biri değil, dürüst, kendince ilkeli, elinden geldiğince savaşkan vs... ama be kardeşim, leş gibi duygusallık! leşin de leşi. her şeyden bir dert çıkarma, her şeyi kaybetmeye bağlama, işte efendim başa gelen her şeyde "ya ne olacaktı, yusuf gülseçen hüzünlerin adamıdır" tavrı...

    saf ve temiz bir adam ama aslında iyi yetiştirilememiş türk erkeğinin de bir prototipi. büyüyememiş. bir yanıyla büyük bir oblomov. öteki yanıyla çocuk. ne görse istiyor, kimi görse âşık oluyor. doğan'ın dükkânına gidiyor mesela, orada bir telsiz görüyor, "benim bütün sesleri duymam lazım, ben de istiyorum bundan," diyor. böyle. hem maymun iştahlı hem de devam yetisinden yoksun. olabilecek en kötü kombinasyon.

    olcay'a âşıktı bir de. ama olcay'ı hak edecek ne yaptı, ne yapabilirdi? olcay tırnaklarıyla kazırken tamamen yabancı olduğu hayatı, yusuf yan gelip yattı ve dert yanmaya devam etti. ha tamam, kitap sattı, eyvallah. ama onun da "zaman dolduran" bir şey olduğunu herkes biliyordu. mahallenin romanı'na gelince... üzgünüm ama üçüncü sınıf bir kaybeden anlatısından öteye gidemezdi. muhtemelen gitmedi de.

    peki ya ali? işte o bambaşkaydı. hayatla kavgasında ağır yara almıştı ama yaralarını kapatmak için de hep çabalamıştı, çabaladı. olcay ve ali müthiş bir çift olurdu, elbette olurdu, belki duru ve ömer'den, hatta belki önem ve doğan'dan bile iyi bir çift olurlardı.

    ama işte, c'est la vie.

    her şeyden öte, iyi ki varsın ali ulvi hünkar, iyi ki vardın meral okay.
  • --- spoiler ---

    önem: doğan, ben demek doğru bir şeyler yapmışım ki sen çıktın karşıma, di mi?
    doğan: ben kötüydüm herhalde, bu kadar geç buluştuğumuza göre?

    --- spoiler ---

    *
  • ali: biri dünyaya geliş biletini iade etmeyi düşünüyor önce ama yapamıyor tabii. şöyle diyor: savaşmayı ve sevmeyi sürdür, sürdürmeyi sürdür.

    yusuf: bu ağbi yabancı değil anlaşılan bizim topraklara ha.

    dizinin bu sahnesinde ellerindeki kitabı hep merak ediyordum. az önce diziden bölümler izlerken bu sahne denk geldi. aklıma takıldı yine. ama bu kez buldum sanırım karamazov kardeşlermiş.

    ilgili kısmı bulma çabasına girdim. bir yandan kitaplıktan kitabı aldım, bir yandan e-kitap sürümünde kelimeleri taradım ama farklı bir çeviri olma ihtimali var. sadece ali'nin söylediği dünyaya geliş biletini iade etme kısmını buldum. tam meşhur büyük engizisyoncu bölümüne gelmeden önceki isyan isimli bölümünde, alyoşa ve ivan arasında geçen konuşmada ivan söylüyor bunu.

    benim gibi yıllardır merak eden ruh hastaları varsa diye buraya da yazdım işte. çok beğendiğim "savaşmayı ve sevmeyi sürdür, sürdürmeyi sürdür" kısmıyla ilgili bir şey bulamadım şimdilik. uykum gelmese belki biraz daha ısrarcı bir tarama yapardım. neyse bilen, gören, duyan varsa haber eylesin.
  • not alarak izledim. yüreğime dokunan her bir cümle. alın teri:

    ..kansız aşk olur mu hiç.. - ömer
    ..ömer dedi, hayatta hiç kimse adımı senin kadar güzel söyleyemez.. - ömer
    ..senin sessizliğin gürültülü.. - havva ana
    ..ne mi yapıcam, bir gün bütün gücümle aşık olucam.. işte o kadar.. - yusuf
    ..uyku, gün boyu neremizde saklıyoruz seni.. - yusuf
    ..gidiyo musunuz? benim yüzümden mi??.. - ömer
    ..bana iyi mi geliyosun kötü mü bilmiyorum.. - ali
    ..ne çabuk dağılıyor benim düşüncelerim.. ne kolay yıkılıyor inançlarım.. kadar sık değişiyor benim kararlarım.. ben her şeyi ne kadar çabuk unutuyorum.. ben her şeye ne çabuk alışıyorum.. - yusuf
    ..bütün bunlar bi prova olsa.. hepsi.. - yusuf
    ..bu dünyanın en güzel acısı be oğlum, herkes bu ağrıyı çekmek ister.. - ferhan
    ..çünkü ne istersen iste, kalbini rehin ediceksin.. - yusuf
    ..şimdi biz seni hayatımızın neresine koycaz anne? - ömer
    ..siz kendi hayatınızı yaşıycaksınız diye bizim hayatımızı heba etmeye ne hakkınız vardı?.. - havva ana
    ..nişanlım, kalbime nişanladığım.. ..beni sana yaklaştıran yorgunluğu öpüp başıma koyuyorum.. - yusuf
    ..ben yusuf.. ağır aşk işçisi.. - yusuf
    ..bi kişi gitti, mahalle bomboş.. - yusuf
    ..hiçbir şey yoksulluk kadar kötü bi öğretmen olamaz ali, hiçbir şey.. - ali"nin hocası
    ..sana da oldu mu ferhan? hani çok acır bi yerin parmaklarını üstüne bastırmaktan alamazsın kendini.. canının o kadarcık yanması hoşuna gider.. - yusuf

    ..çözdüğüm bütün bulmacalardan zorludur yüreğin.. - yusuf
    ..sen de ordaydın.. benim en hırpalanmış halim getirdi seni oraya.. - yusuf

    ..ama ben seni her gördüğümde ilk kez görmüş gibi oluyorum duru, bu yeni bişey değil ki.. - ömer
    ..ama bu incelik beni dağıtır ya.. - ömer
    ..anlamlı bi cümle kurmak istiyorum duru, onu alıp sana getireyim sonra sen bildiğini yap artık.. - ömer
    ..bişeyler lazım.. ne bileyim bi umut bişey.. ne bileyim işte ya.. - olcay
    ..napıcaz, kime tutunucaz?.. - olcay
    ..annemi bu sevgi kurtarıcak.. - ali
    ..korkudan kurtulmaya çalışmaktansa onunla yaşamayı öğreniceksin.. - ali
    ..bana yalan söyleme ferhan, çünkü biz seni yürekten sevdik.. - yusuf
    ..ama yine de hazırlıklı olmalı, insan nasıl hazırlanırsa.. otel odası boşaltmıyosun nihayet.. - havva ana
    ..aman noluyo bana be, yine kendime acımaya başladım.. en kötüsü de bu.. çirkin bişey.. insan niye kendine acır?.. - havva ana
    ..böyle her şey yolunda gidince insan korkuyo valla.. - önem
    ..hayat nitelikli insanları ödüllendiriyo.. - olcay
    .."bütün çiçekler ayazda büyürler.." - yusuf
    ..madem yüreğinde roman yazmayı büyüten biriyim bunun tafrası bana yeter.. - yusuf
    ..şimdi hem ayık, hem yalnız.. - lale
    ..az da olsa yol aldık mı acaba, dönüp arkamıza bakmamızı sağlıycak kadar yol aldık mı dersin?.. - olcay
    ..öyle içime çekiyorum ki buz gibi havayı, dudak tiryakisi filan değilim, kalbim serinliyo.. şu lafın altındaki gerçeği görüyosun di mi.. - yusuf
  • yusuf: adım yusuf, otuzbeş yaşındayım. daha hiçbirşey yaşamadım ki ortasında olayım hayatın. o yüzden kenarındayım...

    ali: o meydanlara sığmayan kalabalıklara ne oldu? üç beş kişi değil, kalabalıklara ne oldu?
    üniversiteden hocası: kimi adını değiştirdi, kimi yüzünü.

    üh: ne yazarız duvarlara?
    ali: özür dilerim yazarım; verdiğimiz umutları gerçekleştiremedik diye.

    ...böyle kusursuz ve düşündürücü diyalogları içinde barındıran destansı bir dizi. aşkları, kardeşlikleri, sorunlarıyla bir aile olmuş insanlar. sanki hepsi aynı evin içinde yaşıyormuşcasına paylaşılan hayatlar. kendi anamız gibi gördüğümüz havva, abimiz gibi yusuf, ezilmiş yanımız ali, küçük kardeşimiz ömer, hırçın ama ağırbaşlı yanımız ferhan, çalışan ama yetmeyen yanımız sabri, gençlik aşkımız duru, hayatımız olcay...

    kaçıncı kez tekrarını seyrettiğimi hatırlamıyorum bile. bildiğim tek şey yine seyrettiğim ve yine seyredecek olduğum.
  • bugün dolmuştayken, bir sohbete kulak misafiri oldum.. yanımda oturan kız, telefonun diğer ucundaki sese, "hayat çok zor" diyordu sürekli, umutsuzca.. belli ki karşılığında, "aslında o kadar da zor değil", "hepsi geçecek", "üzülme, korkma" kıvamında bir şeyler duymak istiyordu.. duydu mu duymadı mı bilemiyorum, sohbetleri devam ederken indim dolmuştan..

    tanık olduğum sohbetin içeriği, bu muhteşem diziden bir sahneyi getirdi aklıma.. önem'i oynayan günay karacaoğlu ile ali'yi oynayan uğur polat'ın bir sahnesiydi bu..

    --- spoiler ---

    önem evlenmek üzeredir.. ali'den nikah şahidi olmasını ister.. bir de korkmaması gerektiğini duymayı.. ali, önem'in duymak istediklerini söyler ama konuşmadan, gözleriyle..

    önem : ali, nikah şahidim olur musun?
    ali : ben mi?
    önem : çok düşündüm senden başkası olmaz.. yani bana kefil olur musun?
    ali : canım benim, seve seve..

    - ali bu dakikadan sonra hiç konuşmaz.. başının hareketleri ile, gözleri ile cevaplar önem'in sorularını..-

    önem : aslında korkuyorum ali..
    ali : (neden?)
    önem : hani, biz öyle sanıyoruz ama hayat o kadar da zor değil demiştin ya..
    ali : (evet..)
    önem : onu düşünüp rahatlıyorum.. zor değil, değil mi?
    ali : (yooo.. değil tabii..)
    önem : yani korkulacak bir şey yok..
    ali : (yok tabii..)
    önem : biz öyle sanıyoruz..
    ali : (evet.. korkma sakın..)
    önem : tamam o zaman..

    --- spoiler ---

    her izlediğimde, hiç şaşmaz, ali gibi bir komşum olsun isterim..
  • yusuf'un hayatını özetleyişindeki naiflik ve hüznün bizi bizden aldığı dizi.

    "35 yaşındayım. daha hiç bir şey yaşamadım ki ortasında olayım hayatın. ama kenarındayım o kesin, hem de en kenarında, bizim mahalle gibi.
    hayatta en çok askerliği sevdim. ben askerken çok sevda mektubu yazdım; başkalarına. çok mektup okudum; başkalarının. elin gariplerine de eziyet ettim, niye? çünkü ben şehirliydim. nüfusumda buranın adı yazıyor; ama şehir beni takmıyor…”
  • havva'nın yeğeni pembe gelmiştir.ali'nin odasındaki fotoğraflardan nazım hikmet'in fotoğrafı için ali'ye sorar:

    pembe:bu fotoğraftaki akrabamız mı?

    ali:akrabamız değil ama yakınımız.
  • şaşıfelek çıkmazını izlerkenki hazzı veren, yusuf'un "aylaklık da ciddi bir müessesedir", ömer'in duruya karşılıksız aşkını anlatırkenki "ben seni iskambil destesinde bulmadım ki şansıma küseyim", yusuf'un olcay'a "öyle bi bak ki bana gelmem için başka bahane gerekmesin" replikleriyle benim için unutulmaz hale gelmiş dizidir.
hesabın var mı? giriş yap