aynı isimde "yeşilçam (dizi)" başlığı da var
  • bir dönem tarık akan, yılmaz güney gibi isimlerin oynadığı siyasi/ideolojik ve pınar kür gibi yazarların kitaplarından uyarlama, hale soygazi, müjde ar gibi oyuncuların yer aldığı kadın sorunlarına dikkat çeken üç beş film dışında tamamıyla kokuşmuşluk abidesi olan, sinemanın yandan yemişi.

    öfkeliyim yeşilçam'a. çünkü, bugün, ülkenin iliğine, kemiğine işlemiş olan, ahlak adı altındaki pis muhafazakarlığın en büyük sebeplerinden biri olduğunu düşünüyorum. olanı yansıtmak, göstermek dışında; insanları birbirine daha da düşman ettiğine inanıyorum, kutuplaşmanın zirve yapmasında ve toplumun kendi gibi olmayana bu kadar çok öfke duymasında en büyük katkıyı yapmış olmasına da.

    bütün kötü kadınların sarışın olması**; zenginlerin dinsiz, gece bara gidip içki içen tipler olması; iyi niyetli, haysiyetli insanların namazında niyazında ve fakir gösterilmesi; her daim fakirlerin iyi, zenginlerin alçak olması; aşk denen hissiyatın içinde asla ve asla seksin yer almaması ki yer alıyorsa da onun gerçek aşk değil, gelip geçici olduğunun vurgulanması; kadının en büyük hazinesinin bekaret olması ve o zar elinden gidince kendini kirlenmiş hissetmesi; toplumun, sırf bakire olmadığı için kadını vurun kahpeye misali taşlaması..

    genç ve güzel kızın fakirlikten bıkması sonucu hep zenginlere özenmesi ve bu özentinin sonunda zengin ve kötü erkeğe denk gelerek kandırılıp yatağa atılması; sevgilisi olan asıl oğlanın muhtemelen parasız ama gururlu bir erkek olması ve bu pisliği kendine yedirememesi; ailelerin üç kuruş için hamballık yapıp dörder beşer çocuk doğurmalarının kanıksattırılması; kadının hiçbir zaman çalışmaması, evinin kadını, çocuklarının anası olması..*

    anadolu coğrafyası kapalı, içe dönük topraklardır. hiçbir zaman gelişen zamana ayak uyduramadı, görünen o ki uyduramayacak da. türkiye'deki toplum yapısının, arap kültürüyle yoğurulmuş, asyalı toplumdan uzaklaşamamış bir islam geleneği olduğunu düşünüyorum. bu yüzden de anadolu halkı nezdinde türkiye'nin büyük bölümüne bu arapsaçı alt-kültürün egemen olduğunu.

    yeşilçam da bunu perçinleyen en önemli etken bana kalırsa. milletin içine kazınmış pis anlayışın daha benimsenmesine ve normal karşılanmasına yol açtı. uyutmasından falan söz etmiyorum, yönlendirmesinden söz ediyorum. sinemanın olanı mı olması gerekeni mi göstermesi sorunsalına hiç girmeden, toplum üzerinde yarattığı yaşamsal tahribatla ilgileniyorum, perihan savaş'ın, türkan şoray'ın, filiz akın'ın kendi istekleriyle adamların koynuna girip sabah uyanınca durumu ayıkmalarından.

    pislik bizim pisliğimiz. yaratan da, yerleştiren de, yok edebebilecek olan da bizleriz.
  • hollywood kelimesinin türkce uyarlaması. kutsal yerine yesil, odun yerine cam. sonuc malumunuz.
  • bu kadar çok sevilmesinin, izlenmesinin ve en önemlisi de ne kadar izlenirse izlensin insanları “sıkmamasının” bir nedeni de, yeşilçam’ın kişilerin duygusal yaşantılarına ve dürtülerine cevap verecek, o duyguları tatmin edecek şekilde dizayn edilmesidir.

    erich fromm şöyle der: "amerika'da ortalama bireylerin "korku" ve "önemsizlik" duygusuyla ne kadar doldurulmuş olduğu, en çarpıcı anlatımını mickey mouse filmlerinin herkes tarafından sevildiği olgusunda bulmaktadır. bu filmlerde şu tema işleniyor: küçük bir şey kendisini öldürme ya da yutmakla tehdit eden, yenilmez ölçüde güçlü bir şey tarafından kovalaniyor. küçük şey kaçıyor ve sonunda düşmanına zarar vermeyi bile başararak kurtuluyor. kendi coskusal yaşamlarında buna çok yakın bir seye dokunmasaydi, insanlar, bu tek temanın bin bir cesitlemesini sürekli olarak izlemeye hazır olmazlardi."

    yeşilçam filmlerinde zengin-fakir, cahil, eğitimli çatışması sürekli işlenmiştir. hemen hemen her film böylesine bir mücadeleyi konu alır. özne değişir. bazen kadın olur, bazen iş olur, bazen şirket olur. değişmeyen tek şey bu mücadeledir.

    bu mücadelede, her ne şekilde olsun ne olursa olsun kazanan taraf bellidir, fakirler. evet. dünyanın en büyük dertleriyle uğraşır fakirler. ama sonunda ya “zenginden alıp fakire veren” bir kişi ortaya çıkarıp fakirleri sevindirir ya “ilahi adalet” vuku bulur ya da zenginler vicdansızlıklarının bedelini öder.
    zenginlerin sürekli vicdansız olması, “madem paramız var her türlü itliği yapalım” diyerek sürekli insanların canını yakması ve başını münir özkul’un çektiği fakirlerin de onlarla savaşıp kazanması bir planın ürünüdür diye düşünüyorum. dünyanın hiçbir yerinde kast sistemi böylesine güzel empoze edilemezdi.

    yeşilçam filmlerinin vermek istediği mesajlar aşağı yukarı şöyledir:
    1-para ahlaksızlık getirir.
    2-parası olan adam her daim acı çeker.
    3-bir insan zenginse kesinlikle haksız kazançla zengin olmuştur.
    4-fakirlik güzeldir, fakirlik mutluluktur.
    5-ilahi adalet tecelli edecek ve her zaman garipler kazanacak ya da bir adam gelecek( yılmaz güney veya cüneyt arkın) zenginin parasını alıp fakire dağıtacak.
    işlenen temalar da aşağı yukarı şöyledir:

    bir tane gariban adamın çıkıp, zenginleri alt ederek parayı fakirlere vermesi ya da fakirlerin hakkını alması hepimize şahane görünür mesela. cüneyt arkın çıkar bir zengin adamın karşısına ve şöyle der: “ver o parayı, o para halkın!” zengin adam da ne kadar uğraşırsa uğraşsın parayı “hak edene” vermeyi kabul eder.

    tüm bunların empoze ettiği düşünce şudur: “birisi gelecek, senin hakkını arayacak. sen eninde sonunda mutlu olacaksın.” klasik allah rızkımızı verir düşüncesi bu, dinimizle de örtüşüyor zaten. bunlar küçük detaylar olarak görünebilir. ama bu temada 100 tane film varsa o bir detay değildir artık. yüzbinlerce insana böylesine filmler izletirseniz elinize geçen tek şey “pasifize olmuş bir kitle” olur. unutmayalım ki filmler kitleleri yönlendirmek için her zaman çok güçlü bir silah olmuştur. soğuk savaş döneminde abd’nin rambo serisini çekmesi ve filmi yüzbinlerce kişiye ulaştırması boşuna mıdır sanıyorsunuz?

    diğer dikkatimi çeken özellik, kast sistemi empoze edilmesi. münir özkul, kemal sunal, ilyas salman, türkan şoray vs.. bunların hepsi gariban halkı temsil eder mesela, başrol oyuncusunun zengin ve varlıklı bir adamı canlandırdığı çok az görünür yeşilçam’da. bu da önemli bir detay.

    yeşilçam filmlerinde hiç kimsenin ekonomik sınıfı değişmez. çok çok nadirdir. münir ökul 78 tane çocuğuyla yaşarken yine “şerefsiz bir zengin” çıkagelir, işi gücü yok gibi bunlara musallat olur. ağlanır vahlanır ve filmin sonunda hep aynı mesaj verilir: “olsun bee. olsun. paramız yok belki, belki hiç olmayacak ama. o adamlar milyarder olsun bizim gibi mutlu olamayacaklar”

    öyle mi münir özkul? dünyada fakir olup mutlu olan bir insan evladı gören var mı merak etmekteyim.

    bir ara da “parayı bulan fakirin hayatının alt üst olması” temalı filmler işlendi. köyden indim şehire en güzel örnektir buna. bir anda milyarder olan adamların hayatı alt üst olur. nedeni hiç görmediği şeye aniden kavuşmasının yarattığı şok aslında ama film bunu sana şöyle veriyor: “bak parayı buldular siki tuttular” sonrasında finalde yine eski “fakir” hayatlarına dönüyorlar ve “mutlular”. ve bu adamların para için öz kardeşlerini kesecek durumda olması ve bizim buna gülmemiz hiç hoş değil.

    şimdi hayvanlıkların komedisi yapılıyor, eskiden de cehaletin komedisi yapılırdı.

    yeşilçam filmleri bir döneme damga vurmuş, harika eserler ortaya çıkarmıştır. milyonlarca insan bu filmlerle büyür, bu filmleri hiç kaçırmaz. ama kabul etmemiz gereken gerçek de şudur: yeşilçam filmleri tamamen “fakirin motivasyon aracı” konumundadır. “garibanın sırtını sıvazlar” sürekli ilahi adaletle, allahın rızkıyla zenginleri alt eder. hiçbir zaman fakirin zenginle eş olamayacağını, zenginlerin bir it sürüsü olduğunu fakirlerin ise dünyanın en harika insanları olduğunu yüzümüze vurur sürekli. neden? olduğun yerde kal diye. hayatından memnun ol diye. çözümü allah, kitap, rızık, ilahi adalet gibi şeylerde ara diye. sesini çıkarma diye. fakirliğinle yaşamayı öğren diye.

    bir an için yeşilçamın şu temada en az 50 tane film çektiğini düşünelim: “gariban bir adam hırs yapar. okulunu bitirir, yetmez en ağır işlerde çalışır. anası ağlar, bir sürü dert çeker. ama sonunda başarır. sonunda parası vardır. artık villada oturuyordur. zengin olan herkes orospu çocuğudur mesajından ziyade “çalışmak çok güzel, bakın meyvesini topladım” mesajı veriyor.” eminim bundan daha farklı olurdu.

    filmler her zaman kitleleri manipüle etmek için kullanılmıştır. belki yeşilçam bunu isteyerek bilerek yapmamıştır. ama yapmıştır. insanları pasifize etmiştir. kast sistemini övmüştür. bunu sağlamak için de her filmin şerefsiz karakterini aşırı zengin yapmıştır.

    büyüklerden sürekli duyduğumuz “parayla mutluluk olmaz” sözünün altyapısını işte o filmler yaratmıştır. fakir adamın sesini kesmesi için bir şey gerekir her zaman. yeşilçam da buna hizmet etmiştir.
  • cekilmis filmlerin ucte ikisini seyretmis biri olarak (erotikler haric, onlari hep bir arkadas seyredip anlatti bana) diyebilirim ki fakirliğe övgünün kralini yaparak bir toplumun acayiplesmesinde aktif rol oynamistir.

    tek tek ornek vermiyorum cunku milyor tane ornek var, ama mesela icinizi isitan sicacik bir film getirin akliniza;

    fakir bir evde hararet ve neseyle kurulan bir sofra, birkac parca yemegin yaninda babanin ictigi raki, gulus cumbus (genelde buralarda hep sarki/muzik girer),

    ya da sokakta buldugu izmarite sevinen fakir ama mutlu, icinde fesatlik olmayan adam (genelde sadri alisik, tanju gursu falan oynar),

    beraberce gidilen piknik, eglence, "fakiriz ama mutluyuz" efektleri esliginde gulusmeler (munir ozkul'dan adile nasit'e),

    fakirligin verdigi gururla zengin ama kalpsiz adami sonunda dize getiren kahramanlar.

    karsi tarafta ise olanca mal varligina ragmen yalniz ve mutsuz olan kotu zengin, kotulugunun karsiligini alan vicdansiz adam,

    her turlu konfor ve lukse ragmen sonunda kaybeden, ezilip buzulen guclu kisi.

    bastan soyleyeyim sertifikalı fakir olarak kapitalizm'e karsiyim elbette, ama ne yazik ki gercek hayat temenniler uzerinden yurumuyor, her akli dengesi yerinde insan evladinin bildigi gibi zengin fakiri eziyor, fakirin hayati boyunca en fazla hayal etmekle yetinebilecegi keyif/sefa ve mutlulugu zengin yasiyor,

    guclu olan gucsuz olani silindir gibi eziyor, ne atilan erdem tiradlari is yapiyor ne de yapilan kotuluge karsilik verebilecek bir mucize oluyor. son anda "imana gelmesi" beklenen guclu ve kotu adamlar tabii ki kotulugunden vazgecmiyor, umrunda bile olmuyor.

    iste yukaridaki ornekledigim filmler de zaten kaderciligin dibine vurmus toplumlarda oyle bir afyon etkisi yaratiyor ki ne siz sorun ne ben soyleyeyim.

    mesela isin bir diger yonu de yesilcam'in olmazsa olmasi "bir anda taninmayan birinden miras kalmasi", "piyango vurmasi" "fakirin tatli bir intikam almasi icin kilik/kultur degistirmesine yardim eden zengin ve iyi kalpli ihtiyar" temalarinda varolan durum, bugun bilinen "sonradan gorme" konseptinin gelismesinde cok yardimci olmustur. cunku bu tesadufen gelen zenginlik sonrasinda ilk yapilan seyler en luks arabayi almak, hemen usak/bahcivan/sofor tutup hava atmak, sehrin en luks oteline yerlesmek gibi asiri uctaki ornekler oluyor.

    "e ne var bunda?" diyeceksiniz, sorun su ki okumaya/kafasini gelistirmeye/ogrenmeye pek de hevesli olmayan toplumlar kendisine sunulan herseyi dogruymus gibi kabul etmeye bayilir, iste reel hayatta ornegini bolca gordugunuz "loto ciktiktan 2 sene sonra fakir kalan adamin drami", kazandigi paranin yarisini luks arabaya/telefona yatirip ondan meden uman "sonradan gorme" karakterler bu tarz algilarla hareket eder.

    isin en temelinde ise bu "zenginligi hazmedememe" ve "kaderciligin dibine vurma" davranislarinin geri kalmisligin kalicilasmasindaki cok onemli rolu vardir.

    neyse isin sacmalamasi bir tarafa da, yeşilçam denince aklima ayhan ışık, sadri alışık, ve vahi öz'lü filmler gelir, hatta geldi, en iyis acayim da seyredeyim. zengin olmaya falan ne gerek var kardes, iste mutluluk bu (fakir bahanesi).
  • ozellikle 60'lar ve 70'ler yesilcam'ini delicesine sevsem de, daha once de bahsettigim gibi (bkz: #50324960) bir toplumun yanlis kodlanmasindaki bas aktorlerden biridir.

    bunlarin onemli orneklerinden bazilari 70'lerde hizlanip 80'lerde zirve yapan kabadayı/delikanlı mafya babası filmlerinde gorulur.

    mesela ismi yillar gectikce daha da cilginlasan (70'lerde murat bey falan gibi seylerken 80'ler firtina bey, sahin bey, kartal bey, ates bey, ruzgar bey, yildirim bey, tornado bey gibi abardikca abarir) bir eleman vardir, bunun kucukken babasi fakirlikten mi olmustur kan davasindan mi gitmistir, basi haksiz yere belaya girip hapse mi girmistir artik ne olmussa olmus bu da kardesi okusun diye, anasi "kotu yola dusmesin" diye aklina gelen en dogru olan seyi yapip silah/santaj/harac vesaire islerine girer. bol bol hapse girer cikar falan.

    iste tam da burada zaten bastan "kader kurbani" diye tanitilan bu eleman bir taraftan elinde silah cayir cayir milleti tehdit eder, harac alir, adam vurur, kendi kendine kanun olduguna karar verirken diger taraftan;

    -bayramda kurban kestirir fakire dagitir,

    -eski fakir mahallesindekilere hediyeler verir,

    -herkes bundan ovguyle soz eder (ozellikle fakirler),

    -basina corap orulup karakola/hapse dusunce ordaki kanun adamlari "senden bunu beklemezdik" diye gaz verirler,

    -500 kisinin karsisina bile elindeki altı patlar ile cikar (infinite ammo cheat'i ile tabii),

    -milletin "namus bekcisi" olur, ona buna ahlak dersi verir, elalemin kadinini kizini "dogru yola" cekmeye calisir,

    -film boyunca ahlak namus delikanlilik kalleslik etmemek keyword'leriyle cumleler kurar,

    -bu herif her gun baska kadinla takilirken sevdigi kadin tecavuze bile ugrasa artik "kirlenmis" sayar, cunku o bir erkek olarak istedigini yapar ama kadin yaparsa namussuz olur,

    -hastanede kendisini ya da yakinini tedavi edenleri tehdit eder, asagilar, kovar, ama taburcu olurken ellerine tomarla para tutusturur,

    -darulaceze'ye cocuk esirgeme kurumuna falan habire yardim yapar, oranin yetkilileri bunun ne kadar yuce kalpli oldugundan bahsedip over,

    -catir catir adam oldurdukten sonra gider anasindan helallik ister falan filan,

    butun bunlari yaparken hala kural/kanun tanimamaya, gerektigi hallerde catir catir adam oldurmeye, iskenceye, tehdide, ve bilimum hayvanlar aleminden kalan davranislarina devam eder.

    iste bu tarz filmler o kadar uzun sure devam edip o kadar kaniksanmistir ki;

    "fakire yardim ediyorsa uyguladigi siddet normaldir",

    "ahlak/namus/kitap diyorsa adam oldurebilir, vardir hakli bir sebebi" ,

    "eger 'yola getirecekse' begendigi kadini alikoyabilir, kacirabilir, dovebilir, tehdit edebilir, sonucta namus meselesi",

    "ne kadar bagirip cagiriyorsa, ne kadar asagiliyorsa o kadar samimidir",

    "cunku delikanli adamlar asabi olur",

    "ona yanlis yapilmaz, yapilirsa affetmez, affetmemek hakkidir, cunku delikanlidir",

    "bu tarz kabadayi, 'abi', 'baba' adamlara hayran olunmalidir",

    "cunku bu adamlar hot-zot ile her istediklerini elde eder, gerekirse soke soke alir",

    gibi dusunceler adeta yazili olmayan birer kural ve adet haline gelmistir.

    zaten uygarlasmaya pek de hevesi olmayan bir toplum bu tarz rol modellerle iyice kendinden gecmis, gundelik hayattan is hayatina, sanat hayatindan sporuna siyasetine kadar her yer bu tarzi benimseyen veya bu tarza hayranlik duyanlarla dolmustur.

    bunun sonucunda ise tamamen siddet toplumuna donusmus ama bunu tipki o filmlerdeki gibi "erdem ve iyilik maskesi"yle yapmaya calismis, basaramamis, bir acayip degisik birsey olmustur.

    kabadayiligi ovulecek birsey olarak algilayinca başina her turlu belanin geleceginden habersiz toplumlar kendilerini kandirarak "sinirlidir ama ozunde cok iyidir" gibi yalanlarla gun gecirir.

    tek tek film ismi vermedim ama eger 10'dan fazla yesilcam filmi seyrettiyseniz illa ki bir tane "deli bey, dolu bey, hede bey, hodo bey" tarzi filme denk gelmissinizdir zaten.
  • attila ilhan şöyle anlatıyor:
    aslında yeşilçam sineması bizim kendi icadımız olan bir sinema tarzı değil. türkiye’de o yıllarda en çok sevilen sinema arap sinemasıydı. arap filmleri denilen bu filmler mısır’dan geliyordu. yusuf vehbi, şeyla murat’ı hepimiz tanıyorduk artık. o zamanki yönetim bu durumdan rahatsız olunca arap filmlerinin ithalini yasakladılar.böylelikle bir seyirci boşluğu ortaya çıktı. yeşilçam da bu boşluğa oturdu. oturmak için de arap filmlerinin melodramlarını türkleştirerek yayınlamaya başladı. nasıl muhsin bey zamanında batılı filmleri taklit ediyorlarsa yeşilçam’da da aynı şey oldu. bu hazin bir durum, der attila ilhan.
  • cok sevsem ve yesilcamla buyuyen milyonlardan olsam da, ne yazik ki gercekten bir toplumun inanilmaz yanlis kodlanmasinda ve uygar ve medeni bireylerden olusan cagdas bir toplum kurma amaciyla kurulan ulkenin tokezleyip durmasinda en onemli sorumlulardan biridir. hatta acikca soylemek gerekirse ataturk devrimlerinin basarisiz olmasi icin ozel bir cabanin urunuymus gibi bir mentaliteyle uygar bir toplum cabasina surekli celme takan binlerce film uretilmistir. toplumun surekli bir gerileme icinde olmasinin ve gericilesmenin ana sebeplerinden biri yesilcamdir. her gun bir yeni ornegini gorup icinizi daglayan, cinayet, kadina siddet, onune gelene kabadayilik yapip darp etmek, bosanmak isteyen karisini oldurmek, nazik insanlarla alay etmek, kadinlarin asagi gorulmesi, mafya duzeni vesaire gibi konularin temellerini ne yazik ki yesilcamda bulacaksiniz. oncelikle soyleyeyim amacim "duyar kasmak" degil, yani oturayim da bir seyler bulup tespit yapayim derdinde degilim, sozlukteki cogu eski turk filmi basligini ya ben acmisimdir ya da toplam 2-3 entry'den biri benimdir,ovgu dolu entry'ler girmisimdir. 50'lerden 90'lara seyretmedigim film yok gibidir, 2000 civari dijital yesilcam filmi arsivi yapip saklayacak kadar izlemisimdir.

    zaten bu entry'yi yazma fikri de bu sekilde aklima geldi. cunku son yillarda program yazarken veya tasarim yaparken arka planda muzik dinlemek yerine yesilcam filmlerini aciyorum. bu sayede ayda yilda bir film seyrederken goze batmayan bu akil almaz derecede hastalikli dusunce sistematigini farketmemek imkansiz oluyor. bu ornekleri "bir iki ornekle abartmis" sanmayin cunku binlerce ornegi youtube'da bulup sahne dakikasini ayarlamak falan cok zaman ve enerji aldigi icin sahne sahne orneklemeye mecalim yok. isteyen herhangi bir filmi acip asagidaki konulara benzer sahneleri ve dusunceleri rahatlikla yakalayabiilir. her neyse uzatmadan o konulari yazayim;

    bosanmak

    hani her allahin gunu bosanmak isteyen karisini darp eden, barisma teklifini kabul etmeyince olduren caniler gorup sovuyorsunuz ya? iste o arada yesilcama da sovmeyi unutmayin, cunku toplumun bilincaltina oyle uzun sure oyle zehirli dusunceler zerketmis ki bu gibi sonuclar kacinilmaz gozukuyor. ozellikle sonu cik'li cuk'lu biten cocuk basrollerle baslayip her donemde cocuklar uzerinden bosanan kari kocalarin tekrar birlesmesi gerektiginin, her ne olursa olsun barisip affederek tekrar "aile" olunmasinin ve "yuva"ya donulmesinin yegane yol oldugu empoze ediliyor. daha da fenasi yine cocuklar uzerinden yapilan duygusal santajla eger tekrar birlesilmezse cocuklarin evden kacmak, sokak cocugu olmak, uvey ebeveynlere her turlu eziyet ve saygisizligi yapmak gibi yollari kullanmasinin normal oldugu, butun bu "haylazlik"lari gercek anne ve babalarini tekrar bir araya getirmek gibi ulvi bir amac icin yaptiklarindan dolayi dogru bir sey oldugu empoze ediliyor. tabii bu arada nedense uvey ebeveynler ya soguk ya cikarci ya para pesinde ya da nefret dolu oldugu icin seyrederken anormal gelen bir sey yok. ama iste bilinc altinda mutlulugun yegane yonteminin bosanmis kari kocanin tekrar bir araya gelmesi oldugu fikri o kadar yogun isleniyor ki sasirirsiniz.

    uvey anne uvey baba

    ilk maddeyle direkt baglantili bu madde de bosanmayi kabul etmeyen veya bosandiktan sonra bile eski esinin uzerinde tahakkum kurmak isteyen insanlarin bilincaltinin bir yansimasi. zaten yesilcamda uvey ebeveynler ya direkt erol tas/aliye rona tarzi hobi olarak uvey evlat doven manyak tipler ya da fazla salon kadini/salon adami tarzi fazla "elit" tipler oldugundan default kotu karakterler. haliyle biricik evladinin uvey ebeveyn elinde "ziyan" olmamasi icin her turlu seyi yapma hakkini kendinde goren basroller ortaya cikiyor, bu da yetmezmis gibi bu biricik evlatlar uvey ebeveynleri kacirtmak icin olabilecek her turlu seyi yapiyor, buna fiziki zarar vermekten tut yalan soyleyerek camur atmak dahil. gercek annelik babalik oylesine yuceltilip uvey ebeveynlik oyle asagilaniyor ki utanmamak elde degil. soyle bir cumle kurulabiliyor mesela; "tas olmus yuregi, ana degil ki, bilemez ki, sut vermemis ki bebegine". birakin uveyi falan, saglik sebebiyle ebeveyn olamayan insanlari bile sirf biyolojik ebeveyn olamiyor diye ne kadar agir tahakkum altinda birakan bir zihin yapisi oldugunu gorun. uvey ebeveynlerinin yuzune "benim annem/babam var, sen aralarina girip mutlulugumuzu bozdun" diye cemkiren "tatli mi tatli" cocuklar o kadar olagan ki,

    calisan kadin

    yesilcamda bir kadinin calismasi ile genelevden vesika almasi asagi yukari ayni ayarda gjbi bir sey. hani etrafinizda kadinlar para odemiyor, kadinlar hazira konma derdinde diye zirlayan dangalak tipler var ya, onlar ozellikle bir arastirsin bakalim cok yakin zamana kadar kadina bicilen rol nasilmis, ekonomik ozgurlugunu eline almaya calismasi yani turkcesiyle calismak istemesi nasil "ben orospu olmak istiyorum" gibi algilaniyormus sasar kalirsiniz. o "icimizi isitan mahalle filmleri"nden "efkarli rakici abi"lerimizin filmlerine kadar hepsinde bir kadinin calismasinin hos olmadigi, hele ki evlenme caginda bir genc kizin isterse zor durumdaki ailesine katki icin bile olsa calismasinin erkekler icin kabul edilemez oldugu, daha evlenmeden bile erkegin bunu kabul etmedigini ve izin vermeyecegini beyan etmesi normal oluyor. daha sonra da meyhaneye gidip raki icerek efkarlaniyor tabii abilerimiz. "ben sevgilimin calismasini istemem", "evlenince zaten calismayacaksin", "kizi calisiyor dedirtmem" gibi cumleler o kadar cok kullaniliyor ve gayet olagan karsilaniyor ki sasirirsiniz.

    hele bir de isin sekreter boyutu var ki hafazanallah direkt cinayet sebebi. yesilcamdaki sekreterlerin sadece 2 isi var, ya "mazbut ve ahlakli bir genc kiz" olarak patronun gonlunu calip onunla evlenerek evinin hanimi olmak ya da mini etegiyle masanin ustune falan oturup patronla yatan "ucuz bir orospu" olmak. baska secenek yok yesilcama gore.

    yine ayni sekilde kadin fabrikada bile calisiyorsa ya patronun mazbut ogluyla evlenecek ve evinin hanimi olacak ya patronun simarik oglunun/ustabasinin falan tecavuzune ugrayacak. yesilcama gore kadin cok afedersiniz sikilmeden calisamiyor, illa bir sekilde sikilecek yani.

    kizinin calismasini yasaklayan baba figurune ise deginmeye bilmem gerek var mi?

    zaten "mazbut iyi aile kizi" kadin karakterlerin agzindan "mecbur olmasam calizmazdim", "biz evlenene kadar calisayim" laflari eksik olmuyor. yani toplumun bilincaltina ahlakli kadinlar calismaz fikri oylesine yogun isleniyor ki tiksinmemek elde degil.

    sehirlilik vs koyluluk

    akli basinda herkesin yakindigi bir turlu sehirli gibi davranamama, hala sanki koyundeymis gibi pervasiz bir vurdumduymazlikla sehir hayatina adapte olamama davranisini devam ettiren yiginlar var ya, iste onun da koklerini yesilcamda bulabilirsiniz. medeni bir toplum olmaya ozendirmek icin en ufak bir caba gostermek soyle dursun, surekli bir koylu adetleri ovme, sehirliligi ve medeniligi asagilama, koylulugun namusluluk ve dogrulukla es anlamli gibi gosterilmesi binlerce filmde mevcut bir durum. ustelik en alakasiz ask ve melodram filminden tutun silahli kavgali macera filmlerine, kaba komedi filmlerinden tutun sarkici filmlerine kadar her tarzda filmde kullanilmis kepaze bir yaklasim ne yazik ki. yesilcamda sehirlilik esittir yozlasmislik, serefsizlesmislik, kadinlarin "ahlaksiz birer orospu olmasi", sehirli erkeklerin (monser) vicdansiz, her turlu kotulugu ve "namus dusmanligi"ni yaptigi, karisini pazarlayan, onun kadinligini tuzak kullamaktan cekinmeyen karakterler oldugu igrenc birer kara propaganda isi adeta. koylu ise "beyim" asagi "beyim" yukari diye dolasan iyilik timsaliyken koy ise adeta utopya (yasaklanan az sayidaki toplumsal gercekci filmleri karsi ornek olarak vermeyin, gosterime bile girmemis filmler onlar).

    ustelik bir sekilde sehirli olan bas kahraman varsa kadin erkek farketmeden illa ki filmin ortalarinda koylu davranislari sergilemeyi ihmal etmiyor.

    gecekondu ve varosluk

    toplumu esir alan varos kulturu, cehalet sevicilik, arabesk davranis bicimi, lumpenlik, anti estetik gorsel kakafoni, kaba kuvveti yuceltme davranisinin kaynagini da bolca bulabilrsiniz yesilcamda. o "icimizi isitan mahalle" filmleri, "efkarli abilerimizin huzunlu ask hikayeleri" falan filan gibi cokca sevdigimiz butun o "sicacik" filmlerde var bu. derme catma evlerin, cesmeden su tasimanin, kapinin onune cop atmanin, topraga dizdigi tuglalarla ev yapmanin yuceltildigi, samimilestirildigi, adeta sehire, sehirliye karsi kazanilan bir zafer olarak sunuldugu filmler bunlar. kendi gecekondusunu yapmanin "ne yapalim yani sokakta mi kalalim?" diye savunuldugu, tapu almamanin marifet sayildigi, tapusu olmadigi icin yikilmasini adeta namussuzluk olarak gosterildigi, bu islemi yapan resmi yetkililerin vicdansiz birer cani olarak resmedildigi filmlerden yola cikarak kanunlari yok saymanin mazur gorulmesi gerektigi oyle ince ince isleniyor ki sormayin. bu "cok samimi" mahallelerde herkes birbirini taniyor, herkes herkesin hayati hakkinda ahkam kesip, yargilayip gerektiginde cekinmeden mudahale edebiliyor, ve bu kabile kulturu davranisi olumlaniyor durmadan. sogan kirip yer sofrasinda ayni tencereden yemek bir samimiyet olcutu olarak sunuluyor. sehir planlamasi, duzen tertip falan? kim takar abicim onlari, biz mahalle olarak samimi insanlariz fikriyati enjekte ediliyor durmadan.

    zengin dusmanligi

    hani fakirlige ovgunun falan da otesinde apacik bir zengin dusmanligi var yesilcamda, ama bu dusmanlik parayi bulan koyluye falan degil, sehirli, aileden zengin, duzgun giyinen, duzgun konusan salon adamlari/salon kadinlarina yonelik. kisacasi monserlere duyulan buyuk kinin temelleri bunlar. eger yesilcamda iyi bir zengin goruyorsaniz illa ki kendisi de fakirlikten gelmistir, filmin sonunda kollari sivayip esya mi tasir, karpuz mu firlatir, kuru fasulyeye tahta kasik mi sallar ne yaparsa yapar ve kendisinin de fakirlikten geldigini ve bunu unutmadigini beyan eder. boylece zenginlik gunahindan arinip monser olmadigini kanitladigi icin toplum tarafindan ovulmeye layik biri haline gelir. zenginlige tesvik edip ozendirmek yerine fakirligi ovup duran bir toplumunun sonu ne mi olur? etrafa bir bakin gorursunuz.

    fakirlige ovgu

    bununla ilgili bir entry yazmistim bu baslikta ama durum gercekten azimsanmayacak kadar buyuk. bitmek bilmez bir gecekondu guzellemesi, yer sofrasi, bir lokma "helal ekmek" edebiyati, tarhana corbasi, sogan kirmak, kiyafeti yamamak, bir tas yemek, yirtik ayakkabi gibi seyler romantize edilip yuceltilirken fakirlikte samimiyet ve namus, zenginlikte ise sogukluk ve namussuzluk oldugu araliksiz olarak anlatiliyor. surekli bir kadercilik ve sukurculuk pompalanarak yoksullugun erdem oldugu asilaniyor. yoksullukla ovunecek kadar gerizekalilastirilan bir toplum kimin isine geliyor sizce?

    kabadayilik

    bu baslikta bu konuyla ilgili entry yazmistim onu buraya da kopyaliyorum;

    70'lerde hizlanip 80'lerde zirve yapan kabadayı/delikanlı mafya babası filmlerinde gorulur.

    mesela ismi yillar gectikce daha da cilginlasan (70'lerde murat bey falan gibi seylerken 80'ler firtina bey, sahin bey, kartal bey, ates bey, ruzgar bey, yildirim bey, tornado bey gibi abardikca abarir) bir eleman vardir, bunun kucukken babasi fakirlikten mi olmustur kan davasindan mi gitmistir, basi haksiz yere belaya girip hapse mi girmistir artik ne olmussa olmus bu da kardesi okusun diye, anasi "kotu yola dusmesin" diye aklina gelen en dogru olan seyi yapip silah/santaj/harac vesaire islerine girer. bol bol hapse girer cikar falan.

    iste tam da burada zaten bastan "kader kurbani" diye tanitilan bu eleman bir taraftan elinde silah cayir cayir milleti tehdit eder, harac alir, adam vurur, kendi kendine kanun olduguna karar verirken diger taraftan;

    -bayramda kurban kestirir fakire dagitir,

    -eski fakir mahallesindekilere hediyeler verir,

    -herkes bundan ovguyle soz eder (ozellikle fakirler),

    -basina corap orulup karakola/hapse dusunce ordaki kanun adamlari "senden bunu beklemezdik" diye gaz verirler,

    -500 kisinin karsisina bile elindeki altı patlar ile cikar (infinite ammo cheat'i ile tabii),

    -milletin "namus bekcisi" olur, ona buna ahlak dersi verir, elalemin kadinini kizini "dogru yola" cekmeye calisir,

    -film boyunca ahlak namus delikanlilik kalleslik etmemek keyword'leriyle cumleler kurar,

    -bu herif her gun baska kadinla takilirken sevdigi kadin tecavuze bile ugrasa artik "kirlenmis" sayar, cunku o bir erkek olarak istedigini yapar ama kadin yaparsa namussuz olur,

    -hastanede kendisini ya da yakinini tedavi edenleri tehdit eder, asagilar, kovar, ama taburcu olurken ellerine tomarla para tutusturur,

    -darulaceze'ye cocuk esirgeme kurumuna falan habire yardim yapar, oranin yetkilileri bunun ne kadar yuce kalpli oldugundan bahsedip over,

    -catir catir adam oldurdukten sonra gider anasindan helallik ister falan filan,

    butun bunlari yaparken hala kural/kanun tanimamaya, gerektigi hallerde catir catir adam oldurmeye, iskenceye, tehdide, ve bilimum hayvanlar aleminden kalan davranislarina devam eder.

    iste bu tarz filmler o kadar uzun sure devam edip o kadar kaniksanmistir ki;

    "fakire yardim ediyorsa uyguladigi siddet normaldir",

    "ahlak/namus/kitap diyorsa adam oldurebilir, vardir hakli bir sebebi" ,

    "eger 'yola getirecekse' begendigi kadini alikoyabilir, kacirabilir, dovebilir, tehdit edebilir, sonucta namus meselesi",

    "ne kadar bagirip cagiriyorsa, ne kadar asagiliyorsa o kadar samimidir",

    "cunku delikanli adamlar asabi olur",

    "ona yanlis yapilmaz, yapilirsa affetmez, affetmemek hakkidir, cunku delikanlidir",

    "bu tarz kabadayi, 'abi', 'baba' adamlara hayran olunmalidir",

    "cunku bu adamlar hot-zot ile her istediklerini elde eder, gerekirse soke soke alir",

    gibi dusunceler adeta yazili olmayan birer kural ve adet haline gelmistir.

    zaten uygarlasmaya pek de hevesi olmayan bir toplum bu tarz rol modellerle iyice kendinden gecmis, gundelik hayattan is hayatina, sanat hayatindan sporuna siyasetine kadar her yer bu tarzi benimseyen veya bu tarza hayranlik duyanlarla dolmustur.

    bunun sonucunda ise tamamen siddet toplumuna donusmus ama bunu tipki o filmlerdeki gibi "erdem ve iyilik maskesi"yle yapmaya calismis, basaramamis, bir acayip degisik birsey olmustur.

    kabadayiligi ovulecek birsey olarak algilayinca başina her turlu belanin geleceginden habersiz toplumlar kendilerini kandirarak "sinirlidir ama ozunde cok iyidir" gibi yalanlarla gun gecirir.

    eglence sektorunde calisan kadin

    sarkici, dansci, dansoz, oyuncu gibi meslekleri olan kadinlara toplumun cok buyuk kesiminin bilincaltinda yerlesik "hafif kadin"/"kendini pazarlayan kadin" dusuncesinin temellerini aramak istiyorsaniz yesilcama bakin. yesilcamda eger bir kadin eglence sektorunde calisiyorsa elbette 2 secenekten biridir; ya kendisini o bataktan kurtarip evinin kadini cocuklarinin anasi yapacak kahramani bekliyordur ya da apacik fahisedir. bunun disinda bir secenege izin vermez yesilcam. her turlu entrikayi yapan, onune gelenle yatan, her firsatta soyunan "fahise"lerin basina gelecek seylere de uzulmeye degmez degil mi? su testisi su yolunda kirilir. bunu ben degil binlerce yesilcam filmi soyluyor.

    namus bekcisi

    gundelik hayatta eksik olmayan "kizim senin anan banan yok mu?" "kicin basin hep meydanda" ile baslayip, evine girip cikanin listesinin tutuldugu, aile icindeki her olayin tartisildigi bir toplum yapisinin temellerini yesilcam cok guzel atmis zaten. filmlerde mahallenin sakinlerinden filmin erkek kahramanina hatta kadin kahramanina kadar herkes "gittigi yolu begenmedikleri" kizlara nasihat verir, alikoyar, darp eder, istedikleri gibi tahakkum kurarlar. cunku sonucta "mahallenin namusu" soz konusudur. baskalarinin (elbette burada baskalari derken kadinlardan bahsediyoruz) "yolunu" kendi kafasina gore begenmeyip degistirmenin bir kahramanlik belirtisi oldugu fikrinin araliksiz asilandigi bir toplumda nasil sonuclar ortaya cikar onu da her gun haberlerde seyrediyorsunuz zaten.

    nazik erkek

    toplumda nazik ve kibar erkeklerin ezilmesinden mi sikayetcisiniz? yesilcama bakin. yesilcamda nazik konusan, siz biz diye hitap eden, ozur dileyip izin isteyerek is yapan erkekler pisirik, korkak, kilibik, kaypak, godos skalasinda gidip geliyor. abartmiyorum karisinin gozunun onunde baska erkeklerle sevismesi halinde bile "peki hayatim" diyip odayi terkeden karakterler mevcut, bazilari direkt karilarini pazarlamaya calisiyor. tabii bu karakterlerin hepsinin sehirli modern erkek oldugunu soylemeye gerek yok, monserlerden alinan intikam yani, eger bas kahramanimiz filmin basinda boyle nazik bir karakterse asagilanip duruyor, sonunda o da maganda zorba bir karaktere donusuyor, dili jargonu degisiyor. yani nazik kibar olarak kalmak soz konusu degil. bravo yesilcam.

    imana getirmek

    binlerce kez espirisi yapilan bizansli prensesi sikerek imana getiren savasci yigidin haricinde de varolan bir yesilcam enjeksiyonu. cok sayida filmde "kotu yol"dan pisman olan kadinin hamamda su dokunup basini orterek camiye gitme ritueli sonrasi eristigi "namuslu kadin" statusu. etegin uzamasi, makyajin silinmesi, kiyafetin "ahlaklilasmasi" ile gelen toplumsal kabul. modern salon kadininin gecekondu ev hanimina donusmesi. daha da bir sey demek istemiyorum.

    yabanci dusmanligi

    enteresan sekilde yabancilarin yuzune gulerken turkce olarak asagilamak, onlardan "bu gavurlar", "abdestsiz deyyuslar", "domuz gibi kokuyorlar" tarzinda guya komik tanimlarla bahsetmek gayet siradan bir yontem yesilcamda.

    gecmis guzellemesi

    cok sayida yesilcam filminde modern toplumun yozlasmis oldugundan bahsedip eski zamanlarin gerici toplum yapisi ovuluyor. ustelik oyle basit ovmeler de degil, basbayagi "namus haya kalmadi" raddesinde bir ovme. bunun sonuclarini bugun zaten yasiyorsunuz o yuzden uzatmaya gerek yok.

    efkarli asik abiler

    hepimizin cok sevdigi bu "sevdimi guzel seven" abileri hepiniz biliyorsunuzdur. fakirdir, aksamlari meyhanede bir kac kadeh raki icip dertlenir, sevdigi kizla kavusmasinin onunde hep engel vardir, kizin anasi, babasi, parasizlik, kizin zenginlik heveslisi olmasi falan filan, bahaneler hic bitmez. bu abi ise surekli bir duygusal depresyon halinde kizin da moralini cokertir, onu sorumlu tutmaya calisir, meyhanede ne kadar aci cektigini falan anlatir. ne kizdan vaz gecer ne durumunu gercekci sekilde analiz eder. onun gorevi arabesk bir duygu somurusu icinde dogulu bir toplumun aciyla aski esitleyen hastalikli dusunce yapisini kasimaktir. simdi gundelik hayatinizi zehir eden bir "eski sevgili" muhabbetleri, bol uc noktali cumlelerle kurulan lumpence dandik edebiyat parcalama denemeleri nereden kaynaklaniyor anladiniz mi? gercek ask esittir aci cekmek gibi hastalikli bir dusunceyi araliksiz olarak kac nesilin birden bilincaltina enjekte etti bu yesilcam.

    eglenen kadin

    hani her olayda "o saatte orada ne isi varmis", "uzerinde o kiyafetle gezme amaci neymis", "madem niyeti yokmus niye oyle yerlere gitmis" gibi tiksinc savunmalar gorursunuz ya? yesilcama bir bakin. eger yesilcamda eglenmek isteyen, dans eden, icki icen bir kadin varsa bilin ki ya "su katilmamis fahise"dir ya da basrol erkekten intikam alip onu kiskandirmak icin gecici olarak boyle "ahlaksiz" seyler yapan basrol kadin. bunun istisnasini bunca yilda gormedim. yani bir kadin sadece eglenmek istedigi icin eglenemez, dans edemez, amiyane tabirle kopamaz, eger bunlari yapiyorsa aslinda fahisedir, suratina bir tokat atarak, hakettigi gibi asagilanarak haddi bildirilip kovulmalidir. saka gibi ama binlerce filmde hep boyle gosterilmis eglenen kadin. hatta bir filmde 2 kizin kendi baslarina bisikletle antalya turuna cikma istegine basrol kiz "ayol birak ailelerimizi bir yana, ehli namus biri turk kizi oldugumuzu anlarsa bize esek sudan gelene kadar sopa ceker" cumlesini kuruyor. bu cumleyi sadece bisikletle antalya turuna cikma plani icin kuruyor ha, yanlis anlasilma olmasin.

    zorbalik ve ozur diletmek

    zorbalik sizce toplumsal bir sorun mu? yesilcam oyle dusunmuyor. yesilcamda en "efendi" karakterden en cevvaline kadar butun basroller illa ki filmin bir yerinde karsisindakinin yakasina yapisir, cogunlukla biraz darp eder, "basimi belaya sokma dedim sana" diyerek karsisindakini yere atar falan. bunlarin sebebi kendince hakli bir konuya dayanmaktadir elbette. ama enteresan sekilde polis mahkeme falan hic anilmaz boyle durumlarda. cunku insan boyle seyleri kendi cozmesini bilmelidir. bu karsisindaki darp etmek de olsa farketmez. cogunlukla erkek karakterler de olsa kadin karakterler bile aynidir. tokatlayarak sacini basini yolarak haddini bildirir karsisindakine. bunu gayet normal ve dogru yontem olarak 50 yil boyunca asilayan bir yesilcam varken o toplumda zorbaligin bitmesini kim bekler?

    sark kurnazligi

    sirada beklerken onunuze gecen, siz hakkiniza raziyken hademeyi kafalayip isini hallettiren insanlardan mi rahatsizsiniz? yesilcamin rehberlerinde yetismis nesillerden ya da onlarin yetistirdiklerinden olduguna emin olabilirsiniz. genelde fakir olan ama hayattan zevk almaktan vazgecmeyen basroller her turlu kurnazligi yaparak figuran karakterlerin hakkini calar, laf kalabaligi yaparak ustun cikar, gerektiginde de zorbalasir ve hak etmedigi seyi elde etmekten cekinmez.

    kural tanimamak

    gundelik hayatta toplumsal yasami felc eden, kural tanimadan kafasina gore hareket etme hakkini kendine goren ve bunu kendince hakli bir nedene dayandiran insanlardan mi rahatsizsiniz? yesilcamin kulaklarini cinlatin. istisnasiz her filmde "idare ediver abicim", "bu seferlik affedin komiser bey", "kotu bir niyetim yoktu hakim bey" seklinde seyreden ve komediden drama, melodramdan sarkici filmlerine kadar istisnasiz her yesilcam filminde kendine yer bulan bu ozendirici davranis toplumu ne kadar baltalamistir siz hayal edin.

    kadin hayir diyorsa

    surekli haberlerini gordugunuz, karsilik bulamadigi kadini olduren, barisma teklifini reddettigi icin kezzap atan, ret cevabi aldigi kadinin basina kabus gibi cokup pesini birakmayan erkekleri kufurlerle aniyorsunuz ya? iste yesilcamda bu davranislarin gercek aska giden yegane yol oldugu ogretiyor yuzlerce romantik filmde ve hatta komedi filmlerinde. pesinde kostugu kizin surekli reddetmesine ragmen takip etmek, calistigi yere gitmek, penceresine tirmanmak, yolunun ustunde beklemek, elini kolunu tutmakla baslayip basbaya minibuse atip kacirmaya kadar kriminal davranislar "ask" olarak gosteriliyor. bu israrin bir noktasinda kizin inadi kirilip o da asik oluyor elbette. abartmiyorum gorup gorulebilecek en asagilikca davranislarin bu kadar dogal bir sey gibi gosterildigi toplumda kadinlarin bitmek bilmeyen tacizlere maruz kalmasi gayet normal yani. ask, kadini "evet" diyene kadar araliksiz olarak taciz etmeye devam etmek yesilcama gore.

    iftiraya ugrayan kadin

    kadinlarin kendisine kotu davranan erkeklere olan toleransi sonucu baslarina gelenleri mustehak olarak yorumlayanlardan misiniz? yesilcama bir bakin. yuzlerce filmde bir sekilde "namus"u hakkinda iftiraya ugrayan kadin kocasi/sevgilisi en asagilayici sekilde hakaret gorur, darp edilir ve kovulur. namuslu kadinimiz ise cocuklarini ak suduyle helal lokmayla buyuttugunu belirterek yillarini harcar, yillar sonra iftira ortaya cikinca esas oglan "kusura bakma, o zaman cok ofkeliydim, seni dinlemeliydim" der, ve namuslu kadinimiz mutluluk gozyaslari icinde affeder. o arada kaybolan onlarca yili falan sallamaz, iftira konusunda kendisine soz hakki taninmamasini falan onemsemez, sonucta "namuslu" kadin kendisini yanlis anladigi icin kovup hayatini mahveden kocasini affettiyse yucedir. yesilcamda kadina yuklenen misyon her turlu aciyi cekip affedici olmaktir. eger boyle yapmiyorsa "mini etekli eglence pesindeki ucuz orospular"dandir.

    capkin erkek

    her kadinla yatayim ama karim/sevgilim kimsenin elini tutmamis olsun seklinde kodlanmis toplumsal yapinin temelleri de yesilcamda elbette. enteresan sekilde, gayet "aile filmi" hatta komedi filmi diye gecen filmlerde bile erkegin cok sayida kadinla sevismesi ve sarkmasi gayet normal bir unsur olarak gorulurken sonunda "gercekten asik oldugu" o ozel "namuslu" kiz icin "o oylesi degil" cumlesini bol bol kuruyor. "o oyle kizlardan degil" gibi cumlelerle kastettigi o kizin diger "hoppa ucuz orospular" gibi onunla sevismedigi, tam tersine pesinde maymun ederek evlenene kadar elini bile tutturmadigi. enteresan sekilde o kendisiyle sevisen kizlar hep modern gorunuslu, perma sacli, manikurlu, mini etekli, askili bluzlu iken "namuslu" kiz murebbiye gibi takiliyor. simdi buradan toplumda kadinlar hakkinda nasil yargilar olusacagini siz dusunun. yahu mahkeme sahnelerindeki hakimler bile erkegin karisini aldatmasini "ufak tefek capkinliklar" olarak yorumluyor, tersi (yani kadinin kocasini aldatmasi) zaten hayal dahi edilmiyor daha ne denir.

    escinsel erkek

    araliksiz komedi unsuru olarak kullanilan ve asagilanarak alay edilen efemine davranisli erkeklerin ugradiklari psikolojik taciz toplumsal bir norm haline gelmisse yesilcama bir bakin. escinsel erkeklerin komedi adi altinda nasil asagilandigini gorun.

    tecavuze ugrayan kadin

    ne kadar korkunc bir durum oldugunu akil sahibi herkesin bildigi kadinin tecavuze ugramasi konusu oyle bir isleniyor ki yesilcamda, zaten elinde olmayan bir konu yuzunden dislaniyor, asagilaniyor, hakaret ediliyor ve sonunda elini kana bulayarak ismini temize cikariyor. tabii bu ona mutlu olma hakki falan vermiyor. bir kadin tecavuze ugruyorsa artik onun icin mutluluk gibi bir kavram yok, o kendi istegiyle tecavuze ugramadigini ispatlamak icin (kendi istegiyle tecavuze ugramak nasil oluyor diye bana sormayin, yesilcamda is yapmis olanlara sorun) ya gece gunduz aglamak ya da kendisine tecavuz edenleri oldurmek misyonu icin yasiyor. eger sonunda kendini de oldurup "ona surulen bu leke"yi temizlerse o da creme de la creme oluyor. bir kadinin elinde olmayan korkunc bir suca maruz kalmasini bile kadinin temizlenmesi gereken bir lekeye donusturulmesine ne denir bilmiyorum.

    her neyse, eger buraya kadar okuyan olduysa sunu soyleyeyim, olay "bahane yaratip tespit uydurmak icin cabalamak" degil, dedigim gibi ben de yesilcam filmleriyle buyudum. entelektuel gozukmek icin yesilcam filmlerini asagilamaya falan da calismiyorum (ki entelektuel falan da degilim zaten) ama durumun vehametini size soyle anlatayim. kahramana kotuluk yapiyor diye "kotu adam" erol tas'in evinin taslandigi, cogu kotu adam figuraninin kufur ve hatta dayak yedigi bir toplumdan bahsediyoruz. egitimsiz cahil ve cok kolay gaza gelen bir toplum. jonlerin tarzina ozenip onlarin takim elbiselerinin aynisindan giyinen, saclarini onlar gibi kestiren bir toplum bizimkisi. iletisim olanaklarinin kisitli oldugu 50 yil boyunca en buyuk eglencesi her gun sinemaya gidip film izlemek olan bir toplum (zaten o sebeple bu kadar cok film cekilmis). daha kurguyla gercegi ayirt edemeyen, oyuncuyla oynadigi rol farkini cozemeyen bir toplum. siz boyle bir topluma 50 yil boyunca araliksiz olarak yukaridaki ornekler gibi hastalikli dusunceleri pompalarsaniz bunun kac kusagi birden zehirleyecegini, toplumiu ne kadar korkunc bir yikima ugratacagini oturup bir dusunun bakalim. sizleri buyuten ebeveynleriniz, hatta onlari da yetistiren ebeveynleri bu filmleri izleyerek deger yargilarini olusturdu, toplumsal idollerini ve davranis bicimlerini secti.

    ustelik yukaridaki ornekleri gorunce "tabi abi dinci yobazlar.." falan diye zirvalamayin cunku o tayfanin yesilcam uzerindeki etkisi sifira yakin, bu yukaridaki hastalikli dusunceleri normalmis gibi topluma asilamaya calisanlar ne yazik ki kendini ozgurlukcu falan sanan, hatta modern sanan tayfa.

    mini etekli, saclari boyali, eglenen, dans eden ozgur davranisli sehirli medeni kadinlarin istisnasiz hepsinin ucuz birer fahise, sehirli, kibar, kavga etmeyen erkeklerin ise korkak birer godos oldugunun 50 yil boyunca araliksiz propagandasinin yapildigi uygarlik dusmani bir copluk yesilcam.

    acikcasi bu sekilde yesilcam denen lagim cukuruyla bilincaltina tecavuz edilmis bir toplumun medeni davranislar gelistirmesi, uygar ve cagdas bir forma kavusmasi cok zormus zaten, yani entry'nin basinda dedigim gibi ulkenin kurulus amaclarina tam ters seyleri ogretmeye calisan bir sinemasi olmasi bu memleketin en buyuk paradokslarindan biri. yesilcam dedigimiz pislik ise varosunun, koylunun, cahilin, magandanin, sehirli ve medeni olandan aldigi intikam sozun ozu.

    gerci simdi dusundumde, toplumu uygar, cagdas ve medeni birer birey yapma amaciyla kurulan ulkenin milli marsinda "ulusun korkma nasil boyle bir imani bogar, medeniyet dedigin tek disi kalmis canavar " dizeleri var yahu. bu ne perhiz bu ne lahana tursusu. gerci biz millet olarak yerdeki cimeni cicegi sokup oraya beton dokup sonra da duvarda dikey sekilde cimen cicek yetistirmeye calisip bunu normal bulan bir toplumuz, mantiga tepki olarak dogmusuz, cok da sey yapmamak lazim yani.

    not: bir de yesilcam pisligi yuzunden kadin oyuncularin 2 sekilde ayrilmasi var; "prensipleri olan halkin sevgilisi sanatci hanimlar" ve "soyunma ve sevisme sahnelerinde oynayacak kadar namussuz ucuz fahiseler". evet ne yazik ki oyunculugun bu en dogal kosulu bile kadinlar uzerinde bir yaftalama vesilesi olup oyuncu kadinlari cekingen hale getirmistir. gunumuze kadar ayni sekilde gelen ve hatta artarak devam eden bu durum yuzunden kadin oyuncularin uzerindeki psikolojik baski kariyerlerinin gidisatini bile limitlemistir.
  • (bkz: selvi boylum al yazmalım) (bkz: sultan) (bkz: bizim aile) (bkz: neşeli günler) (bkz: hababam sınıfı) (bkz: tatlı nigar) (bkz: ah nerede) (bkz: gırgıriye) (bkz: ateş böceği) (bkz: kapıcılar kralı) gibi filmlerini toplamda tüm holivud filmlerinden fazla izlemişliğim olan şener şen, kemal sunal, türkan şoray, münir özkul, yumurcak gibi hollywood'da olsalar paraya para demeyecek muhteşem oyuncular çıkarmış oluşum.
  • geleneksel yaşam ve olumlu değerler, yeşilçam anlatılarında alt-orta sınıfla ve fakirlikle özdeşleştirilir.

    modern yaşam / batılılık ve olumsuz nitelikler ise, üst gelir grubuna yani zenginliğe atfedilir. modernliğin kentteki mekânsal ifadesi ise yalılar, konaklar, villalar ve apartmanlarla olmuştur.
  • nası bi olaydır, filmciliktir tam anlayamadım ama bazı filmlerin başında, hani isimler akıyo ya, kemal sunal, adile naşit, münir özkul, ertem eğilmez diye hah o isimler devam ederken, filmin içinde olmayan sahneler koyuyolar bazen.

    şu ana kadar rast geldiğim tosun paşa ve hababam sinifi uyaniyor sahneler filmin içinde bulunan sahnelerden daha komik.

    bi bakın derim.
hesabın var mı? giriş yap