• bazı kaptanların gördüklerinde, hareket halindeki gemilerini yavaşlattıkları canlılardır.

    çünkü yaygın bir inanışa göre oldukça duygusal olan bu hayvanlar gemiyle girdikleri bu yarışı kaybederlerse intihar edebiliyorlarmış.

    buna rağmen bazı memelilerin duygusuz olmaları ne garip!
  • sanırım en önemli özellikleri (balina ve yunusların) karada evrimleşip, (memeli olarak çoğalmak) tekrar karadan suya dönmesi. tuhaf ama görünüşe göre canlılar sulardan karaya çıkmış ve karada evrimlerini sürdürmüş ancak bu adamlar ademoğlunun da önüne geçip bizim gibi cıbıl ayak toprakta gezmeyip, geldiğimiz yere geri dönmüş. biz de bu arada nohut mu eksek patlıcan mı? sorularını soruyormuşuz, onlar sa boğaz da balığın tadını çıkarmaktaymış (bkz: keyif hayvanı)
  • zamanında yağının yurt dışından gelen ilaç firmaları tarafından rağbet görmesi üzerine marmaradaki her yunus kolay para peşinde koşan balıkçılar tarafından tüfeklerle vuruldu, sahilin her yanında içi yunus etleri dolu variller kaynadı ve elde edilen yağ üç kuruşa satıldı. marmaranın tek kaybı vapurlarına eşlik eden yunuslar değildi. yunuslar tarafından kovalanarak iç denizlere taşınan balık sürüleri de ortadan kalktı. deniz küstü.
  • gösteri için kullanılanları içimi kan ağlatan..
    pek bir isterdim onlarla yüzmeyi.. geçenlerde bir yunus gösterisi izlemek durumunda bırakıldım ve vazgeçtim..
    herşeyi kendi çıkarları için kullanan insanlar, doğaya, diğer yaratıklara yalnızca kendi için yaratılmış muamelesi yapan, kullanan, sömüren insanlar yeniden midemi bulandırdı..
    şartlanma yoluyla öğretilen her figürü, hareketi itaatle yerine getiren yunuslar..
    çünkü karşılığında doyacak, midesine bir balık daha girecek..
    kıç kadar havuzda hapsedilecek ve insanları eğlendirecek.. karşılığında karnı doyacak.. sanki mecburiyeti varmış gibi.. sanki kendi kendine doyamazmış, avlanamazmış gibi denizlerde.. sanki para kazanmak zorundaymış gibi..
    evet para kazandırmak zorunda.. doymak için.. mecbur bırakıldığı için.. belki de farkında bile değildir.. belki de mutludur.. yüzünde hep o gülümser ifade var ya.. bakan mutlu der zaten yunuslara.. ifadesi öyle yaratılmış.. biliyor muyuz peki mutlu olduğunu? denizden alınıp havuza kitlenmiş bir canlı mutlu olabilir mi peki?
    havuz ortamında doğan farkı bilemez evet.. gerçeği orası olmuştur.. hayat budur.. hoplayıp zıplayıp, çemberin ortasında başarıyla atlayacaksın, karnın doyacak.. 2 yunus.. her talimatı yerine getirir getirmez kafasını eğitmenine doğru uzatan, balığını bekleyen 2 yunus.. ne de eğleniyor insanlar.. yunuslar gülüyor.. mutlular..
    görevlilerden birine, ''benim içim kaldırmıyor bunu'' diyorum.. yazık bu hayvanlara.. ''niye ki'' diyor? ''niye ki''mi?
    e kapatmışsınız havuza.. bu hayvan deniz ister, okyanus ister, oyununu orada oynamak ister..
    e diyor bak karnı doyuyor.. e diyorum, o karnını zaten doyurabilir, sana muhtaç değil ki.. ona mı sordun kapatıyorsun buraya? gülüyor.. para kazanıyor işte diyor.. bakıyorum adama.. bakıyorum.. çekiliyorum yanından..
    yunus para mı kazanıyor? yunusun para kazanması mı gerekiyor? yunus insanların şaklabanı olmak için mi yaratılmış? ahah..benimki de soru yani!.. herşey insanların kulu kölesi olmak için yaratılmış şu bizim insan türüne göre.. hiç! ne dion sen kızım yaaaa!
    orada olmak zorundayım, çekip gidemiyorum..oturuyorum.. izliyorum..
    kendi kendime çok hassassın diyorum.. belki de mutlulardır.. belki eğitmenleri çok sevgi gösteriyordur onlara, belki de çok iyilerdir.. ama onları izlemeye devam ettikçe bu düşüncelere tutunamıyorum.. kahkahalarla gülen insanları gördükçe daha da sinirim bozuluyor.. çocuklara ne denebilir? onlar haklı eğlenmekte.. benim aklım yetişkinlere ermiyor.. hayran olunur yunuslara seyrederken ama katıla katıla eğlenenleri anlayamıyorum..
    havuz suyunda yüzmek, gösteri yapmak, küçük küçük balıkları her başarılarında gıdım gıdım yemek zorunda bırakılan, doymak için eğlendirmekten başka şansı olmayan, kilometrelerce yolu kendi türüyle denizde kat etmenin zevki varken, bir kısır döngüde hayatını geçiren yunuslar.. bundan kazanç sağlayan insanlar.. pek çok moral bozucu insan türü bencilliğinden bir hikaye daha..
    gösteri bitiyor.. ama yunusların işi biter mi? şimdi de sahipleri daha da çok para kazansın diye insanlarla yüzecek ve poz verecekler.. giriyor havuza biri.. yüzgecinden tutuyor, komutla bir tur atıyor yunus.. çıkış noktasına döner dönmez, eğitmenine kafayı uzatıyor.. hop.. bir balık daha.. bir kişi daha.. bir balık daha..
    bitmiyor kişiler.. her yenisiyle yeni bir tur ve bir fotoğraf.. poz veriyor yunus.. sonra balık yiyecek.. karnı doyacak biraz daha..

    hep isterdim ben yunuslarla yüzmek.. vazgeçtim.. imkan vardı ama gidip dokunamadım bile..
    bir yük de ben olmak istemedim.. her yeni insan bir yüktü o canım yunusa.. bir an önce balığına kavuşturan bir yük.. bir gün bir yerde belki.. ama bir gösteride değil.. izledim yalnızca.. midemi sıktım.. bitsin diye bekledim..
    insanlara baktım.. eğleniyorlardı.. yunus yalnızca onlar için vardı..
  • koca bir tanesini kurtarmışlığım olan tatlı balıkçık.

    lise'nin son yılındayım. lapseki-suluca'da olan yazlığımızda kalıyoruz. evimiz denize sıfır olan bir bahçe düşünün, onun içinde öyle bir yerde. yazlık dediysek yaz bitmeye başlamış artık. eylül'e girilmiş hava buz gibi, deniz inanılmaz dalgalı ve fırtına var yine de kalıyoruz işte bahçe falan hoşumuza gidiyor. neyse gece lise'den bir arkadaşımla sahilde içiyoruz. felsefe yapıp içiyoruz ama nasıl içmek.. ikişer şişe şarap,ardından 4'er bira içiyoruz çünkü bok var. adeta bok var gibi içiyoruz. şimdilerde alkolden nefret eden biri olmamın sebepleri böyle şeyler herhalde. sonra geç oluyor, balıkçılar da ağ atıyor zaten o sıralarda saat sabah üç gibi eve girip sızıyoruz. iki buçuk üç saat sonra ablam tarafından uyandırılıyorum; ''kalk kalk denizde balık var!'' diyor. ''ben balık olmuşum zaten'' diye cevaplıyorum. sonra aşağı iniyor o falan. nasıl olduysa merak edip kalkıyorum ben de aşağı inip bahçeye çıkıp yürüyorum denizkıyısına doğru. ''ne balığı ya'' diyorum içten içe beynime alkolden oksijen gitmediği için aklıma lüfer geliyor kefal geliyor. sonra bir de bakıyorum tahmini iki metre derinlikte bir yüzgeç var. yüzgecin sahibi balık ağa dolanmış bariz şekilde ama pekte hareket etmiyor gibi..yine de deniz çok dalgalı olduğu için ve hava henüz doğru düzgün aydınlanmadığı için tam emin olamıyorum. zaten uzun süre de aydınlanmadı tam kış gününü düşünün zorlasa yağmur yağacaktı öyle tiksindirici bir hava. neyse. bildiğimiz yüzgeç işte şu köpekbalıklarının sırtındakinden..

    küçüklüğünde jaws ile korkmuş biri olduğum için aklıma direkt köpekbalığı geliyor. eve doğru koşup mutfaktan kolum kadar bir bıçak alıyorum. doğa insanıyım, jaws'ta olsa kurtaracağım ama öyle ısırırsa falan da burnuna sokacağım bıçağı. giriyorum denize hava buz gibi. ağa ulaşıyorum fakat bir hayli uzun bir ağ balık 10 metre ötemde pek seçemiyorum. ağı kıyıya çekmeye karar veriyorum. asıla asıla kıyıya çekiyorum, yeri geliyor bıçakla bir kısmını bölüyorum. diz mesafesine kadar çekince az ilerliyorum balığa doğru ve anlıyorum ki güzel bir yunus. cidden güzel canlıymış sözlük. fakat herhalde balıkları kovalarken ağa dolanmış. burnu ağdan içeri geçmiş, ağın bir kısmını da dişleriyle sıkıştırmış çenesi kapalı açılmıyor ve gözleri de kapanmış. ölmüş gibi sanki..

    dün geceki balıkçıların annesine, babasına, kardeşlerine, teyzelerine, kuzenlerine, yakın ve uzak akrabalarına, selam aldıklarına ve selam verdiklerine iyice sövüyorum, söverken de bir yandan ağı parçalamaya devam ediyorum bu sırada ablam da kıyıya gelmiş beni izliyor. ağlar sağlam oluyormuş zor kesiliyor ama kesiliyor. o sinirle paramparça ediyorum. dişleriyle sıktığı kısmı kalıyor bir tek. ağzını açmaya çalışıyorum açılmıyor çok sıkı. yine de zar zor çekiştire çekiştire çıkarıyorum. ikinci aşamaya geçiyorum. balık ölü gibi zerre kıpırtı yok. kıyıdayız. şimdi bu ölmediyse bile kendine gelmeden bıraksam yana dönecek terse dönecek.. biraz daha kıyıya çekiyorum. o da ne? balık kaya gibi.. hayvan o kadar ağır ki tanımlayamıyorum bile zar zor 1,2 metre çekiyorum ve karaya oturuyor tabi hala suyun içindeyiz. ama işte salak kafam diyorum kıyıda denizin içinde de olsak zemin düz değil. taşlı taşlı. şimdi bir de zarar vermeyelim buna kurtaralım derken. o sırada ablamın aklına cin fikir geliyor. yere serdiğimiz bir şilte var 1.50 metrelik..üst balkona koşup onu getiriyor. getirirken de babam uyanmış ''n'oluyor? sabahın köründe ne bu evdeki telaş'' diye. o da geliyor. şilte geldi fakat yunus'u yerinden kıpırdatamıyorum bile. suyun içinde yüzdürerek çekiştirirken iyiydi de şimdi 30-40 cm lik suyun içinde gerçek ağırlığı daha iyi anlaşılıyor. abartmıyorum 200-250 kilo vardır. zaten şilteye de bakıyorum hayvanın kıçı mı kuyruğu mu neresiyse artık açıkta kalıyor. boyu da iki metreyi buluyor.. babam da o sırada eve geri koşup şortunu giyip gelmiş süpermen gibi. giriyor denize. biraz daha açığa doğru çekiştiriyoruz. ben şilteyi seriyorum kıyıya. sonra açıktan geri iteliyoruz şiltenin üstüne. tamamdır. artık balığın altı da zarar görmeyecek...deniz seviyesi diz kapağımızın altında, yunusun üstündeki o nefes aldığı noktaya dalga vurmayacak şekilde..

    öyle geçiyor zaman. bu sırada sayın yunus sanırım kasları gevşediği için şilteye sıçıyor. hiçbirimiz takmıyoruz bunu dev bir sıçmık olmasına rağmen. ablam babama da bana da yeni t-shirt geliyor sırılsıklam olmuşum ben zaten hava da soğuk. keza babam da öyle. bekliyoruz. yunusu seviyoruz. babam çap çap vuruyor eliyle ''şok etkisi olur kendine gelir'' diyor. mantıksız şey tabi. içten içe ''balık bu ya balığa çap çap hafif hafif tokat atılır mı bir şey olacak'' diyorum. bir yandan haklı da olabilir, balık ayılıp kendine gelebilir. emin olamıyorum. neyse hiç balık gibi kokmuyor. hani o kötü koku falan olur ya. öyle değil. üstü falan da pürüzsüz aynı insan teni gibi. seviyorum keratayı. tüm bu kurtarma,taşıma,bekleme,sevme işlemleri ortalama 2 saat kadar sürüyor. sevmeye devam ediyoruz, üstündeki nefes deliğiyle oynuyorum. ufak ufak kasılıyor o delik.. en sonunda o an gerçekleşiyor ve gözlerini açıyor. ela balığın gözleri. ela balık gözü mü olur? resmen ela. ela hafif kırmızıya çalıyor. garip işte. neyse gözlerini yana doğru çevirip bana bakıyor. resmen yandan yandan kesiyor. karşısına geçiyorum. babama bakıyor, bana bakıyor. gülüyor resmen. gerçi normalde de böyleydi ağzı tam kestiremiyorum hep gülüyor gibi. ama hareket bile etmiyor. (sonradan anlıyoruz ki düşünüyoruz ki cidden akıllı ve düşünceli hayvan. hani o an bir kuyruk atsa o 200 kg şey savururdu bizi) ''bırakalım artık. yüzemezse biraz daha bekleriz'' diyorum. babam ''evet açığa doğru çekelim şilteyi'' diyor. mucks diye öpüyorum yunus'un kel kafasını. hala hareket yok. şilteyi çekiyoruz derine doğru.. sonra saçma bir şekilde ellerimi yunusun alt tarafına koyup aklımda yukarıda tutuyorum batmasın diye tıpkı çocuk yüzdürür gibi(evet doğuştan babayım). vhoop diye salıveriyorum. suyun içine dalıyor çıkıyor. yan dönüp resmen bakıp şöyle bir ses çıkarıyor;https://youtu.be/rt6avwidisc?t=2 tekrar dalıp çıkıyor ve tekrar dalıp hızlı hızlı açığa doğru yüzerek gözden uzaklaşıyor.

    balıkçılar geliyor ağı almaya sanırım. zaten hala alkollüyüm, buz gibi havada sabahın köründe ıslanmışım, denizdeyim, elimdeki satırımsı bıçağı sallıyorum ve ağı gösterip bağırıyorum ''bir daha buraya ağ atarsanız teknenizi de parçalayacağım'' diye. muhtemelen içlerinden ''nasıl bir manyak bu lan'' deyip bir şey demeden anında dönüp hızlıca gidiyorlar.

    bu olaylar yaşandıktan sonra benim arkadaşım geliyor deniz kıyısına. ayı gibi esniyor adam. her şeyi kaçırmış ''neaoluyor yahh?'' diyor. ''öküz adam'' diyorum içimden. babam da ertesi gün dışından diyor ''salak çocuk kaçırdı her şeyi'' diye. neyse.. işte anımız da burada bitiyor. babamla dona dona koşturuyoruz eve doğru sıcak duş almaya. ben tekrar yatıp 10 saat uyuyorum. arkadaşım babam işe giderken merkeze dönüyor. 1-2 gün nezle oluyorum ama yunus kurtarmışım. nezle hiç koymuyor.
  • ayna karşısında insan gibi tepki veren tek canlı. ayna görürse dişlerine ve yan dönerek kendisinde hiç göremediği yerlere bakan memeli.
  • bugün televizyonda izlediğimiz pompalı tüfek ile öldürülen yunus haber ile yeniden gördük ki; hidroterapi ile otistik çocukların topluma kazandırılması için kendimize yardımcı seçtiğimiz, gemicilere dostluğu yüzyıllar öncesinden tasdiklenmiş, bakışları ile dahi insanı olumlu düşüncelere sevkedebilen bu saygıdeğer memeli, karadeniz'i kendi ektiği buğday tarlası sanan zihniyet tarafından kımıl gibi görülmüş ve bu yüzden de pompalı tüfek kullanılarak katledilmiştir.
    kendi yakaladığı balıkları, bu sevgili dostumuzun çaldığı iddiasını
    beyninin en kıvrımsız bölgelerinden ürettiğine inandığım bu insan
    müsvettesinin, kendisine ait olduğunu ve yunus tarafından çalındığını
    düşündüğü o balıkları, aslında o yunusun hayatını devam ettirdiği
    bölgeden tuttuğunu ve büyük ihtimalle yunustan çaldığını düşünebilmesi
    için değil kırk tekne ekmek tüketmek, kırk ömür
    tüketmesinin dahi yeterli olabileceğini sanmıyorum. zamanında bu
    insan müsvettesine benzer bir tanesini foça'daki akdeniz foklarının
    katledilmesinde başrol oynarken görmüştük, yani görememiştik...
    koskoca karadeniz'e fazla geldi bir adet yunus balığı. 3 kilo fazla
    balık tutabilmek için, ekmek parası kazanmak adı altında yapılan bu
    saygısızlığı, dengesizliği, doğaya karşı yapılmış nankörlüğü
    kınıyoruz. bu yazdığımı okuması imkansız biliyorum, ama o
    bilinçlenmese de, bizim onun gibi insanlara karşı bilinç oluşturmamız
    lazım. günün birinde balık aldığım bir tezgahta öldürdüğü yunus ile
    ilgili hikayeleri arkadaşlarına ballandıra ballandıra anlatan bir
    balıkçıyı görmeyi, böyle bir olayın yaşanmaması için, bu sevgili
    memeli dostumuzun katledilmiş olmaması için hiç ama hiç
    istemiyorum, lakin yapan kişiyi tespit edebilip cezasını verebilmek
    için ise kerhen istiyorum.
    yazıklar olsun sana nankör insanımsı...
  • insandan sonra en akilli hayvan yunustur. bunlar aralarinda konusurlar, cok sevimlidirler. o gun okyanusta ne kadar boktan bir gun gecirmis olsalar dahi bir insan gorduklerinde gulumsemeyi ihmal etmezler. bizler de eger suyun icinde yeteri kadar guclu osurabilirsek, onlarla iletisim kurabiliriz. ama dikkatli olmak lazim. yanlislikla ters bi laf ederiz heriflerle iliskilerimiz zedelenmesin.
  • yunus, memelilerden olup balinalarla amca oğludur. yani hem yunuslar hemde balinalar hatta foklar, deniz aslanları balık değildir. yunus balığı diye bir şey yoktur.
    burada anlaştıysak devam edeyim, bu hayvanlar balinalar cetacea takımının, dişli balinalar odontoceti alt takımı içindeki yunusgiller delphinidae familyasında sınıflanan türlerdir.tür adı saydırmayım şimdi ban çok var inanın.
    bu yunus hayvanı balık yer mürekkebi çok sever. sosyaldirler, tamam tiyatroya gitmez belki ama tiyatro yeteneği mükemmeldir, takla atar halkadan geçer öle bakakalırsın. eşini kendi seçer görücü felan takmaz peşine, eşi vefat ettiğinde senden benden çok matem tutar, başkasının karısına kızına bakmazlar hele ortada bir dul varsa o dul herkesin kardeşidir, gerekirse diğer dişi yunuslar bu dulun yavrusuna süt bile verirler, süt analığı işte.sütün rengi beyaz ve tonlarıdır. hamile kalırlar, 7-10 ay arası değişir bu süre ama ortalama 9 aydır, yavru annesinden doğduktan sonra bir müddet süt içmek zorundadır. anne emzirir yavrusunu peşinden ayırmaz diğer arkadaşlarına tanıştırır öle geçinir giderler...
    bize çok benzer yaşantıları en büyük fark onlar suda yaşar biz pislikte... onlar da bizim gibi oksijen yakarlar, çiğerlerine çekerek solurlar havayı, en kralı 40 dakika suyun altında kalabilir, sonra yüzeye çıkıp ooh çıktım anasını satayım diyerek çeker oksijeni çiğere.
    neyse yunus işte yunus balığı değil.
  • vahşi bir yunus yüzünüze baktığında, ve ona bi şeyler söylediğinizde bu ifade cevap verir gibi değiştiğinde korkarsınız. zayıflığın verdiği bir korkudur bu.
    o dalıp yoluna gidebilir. ne elbiselere, ne tekneye, ne eve, ne sizin var olabilmek için üretmeye mahkum olduğunuz herhangi bir şeye ihtiyacı vardır. üstelik bakışında keskin bir zeka ışıl ışıl ışıldar. maymunlardan kesinlikle daha akıllılar ki bu maymunlara biz de dahiliz.
hesabın var mı? giriş yap