• severken ne kadar büyükse insan
    ayrılırken yine büyük olmalı
    ne kadar insafsız olsa da zaman
    sevenler her zaman bir dost kalmalı

    bir ecel olsa da ayrılığımız
    bir ömür sürse de pişmanlığımız
    koca bir mazi var yaşadığımız
    geçmişe her zaman saygı duymalı

    yırtılmış olsa da resimlerimiz
    yabancı olsa da isimlerimiz
    nefrete dönse de sevgilerimiz
    yine de o aşka saygı duymalı
    sevenler her zaman bir dost kalmalı

    ahmet selçuk ilkan
  • cepheye erzak yetiştiren bir köylü telaşıyla

    çıkıp gittin evimden,

    pencereye koştum,

    pencere yerinde yoktu..

    halbuki.. “gitme” diye seslenecektim..

    ağıtlar yakacaktım..

    gidersen kendimi pencereden atacaktım..

    pencere yerinde yoktu..

    demir parmaklıklardan sokağa baktım..

    insanların ayakları altında..

    ezildim, sustum..

    bisikletten bir çocuk düştü o an

    yüzünde ayrılığa muadil bir acı

    sen yanından geçtin,

    ben içinden çocuğun,

    bir zaman sonra = az önce

    bodrum katımın penceresizliğinden..

    ve sensizliğimden çok yükseklere taşındım...
  • ayrılırken

    dinle sevdiğim, bu ayrılık saatidir
    dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
    erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
    tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
    bu saatte gözyaşları, yeminler,
    boş bir tesellidir inandığımız.
    perde kapanıyor, filim bitiyor işte,
    o hiç bitmeyecek sandığımız...
    görüyorsun, konuşacak bir şeyimiz kalmadı.
    sadece bakışlarımızda hüzün.
    iste ayrılık bu, hiç beklemediğimiz;
    o ikiz kardeşi ölümün.
    anlıyorum bir daha görüşemeyeceğiz
    bu son buluşmamızdır seninle
    yeni bir hayata başlayacaksın artık
    onunla, o yeni sevgilinle.
    anlıyorum artık o öpecek ellerini
    kulağına askı o fısıldayacak
    içinde bir pişmanlıktan başka
    benden eser kalmayacak.

    sigaranı söndur, kalkabiliriz
    on adım sonra yollarımız ayrılmalı
    sakın ağlama ve bir şey söyleme bana
    insan ayrılırken bile büyük olmalı.

    (bkz: ümit yaşar oğuzcan)
  • ikisine de mazı hakimdi. hep geçen günleri düşünerek yürüyorlardı. bir kibrit alevinin fani ışığında görünüp kaybolan eşya gibi, bir çok hatıralar parlayıp sönüyordu….
    şinasi birden durdu: "peki" dedi, "bir şey soracağım". neriman bu teklifi ümitle karşıladı. sorulacak sualin her şeyi tamir edecek bir cevap yolu açacağından adeta emindi. mesut günlerindeki tebessümünü hatırlamaya ve taklit etmeye çalışarak “sor” dedi.
    şinasi aklına gelen sayısız bir çok sualin hücumu altında boğulmaktan kurtulmaya çalışır gibi durdu, düşündü, seçti ve sordu:

    “niçin sen artık dünkü eski sen değilsin?”
    “niçin biz bugün, ikimiz de kıymetli bir şeyi kaybetmiş gibiyiz?”
    “niçin bugün düne benzemiyor?”
    “niçin böyle oldu?”

    peyami safa
    fatih-harbiye
  • "karşıma birdenbire ailevi nedenler çıktı. ayrılırken hepinize teessüf ediyorum efendim."

    sonra iki taraftan da dedikodu kazanları kaynamaya başlar. bu resmi açıklamadan ibarettir, diplomatiktir, yetersiz veya gerçeğe aykırıdır.
hesabın var mı? giriş yap