• enistesi ahmet kaya'nin olumunun 1. yili anma gecesiydi. yusuf abi; koca salonun los ve en tenha yerinde durmus cevresini bir fanustan izler gibi izliyordu.
    mavi gozlerinde derin bir keder vardi. gozleri intihar mavi diyorlar ya, yalan... gozleri keder mavi'ydi onun.

    neydi, ne degildi nereden geldi nereye gitti hepsi bostur o gittikten sonra. siirine arabesk diyenler bilmelidir ki, agir entellektuel bir birikimi vardi ve yusuf, arabeski siirine bir fon olarak almisti. edebiyat cevreleri baronlarina ve onlarin kic yalayicilarina devrim olsun diye oyleydi o.

    cenazesinde elli bin cesit insan vardi.
    unluler neredeyse kameralar mi oradaydi yoksa kameralar neredeyse unluler mi oradaydi bilinmez. ama cenaze musalla tasinda, kameralar yanibasinda, unluler de kameralarin karsisindaydi. yusuf icin ici paramparca olanlar, gozlerinde yas koymayanlar ise az daha uzakta, kosede kumelenmis birbirlerine sarilarak aglamaktaydilar. yusuf, avlunun tam orta yerinde yalniz ve sevdiklerinden uzakti...

    boyali, agir rimelli tipler vardi en on saflarda. kimisi cenazeye amors durmaktaydi kameralar iyi acilarindan alsinlar diye. ama mesela, aglamaktan gozleri sismis ve sifir makyajli sebnem kisaparmak vardi. ibrahim tatlises, yaklasik 1.5 saat ayakta cenaze basinda bekledi. amaci goruntu vermek olsa, namaza 10 dakika kala da gelebilirdi. orhan gencebay, seher dilovan, fatih kisaparmak, suavi, esber yagmur dereli, servet kocakaya, guler isik, sumer ezgu, onur akin, yavuz bingol, osmantan erkir, gani ruzgar savata merasimde akilda kalan unlu simalardi.

    tunceli'de dogmus, elazig'da buyumus, istanbul istinye'de gelismis ve son bulmus bir hayatin son fotografinda gorulen tipler bununla da sinirli degildi elbet. mesela, yusufun mahallelileri vardi. basortulu, ev hanimi yasli teyzeler... agliyorlardi bir kosede. imam sela verirken, "istinye esrafindan yusuf hayaloglu" deyince garipsiyor insan.

    cenaze namazini muteakip, defin icin mezarliga gidilirken unlu tiplerin bircogu cami avlusunda kaldi. kameralar orada stop ettiydi zaten. yavuz bingol, suavi ve onur akin cenaze arabasina bindiler. yusufun kabire konulmasina kadar bir an olsun yalniz birakmadilar. cenaze arabasi mezarliga vardiginda yaklasik yarim saat yuruyerek gelenler beklendi. o sira yusufun cok yakin arkadasi tam yarim saat aglayarak yusufla miril miril konustu. cumleleri biterken hep "duyuyorsun degil mi?" diyordu. "ah ulan riza" siirini simdi orada yasiyordu yusuf, sozleri baskasi soyluyordu. olum yoklugunu bu kadar ciplak ilk kez gordum orada...

    mezara defin icin 3 kisi indi. biri oglu can, yakin arkadasi, biri de gani ruzgar savata.

    bir aralik kiziyla gozgoze geldik. bir zamanlar yusuf'ta olan mavi huznun aynisi onun gozlerine gelip yerlesmisti simdi.

    yusufu tabuttan alip asagiya verirken sirtinin su icinde oldugunu farkettim. garibime gitti, gusul suyu olmasa gerekti. cunku gusulden sonra mefta havlularla kurulanir. yok iste, islakti sirti boydan boya... ama usurdun be yusuf abi. zaten hava bicak soguktu...
    icim bombos oldu, icim sizladi paramparca oldu. "canim olu o, birsey hissetmez" diyecekler pesinen siktirolup gidebilir.

    ama keske sirtin kuru olsaydi yusuf abi.
    elim, hastane kokuyordu, eczane kokuyordu. sordum sonra bir doktor arkadasa, akciger kanserlerinde cigerlerde toplanan su olumden sonra agzindan burnundan cikarmis diye.
    icim parcalandi, bos boyle ne bileyim nasil diyeyim...
    beton kapaklar kapattilar ustune. daha saglam olsun diye mi nedir? soguk o da ama. tahta ortselerdi keske. "9 tahta altinda..." daha sicak betona gore. beton soguk, acilmaz duvarlar gibi. mahpus gibi. tahtadan cikiverebilir saniyorsun.
    "sacma diyenler pesinen siktirolup gidebilir."

    sonra...
    of paramparca.
    giris gelisme sonuc.
    nerden nasil baslayip nereye gitti entry.

    dagildim be yusuf abi.
    keske su keder mavi gozlerini gormeyeydim.
    gomduk geldik ikindide.
    kederini kizinin gozlerine birakarak
    betonlar icinde kaldin, gittin.
    ah su sirtin su icinde olmayaydi yusuf abi, vallahi icim boyle parcalanmazdi.
    cigerim boyle acimazdi...

    elim hala, sana hastanede yasa diye verilmis ilaclardan kokuyor.

    gulten kaya sonra, dagilmisti. iki dagin arasinda vadi gibiydi, iki dagi da yikildi gitti, kaldi bir ova gibi dipdizlak yalnizlik.

    cok sey yazarim sandimdi hakkinda.
    biliyorum hicbirsey yazamadim yusuf...
    yazamadikca cirpiniyor, gittikce sacmaliyorum.

    icimden seni buralarda ovmekler geldi,
    ama elimden bu kadari geldi...

    yusuf; imam sordu seni yusuf
    merhumu nasil bilirdiniz diye
    iyi bilirdik gozum
    yeminlen iyi bilirdik.

    su sirtin be yusuf , ah keske islak olmasaydi...
  • hiç unutmam
    bir gece,
    habertürk’te,
    mor ve ötesi’nden harun,
    tarihin arka gecesi’nden pelin,
    ve cem mumcu;
    yusuf hayaloğlu’nun “ah ulan rıza” klibini göstermişlerdi
    klip bitince de “ayy ne kadar kötü” falan demişlerdi.
    hatta daha da ileri gidip,
    “işin acı yanı, bunun şiir olduğun zannediyorlar”
    gibi, sözlerin üstünden geçmişlerdi.

    tamam buraya kadar iyi,
    buraya kadar makul gelmişti bana.
    çünkü alışmışız, üstadın “hangi batı”sında anlattığı;
    “ben kendimi bu ülkeye ait hissetmiyorum, keşke fransa’da doğsaydım” diyen adamlara.

    ama muhabbet burada kalmadı.
    cem mumcu, bir fransızın şiirini ya da şarkı sözünü okudu.
    ardından hepsi,
    manalı ve hayran bir suskunluk içinde
    sevgililer gibi bakıştılar.

    ah yusuf abi, ah.
    mendilimde kan sesler.
  • ahmet kaya'nın ölümüyle yetim kalan onca şarkı hayaolğlu'nun göçüyle şimdi de öksüz kaldı. allah rahmet eylesin.

    halklar, bu ikilinin müşterek şarkılarıyla 12 eylül sonrasının kopkoyu faşizmine meydan okumuştu. sokaklarda, kantinlerde, tekstil atölyelerinde, şantiyelerde, zindanlarda insanlar hayaloğlu'nun yazdığı şiirlerle umutlanmıştı. hafızamızı tazelemiş, unutulmaması gerekenleri unutmayalım diye çabalamıştı. yer yer arabesk bir tarafı yok değildi. ki o tarafı iyiki de vardı.

    üstümüzde hakkı varsa helal etmiştir elbet. benimse üzerinde hakkım bile yok ki helal edeyim. varsa da ayrılığın hediyesi olsun.
  • katıksız şair. şiyarından şaibeli, huzursuz ruh.

    - neden seviyorsun bu adamı violet?
    - adam safi şiir, benjamin. niye sevmeyeyim.
    - fakat ayı şiir akımına mensup diyorlar kendisi için.
    - kart sensin, postal da sana girsin benjamin. çay bile koyma sen sakın, otur iki satır şiir oku:

    hani benim gençliğim
    "ne varsa buğusu genzi yakan
    ekmek gibi aşk gibi
    ah... ne varsa güzellikten yana
    bölüştüm, büyümüştüm."

    yorgun demokrat
    "bir sen kaldın geride
    ah akıp gidiyor hayat
    yüreğim anlıyor seni"

    yüreğim kanıyor
    "sakin göllerin kuğusuyduk
    salınarak suyun yanağında
    yarılan ekmeğin buğusuyduk."

    bir veda havası
    "kalacak tüm izlerin hayatımda
    gözümden bir damla yaş aktığında
    bir yer bulabilsem seni hatırlatmayan
    kan tarlası gelincik şafağında."

    başkaldırıyorum
    "ve söz veriyorum:
    kırmızı rujlu sokakların
    aşağılık pazarlıkların
    adı anılmayacak benle
    bir çiçeğim halk ormanında
    fışkırdım, başkaldırıyorum."

    içerden çıkan adam
    "susamıştır tebessümün seyrine
    saçları hiçbir gün okşanmamıştır.
    bir ihtilal kadar yalnız
    ah… vefanız kadar yanlış
    mümkünse farz edin yaşamamıştır."

    iyimser bir gül
    "dert etme iyiyim ben
    ara sıra mahşer ara sıra yaşama hırsı
    dert etme iyiyim ay yar
    ay hüznümün tütün sarısı"

    birazdan kudurur deniz
    "birazdan kudurur deniz
    birazdan dalgaların sırtından
    üst üste fışkıran rüzgarlar
    bir intikam gibi saldırınca üstüne.
    yüzüne şarkılar çarpar,
    yüzüne şiirler çarpar, ağlarsın"

    bu yalnızlık benim
    "sana bir gün bu mektubum ulaşır
    açarsın ah eline kan bulaşır
    çürür bir yerlerde çırılçıplak cesedim
    sedyeyle taşınır kan çiçekleri
    adımların birbirine dolaşır."

    dağlarda kar olsaydım
    "şu bozkırda han olsaydım olsaydım
    yıkık perişan olsaydım olsaydım
    yine sever miydin beni beni
    simsiyah duman olsaydım olsaydım."

    başım belada
    "sevdim inanamayacağın kadar seni esmer kız
    kirpiklerimde çırpınan şu tuzlu gözyaşımda
    ihanetin adı yok
    neylersin ki çember daralmakta
    şimdilik hoşçakal yaban çiçeğim
    yasal mermisiyle bir komser yaklaşmakta."

    ayrılığın hediyesi
    "kafamı duvara vurmadan
    tanıyabilmek seni
    beyninin içindekileri anlayabilmek ve
    yitirmeden yüzündeki anlık
    tebessümü
    bütün saatleri öylece
    dondurabilmek için
    çıldırasıya paraladım kendimi"

    dokunma yanarsın
    "upuzun çayırlarda yalınayak koşmak istiyorum
    saçlarım rüzgara konuk yüzüm dağlara dönük
    göğsümün çeperini ölümle sınayan esaret
    ve yüreğimi yararcasına zorlayan cesaret
    kıyasıya vurşsun, vuruşsun istiyorum"

    biz üç kişiydik
    "el tetikte kulak kirişte ve sırtımız toprağa emanet
    baldıran acısıyla ovarak üşüyen ellerimizi
    yıldız yorgan altında birbirimize sarılırdık
    deniz çok uzaktaydı ve dokunuyordu yalnızlık."

    beni vur
    "beni vur... beni onlara verme
    külümü al, uzak yollara savur
    dağılsın dağlara, dağılsın bu sevdamız
    ama sen ağlama dur."

    - böyle iyi mi benjamin? şimdi az çekil pencerenin önünden hava gelsin.
  • sol tarafta “yusuf hayaloğlu (73)” yazısını görünce içimden bir şeyler koptu sanki, “hadi lan” dedim, hadi, bir albüm çıkarmış ol, bir kitap yazmış ol veya ne bileyim vergi borcun falan olsun da başın devlet ile belaya girsin. hatta birinin çıkıp “hakkında bu kadar entry girilince öldü sandım” şeklinde soğuk bir espri yapmasına bile razıydım.

    eski bir aşktan kalan son siperimdin benim. sevgilim terk etti, hatıralar terk etti, şarkılar terk etti, gidilen cafeler - sinemalar bir bir kapandı. sadece sana yaslamıştım sırtımı, sadece senin şiirlerinle canım her istediğinde içimi acıtmayı başarabiliyordum…

    her ölüm erkendir, her ölüm beklenmediktir ama bu kez çok hazırlıksız yakalandık, daha önce de bir çok defa canımızı acıtmıştın ama bu kez çok abarttın.

    "bu dünyanın nesini beğenmedin de öte yere taşındın."
  • “ne diyorlarsa desinler. ben halkı seviyorum. yani natürel, avam yaşamayı seviyorum. kültürüm de bu, sokaktan gelmeyim. bunu da inkâr etmiyorum. zamanında kolej muadili okudum, akademi okudum, batı kültürü okudum, shakespeare, marks okudum. yani sonuçta hiçbir şey değil, hiçbir yere varamıyorsun. yani gelip geleceğin nokta bir kara toprak derler ya. neticede halkın denizine giriyorsun. o denize girdiğin zamanda tertemiz oluyorsun, mis gibi oluyorsun. bunda ne zarar var. başta biraz zorlayarak oldu. şimdi tamamen hazmettim. geldiğim yere geri döndüm. oradan gelmiştim. başka yere uçtuk, bir marifetmiş gibi. sanatçılara da onu tavsiye diyorum. şatolarından çıksınlar. kozalarından çıksınlar. halkın içine karışsınlar. iki tane entel barda oturup kendi kendilerine sanat yapıyorlar. kendi kendilerine şiir okuyor, kendi kendilerine ödül veriyorlar. kendi kendilerine dergi çıkartıyorlar. kitap çıkarıyorlar. 1500 tane basıyorlar, onu da eşe dosta hediye ediyorlar. gelsinler halkın denizinde yıkansınlar, arınsınlar biraz.”

    yusuf hayaloğlu
  • ovacık/tunceli doğumludur.. bütün arkadaşlar şairliğinden şarkı sözü yazarlığından bahsetmiş... çokda bilinmeyen bir bilgiyi de ben vermek istiyorum herkesçe bilinen elinde ki sazı kaldırmış pir sultan abdal figürünü de yusuf hayaloğlu resmetmiştir..

    seninle tanışma şansına erişemediğim içim daha bi buruk... o yüzden 2 kat büyük acım
  • yusuf hayaloğlu'nun tek olayı doğduğundan beridir hiç hımkırmamış* olmasıdır. şöyle sağlam tarafından bi "hııüüarrrk" yapsa, o genizden zeki müren billurluğunda bir ses çıkacağından eminim.
  • "bu mahallenin nesini begenmedin de öte yere tasindin?"
    (bkz: ah ulan rıza)
  • yılmaz erdoğan'ın " yağdıkça " gibi bir mükemmeliyete imza attığına nasıl hep şaşkın vaziyette bakakalmışsam; yusuf hayaloğlu'nun da şu daglarda kar olsaydim isimli şiiri yazdığına bir türlü kendimi inandıramam. buna muteakip yazdığı şiirlerin birçoğu kaldırılıp köşeye konulması gerekirken bir kısmı da şu ana kadar dinlediğim en manalı müzik eserlerine kaynaklık etmişlerdir..yani sınıflandırmanın pek kolay olmadığı bir şairdir hayaloğlu..

    sözlükteki birçok kategorizasyoncuların ve tanım cambazlarının afalladığı noktadır..istisnadır..
hesabın var mı? giriş yap