*

  • insani erdemlerin, iyi olmanın faydaları olarak da anlatılabilir.

    iyi olmanın hiç bir getirisi yoktur. birileri sizin paranızı çalar, sevgilinizi kandırır, ananızı babanızı öldürür, gününü gün ederken, siz mal mal bakar, sıkıntılarla acılarla dolu bir hayat sürersiniz. evet sonuçta herkes ölecek ama iyi yaşayarak ölmek var, sürünerek, dert çekerek yaşayıp ölmek var.

    iyi olmak için ikincisine katlanmak çok anlamsızdır.
  • insanların çoğu da inanırlar buna. anlayışa, sadakate, dürüstlüğe, doğruluğa değer verirler neden değer verdiklerini bilmeden. kötülüğün tatlı zevklerinden uzak durur, erdem dedikleri kavramların peşinde ot gibi yaşar giderler.
  • iyilikten maraz doğması bir yana iyi olmak adına dünyevi zevklerden feragat etmek anlamsızdır. sadık olacağım diye elinize geçen bir milyon doları götürüp de sahibine iade ederseniz, ilk uçakla miami'ye kaçıp orda paranın imkanlarından faydalanarak ömrünüzün sonuna kadar krallar gibi bir hayat sürmeyi bir kenara bırakıp, sorulduğunda, hiç bir mantıklı neden gösterememek gibi bir tehlike ile karşı karşıya kalırısınız.
  • iyi olmanın psikolojik getirileri tamamen ahlakla ilintilidir. insani mutlu eden doğru olduğunu düşündüğü şeyi yapmaktır. uzun düşünsel süreçler sizi dürüstlüğün değil çıkarın, sadakatin değil zevkin, idealizim değil gerçekçiliğin doğru olduğuna ikna ederlerse kötülük yaparak da gayet mutlu bir hayat sürebilirsiniz.
  • iyilik tanımı canınız istediğinde sevgilinizi aldatmak, size emanet edilenleri çalmak, çıkarınız için başka insanlara kim olurlarsa olsunlar zarar vermekten, onları öldürmekten çekinmemek, yeri geldiğinde oyunlar oynamak, nabza göre şerbet vermek, gücünüzü korumak için dolaplar çevirmek, zalimlik etmek hayattan keyif almak için ne gerekiyorsa yapmak ise bolca bulunabilir bunlardan.

    lakin tanımın hiç de böyle olduğunu sanmıyorum. gerçekte, tüm iyilikler için yapılabilecek ortak bir tanım olduğunu da sanmıyorum. iyi kötü ayrımının olduğu her yerde bir kural vardır der spinoza. insanların büyük çoğunluğu ise neden yaptıklarını hiç düşünmeden iyi olduğu öğretilenleri seçerler. oysa ki mutluluğa giden yol hiç de iyilikten geçmez aslında. tüyü bitmişin de olsa bitmemişin de olsa yetimin ya da öksüzün de olsa londra gece klüplerinde çatır çatır harcanabilir para, aldatarak da olsa yapılan seks zevk verir, yalanla da olsa servet ve statü sahibi olunabilir.
  • tekrar ediyor olmaktan sıkılmadan söylüyorum, iyilik ve kötülük, karşımıza aralarında tercih yapmamız gereken bir durum çıktığımızda tercihlerimizin sonuçlarına toplum ahlakı kurallarına bakılarak verilen adlardırlar. gerçekte iş o kadar basit ve analitiktir ki standart bir ahlak kuralları kitapçığı oluşturulabilse* yaptığımızın iyi mi kötü mü olduğunu tespit edilecek bilgisayar programları bile yapılabilir.

    elimizde bize ait olmayan bir milyon dolar bulunduğunu düşünelim. karşımızda da iki seçenek var. birincisi parayı alın teri ile kazandığını varsaydığımız sahibine iade etmek diğeri de parayı alıp tüm insani zevk ve arzularımı tatmin edecek bir hayat yaşamak. ikinci seçeneği tercih etmemize yol açacak getiriler açıktır; güzel bir ev, lüks spor arabalar, güzel kadın ya da adamlar, gelecek kaygısı, iş güç derdi olmadan devam ettirilecek dolu bir hayat. birincisini tercih etme öküzlüğünü yapıpta tüm bu keyif ve hazlardan vazgeçtiğimizde kendimizi salak gibi hissetmemize engel olması için ahlak kitapçıkları tarafından uydurulmuş yapay hazlara da insani erdemler diyoruz. yani insani erdemler, size parayı iade ettiğinizde kafanızı duvarlara vurmayın diye enjekte edilen soyluluk hissi, iç huzuru beklentisi, dürüst olmanın dayanılmaz güzelliği gibi ev yapımı ilaçlardırlar.

    yapaydırlar çünkü hiç bir bebek kafasının içinde soyluluk, sadakat, adalet gibi erdemlerle doğmaz. bunların tamamı hayatın çeşitli aşamalarında biz insanlara öğretilir, toplum düzenini koruyabilmek için içimize özenle ve sabırla yerleştirilirler. oysa daha ilk hücreleri oluştuğunda bebeğin hayatta kalma ve ondan zevk alma, kendi çıkarlarını düşünme, yaşamak için öldürme, varolmak için aldatma, tuzak kurma güdüleri de oluşmuşturlar. insanlar o kadar iyi güdülenirler ki ebeveynleri tarafından seçimlerini doğıştan gelenlere göre değil sonradan öğretilenlere dayanarak yapmayı mutluluk saymaya başlarlar. lakin bu hiç de ihtiyaç duyduğumuz bir şey değil.

    gerçekte, herhangi bir tercih yapmak durumunda kaldığınızda erdem denen sakinleştiricileri almakla yaptığınız, doğal olarak istediklerinizi bir kenara bırakmanın yarattığı mutsuzluğu bertaraf etmeye çalışmaktır. size empoze edilen bu bilgileri kafanızın içerisinden atmayı ve her şeyi baştan kendi kendinize öğrenmeyi becerebilirseniz, soyluluk hissinin getirdiği yapay hazlardan daha büyük hazlar yaşayarak ölürsünüz.
  • manevi getirileri maddi getirilerinden daha fazla oldugu icin maddiyatci zihniyetler tarafından yok sayilan kavramdır.

    baskalarini mutlu ederek mutlu olmak,baskalarinin mutluluguna sevinebilmek hem digerlerine hem kendimize iyilik ettigimiz bir durumdur.baskalarini mutlu etmenin getirileri sevgi ve deger görmek,edinilen ve edinilecek paylaşımlar ve en önemlisi de birinin mutlulugundan yayilan pozitif enerjiden faydalanabilmektir.
    iyilik,olaylara ve kisilere yaklaşımlarda iyi niyetli olabilmektir.baskasinin kötü durumda olmasına sebebiyet vermemek,düşene bir tekme daha vurmak değil yardim eli uzatabilmektir.

    iyi olmak demek enayi,saf,aptal olmak demek degildir.zeki insanlar kötüdür,kötülüğü secer gibi bir genelleme de yapilamaz.kötülük ve kötülük yapma istegi bir seçim degil ancak kisinin ruhsal,duygusal ve maddi tatminsizliklerinin sonucu olabilir.kötülük yapmaktan zevk almak,boyle yasamaktan hic teredutsuz mutlu olabilmek bir ruhsal dengesizlik göstergesidir.

    "iyi oldugunuz icin dunyanin size iyi davranmasini beklemek,vejeteryan oldugunuz icin bir boganin size saldirmayacagini beklemekle ayni seydir" seklinde bir soz vardir.ama bu iyi oldugunuz icin herkesten kotuluk goreceksiniz anlamına da gelmez.onemli olan yaptiginiz her iyilikten bir cikar,menfaat,karsilik beklememektir.cunku iyilik insanin bir sey beklemeden,icinden geldigi icin yaptigi seydir.bir cikar ugruna birine iyi davranmak,kopruden gecene kadar ayiya dayi demektir.buna iyilik degil menfaatcilik denir.

    bir insanın iyi olmasinin sebebi ahiret,cehennem veya gunahlardan kacinmak degil,iyi olmayarak,baskalarina zarar vererek,onlarin kötü durumda olmasiyla mutlu olmamasıdır.kötülük ederek de mutlu olabildigini düsünenler maneviyattan ne kadar uzaklastiklarini,ruhlarinin ne kadar agirlastigini,aslında mutluluklarının sahte ve kurgu oldugunu fark edemezler.bunlar dogal olana dönmüş insanlar degil,yozlaşmış insanlardır.
  • iyiliğin manevi getirilerinin tamamı küçükken öğrendiğiniz ve içselleştirdiğiniz değer yargılarından kaynaklanırlar.

    socrates amca "insan yanlış olduğunu bildiği bir şeyi yaparak mutlu olamaz" demiş. spinoza amca da "doğru ya da yanlışın olduğu her yerde bir kural bulunur." demiş. bu iki cümle bile yan yana, kişisel mutluluğumuzun sadece ve sadece kendi inançlarımızdan kaynaklandığını gösterir bizlere.

    iyi olmak mutlu eder çünkü bize öğretilen kurallar doğruyu iyilik tarafında göstermişlerdir. yoksa iyilik dediğimiz seçimler doğaları gereği mutluluk taşımazlar. oysa ki aynı kurallarca kötü olarak addedilenler en doğal güdülerimizi tatmin eder, en aç özlemlerimizi doyururlar.

    sanırım tam da bu noktada bir örnek vermek çok yerinde olacak. örneğe geçmeden önce cevabı ahlakça - ama sadece ahlakça - doğru ya da yanlış olarak nitelenmiş herhangi bir kuralı seçebileceğinizi, seçtiğiniz kuralla da aynı sonuca ulaşabileceğinizi belirtmek isterim.

    kural : yolda bulduğunuz parayı sahibine iade etmek gerekir.
    kurala göre iyi : bulunan parayı iade etmek.
    kurala göre kötü : bulunan parayı kendi keyfinize göre harcamak.
    kurala göre iyi olanın getirisi : doğru olduğunu düşündüğünüz şeyi yapmanın verdiği haz.
    kurala göre kötü olanın getirisi : paranın miktarına göre yeni bir ayakkabı, güzel bir araba ya da karayiplerde tatil.

    açık ve seçik bir şekilde görülüyor ki iyilik, verilen kurala uygunluk ile mümkündür. iyiliğin hazzı da doğru olanı yapmanın hazzıdır. oysa ki kuralı baştan reddetmiş olsaydınız sizin için bu durum iyilik ya da kötülük ile ilintili olmayacak, parayı alıp karayiplerde güzel adam ya da kadınlarla eğlenirken yanlış olanı yaptığınız düşüncesi içinizi kemirmeyecekti.

    ahlak öylesine iyi düzenlenmiş ve hazlar öylesine iyi yerleştirilmişlerdir ki zihnimize, uyduğumuz kuralın bizi mahrum bıraktığı doğal zevk ne kadar büyükse doğru olmanın bize kazandırdığı keyif de o kadar büyük olur: geri götürdüğünüz para bir milyar ise kendizini dürüst, on milyon dolar ise kahraman hissedersiniz. üstelik, başkaları da sizi takdir eder, sizin adınıza sevinirler zira onlar da aynı kuralları doğru kabul etmişlerdir.

    iyiliğin getirilerinin yapay olduğu iddiası ile amaçlanan ancak zeki ve akıllıların kötülüğü seçebileceği ispat etmek, kötülüğün doğala dönüş olduğunu göstermek, insanların içlerinde saf kötülük taşıdığını kanıtlamak değildir. tersine, anlatılanlar temel tezleri yanında iyilik ile kötülüğün zeka ya da akıl ile uzaktan yakından alakası olmadığını da gösteriyorlar.

    iyiliği, içinizden geldiği için yaptığınız, sizi mutlu eden insani erdemleriniz olarak görmeniz yersiz olur; ahlaka ilişkin tüm yargıların sonradan öğrenilenlerle ilintili olduğunu görmemek kaynaklı duru bir saflıktan destek alır. vejetaryen oldugu için boğanın kendisine saldırmayacağını umanlar ancak evrensel bir iyilik anlayışı olduğunu kabul edenlerden olabilirler.

    iyilik ruhunuzdan falan elmez. iyilik toplum yaşayışı ile ilintilidir. iyiliğin mutluluğu da toplumun doğruları ile ilintili.
hesabın var mı? giriş yap