• cocukluk ve ilk gencliklerini bu yillarda yasamis olanlarin cogu zaman tatli bir gulumseme ve buruk bir ozlemle hatirladiklari donem... eee, ne de olsa cocuktuk, genctik, inanilmaz bir iyimserlik icindeydik... yokluk yillariydi, ayagimiza giydigimiz spor ayakkabilari iki gun icinde intihar ederdi ama yine de ayakkabiciya gidip defalarca yapistirirdik...

    gunde alti saate yakin elektrik kesintisi yapilan gunler olurdu... "hocam elektrikler kesildi ders yapamadim" o aralar ozur olmaktan cikmisti, herkes kendini bir sekilde ayarliyordu ne de olsa... piknik tuplerinin uzerindeki luks lambalari, gaz lambalari, mumlarla aydinlanir, kaloriferin yanina soba da kurarak isinmaya calisirdik... zaten petrol ve petrol urunleri de bulunmazdi pek, ara ara gazetelerde mahalleden gecen fuel oil tankerinin mahalleli tarafindan durdurularak apartmanlara zorla yakit verildigi gibi haberler cikardi...

    turk telekom o zamanlar ptt olarak bilinirdi... herkesin evinde telefon yoktu, zaten telefon almak icin yillarca beklenilen donemdi... telefon bir yatirim araci olmustu, cocuk dogdugunda telefon basvurusu yapilir, daha sonra sira gelip de cikinca telefon satilir ve cocugun egitimine katki payi olarak degerlendirilirdi... sehirlerarasi gorusmeler icin arama yazdirilir sonra da saatlerce beklenirdi...

    zaman mektuplarin zamaniydi, insanlar birbirlerine elyazisiyla mektup yazar, iletisimi bu sekilde saglarlardi... yurt disindan gelen mektuplarin uzerindeki pullarla baslayan koleksiyon meraki baska alanlara da kayabilirdi suphesiz... oyle fatura falan gelmezdi mektupla, dolu dolu, arkadaslarin, akrabalarin birbirlerine iclerini doktugu yazilar gelirdi... postacilar hasretle beklenirdi, omuzlarina astiklari kendine has kokulu yipranmis deri cantalarinin icinde umutlar, sevincler, huzunler, ayriliklar, birbirine karisirdi; ta ki iclerinden biri ayrilip aliciya teslim edilene kadar...

    radyolarin butun gun acik oldugu, yurttan sesler korosu, resmi goruse ait haberler, tutmayan hava tahminleri, zetina dikis makineleri, emlak kredi bankasi reklamlarini aklimiza kaziyan bir donemdi... ha, trt 3 namiyle 88.2 mhz'den yayin yapan kanali da unutmamak lazim... izzet oz ve yavuz baydar'in programlari bircok grubu ve parcayi tanimamizi saglamisti... iki gun arka arkaya the wall'u kesintisiz, anonssuz ve reklamsiz dinlemenin keyfini yasamistik 1979'da... mazhar fuat ozkan'in tet tet tele teleskop sinyal muzigi saatin 6 oldugunu hatirlatirdi, isi gucu dersi odevi birakip radyonun sesini acardik...

    is hayatinda (herhalde) stresin daha az oldugu, yeniden yapilanma, degisim muhendisligi, toplam kalite yonetimi, insan kaynaklari etkinlik ve verimliligi gibi kavramlarin girmedigi, dolmakalemle kayitlarin tutuldugu bir donemdi... bilgisayarlar yeni yeni ortaya cikiyordu, apple 1977'de scientific american dergisinde iki sayfa reklam vermisti orta sayfaya: "think what you can do with four kilobytes of memory"...

    sonlarina dogru yazin her aksam uzakta veya yakinda silah sesi duymaya alistigimiz bir donemdi... bahcede otururken yavas gecen bir araba herkesin yere atlamasina bile neden olabilirdi... (bkz: yatin tarandik) otobusten indirilip cantalarimizin arandigi bir zamandi... nota kitaplarini gordugunde orgutsel dokuman sanip polis maocu buldugunu amirine bildirmeye bile kalkismisti...

    sigara bulunmazdi; onceleri kent sonralari marlboro'nun tombalaci tekelinde oldugu, samsun sigarasinin sari filtreli ve beyaz filtreli versiyonlarina alistigimiz bir donemdi... daha rahat icilsin diye iki parmak arasinda ovusturularak bir miktar tutun disari cikartilir, hatta sonra sigaranin ucu hafifce islatilarak odun ozelligini kaybetmesi saglanirdi... bu islem sirasinda kagit ortadan acilabilir, veya tutunun icine karismis odun alien misali kagidi yararak disari cikabilirdi... cok dikkat gerektirirdi cok...

    nostaljinin moda olmadigi yillardi, istiklal caddesi trafige acikti, bagdat caddesi'nde trafik iki yonluydu... iett'de (bkz: ineklik etme taksi tut) yarim otomatik leyland otobusler, troleybusler vardi... sert virajlarda troleybusun boynuzu cikar, biletci tarafindan tekrar yerine oturtulurdu... ha, tabii ya, biletciler vardi, gidecegi yere gore ucret alirdi...

    yollarda yogurtcular, balikcilar, sutculer dolasirdi... bakkalin acem, balikcinin rum, yogurtcunun arnavut olmasi normal karsilanirdi, boyle de cagirilirlardi... eee, ne de olsa kimsenin politically correct olma gibi bir kaygisi yoktu...

    sonra 12 eylul geldi netekim... ozal'la tanistik...

    ve fade out...
  • caddebostan'dan aksamustu sandalla capariye cikmak, maksim gazinosu'nda komsularla ve cocuklariyla beraber gunduz kadinlar matinesinde erkut tackin'dan rock dinlemek, light my fire'i ilk kez mavi isiklar'dan duymak, bagdat caddesi'nden hem gitmek hem gelmek, hatta bazen bagdat caddesi'nde fayton'a binmek, sahilyolunun oldugu yerdeki plajlardan denize girmek, yazin acik hava sinemalarina gitmek, (budak sinemasi'nda sevgili ogretmenim*, cicek sinemasi'nda 42 yazi*, ozan sinemasi'nda sarmasik gulleri'ni izlemek, kisin simdiki marks and spencer'in yerindeki suadiye atlantik sinemasi'nda 11 matinesinde ve kiziltoprak kent sinemasi'nda 3 matinesinde film izlemek, borsa pastanesi'nde ve klup 33'te arkadaslariyla bulusan buyuklere ozenmek, unkapani dersanesi'nde universite kursuna gitmek, il radyosu'nda david essex'ten rock on'u duyunca cok sevinmek, secilen sarkilardan liste yapip oyku'de kaset doldurtmak, 45lik plak almak ve plaklari perisan eden portatif pikapta sabahtan aksama une belle histoire dinlemek, long play alma hayalleri kurmak, dual pikap alma hayali gerceklesince hemen bir cem karaca albumu almak, fenerbahce lisesi'nde uc hurel konseri izlemek, sabahlara kadar ne olacak bu memleketin hali diye dusunmek, kibris baris harekati sirasinda karartma gecelerinde karbon kagidiyla isigi azaltilmis ampul isiginda kitap okuyup radyoda hasan mutlucan ve ayten alpman dinlemek, kolera salgini sirasinda eve gelince elleri permanganatli suya batirmak ve ekmekleri ocakta palazlamak, teneffuslerde tupten sokella yemek ve sonra neden gecmiyor bu sivilceler diye uzulmek, converse ayakkabi hayali kurup yerli kedslerle yatinmek, wrangler pantalon hayali kurup kot pantalonla yetinmek, sobada kestane kebap yapmak, popcorn'un girisini duyar duymaz (#41805) en yakin televizyonlu komsuya kosmak ve munih olimpiyatlari'nda mark spitz'in aldigi altin madalyalara sevinmek, apollo 11'den inen neil armstrong'un aya inisini radyodan naklen dinleyip heyecanlanmak*, artik sonunda telesafirlikten kurtulup eve bir televizyon geldiginde bir george of the jungle'i bulunca sevincten deliye donmek, kucuk seylerden mutlu olmak, kucuk seylere uzulmek, birseylerin bir yerlerde buyudugunun ufak ufak farkina varmak, hicbir sey yapamamak, yine de gelecege inanmak ve umutlu olmak.
  • anarşi ve yokluk yıllarıydı 70'li yılların ikinci yarısı, 1979 yılı türkiye tarihinin en kötü yılıdır kanımca, araba vapurlarının mazot yokluğundan çalışamaması, yeşilköy havalimanı pistine ampul yetersizliğinden pilotların günlerce kör iniş yapmaları, her geçen gün artan siyasal cinayetler, independenta tankerinin infilak etmesi ve denize dökülen tonlarca petrolün seyredilmesi, gecekondulaşma, midnight express adlı komedi! filminin imajımızı zedelemesi gibi olaylar 1979 yılında bütün ağırlığıyla hissedildi. biz bunlarla uğraşırken new york'taki ihtişamlı stüdyo 54 modası, ingiltere'de punk rock akımı, walkman'ın bulunması, ilk tüp bebeğin doğması gibi olaylar oluyordu. yunanistan'la avrupa birliği müzakerelerine başlanması, o yıllarda içinde olduğumuz duruma bakarak, bize pis pis sırıtmalarına, bizi küçük görmelerine sebep oldu. lüksemburg bile bizle dalga geçiyor, bütün avrupa özellikle yunanlılar ve ermenilerin başını çektiği lobiler türkiye aleyhtarı kampanyaları çoğaltıyordu. o yıllarda ülkemiz bir nevi kapalı kutuydu işte, dışarıyı imrenerek izlerdik. eurovision'a büyük umutlarla sanatçı yolladığımız ama hep sonuncu olarak geri döndüğümüz, ispanyol paça, altın madalyon ve künye, geniş yaka, balta favori, dar gömlek, şimdilerde yeniden moda olan büyük güneş gözlük, binbir zorlukla kaçak getirilen adidas, nike, converse ayakkabılar, dar adidas puma eşofmanlar, converse taklidi zapf kundura, dar t-shirtler, apartman topuk, uzun deri çizmeler, wrangler veya lois marka kot pantolonların moda olduğu, pop müziğin 'hafif batı müziği' diye adlandırıldığı, müzik ve film alanında herşeyin trt denetiminde olduğu, kocaman televizyonların evlere girdiği, plakçılarda yerli yabancı kasetler doldurttuğumuz, akşamları anarşi korkusundan evimizde oturarak televizyonla idare ettiğimiz, sık sık elektriklerin kesildiği, karneyle tüp ve gazyağı aldığımız, sabun ve şeker yokluğunun hadsafaya ulaştığı, anarşi ortamına rağmen çılgınlar gibi diskolara gidip yabancılarda çikolata renklilerden parliament, funkadelic, ray parker jr and raydio, cameo, slave, chic, narada michael walden, ashford and simpson, cheryl lynn, con funk shun, positive force, cuba gooding, earth wind and fire, kool and the gang, donna summer, fatback band, whispers, lipps inc, michael jackson, jackson 5, the brothers johnson, rick james, instant funk, michael henderson, average white band, dazz band, one way, boney m, a taste of honey, gq, the gap band, ozone, wild cherry, village people, rose royce, james brown, gloria gaynor, heatwave, diana ross, pleasure, beyazlardan barry manilow, abba, eruption, patrice juvet, peter taylor, france joli, raffaella carra, tina charles, silver convention, teena marie dinlediğimiz, yerlilerden erol evgin, gökben, nükhet duru, tülay özer, zerrin özer, cici kızlar, esmeray, kurtalan ekspress, erkin koray, füsun önal, ajda pekkan, ali rıza binboğa, alpay, ilhan irem, ömür göksel, semiha yankı, modern folk üçlüsü dinlediğimiz yıllardı, ardından 80'ler geldi, gerçi çoğu şey değişmişti teknolojik bakımdan ama hala saflık ve neşelik vardı 80'lerde de, 90'larla beraber herşey kaybolup gitti...
    anarşi, terör ve yokluk yılları olsa da 70'ler yaşanılacak yıllardı...
  • cocacola & yerli votka,yeniharman sigarası, ne olucak bu beatles'ın hali, jethro tull, rick wakeman,peter paul and mary.simon&garfunkel,love story, joan baez,12 mart,punch cardların düşürülerek karışması, tv de olimpiyat izlemek,boykot,demirel ve ecevit
  • ruzgarda ucan pembe bir $apka..
  • pink floyd, rolling stones, jesus christ super star, leonard cohen, ankara veya istanbuldan 17 saatte bodruma gitmek,öğrenci otoparkı küçük diye boykot yapan boğaziçi lilerle dalga geçmek,jean paul sartre, fellini'nin roma filmi (yasaklanmıştı da),penthouse, playboy
  • ışınlanmak istediğim dönem resmen. çok isterdim şimdilerde değil de o zamanlarda yaşamayı. benim kafam o döneme göre çalışıyor galiba, bu dönemde çok normal olan şeyler bazen bana garip geliyor. ya da tuhaf karşılanan şeyler bana normal gelebiliyor be sözlük. zaman makinesi çıksa bi dakika düşünmem gitmek için. ne güzel cep telefonu yok, bilgisayar yok sayılır, az teknoloji çok insan sevgisi, insanlar farklı, herkes daha mutlu, mektuplar var, kabarık saçlar, bol paça pantolonlar... ruhu 70'lerde doğmuş insanlardanım çünkü. 80'lere de razıyım sanırım. 60'lar, o da olur...
  • jon lord'un da kaybedilişiyle insanı üzerinde daha çok düşünmeye yönelten yıllardır. 1970-1979 dönemiyle, başlarıyla sonunun bu kadar farklı olan bir on yıl daha göremedi sanat dünyası. deneysellik başka hiç bir dönemde bu on yılda olduğu kadar baş döndürmedi. müzikte zirvenin yaşandığı yıllardı. hiç bir müzik türü yok ki, tabi 70'lere kadar ortaya çıkanlardan bahsediyorum, 70'lerde zirvesini yaşamamış olsun. 1979'dan itibaren çıkmış ve temelleri atılmış olanlarla da zaten bugün iç içeyiz. esasına bakılırsa buna elektronik müzik de dahil her şeyin temeli ve genelde en iyi örnekleri 70'li yıllarda ortaya çıktı. üzerine çok az veya değersiz anlamsız şeyler kaytılarak çoğu müzik türü de bugünleri görmüş oldu.

    70'lere yapılan en büyük haksızlık ise kimi kendini bilmezlerce 80'lerle birlikte anılması oldu. bazıları da 70'leri 60'larla birlikte anmayı tercih etti. benim için 70'lerin bu kendinden önceki ve sonraki on yıllarla anılmasının bir sebebi de hem önceki hem sonrasındaki on yılların kendi başına bir anlam gerçekten ifade etmediği ve yanında 70'lerle anıldığında bir kişilik oluşturma çabasına girişildiğidir. çünkü 60'ların başlattığı akımlardaki eserler 70'lerde zirve yaşadı, ve 70'lerin sonunda üretilen eserler ve akımlar da ancak en fazla 80'lerin başında zirve yaşayıp 80'lerin ortalarına bile kalmadan kayboldu.

    70'ler bir daha asla yaşanamayacak, 70'lerin müzikal kalitesine asla bir daha ulaşılamayacak ya işte her yitip giden ölümsüz müzisyenle birlikte asıl bunun yasını tutmalıyız. 70'ler bir daha asla gelmeyecek ve biz günümüzün müzikal çöplüğünden gelecek nesilleri bile koruyamayacağız. işte asıl üzüntü ve kaygı verici durum bu.
  • çok az şey vardı, olan her şey acayip kıymetliydi. çok saftık, her şeye ve herkese inanabilirdik.

    sonra her şeye ve herkese inandık. ama bizim kadar temiz kalpli olmayanlar varmış, bunu çok acı anladık.
  • 1970-1972'si ayrı, 1973-1977'si arası ayrı, 1977-1979 dönemi ayrı değerlendirilmesi gereken insanlık tarihinin sanat adına en verimli ve en cüretkar on yılıdır. 80'lerin ilk üç senesini yani 1982'ye kadarki dönemini de bir şekilde kapsayan bu muhteşem dönem zamanla etkisini, yaratıcılığını kaybetmiştir. steril sanat akımlarının ve ruhsuzluğun üst seviyelere çıktığı 80'lerin ortalarından günümüze değin 70'ler olarak tabir edilen, daha doğru tanımıyla 1967-1982 arası dönem modern insanın görebileceği en üst noktadır kanaatimce. bu noktadan sonraki düşüş, akıl almaz bir hızla olmuş ve günümüzde hızı biraz kesilmiş olsa da, geleceğe yönelik kısmen umut vaad edici gelişmelerin varlığına rağmen, sürmektedir. 70'ler bir daha asla sahip olamayacağımız bir on yıldı, ancak araştırıp görerek, farkederek, dinleyerek değerini anlamaya çalışabiliyoruz. gelecek nesillere kayda değer birşeyler anlatmak, aktarmak istiyorsanız bu döneme bakmanız yeterli. çok şey öğreneceklerdir o gençler sizden.
hesabın var mı? giriş yap